Eğer Kur’an bu meseleyi açıklamışsa bizler Allah’ın kelamı ve emri
olduğu için kayıtsız şartsız kabul ediyoruz. Artık o meselede
kendimizden akıl yürütmeyiz. Zaten böyle bir şey yapma İslam’ın özü ve
esası ile çelişmektedir. Zira İslam’ın özü teslim olmadır, ama körü
körüne değil belki eksik aklımızı kâmil akıl karşısında teslim etmedir.
Eğer Kur’an-dan delil bulamazsak ilk başvuracağımız kaynak sünnettir.
Eğer sünnette de delil bulamazsak akli delillere başvurulur. Bu mesele
İslam mezhepleri arasında ittifak edilmiş ve ihtilafsız bir meseledir. Dinin esaslarında taklit caiz değildir diyoruz. Yani her mükellef
kendisi akli delillerle Allah’ın varlığına ve birliğine inanmalı, O’nun
celal ve cemal sıfatlarını kabul etmelidir. Allah Tebarek ve teala
tarafından insanların hidayeti için gönderdiği peygamberlere
inanmalıdır. Üçüncü olarak da ahiret gününe, öldükten sonra dirilip
Rabbül Âlemin karşısında hesap vermeğe inanmalıdır. Ama dinin
fürularında taklit etmelidir. Yani doğanın doğal kuralı olarak
bilmeyenler bilenlere tabi olmalıdır. Bu meseleyi ayrı boyutlara çekmek
asla doğru değildir. Bir şeyi burada hatırlatmak istiyorum, Kur’an-ı Kerim’in üslubu aynen
insanlar arasında olan üsluptur. Ama ilahi kelam olduğu için çok yüksek
bir edebiyat, fesahat ve belagat kullanılmıştır. Mesela insanlar
arasında gelenek ve töre olarak yaklaşımı yeni bir kanun olarak nazil
ettiği şeyler tamamen farklıdır. Hatta biz insanların arasında olan en
önemli ve hassas meseleye yaklaşımı ise özel önem ve hassasiyetle
yaklaşmıştır. İnsanlar toplu olarak yaşamaya başladığı günden bu yana içlerinde
en önemli ve hassas mesele yönetim ve hükümet meseleleri olmuştur. Bu
konu o kadar açık ve nettir ki açıklamaya bile ihtiyaç yoktur. Çünkü
içinde yaşadığımız toplumda görüyoruz her gün bir komployla birileri
yönetimi ele geçirmeye çalışıyor. Bu meseleyle ilgilenmeyeni nerdeyse
göremiyorsun. Dünya tarihinde de böyle idi, İslam tarihinde de böyle
idi. Bu konuya itirazı olanların İslam tarihinden haberleri yoktur
demektir. Peygamber efendimiz s.a.v vefat ettiğinde her Müslüman ferde
O hazretin namazına durması farzken bazı sahabeler Müslümanlar başsız
kalmasın yanılgısıyla Halife seçimine gittiler. İkinci halife yaralı
ölüm yatağında yatarken Ayşe Ummül müminin Abdullah bin Ömer’e: Babana
selam söyle ve de ki: Ümmeti başsız bırakmasın. Nitekim O’da şura
kurulmasını emretti. Birinci halifede de olay aynı vefat ederken Osman
vasiyetinde Ömer’in kendisinden sonra halife olacağını yazdı Halife’de
onayladı. Açıkçası hem geçmişte hem şimdi hem de gelecekte insanların
en önemli meselesi idarecilik ve hükümet meselesidir. İslam dininin kâmil din Hz. Muhammed Mustafa’nın son peygamber
oluşunda şüphe yoktur. Eğer hatem din ise bu dinin kâmil ve kıyamet
gününe kadar her asır ve zaman ve mekânda insanların ihtiyaç duyduğu
her şeye açıklık getirecek kapasitede olmalıdır ki öyledir de. Elbette
şimdiye kadar insanların ihtiyaç duyduğu her şey açıklanmış ve bu yüce
