HİÇBİR MAKAM VE MEVKİ, İMAMET MAKAMINDAN ÜSTÜN VE DEĞERLİ DEĞİLDİR.
HİÇBİR MAKAM VE MEVKİ TOPLUMUN BİRLİK VE BERABERLİĞİNDEN ÜSTÜN
DEĞİLDİR. ŞAHSİ HEVA VE HEVESLERİMİZİ BİR KENARA BIRAKALIM, BİR VE
BERABER OLALIM.“ DEDİ.
IĞDIR EHL-İ BEYT ALİMLER DERNEĞİ BAŞKANI VELİ BEDER ”ALLAH BU VATANI, BU BAYRAĞI, BU ÖZGÜRLÜĞÜ BİZE ÇOK GÖRMESİN BİRLİK VE BERABERLİĞİMİZİ BOZMAZIN. SİZLERİ DE BİRLİK BERABERLİĞE ÇAĞIRIYORUM” DEDİ.
IĞDIR EHL-İ BEYT ALİMLER DERNEĞİ BAŞKAN YARDIMCISI ZEKİ TUMAY’DA: ” HAK REHBER İLE BATIL REHBERİ AYIRT ETMEMİZ LAZIM. LİDERSİZ İMAMSIZ BİR TOPLUM OLAMAZ. BİZLER IĞDIR’DA BİRLİK VE BERABERLİK İÇİNDE OLACAĞIZ BİRLİĞİMİZİ KORUYACAĞIZ” ŞEKLİNDE KONUŞTU.
Iğdır da yaşayan Caferi mezhebine bağlı vatandaşlar Gadir-i Hum bayramı nedeniyle İnci düğün salonunda bir araya geldiler.
Hazreti Muhammed’in (s.a.a.) Hicretin 10. yılında veda haccı dönüşünde Medine, Mısır ve Irak yol ayrımındaki Gadir-i Hum mevkiinde Hazreti Ali’yi müjdeli ifadelerle taltif ettiği gün, ilimiz de bayram havasında kutlandı.
Iğdır Ehl-i Beyt Alimleri Derneği ile Günışığı Kültür ve Yardımlaşma Derneği’nin ortaklaşa organize ettikleri Gadir-i Hum Etkinlikleri çerçevesinde Iğdır İnci Düğün Salonu’nda düzenlenen programda Ehl-i Beyt alimlerinden Turgay Varol’un Kur’an-ı Kerim tilavetinin yanı sıra günün önemini anlatan slayt gösterimi ve ilahiler ile sona erdi.
Gün Işığı Kültür ve Yardımlaşma Derneği başkanı Serdar Arat, “Bizler İslam mezheplerinden Şia inancına bağlı Caferi mezhebindeniz. Türkiye cumhuriyetinin asıl unsurunu oluşturan Türküz. Peygamber efendimiz hac dönüşünde kendinden sonra varis olarak Hz.Ali’yi göstermiştir ve Gadir-i Hum da toplanan binlerce insana size iki adet emanet bırakıyorum birisi Kuran’ı Kerim dir diyeride Ehlibeytim dir onlara sahip çıkınız.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla söze başlıyorum. Sadece O’ndan yardım diliyoruz. Hamd Âlemlerin rabbi olan Allah’a özgüdür. O’nun salât ve selamı Sevgili Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.a.) ve O’nun tertemiz soyuna olsun. Bu gün Gadir-i Hum bayramı olup zamanından fedakârlık yaparak uzaktan yakından buraya gelen değerli halkımıza hoş geldiniz diyorum.
Bilindiği gibi bu günün Gadir-i Hum bayramı olarak kutlanmasına sebep olan Hz. Ali’nin (a.s.) imametinin (yani Hz. Resulullah’ın (s.a.a.) halifeliği ve insanlığın liderlik ve önderliğinin) ilan edildiği gündür.
İmamet neden bu kadar önemlidir?
