Geldi Sultan Nevruz Bayramı

Tarih : 2015-03-16 / Kategori : Kültür & Sanat

Geldi Sultan Nevruz Bayramı

          Hangi bayram olursa olsun,  bayramların kültürümüzde hep birleştirici bir gücü olmuştur. Bayramlarda kin ve nefretler unutulmuş, sevgi, dostluk ve barış baş tacı edilmiştir. Milli ve dini bayramlar Uzakları ve uzaktakileri yakın etmiştir.

 

           Sevgi hamurunun mayası olan bayramlar, geçmişten günümüze kadar yaşadığımız ve yaşattığımız ortak kültür değerlerimizdir. Bayramlarda geçmişten getirdiğimiz kıymet hükümlerimizi yeni nesillere aktarırız. Uzun bir tarihî geçmişi olan nevruz da bizi bize yakınlaştıran, kenetlenmemizi sağlayan bir bayramdır.

         Nevruz, Baharın müjdecisidir. Uzun geçen kışın ardından yıpranmış yanlarımızın tamiridir bir anlamda. Nevruz, Türk mitolojisinde “güneşin koç burcuna girdiği yeni gün” anlamına gelir. Bu bayram Türki topluluklarının ortak paydasıdır. 

          Nevruz, Türk’ü Türk’e bağlayan güçlü bir kültürel bağdır. Türk topluluklar nevruz sayesinde kaynaşırlar. Türk dünyasında “sultan nevruz” olarak ifade edilen bu bayram, Çin Seddi’nden, Adriyatik’e kadar Türklerin varlığını sürdürdüğü geniş bir coğrafyada kutlanır.

Nevruz değişik adlarla anılsa da en yaygın adı “nevruz (yeni gün)”dur. Bu bahar bayramı içimizi sevgi, dostluk, barış, dayanışma ve kardeşlik duygularıyla doldurur. Kışın bizden uzaklaşan güneş, baharla birlikte içimizi ısıtır. Böylece hayata bakışımız da güzelleşir. Maddî ve manevî temizliğin gerçekleştirildiği, yeni yılın başı olarak kabul edilen nevruz, geçen onca asrın bizden koparamadığı kadim bir bayramdır. Türklerin Ergenekon’dan çıkışının yıldönümü olarak kabul edilen nevruz, geçmişten bugünlere taşıdığımız ortak kültür mirasımızdır. Nevruz, Türklerin tarih sahnesine çıkışını da temsil eder. Onun içindir ki “Ergenekon Bayramı” olarak da ifade edilir. Bir anlamda dirilişin sembolü de olan bu kadim bayram, Türklerin Müslümanlığı kabul etmesinden daha önceki yıllara dayanır. 

Nevruz sevgidir, hoşgörüdür, muhabbettir, umuttur, dayanışmadır, fikren ve bedenen yenilenmedir. Onun içindir ki; bu en eski bayram bir ayrışma unsuru değil, bizi birbirimize bağlayan bir manevî rabıta olmalıdır; birbirimizi doğru anlamak için bir vesile sayılmalıdır. 

Farklılıklarımızdan daha çok benzerliklerimizin ve ortak değerlerimizin olduğu bilincini bizlere aşılamalıdır. Bu müstesna gün, tabiatı uyandırdığı gibi, kardeşlik duygularımızı da uyandırmalıdır. Bizi birbirimize düşürmek isteyen şer odaklarına inen bir tokat hükmünde olmalıdır. İhtilafa değil, ittifaka zemin hazırlamalıdır. 

Gönüllere kardeşlik tohumu ekmelidir. 

Tabiat ile iç içe, kucak kucağa yaşayan, toprağı “ana” olarak vasıflandıran  Türk’ün düşünce sisteminde “baharın gelişi” elbette önemli bir yere sahip olacaktı.