dinde herhangi bir eksiklik görülmemiştir. Bundan sonrada böyle
olacaktır. Şimdi biz insanların arasında en önemli ve hassas mesele olan hükümet
ve yöneticilik meselesi Kur’anda var mıdır? Yok mudur? Kur’an-ın
yaklaşımı nasıldır? İnceleyelim. Kur’an-a ön yargıyla yaklaşma hem Kur’an-ın yüce makamına hakarettir
hem de kendimize ihanettir. Görevimiz kendimizi ön yargılardan
soyutlamak, dış şeylerin etkisinde kalmadan sadece ve sadece Kur’an ne
diyor ve kendimizi Kur’anın emrine teslim olmaya hazırlamalıyız. Şimdi Allah’ın izniyle, önyargılardan arınmış bölgesel ve yerel
anlayış ve kültürümüzü bir kanara bırakıp tarafsız, hatta hidayet olmak
için Kur’an-a başvuruyoruz. Kur’an-ı Kerim’in Maide suresinde bir ayet
vardır. Diğer ayetlerle farklıdır bir işin çok önemli ve hassas
olduğuna delalet ediyor. Resulullah’ı s.a.v korkutan bir tehdit ve O
hazreti bazı tehlikelerin tehdit ettiğinden ve Allah kendi korumasına
aldığından bahsetmektedir. Önce ayetin mealini görelim daha sonra açıklamasını ele alalım. “Ey
elçi rabbinden sana indirileni ilet, eğer bunu yapmazsan elçilik
görevini yapmış sayılmazsın. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Allah
kâfirleri doğru yola hidayet etmez.” Maide 67. Ayeti iki şekilde tefsir yapabiliriz. Birincisi nüzul sebebini ve
Rasulullah’ın s.a.v uygulamasını nazari dikkate alarak ikincisi ise
sadece ayeti kerimenin kelimelerini ve cümle yapısını ve biz insanlar
olarak kendi aramızda konuştuğumuzda böyle sözlerden neleri
anladığımızı dikkate alarak. Ben önce ikinci metotla başlamak
istiyorum. Kur’an-ı Kerim başka ayetlerde destur ve emir verdiği
durumda; De, yazıldı, Ey nebi, Allah sizden böyle ister tabirleri
kullanır. Ama burada özellikle elçi kelimesinden istifade etmiş, bu da
işin önemini ve emrin Allah tarafından olduğunda ve Allah’ın da bunun
halka iletilmesini istemesinde hiç şüphe yoktur. Rabbinden sana
indirileni ilet cümlesinde yeni bir emrin olduğu kesindir. Yani şimdiye
kadar halka açıklanmayan bir özel emirdir bu. Bu emir ne olabilir?
Namaz mıdır? Hayır, olamaz çünkü bisetin ilk gününden namaz farz
olmuştu ve Müslümanlarda hepsi namaz kılıyordu. Oruç mudur? Hayır,
mümkün değil zira Müslümanlar yıllardır oruç tutuyorlardı, hatta bir
hurma tanesiyle kaç kişinin idare ettiği en fakir ve savaş günlerinde
bile Müslümanlar oruç tutmuşlardır. Hac mıdır? Hac meselesi İslam’dan
daha önce de vardı ki İslam Ona özel kısıtlamalar ve genişlik getirdiği
gibi zaten bu ayet hacdan dönerken inmiştir. Humus mudur? Değildir
çünkü humus ayeti savaş zamanında inmiş ve alınan ganimetler o yasaya
göre halkın arasında taksim olmuştur. Zekât mıdır? Hayır, Hicretten
sonra halk hem parasının hem de mahsulünün zekâtını veriyordu. Hatta
bazıları vermiyordu Allah’ın Resulünün s.a.v kınamasına maruz
kalıyordu. Cihat mıdır? Hicretten sonra on yıldır Müslümanlar sürekli
cihat yapmış binlerce sahabe hatta hafızlar bile şehit olmuşlardı.