İmamın vazifesi, Peygamberin vazifesinin (vahyin dışında) devamı ve uzantısıdır. Yani peygamberin gönderiliş nedeni ile imamların gönderiliş nedenleri aynıdır. Nasıl ki peygamber günahtan, hatadan masum ve beri olma durumunda ise ve ancak Allah tarafından tayin edilebilirse, imam da ancak Allah tarafından tayin edilebilir. Bu sebeple hilafet ve imamet konusu tarihi bir konu değil, Hz. Muhammed’in (s.a.a.) vefatından kıyamete kadar yönetim tarzı ve insanların sorunlarının çözümü ile ilgili bir konudur. Yüce Allah’ın (c.c) sonsuz lütuf, hikmet ve şefkati, insanların hiçbir zaman kendi hallerine bırakılmamasını gerektirmektedir. Nasıl ki Peygamberleri bu gerekçe ile göndermiş ise, Resulullah’tan sonra İslam toplumu ve bütün insanlığı yönetip yönlendirecek bir imamın varlığı da zaruridir. Allah’ın insanlığı kendi başına ve kılavuzsuz bırakacağı düşünülemez. Nasıl ki insanlarda bulunan kulak, göz ve diğer organlar aklın ve kalbin emrinde ise, insanlar da başsız ve kılavuzsuz kalamaz. Kasas suresi 67. ayette; “ Rabbin dilediğini yaratır ve seçer. Seçim insanlara ait değildir.” Buyrulmakta ve İmamet makamının ancak Allah’ın seçtiği kimselerin olacağı beyan edilmektedir. Ayrıca Kur’an-ı Kerim’in çeşitli ayetlerinde imamet ve Hz. Ali hakkında açıkça hükümler vardır: Ahzab 33, Maide 55, Tevbe 71, Nisa 59, Hicr 94 ve Maide 67 ayetleri Hz. Ali’nin imametini açıkça izah etmektedir.
Hz. Ali’nin imamet ve velayetinin açıkça delilleri vardır:
1- Hz. Ali (a.s.), ilim, takva, yakin, sabır, züht, cesaret, cömertlik, adalet, ismet vb. gibi bütün nefsanî kemaller ve insani faziletlerde mükemmel bir ahlak ve karaktere sahiptir. Hiç şüphesiz ( hatta düşmanlarının da itiraf ettiği üzere) bütün kemallerde başkalarından üstündür. Onun bu özellikleri Şia ve Ehl-i Sünnet kitaplarında yazılıdır.
2- Akıl ve mantık açısından bakıldığında, noksan olan, kendisinden üstün olana tercih edilmez. Bu üstün vasıflara sahip olmayan birinin, bütün bu vasıflara sahip birisine imamlık etmesi kabul edilemez. Zaten imam tayininde amaç insanlığın hidayetini sağlayıp ahlak ve imanı kemale erdirmek olduğuna göre, bu sıfatlarda noksanlık imametteki amacın gerçekleşmesini sağlayamaz. Buradan anlaşılır ki, Hz. Ali ümmetin en bilgili ve en vasıflı kişisi olduğundan Peygamber’in halifesi ve vasisi o idi. Gadir-i Hum günü de bu malum olan ilan edilmiştir.
Bu üstün vasıflara rağmen Hz. Ali, Nehc-ul Belaga’da imametin kendi hakkı olduğu halde İslam’ın bekası açısından hangi kötü şartlarda beklediğini açıkça beyan etmiştir. Bu yüce insan, İslam’ın zarar görmemesi için sabretmiştir. Ben halkımızı Hz. Ali’nin velayeti ile birlik ve beraberliğe davet ediyorum. Hiçbir makam ve mevki, İmamet makamından üstün ve değerli değildir. Bizim imamımız İslam’ın bekası ve velayet nurunun sönmemesi için, bu üstün makamı çok değersiz bir nesne olarak görebiliyor ise, bizlerin de bu dünya makamlarına bu gözle bakmamız gerek mez mi? Hiçbir makam ve mevki toplumun birlik ve beraberliğinden üstün değildir. Şahsi heva ve heveslerimizi bir kenara bırakalım, bir ve beraber olalım. Bayramınız kutlu olsun.” dedi.