Nevruz, Türk dünyasının kuzeyinden güneyine, batısından doğusuna kadar uzanan engin coğrafyada yaşayan toplulukların pek çoğu tarafından yaygın olarak kutlanan bahar bayramıdır. Bütün bayramların dinî ve millî bir inanıştan, o toplumu ilgilendiren ortak bir hatıradan, geleneklerden, duygulardan ve tabiatın insanlara tesir eden bir olayından doğduğuna inanılır.

Artık, Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar uzanan geniş bir alanda Türk dilini konuşan, Türk soyundan gelen, sayıları 250 milyonun üstünde büyük bir Türk Dünyasının varlığı inkâr edilemeyecek bir vakıadır. Bu varlık, “Divan-ü Lügat-it Türk’e göre 21 boydan ibarettir. Ancak, bu 21 boyun hepsi, bu büyük, ulu çınarın birer dalıdır. Bunların hepsi aynı kökten, aynı ağaçtan güç ve kudret almaktadır. Ve böylece 11 milyon kilometre kare, Avrupa’nın iki misli coğrafyada, kimsenin zorlamasıyla değil, tarihin koyduğu şartlarla “biz aynı kökten geliyoruz” diyen, “biz dildaşız” diyen, “biz dindaşız” diyen, “biz soydaşız” diyen, bizim ninnilerimiz bir, destanlarımız bir, ananelerimiz, göreneklerimiz bir” diyen, “efsanelerimiz bir” diyen 250 milyon insan meydana çıkmıştır.

Her milletin kendine özgü bir kültürü, milli bir ruhu ve bunların bağlandığı biz 

öz kökü vardır. 

Azerbaycanlı şair Vahapzade bunu çok güzel açıklıyor.

“Ağaçlar

Kök üstünde boy atır

Ucalır.

Ağaçlar,

Kökünden güç alır.

Dünyada her şeyin kökü var.

Kökü var,

Toprağın, daşın da...

Adam’sa kökünü

Gezdirir başında.  

Oğuz Han’ın 24 torunundan 21’cisi olan Iğdır Bey’den ismini alan Iğdır ilimizde 

Nevruz bayramı, yüzyıllardan beri bütün canlılığı ve görkemliliğiyle aileler arasında 

kutlanmaktadır. Bayram hazırlıkları çok önceden başlamakta, tabiatın canlanışı ile 

manevî diriliş birlikte anılmaktadır. 

Iğdır’da kış ayı üç döneme ayrılır. Büyük Çile, Küçük Çile ve Nevruz olarak 

adlandırılır. Büyük Çile, gecenin en uzun olduğu 21 Aralıktan sonra gelen 40 günlük 

süredir. Küçük Çile, Büyük Çilenin bitiminden sonra gelen 20 günlük süredir. Küçük 

Çilenin bitiminden sonra Nevruz ayı başlar.

Iğdır’da Mart ayının başlaması ve havaların ısınmasıyla birlikte bayram 

hazırlıkları da başlar. Ev ve çevre temizliği yapılır. Yine bayram hazırlıklarına esas 

olmak üzere yumurta boyama geleneğinin ayrı bir yeri vardır. Kırmızıya boyanan 

yumurtalar tokuşturulur.

Iğdır yöresinde, baharın gelişi birtakım değişik oyunlarla da ifa edilir. Bunların 

içinde “Kosa kosâ” ve keçi oyunu dikkate değerdir. 

Kosa oyununun ana teması şudur: Kosa, kış mevsimini temsil etmektedir Keçi 

ise bahar mevsimini. Kosa’nın ölmesiyle kış mevsimi sona ermekte, keçinin galibiyetiyle de baharın gelişi müjdelenmektedir.

Nevruz bayramının idrakinden önce “Kabir üstü” veya “Ölü bayramı” diye 

adlandırılan güzel bir gelenek de vardır. Bayramdan bir önceki haftanın Salı ve Perşembe günleri, yöre sakinleri, mezarlıklara giderek, ölülerini Fatihalarla yâd ederler. Mezarlıklarda Kur’an okunduğu gibi, eski tahrip olan mezarlar tamir ettirilir. 

