Boraltan Köprüsü Ve 417 Azerbaycan Türkünün Şehadeti

Tarih : 2014-12-17 / Kategori : Kültür & Sanat

Boraltan Köprüsü Ve 417 Azerbaycan Türkünün Şehadeti

 

        (Ziya Zakir ACAR/Can Araz kitabından alınmıştır.)

 

Yıl 1944. Sovyetler Birliği tarafından Kırım Türklerinin topluca sürülüp soykırımı tabi tutulduğu Türk Topluluklarının paramparça edilip esarette oluk oluk Türk kanının akıtıldığı yıllar!...Şan ve şöhretle dolu olan Türk Tarihinde böyle bir olayın yaşanması hem inanılmaz, hem de yürekleri sızlatan bir durum…

             Türk tarihinde Türk’ün Türk’e yaptığı büyük olaylardan biri, Azerbaycanlı soydaşlarımızın Boraltan Köprüsü’nü geçerek Türkiye’ye sığınma isteklerini, Türk hükümetinin geri çevirip Ruslara teslim edilmesi olayıdır. Bu olay, tarihin bir yüz karası olarak hatıralarda kalmıştır. Çanakkale’de düşman askerinin bile yarasını sarmayı şeref bilen, destanlar yazan, çağ açıp çağ kapatan Türk Milletinin vicdanı, şerefi ve soydaşlık bağı, diplomasiye ve bürokrasiye yenik düşmüştür!

         1944 yılında Orta Asya, Sovyet Rusya’sı tarafından işgal edilmiş ve komünist sisteme karşı koymak için atılan en ufak adımın bile önüne geçilmek istenmiştir. Bu baskıdan kaçarak kendileri için “anayurt” olarak gördükleri Türkiye’ye sığınmak isteyen 417 tane Azerbaycan Türkü soydaşımız, Iğdır’daki sınır kapısına yakın yerdeki Aras Nehri üzerindeki Boraltan Köprüsü‘nü geçmiş ve hürriyete kavuşmanın sevinciyle Türk sınır karakoluna sığınmışlardır. Stalin zulmünden kaçarak Türkiye’ye sığınan, Yürekleri hürriyete, kardeşlerinin ve ezan sesine kavuşmanın tarifi imkânsız sevinci ile dolar toprağı öpmezler adeta yalarlar...Sınır Karakolda nöbet tutan Mehmetçiğin söylediği sözler tüyleri diken diken eder. Ağlamaklı olursun. Hudutta nöbet tutmanın vefakârlığı ve Mehmetçiğin yüceliğini görürsün.

       “- Asil Türk Milletinin namus ve şerefini, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, sorumluluk bölgesinde korumakla görevli gözetleciyim, gözüm sorumluluk bölgemde, kulağım komutanda vatan ve millet uğruna seve seve can vermeye hazırdır komutanım!.

Bu sözleri yürekten söyleyen Mehmetçik nasıl da aciz bırakılıyor.

Sovyetler Birliği, Bu kişilerin kendi vatandaşları olduklarını ileri sürerek iadelerini istemektedirler. Öz kardeşlerimiz ya öz vatanlarına kabul edilecek ya da Boraltan Köprüsü’nün öbür ucunda bekleyen Rus birliğine teslim edilecektir.

417 Azerbaycanlı aydın kardeşlerimiz ise kendilerine sahip çıkılacağından emindir...Ankara Hükümeti sınır karakol komutanlığına ilticacıların iade edilmesi emrini verir, sınır karakolunda şaşkınlık üst boyutta. Kulaklarına inanamazlar. Teyit üstüne teyit istenir, fakat emir hala aynıdır... Karakolun genç subayı, kendilerine sığınan öz kardeşlerinin teslim edilir edilmez akıbetlerinin ne olacağını tahmin edebiliyor, bunu öz kardeşlerine nasıl anlatacağını ise bilemiyordu. Kekeleyerek zor da olsa söyleyiverdi...

Rusların ne yapacaklarını bilen bir avuç Türk aydın, karakol yetkililerine yalvarıyor “Ne olur bizi siz öldürün, Ruslara vermeyin. Ölürsek kendi vatanımızda bayrağımızın altında ölelim” diye yalvarıyorlardı. Emir kesindi, görevinizi yapın yoksa vatan hainliği ile yargılanacaksınız diye karakol subayına bildiriliyordu...

