Genel Haber
Yayınlanma: 24 Ekim 2013 - 05:58
Bizi Yine Ötekileştirdiler
Kurtuluş savaşında canını ve malını seve seve vererek ülkesini müdafaa eden Azeri Türkleri yine dışlandı, yine horlandı, yine ötekileştirildi. Yıllardır bir sebepten ötürü fişlenen, potansiyel suçlu gibi görülen, Vali yapılmayan, devletin önemli birimlerinde bir Caferi-Şia olarak çalıştırılmayan, sürekli 'İran ajan'ı saçmalığı ile suçlanan, Caferi-Şia olmaları her zaman önlerine koca bir engel olarak çıkarılan Azeri Türkleri, bu günlerde yine aşağılanmakta, "potansiyel suçlu" gösterilmekte ve "Ankara'da misafir edilmeleri gerekmektedir" ayarı verilmektedir... Aslında bu zihniyet bu güne has yeni bir durum değildir. Bu, geçmişte de böyleydi. Türkiye'de yaşayan Caferi-Şia'lar sürekli taciz edilmiş, sorgulanmış, cezalandırılmış, dışlanmış, Camileri ellerinden alınıp Diyanete bağlanmak istenmiş ve ötekileştirilmişlerdir. Devlet ötekileştirdikçe, vatanına sımsıkı sarılan Azeri Türkleri, tarihin hiçbir evresinde, hiç bir zaman, hiç bir şartta ihanet içersinde olmamış, demokrasinin kendilerine tanıdığı haklar ve özgürlükler sınırını aşmayarak yaşamlarını idame ettirmişlerdir. Ne acıdır ki, geçmişi belli olmayan, kimliği ve hizmet menzili bilinmeyen kişi ve kurumlar zaman zaman Türkiye Caferilerini taciz etmekte, isyana teşvik etmekte, başkaldırıya sürüklemeye çalışmaktadırlar... Iğdır'da, Azeri Türkleri ile Türkiye Kürtleri bin yıldır bir arada yaşamakta, mezhep ve ırk ayrımları olmasına rağmen dünya ya örnek teşkil edecek bir birliktelik ve muhabbet içerisinde ortak yaşam anlayışı çerçevesinde yaşamaktadırlar. Bu durum sanırım zaman tünelinde fitne yaratmak isteyenlerin içini acıtmakta ve sürekli fitne yayıp toplumsal bir kargaşa doğurma uğraşı içinde bulunmaktadırlar. Öncelikle altını kalın bir çizgiyle çizerek söylemek isterim ki, " Bu işten size ekmek çıkmaz. Iğdır'da yaşayan Sünni-Şafi Kürt ile Caferi Türk arasında mezhep ve ırk çatışması bu güne kadar çıkmamıştır, çıkmayacaktır da." Dışarıdan gelip Iğdır'ın düzenini bozmaya çalışan, kaybedecek hiçbir şeyi olmayanların, tek amaçlarının hizmetkarı oldukları şer guruplarına hizmet etmek olanların gayretleri de Allah'ın izniyle boşa çıkacaktır... Iğdır Müftüsü Cüneyt Kulas üzerine vazife olmayan bir rapor hazırladı ve Iğdır Valisi Ahmet Pek'de Caferilerin onurunu kıran bu raporu onaylayarak, İçişleri Bakanlığına, Diyanet işleri Başkanlığına ve Emniyet Genel Müdürlüğüne havale etti... Raporda, kısaca, "Azeri Türkleri olan Caferiler, İran ajanı vatan haini; Kürt gençliği Terörist" algısı yaratılmıştır. Kürt gençlerini ve Caferileri ötekileştiren, onurlarını inciten bir raporun durup dururken hazırlanması, yalan yanlış bilgilerin raporda yer alması ve bir toplumu rencide etmesi elbette ki hoş karşılanmamaktadır. Konuyu basite indirgemek, olmamış gibi varsaymak;söylenen sözleri kabul etmek anlamına gelir. Ortaya çıkan Rapor gösteriyor ki, Mollalar Diyanet kadrosuna alınsa ve memur olsalardı, acaba kendi içtihatlarına göre ibadet etme özgürlüğü verilir miydi? Bu gün İl Müftülüğünün ortaya koyduğu tablo gösteriyor ki asla izin verilmezdi ve bir asimile politikası izlenirdi. Bu, yıllardır uygulanan yeni olmayan bir projedir. Vatanı için canını ve malını gözünü kırpmadan feda eden ve bu güne kadar hiçbir ihanet ve gaflet içinde olmayan Caferi-Şia'lara uygulanan "ötekileştirme, din dışı görme, aşağılama" politikaları, Türkiye'de devletten hiçbir ücret talep etmeden din hizmeti veren mollaların Diyanete geçmemekle ne kadar haklı oldukları göstermektedir. Cumhuriyet kurulurken Çanakkale de canını veren, Kurtuluş savaşından sonra, kanunlara riayet edip, rıza gösteren ve vergisini ödeyen Azeri Türkleri Caferiler ve Aleviler hiç isyan etmediler. Ne hikmetse hepte bu toplumlarla uğraşıldı. Dini hoşgörü hep bu toplumlara karşı rafa kaldırılarak davranıldı. Açılımlar, özgürlükler Ak Parti hükümeti tarafından konuşulmaya başlandığında ümitlenen Caferi ve Aleviler daha çok ötekileştirilip, ayrıştırıldılar. Diyanet bütçesi, Milli Eğitim ve Milli Savunma bakanlığına eşdeğerken, binlerce idari personel olmasına rağmen bir tek Caferi-Alevi bünyesinde barındırmamaktadır. Bünyesine bir müstahdem almayan Diyanet, ne hikmetse ve ısrarla Mollaları bünyesine almaya çalışmakta, halkın kendi parasıyla yaptırdığı Camileri diyanete bağlama niyeti taşımaktadır. Bu talihsiz raporun Müftü tarafından yazılması ve Vali tarafından onaylanması, mülki iradenin niyetini ortaya koymakta, bölgede yaşayan halka bakışın göstergesi kabul edilmektedir. Bu anlayış karşısın da varın siz söylenecek sözü söyleyin, varın siz ötekileştirilmediğinizi düşünün, düşünebilirseniz...
Genel Haber
24 Ekim 2013 - 05:58