Yeni ölenlere de mezarlar yaptırılır.

Bayram gelenekleri çerçevesinde, Iğdır’da, “Baca baca” denilen bahçe ve sokaklarda ateş yakılarak üstünden üç defa atlama geleneği de vardır. Yakılan ateşte Özellikle bayramdan önceki son çarşambada, bu gelenek daha canlı bir şekilde icra edilir. “Ağırlığım, uğurluğum odlara” denilerek bu merasimin gereği yerine 

getirilmiş olur. Ateş yakma geleneğinde özellikle bahar temizliği yapıldığında çevreden toplanan çalı-çırpı kırıntılarının yakılmasına özen gösterilir.

Yine yeni yılın son çarşambasında, bayram kutlamaları çerçevesinde “Yeddi levin” adı verileri yedi çeşit meyve ve çerez alınarak aile bireyleri ve akrabalar arasında pay edilir. O anda evde bulunmayan aile bireyinin payı ayrıca muhafaza edilir. 

Nevruz bayramı kutlama âdetlerinden birisi de bayramdan bir gün önce “kulak 

 

asmak” veya “kapı pusmak”dır. Komşu veya akrabalar, gerçekleşmesini arzu ettiği bir niyet tutarak, dinlemek istediği ev sakinlerinin haberi olmadan, gizlice dinlemeye 

başlar. 

Duyulan ilk kelime veya cümle tutulan niyetin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği için bir ölçü kabul edilir. Bunun içindir ki Nevruz günlerinde kötü söz söylenmemeye özen gösterilir.

Iğdır’da Nevruz kutlamalarının birisi de genç kızlar bir araya gelerek “suya iğne salmak” ve “suya yüzük atma” oyunu oynamalarıdır. 

Ayrıca bayramdan bir gün önce gerçekleştirilen “mendil atma/desmal atma veya şal atma” diye isimlendirilen bir gelenek de vardır. Kapı kapı dolaşanlar ellerinde getirdikleri mendilleri ve şallarını açık kapıdan, pencereden içeri atarlar. Ev sahibi, evin içine atılan mendili alarak, içine bir hediye koyarak iade eder. 

Iğdır’da Nevruz Bayramı etkinlikleri içerinde:

Küs olanlar barıştırılır, Fakir ve yoksullara yardım edilir ve giydirilir. Hasta ziyaretlerine gidilir. Nevruzda küfürlü konuşmalar yapılmaz, Nevruzda eşe, dosta 

şefkat gösterilir. Nevruzda kavga edilmez. Nevruz günü başkaları hakkında konuşulmaz. Nevruz günü düşmanlıklar sona erdirilir. 

Kısacası Nevruzda güzellikten yana ne varsa yapılır. Ahir Çerşembe: 21 Marttan önceki salıyı çarşambaya bağlayan geceye ahır “Ahir Çerşembe” yılın ahir tek günü denilir. Bu gecede evlerin bahçelerinde köy ve mahalle meydanlarında öbek öbek ateşler yakılır. Bahçelerin temizliği için toplanan çöp ve kuru otlar yakılıp ateşe verilir. 

Yeddi Levin: Yeddi-Levin yeddi çeşit demektir. Nevruz Bayramının en önemli etkinliklerinden biridir. Yeddi-Levin en az yedi çeşit meyve veya çerezi bir araya 

getirip karıştırmaktır. Aile reisi maddi durumu ölçüsünde çerez ve meyveleri alır. 

Akşam yemekten sonra büyükçe bir sofraya konulur, karıştırılır ve pay edilir. 