Rasulullah’ın s.a.a amcası Hamza Seyyid-üş Şüheda kafirlerle cihet
yaparken şehit olmuştu. Amr-i Bil- Maruf, Nehy-i Anil-Münker miydi?
Hayır, Kur’an ve ayetleri ile aşina olan bu iki toplumsal emir ve
yasağın yıllar önce müminlere farz olduğunu ve müminlerin ise bunu
hayata geçirdiklerini bilirler. Tevella (Allah’ın sevdiklerini sevme)ve
Teberra (Allah’ın düşmanıyla düşman olma) mıdır? Hayır, çünkü bu iki
emirde hicretin ilk yıllarında inmiştir. Zaten bu iki emrin o zamana
çok uygun olduğu besbellidir. Alışveriş, necaset, taharet, kira veyahut
ahlaki ilkeleri mi kastediyor? Kesinlikle hayır çünkü bunların hepsi
hem açıklanmış hem de uygulamaya geçirilmiştir. Ayrıca bu hükümlerin
risalet görevini hiçe sayacak kadar önemli olma durumu da yoktur.
Biz başta dedik ki İnsanlar arasında birinci derece önemli şey hükümet meselesidir. Kur’an-ı Kerim de aynen insanların kendi üslubuyla emir ve yasaklarını bildirmiştir. Bu ayet de tekit ve tehdit olduğuna göre Müslümanlar ve insanlar için en önemli meseleyi açıklamak istiyor. Riyaset meselesi o kadar hassas bir şeydir ki bir an gaflet etsen bir takım problemlerle karşılaşırsın.
Allah seni insanlardan korur Cümlesinden anlaşıldığına göre Resulullah s.a.v için korku söz konusudur! Ama Resulünün korkak bir zat olmadığını hatta Arapların en cesaretlisi olduğu zaman, zaman sahabeler hatta düşmanlar tarafından bile itiraf edildiği özellikle İslam kahramanı Allah’ın aslanı Ali a.s Resulullah’ın hakkında şöyle buyurmuştur: Savaşlarda sıkıştığımızda O’na s.a.v sığınırdık. Buna göre her kes için geçerli olan doğal bir korku değilmiş! Kendisinden korkmuyormuş! İş çok önemli olduğu için akıbetinden ve kabul görüp görmeyeceğinden endişe ediyordu. Allah tebarek ve teala O’nu koruyacağına söz verdi ve korudu.
Allah kâfirleri hidayet etmez. Başka ayetlerde de vurgulanmış yani inanmayanları dikkate alacak olursan Allah’ın hidayet yolu kapanır. Onları düşünme Allah isterse hidayet eder isterse hidayet etmez. Buraya kadar Ayetin, nüzul sebebi ve Rasulullah’ın s.a.v hadisleri dikkate alınmadan yapılan açıklama idi. Şimdi de Ayetin nüzul sebebine ve Rasulullah’ın ayeti nasıl açıkladığına bakalım. Bu ayetin Rasulullah’ın son haccından dönerken İslam dünyasının hacılarının yollarının ayrıldığı Gadir-i Hum denen yerde nazil olduğuna ittifak etmişlerdir. Cebrail-i emin Allah resulüne gelerek önemli bir haberi halka açıklamasını istedi. Allah resulü, bu emir üzerine tüm hacıların bir yere toplanma emrini verdi, önde gidenlerin geri dönmesini ve arkada kalanların yetişmesi emrini verdi. Tüm hacılar toplandıktan sonra deve eğerlerinden