Çaresizlik içinde son bir kez askerlerin yüzüne bakan bir avuç Azerbaycan  Türk’ü beraberinde getirdikleri kıymetli eşyaları ve ziynetlerini askerlere, “sizin olsun” diye hediye ederek Boraltan Köprüsü’nden ölüme yürümeye başlarlar. Gözyaşlarına boğulan askerler olanları görmemek için köprüye sırtlarını dönerler. Ölüme yürüyen 2’si kadın 417 aydından birisi olan Enver Kadızade ölüme giden Koçyiğitlere nispet edercesine “Yaşasın Türkiye” diye haykırır...

“Sovyet askerleri, etraflarını sardılar. Düz bir çayırlığa götürdüler. Bir otomobil gelir. Arabadan iki adam iner. Gençleri toplayıp, ellerini kollarını sallayarak bir şeyler konuşurlar. Ama ne konuştukları bilinmiyor. Yarım saatlik bir konuşmanın ardından üç tank çıkar. Hepsini üç sıraya dizerler. Sadece iki kadını ayırıp otomobil ile gönderirler. Tanklarla sıra başlarından gençleri acımadan ezmeye başlarlar. 

Kaçmaya çalışanları askerler süngüleyip tankların altına atarlar. Onları oracıkta katlederler.”

Karakolun genç subayı olanlara dayanamayıp evine geldikten sonra intihar eder. Tüm unutturma çabalarına rağmen, katliam acı bir ağıtla tarihte yerini buluyor. 

Boraltan Köprüsü şimdiki Karakale’nin bulunduğu yerdeki Serdarabat Köprüsüdür. Serdarabat Köprüsünün hemen karşısında eski Türk Yurdu olan Serdarabat Kenti bulunmaktadır. Serdarabad Mahalı’nın şimdiki adı  Höktemberyan Rayonu olarak değiştirilmiştir. Eskiden Bu Mahalde 9 Türk yerleşim yeri bulunmaktaydı. Bu yerleşim yerlerininin isimleri şöyleydi: Reçber, Ceferhan, Dövletabad, İtköy, Abdulabad, Fatabad, Molla Bedel, Keçili ve Ham. Ermenilerin ismini değiştirdikleri Serdarabat Kentinin şimdiki ismi olan Hoktemberyan Rayonu Armavir olarak zikredilmektedir. Azerbaycanlı ünlü şair Elmas Yıldırım´ın bu olaya yazdığı şiir çok anlamlı, bir o kadarda sitem dolu.

                  Türk denince özü, sözü mert olur,

                Dost deyince ayrılmaz bir fert olur,

                Kardeş deyip dara düşsem, sığınsam,

                Şimden geru bu bana bir dert olur.

 

                Ben ne diyem bu vefasız dağlara,

                Öz kardaşı kardaş deyip ağlara!

                Türk; o Altayların dünkü eri mi?

                Yolunda can koydum, verdim serimi,

                Düştüğü ağlardan kurtulsun diye,

                Serdim ayağına doğma yerimi…

                Kardaş armağanı, dökülen kanlar,

                Bana mükâfat mı giden kurbanlar?

                Ben diyorum, Kayı’dır soyumuz,

                Bir kaynaktan varlığımız, boyumuz,

                Dilim dili, yolum yolu, emel bir,

                Bir bayrakta, yıldız’ımız, ay’ımız.

                Azerî, Türk, Türkmen; var mı ayrılık,

                Nerden doğdu bu imansız gayrılık?

                Alnımın yazısı, karadır kara,

                Karadan bir mendil yolladım yara,

                Yol uzun, el uzak, yetişmez eller,

                Türklüğün kanayan kalbini sara.

                Felek kıymış beslenen bu dileğe,

                Lânet Türk’ü hançerleyen bileğe.

                Bir suç mu düşmana göğüs gerdiğim?

                Günah mı Türklüğe gönül verdiğim?

                Rusların açtığı yaradan derin,

                Anayurtta öz kardaştan gördüğüm.

                Seslenseydim, ses çıkardı her   taştan,

                Ne beklersin sağırlaşan bir baştan.

                Kaçtır, eli kanlı çıktı oyundan,

                Ne bilem, kahbelik varmış soyunda,

                Girdiğim öz yurttan döndürülürken,

                Kanımın aktığı sınır boyunda

                Açan lâlelerden bir çelenk örsem,

                Türklük dünyasına armağan versem.

 

Facebook Beğenenler

  1. Azərin Əlisoy 2018-10-20 14:14:26

    Qardaş qardaşa bunu edərmi?

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.

Kerbela

Kerbela Sayfası