Sanki aynı evde yaşıyormuşuz gibi bir yakınlığımız vardı. Onlar Iğdır'a taşınınca şehirde devamlı gidip geleceğimiz bir evimiz daha olmuştu. O yıllarda Iğdır'da okumak bir hayli zor işti. Ev bulmak, barınmak ve öğrenci olarak bu evlerde güvenlik içinde kalmak kolay değildi. Dünyanın bin bir türlü hali vardı. Sadece ev bulmak ve barınmak yetmiyordu. Aynı zamanda bu küçük yaştaki öğrencilerin her çeşit ihtiyacını karşılayacak bir bakıcıya da ihtiyaçları vardı. Babam bu konuda adeta kıvranıyordu. Onun bu zor durumunu haber alan Hacı Kadir dayım hiç tereddüt etmeden "çocuğu gönder bizde kalsın" dedi. Ve benim böylece Hacı Kadir dayımgilde kalıp okuma maceram başlamış oldu. Yıl sanıyorum 1971 idi. Hacı Kadir dayım zahirecilik, oğlu Hacı Adil dayım ise Kiti Santrali'nde memurluk yapıyordu. Evin tek oğlu olan Hacı Adil dayım baba ve anasına çok düşkündü. Öyle ki onlara danışmadan asla bir iş yapmazdı. Saygıda, sevgide ve birbirlerine bağlılıkta üstlerine aile bulmak imkansızdı. İki yıl bu alicenap ailenin evinde ortaokulu okudum. Diyebilirim ki, bu iki yıl içinde ben bu ailenin büyüklerinden asla incinmedim. Beni oğullarından ve torunlarından hiç bir zaman ayırmadılar. Hele özellikle evin gelini, geçenlerde kaybettiğimiz Hacı Yasemen ablam tam bir sabır küpü olarak bana bir kardeşi ve bir evladı gibi baktı. Kalabalık ve geniş bir aile olarak parmakla gösteriliyorlardı. Akşam olduğunda bu evden yükselip giden dua sesleri feyz ve bereket olup yeniden eve dönüyordu. Torunlarının yaramazlıklarını saymazsak, bu evdeki disiplin, saygı ve sevgi örnek teşkil edecek en ūst noktada idi. Bunlarda tüm işler otomotiğe bağlanmış gibiydi. Herkes işini biliyordu. Kimse kimsenin işine karışmazdı.Yemeğin de çalışmanın da bir vakti vardı. Saatler hiç şaşmaz ve ertelenmezdi. Sabahın köründe her gün aynı dakikada kahvaltımız hazır olurdu. Doğrusu ben bu iki yıl içinde bu sabah kahvaltılarından bir gün olsun mahrum kalmadım. Hacı Yasemen Ablam 11 cocuk anasıydı. Disiplini, fedakarlığı ve fazileti kaynanası Hacı Süsen Teyze'mden öğrenmişti. Belki de onu geride bırakmıştı. Çok iyiliksever ve yardımsever muhterem bir kadındı. Tam bir "hanımağa" idi. İşlerin tıkır tıkır yürümesi ve evin düzeninin bozulmaması icin bütün gün koşturup durması doğrusu görenleri hayrete düşürüyordu. Evin hem gelini hem de annesi olarak onu bir nevi regületör olarak görüyorduk. Öyleki, bu güzel aileyi nerdeyse tek başına omuzlayıp götürüyordu. Ayrıca kaynatası ve kaynanasına karşı da müthiş bir muhabbeti vardı. Özellikle kocasının akrabalarına duyduğu yakınlık ve sevecenlik zaten hep dillerdeydi. Bayramda, seyranda kocasının büyüklerini mutlaka ziyaret eder ve onların hal ve hatırını sorar, hediyelerini saygıyla takdim ederdi. Sadece bana değil, benden sonra evlerinde sırasıyla akrabaları olan diğer altı öğrenciye daha bakmaları taktire şayan olarak hep konuşuldu. Şimdi düşünüyorum da, acaba diyorum bu devirde hangi gelin böyle bir fedakarlığa katlanabilir? O yedi çocuğun yedisinin de, iyi birer eğitim alabilmesi için aile olarak her yıl aynı özveri ve ihtimama katlanmaları eşine az rastlanır erdemli bir davranış örneği olarak parmakla gösteriliyordu. Kocasının diğer akrabalarına da aynı fedakarlığı yaptığını görüyorduk. Kaynatası ile kaynanası ölünceye kadar ondan incinmedi. Belki inanmakta zorlanacaksınız ama kaynanasının ablasını getirip yıllarca evinde baktı. Yaşlı ve kimsesiz bir kaç akrabasına daha baktığını ve onların hayır duasını aldığını çok iyi biliyoruz. Örneğin, çevresinde zor durumda olan bir kaç yaşlı kadın akrabasını ölünceye kadar getirip evinde bizzat baktığına tanıklığımız vardır. Merhum büyüklerinin geride bıraktığı yadigarlarına, onları aratmadan sılayı rahimden hiç bir zaman geri kalmazdı. Bayram günleri anam onun gelmesini dört gözle beklerdi. Sırf Hacı Yasemen geliniyle iki çift lafın belini kırmak için erkenden kalkar, hazırlanır, beklerdi. Rahmetli anam hem kocasını hem de onu çok severdi. Saçını çocukları ve akrabaları icin süpürge eden bu yüreği enginler kadar geniş ablamızın yaptığı iyiliklerin hiç birinden yakındığını görmedim. Çünkü onun hedefinde Allah'ın rızasını kazanmaktan ve salih amelde bulunmaktan başka bir şey yoktu. Yaşamımda iki hanımefendiye adını söylemeden hep "abla" diye hitap ettim. Biri öz ablam Hacı Kudret, diğer de vefatıyla bizleri çok üzen Hacı Yasemen ablamdı. Onu nerde görsem ve tesadüfen nerde karşılaşsam hemen gider, yakından ilgilenir ve elini öperdim. En son İstanbul'a tedavi için geldiğini duymuştum. Kendisine ulaşamadım. Oğluna telefon ettim. Hastalığının ilerlediğini ve ameliyat olması gerektiğini söylemişti. Bu bilgiyi almamdan bir kaç gün sonra değerli Hacı ablamızın ölümünü duyunca çok üzüldüm. Tesellimi kalkıp Yasini Şerif okumakta aramam bana kafi gelmiyordu. Ablam Kudret Hanım onun vefat haberini verdiğinde "Gardaş, O bizim iyilik meleğimizdi, kıymetini bilemedik, onun gibi kadınlar dünyaya az gelir" sözlerini sarfettiğinde duygularına hakim olamıyordu! Ölüm hak, Allahu Teala mutlaktır! Ne mutlu ona ki, salih emelleri heybesine doldurup götürdü! Allah gani gani rahmet eylesin. Mekanı cennet, ruhu şad olsun. Evlatlarının ve akrabalarının başı sağolsun. FAHRETTİN MASUM BUDAK
Genel Haber
Yayınlanma: 22 Aralık 2021 - 00:00
BİZ MELEĞİMİZİ KAYBETTİK
İlkokulu köyümüzde bitirdiğimde babam eğitimimi şehirde devam ettirmem için kara kara düşünmeye başlamıştı. Benim için iki şık vardı. Ya bir ev tutacaktı yada varsa bir akrabasının evinde kalmamı sağlayacaktı. Köyde komşumuz ve akrabamız olan Hacı Adil Gülpınar dayım bir süre önce Iğdır'a taşınmıştı. Köyde okurken bana aynı zamanda vekil öğretmenlik de yapmıştı.
Genel Haber
22 Aralık 2021 - 00:00