yüksek bir minber yapılmasını emretti. Allah Rasulu minbere çıktı önce Allah’a hamd ve senalar etti daha sonra kendisine ve soyuna salât ve selamdan sonra uzun bir hutbe okuduktan sonra hazırlara hitaben: “Şimdiye kadar benim size kendi nefsimden bir şey söylediğimi duydunuz mu? Herkes bir ağızdan hayır, ya Resulellah dediler. Yine buyurdu: Ben sizlere nefsinizden (sizlerden) daha evla (yani sizin üzerinizde tasarruf etmeye daha yetkili) değil miyim? Yine hep bir ağızdan evlasın ya Rasulellah dediler. Bu defa Allah Resulü s.a.v Ey insanlar Allah Tebarek ve teala size önemli bir emri açıklamamı emretti: Herkes pür dikkatle gözlerini Allah elçisinin ağzına dikti. Rasulullah s.a.v Hz. Ali’nin elinden tutarak kaldırdı ve şöyle seslendi. Ben kimin mevlası isem Ali’de onun mevlasıdır. Allahım O’nu seveni sev O’na düşman olana düşman ol. Yani Ali’yi seveni Allah sever Ali’ye düşman olan Allah’a düşmandır. Daha sonra herkesin teker, teker gelerek biat etmesini emrettiler. Bunun üzerine ilk olarak Ebubekir ve Ömer gelerek şöyle tebrik ettiler. Tebrikler, tebrikler Abutalip oğlu tüm mümin erkek ve mümine kadınların mevlası oldun. Dediler. Daha sonra halk bölük, bölük gelerek biat ettiler. Kadınlar nasıl biat edeceklerini sordular. Rasulullah s.a.v bir leyenin içerisine su dökmelerini ve hz.Ali’nin elini suya daldırmasını ve kadınlar da ellerini suya daldırarak biat etmelerini emretti. Kadınlar da böyle biat ettiler.
Bu açıklamalarımız Sünni ve şia kaynaklarından alınan özettir. Hadis ve tefsir kitapları daha geniş açıklamışlardır.
Şimdi bu olayı nakleden sahabeleri tanıyalım: Tam 110 sahabe olayı nakletmiştir.
RESULULLAH S.A.V KAMİL BİR İNSAN İDİ
Yaratılıştan maksat ve hedef insanın kâmilleşmesi yeryüzünde Allah’ın halifesi olması ve kendisine layık olan o yüce kemale erişmelidir. Allah insanları yarattı ve onların kemalini ise kendisine yapılan ibadetle erişilebileceğini beyan etti. Akıl da bize bu konuda yardımcı olmaktadır. Her yönden kâmil olan bir yüce zata yakınlaşmakla kemal kazanılır. Kemal yolunu ise yalnız Allah bilir ve O’nun c.c öğretisiyle olur. Allah peygamberleri bu yola aşina etmiş, peygamberler de insanlara bu yolu göstermişlerdir. Buna göre yaratılan ilk insan peygamber olmuştur. Tüm insanlar içerisinde evvelden ahire en kâmil olan son elçi ve peygamber olmalıdır. Yani Hz. Muhammed Mustafa insanlık âleminin en kâmil insanıdır. Ayrıca biz Müslümanlara göre de masumdur. Günah, hata ve yanlışlıklardan uzaktır. Yani eğer dersek böyle yapsaydı iyi olurdu, O yüce zata hakaret olur hem saygınlığı ortadan kalkar hem de biz günah işlemiş oluruz.