Iğdır Ehl-i Beyt Alimler Derneği Başkanı Veli Beder’de günün anlam ve önemi ile ilgili konuşmasında “Bugün İsrail Filistinlilere zülüm yapıyor. Bu zulmü gören yok, bir hayvan için ayağa kalkan dünya bu zulmü görmezlikten geliyor. Filistin’de ölenler için ses çıkarmıyor. Mazlum olduğu için. Allah bu vatanı, bu bayrağı, bu özgürlüğü bize çok görmesin birlik ve beraberliğimizi bozmazın. Sizleri de birlik beraberliğe çağırıyorum. 1419 yıl bundan önce bir güneş doğdu ki, bu adaletin ve hürriyetin doğuşu idi. Bir doğuş ki, 1419 senedir dostları tarafından hiç unutulmadı.124 bin peygamberin, hak kitapların hükümlerinin icracısı ve bekası, gerçek güneşin de doğuşunun müjdesidir.
O Ali ki, “bana bir harf öğretenin kölesi olurum” demişti, Resulullah’ın yatağına ölümü pahasına yatmıştı. O Ali ki, bir kılıç vuruşu insan ve cinlerin ibadetinden üstündür.
O Ali ki, yeryüzünü adaletle dolduracak Mehdi’nin atasıdır. Bu gün Filistin’de, Gazze’de İsrail zulmediyor. İlacı engelliyor, ekmeği engelliyor, insanlık suçu işliyor. Ama bir balığın, bir sokak köpeğinin ölümü üzerine ayağa kalkanlar hiç umursamıyor bile. Çünkü onlar mazlumdur, yardımcıları yoktur. Sen de hiç olmazsa fikrinle, zikrinle bu zulmü protesto et.
İşte bu Ali’nin evladı İmam zaman (a.s.) bu zulümlere son verecektir. Allah onun zuhurunu çabuklaştırsın.
Konuşmanın ardından yapılan sinevizyon gösterisinde Hz. Ali ile ilgili görüntü ve şiirler sunuldu. Daha sonra Hüseyin Yalçın’a ait olan “ELİ DEDİ YA ELİ” adlı şiir programın sunucusu Turgay CAF tarafından okundu. Turgay Caf’ın o Davudî sesiyle okuduğu şiirin dinleyenleri oldukça etkilediği gözlemlendi. Ardından konuşmasını yapmak üzere kürsüye gelen Ehl-i Beyt Alimleri Dernek Başk. Yard. H.Ş.Zeki Tümay, Gadir-i Hum’un manası ve önemine vurgu yaparak imamet makamının dindeki yeri hakkında bilgi verdi. Tümay konuşmasında özetle şunları söyledi:
İmam, önder, rehber, ister hak olsun ister batıl kendisine uyulan kimse veya şeye denir. Bu bir kitap ta olabilir, bir insan da. Kur’an-ı kerim’de Maide Suresi’nin 67. ayetinde “Ey resul sana indirileni tam olarak millete ulaştır. Eğer bunu yapmazsan risaleti tamamlamamış olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır.” Diye buyuruluyor. Maide suresi indirilen en son suredir. Üstelik pey-
gamber efendimizin son zamanlarında inmiştir. Peygamberimizin korkak birisi olmadığından yola çıkarak şöyle denilebilir: Eğer korkacak olsaydı, bisetin ilk yıllarında korkmalıydı. Zira o gün yapayalnızdı. Kendisine inananların onbinleri bulduğu o son dönemlerinde acaba neden korkabilirdi ki? Oysaki ayet-i kerimede “Korkma! Allah seni insanlardan koruyacaktır” buyurulmaktadır. Bunun mutlaka bir izahı olmalıdır. Ayetin indirildiği bölgenin stratejik özelliklerini şöyle bir gözden geçirdiğimizde o bölgenin şu özelliği ön plana çıkıyor: Bölge, Haccdan dönen bütün hacıların ve grupların bölgesel olarak o andan itibaren birbirlerinden ayrılacakları bir yer durumundaydı. Hava oldukça sıcaktı. Resulullahın ömrünün son senesiydi. Peygamber efendimizin ulaştırması gereken mesaj konusunda münafıkların mızıkçılık ve bozgunculuklarından korktuğu anlaşılmaktadır. Evet bütünüyle bu mevzuları bir araya getirdiğimizde, Maide suresinin 67 nci ayetinin oldukça büyük ve çok önemli bir mesaja gebe olduğu da anlaşılmaktadır. O da Resulullah’ın bir vasi tayin etmesi ve ümmetin de masum bir rehbere gereksinimi mevzusudur. Herkes tarafından kabul görmüş, ashabın büyük bölümünün de söz konusu bu olayı aynen nakletmeleri olaya ayrı bir boyut kazandırmış ve şöyle dile getirmişlerdir: “Söz konusu olan ayeti kerime, Gadir-i Hum olayıyla ve hak vasilikle ilgili olarak indirilmiştir.”