Çerezlerin içinde ceviz, fındık, fıstık, kuru üzüm, incir, akide şekerler ve lokum çeşitleri muhakkak bulunur. Aile fertleri arasında paylar ayrılırken ailenin gurbette ve 

askerlikte olanları için hatta hamile olanların bebekleri için de ayrılır. Ailenin bireyleri bayram dolayısı ile anne-baba evinde toplanır ve paylarını alırlar. Ancak, uzakta 

olanların payları saklanır. Ne zaman gelirlerse o zaman kendilerine sunulur. 

Kulak Asmak/Gapı Pusmak/Niyet Tutmak: 

Yeddi Levin gecesi aynı zamanda kapıların dinlendiği gecedir. Buna halk arasında “gapı pusmak” veya “kulak asmak” denilir. Bu iş yapılırken bir niyet tutulur 

ve yakın komşuların evi gizlice dinlenilir. Evde konuşulanlar eğer olumlu sözler ise tuttukları niyetlerinin yerine geleceğine inanılır. Yeddi-Levin yapıldığı akşamlar özellikle çok olumlu sözler ve güzel konuşmalar yapılamasına dikkat edilir. 

Subaşı Etkinlikleri:1-Suya İğne Salmak: Genellikle aynı yaşta olan genç kızlar bir araya gelerek 

solu dolu bir leğenin içine deliklerine pamuk geçirilmiş iki dikiş iğnesi bırakılır, su karıştırılarak dalgalandırılır. Ayrı köşelere bırakılmış iğneler birbirlerine yanaşırsa tutulan niyette evlilik olacaktır anlamına gelir. Bu durum oraya toplanan bütün kızlar 

için ayrı ayrı niyet tutularak yapılır. 

2-Suya Yüzük Salmak: Su dolu olan kap içine kime ait oldukları belli olan 

 

yüzükler atılır. Bu yüzükler görevlendirilen biri tarafından sudan çıkarılırken bir taraftan da maniler okunur. Her maninin kendisine özgü bir manası mevcuttur. Sudan çıkarılan yüzük sahibini temsil eder. O anda okunan mani de o kişiye ait sırları ele 

vereceğinden yapılan etkinlik daha çekici, zevkli ve eğlenceli bir ortam meydana getirir.

Bacadan Şal Sallamak/Kapıya Mendil Atmak: 

Eskiden köy evlerinin üzerlerinde bir baca bulunurdu. Bu baca evin havalanmasına yardımcı olmak için yapılırdı. Fakat bu bacanın gelenekte ayrı bir yeri 

ve görevi şal sarkıtılan yer olmasıdır. Çarşamba gecesinden sonra komşulardan bazıları gizlice evin damına çıkar ve görünmeden renkli şalını bacadan içeriye sarkıtırdı. Bunun anlamı bayramlığımı istiyorumdur. Ev sahibinin şalın kime ait olduğuna bakmadan içine bayramlık koyar ve şalı bağlayıp sahibine iade ederdi. 

Yakın komşular bazen şalların kime ait olduklarını bildikleri için verilecek bayramlıklara daha çok özen gösterilirdi. Şalın ucuna bağlanan hediyeler yeddi-Levin yanında önceden evin genç kızları tarafından hazırlanan güllü çoraplar, kenarı işlenmiş ipek mendiller ve kırmızı yumurtalardır.  Bu gelenek şimdi şu şekilde sürdürülür. Kapların önüne mendil atılıp kapı vurulur veya zile basılır. Ancak kapı açıldığında sadece kapının önünde mendil gözükür. Çünkü mendili bırakan gizlenmektedir. 

Şal istedim men de evde ağladım, 

Bir şal alıb tez belime bağladım, 

Gulam gile kaçdım, şalı salladım, 

Fatma hala mene çorab bağladı, 

Han nenemi yada salıb ağladı.1

Facebook Beğenenler

Yorum yapılmadı!

Yorum yapmak için aşağıdaki formu kullanabilirsiniz.

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.

Kerbela

Kerbela Sayfası