Tüm insanlık âleminin en üstünü, en büyüğü en hekimi olan bir yüce şahsiyetten insanlar arasında bunca önemli bir meseleyi (hilafet meselesini) müphem ve belirsiz bırakmak yakışır mı? Kendisinden sonraki halifeler bu işe oldukça önem vermişler de Allah Resülü mü? önem vermemiş? Kamil olma ile çelişmiyor mu? Bunu hangi akıl sahibi kabul edebilir? Resulullah’tan s.a.a sonraki insanlar bunu anlamadılarsa tarih bunu unutmaz ve yargılar. Günümüz insanı geçmişin yanlışlıklarını doğru kabul etmediği gibi üstünkörü de geçmez.İşte gün geçtikçe hakikatler biraz daha aydınlanıyor, gerçekler ortaya çıkıyor. Allah Teala bize gerçek hidayeti nasip etsin, imanımızı gerçekler üzere kurulan imandan etsin, taklitçi, birilerinin kendi yanından düzelttiği iman etmesin inşallah. Allah bu büyük velayet bayramını tüm Müslümanlara kutlu kılsın. Velayetin son sancaktarı olan tüm dünyanın yolunu gözlediği Mehdi’nin zuhurunu çabuk etsin ve onun gelişiyle gözlerimizi nurlandırsın.Arslan BAŞARAN
Iğdırmava Cami İmamı
Biz başta dedik ki İnsanlar arasında birinci derece önemli şey hükümet meselesidir. Kur’an-ı Kerim de aynen insanların kendi üslubuyla emir ve yasaklarını bildirmiştir. Bu ayet de tekit ve tehdit olduğuna göre Müslümanlar ve insanlar için en önemli meseleyi açıklamak istiyor. Riyaset meselesi o kadar hassas bir şeydir ki bir an gaflet etsen bir takım problemlerle karşılaşırsın.
Allah seni insanlardan korur Cümlesinden anlaşıldığına göre Resulullah s.a.v için korku söz konusudur! Ama Resulünün korkak bir zat olmadığını hatta Arapların en cesaretlisi olduğu zaman, zaman sahabeler hatta düşmanlar tarafından bile itiraf edildiği özellikle İslam kahramanı Allah’ın aslanı Ali a.s Resulullah’ın hakkında şöyle buyurmuştur: Savaşlarda sıkıştığımızda O’na s.a.v sığınırdık. Buna göre her kes için geçerli olan doğal bir korku değilmiş! Kendisinden korkmuyormuş! İş çok önemli olduğu için akıbetinden ve kabul görüp görmeyeceğinden endişe ediyordu. Allah tebarek ve teala O’nu koruyacağına söz verdi ve korudu.
Allah kâfirleri hidayet etmez. Başka ayetlerde de vurgulanmış yani inanmayanları dikkate alacak olursan Allah’ın hidayet yolu kapanır. Onları düşünme Allah isterse hidayet eder isterse hidayet etmez. Buraya kadar Ayetin, nüzul sebebi ve Rasulullah’ın s.a.v hadisleri dikkate alınmadan yapılan açıklama idi. Şimdi de Ayetin nüzul sebebine ve Rasulullah’ın ayeti nasıl açıkladığına bakalım. Bu ayetin Rasulullah’ın son haccından dönerken İslam dünyasının hacılarının yollarının ayrıldığı Gadir-i Hum denen yerde nazil olduğuna ittifak etmişlerdir. Cebrail-i emin Allah resulüne gelerek önemli bir haberi halka açıklamasını istedi. Allah resulü, bu emir üzerine tüm hacıların bir yere toplanma emrini verdi, önde gidenlerin geri dönmesini ve arkada kalanların yetişmesi emrini verdi. Tüm hacılar toplandıktan sonra deve eğerlerinden yüksek bir minber yapılmasını emretti. Allah Rasulu minbere çıktı önce Allah’a hamd ve senalar etti daha sonra kendisine ve soyuna salât ve selamdan sonra uzun bir hutbe okuduktan sonra hazırlara hitaben: “Şimdiye kadar benim size kendi nefsimden bir şey söylediğimi duydunuz mu? Herkes bir ağızdan hayır, ya Resulellah dediler. Yine buyurdu: Ben sizlere nefsinizden (sizlerden) daha evla (yani sizin üzerinizde tasarruf etmeye daha yetkili) değil miyim? Yine hep bir ağızdan evlasın ya Rasulellah dediler. Bu defa Allah Resulü s.a.v Ey insanlar Allah Tebarek ve teala size önemli bir emri açıklamamı emretti: Herkes pür dikkatle gözlerini Allah elçisinin ağzına dikti. Rasulullah s.a.v Hz. Ali’nin elinden tutarak kaldırdı ve şöyle seslendi. Ben kimin mevlası isem Ali’de onun mevlasıdır. Allahım O’nu seveni sev O’na düşman olana düşman ol. Yani Ali’yi seveni Allah sever Ali’ye düşman olan Allah’a düşmandır. Daha sonra herkesin teker, teker gelerek biat etmesini emrettiler. Bunun üzerine ilk olarak Ebubekir ve Ömer gelerek şöyle tebrik ettiler. Tebrikler, tebrikler Abutalip oğlu tüm mümin erkek ve mümine kadınların mevlası oldun. Dediler. Daha sonra halk bölük, bölük gelerek biat ettiler. Kadınlar nasıl biat edeceklerini sordular. Rasulullah s.a.v bir leyenin içerisine su dökmelerini ve hz.Ali’nin elini suya daldırmasını ve kadınlar da ellerini suya daldırarak biat etmelerini emretti. Kadınlar da böyle biat ettiler.
Bu açıklamalarımız Sünni ve şia kaynaklarından alınan özettir. Hadis ve tefsir kitapları daha geniş açıklamışlardır.
Şimdi bu olayı nakleden sahabeleri tanıyalım: Tam 110 sahabe olayı nakletmiştir.
RESULULLAH S.A.V KAMİL BİR İNSAN İDİ
Yaratılıştan maksat ve hedef insanın kâmilleşmesi yeryüzünde Allah’ın halifesi olması ve kendisine layık olan o yüce kemale erişmelidir. Allah insanları yarattı ve onların kemalini ise kendisine yapılan ibadetle erişilebileceğini beyan etti. Akıl da bize bu konuda yardımcı olmaktadır. Her yönden kâmil olan bir yüce zata yakınlaşmakla kemal kazanılır. Kemal yolunu ise yalnız Allah bilir ve O’nun c.c öğretisiyle olur. Allah peygamberleri bu yola aşina etmiş, peygamberler de insanlara bu yolu göstermişlerdir. Buna göre yaratılan ilk insan peygamber olmuştur. Tüm insanlar içerisinde evvelden ahire en kâmil olan son elçi ve peygamber olmalıdır. Yani Hz. Muhammed Mustafa insanlık âleminin en kâmil insanıdır. Ayrıca biz Müslümanlara göre de masumdur. Günah, hata ve yanlışlıklardan uzaktır. Yani eğer dersek böyle yapsaydı iyi olurdu, O yüce zata hakaret olur hem saygınlığı ortadan kalkar hem de biz günah işlemiş oluruz.
Tüm insanlık âleminin en üstünü, en büyüğü en hekimi olan bir yüce şahsiyetten insanlar arasında bunca önemli bir meseleyi (hilafet meselesini) müphem ve belirsiz bırakmak yakışır mı? Kendisinden sonraki halifeler bu işe oldukça önem vermişler de Allah Resülü mü? önem vermemiş? Kamil olma ile çelişmiyor mu? Bunu hangi akıl sahibi kabul edebilir? Resulullah’tan s.a.a sonraki insanlar bunu anlamadılarsa tarih bunu unutmaz ve yargılar. Günümüz insanı geçmişin yanlışlıklarını doğru kabul etmediği gibi üstünkörü de geçmez.İşte gün geçtikçe hakikatler biraz daha aydınlanıyor, gerçekler ortaya çıkıyor. Allah Teala bize gerçek hidayeti nasip etsin, imanımızı gerçekler üzere kurulan imandan etsin, taklitçi, birilerinin kendi yanından düzelttiği iman etmesin inşallah. Allah bu büyük velayet bayramını tüm Müslümanlara kutlu kılsın. Velayetin son sancaktarı olan tüm dünyanın yolunu gözlediği Mehdi’nin zuhurunu çabuk etsin ve onun gelişiyle gözlerimizi nurlandırsın.Arslan BAŞARAN
Iğdırmava Cami İmamı