Esasen dikkat etmemiz gereken husus şudur ki, yüce Allah, peygamberini, hak vasisini tanıtıp tayin etmemesi durumunda, açık bir dille tehdit etmektedir. Müsamahakarlık ve bir takım münafıklardan korkarak olayı hafifsemek gibi bir tavır takınması durumunda, ilahi risaleti tebliğ etmemekle eş değer olacağını beyan etmektedir. Biz ayetteki tehdit içerikli üsluptan ve Resulullah’ın bütün tebliğlerinin vasilik olayını anlatmaya ve tayin etmeye yönelik olmalarından dolayı imametin usulü dinden olduğunu anlıyoruz.
Değerli dinleyiciler! Zikrettiğimiz delile şöyle kısa bir göz attığımızda, rehberlik kavramının İslam’da asli mi yoksa tali bir mesele mi olduğunu anlarız. Uzağa gitmeğe hiç mi hiç gerek yoktur. Tevhid anlayışı, sadece masum bir rehberin toplumdaki idaresiyle kıvamını bulur ve rayına oturur. Aksi takdirde Tevhidin yerinde tağutlar yeşertilir. Nübüvvet ve onun getirdiği yasalar, ancak masum bir rehberin korumacılığıyla esenliğe kavuşur ve korunur. Ve eğer bu olmazsa, öylesi bir idarede semavi yasalar; tahrifler, hurafeler, bidatlar ve kişisel yöntemlerle karıştırılır, orijinallikler bozulur ve böylece de semavi vahye insanlar şüphe gözüyle bakarlar. Böylece Semavi yasalar gözden düşer. Mead ve meadın melakuti boyutuyla aşina olmak da, masum imamın öğretilerinin haricinde yine mümkün değildir. Kendi aklımızdan bu konuda yardım alacak olursak anlarız ki, toplum eşittir yasalar ve rehber. Eğer bunları yok sayarsak o zaman toplum orman yasalarıyla eşit hale gelir. Aslında yasalar ve rehberiyet makamı, bir birlerin ayrılmaz ikizlerdir. Bu vesile ile rehberlik, imamet ve onların toplum düzeni üzerindeki rolleri ve yasaları, korunup kollanmaları ve hakim kılınmaları hususunda hiçbir tereddüt ve tartışma söz konusu bile edilemez. İmam ve önderler topluma yön veren insanlardır. Hak rehber ile batıl rehberi ayırt etmemiz lazım.Lidersiz imamsız bir toplum olamaz. Bizler Iğdır’da birlik ve beraberlik içinde olacağız birliğimizi koruyacağız.” şeklinde konuştu.
Konuşmanın ardından Kerim Yanık tarafından bir şiir okunduktan sonra Ali Altan‘ın ve ardından da Ehl-i Beyt Alimlerinden Ali Rıza Bozan’ın müzik eşliğinde okudukları ilahiler gönülleri fethetti. Program paketlenerek kumanya şeklinde sunulan yemek ve tatlı ikramı ile sona erdi.
IĞDIR EHL-İ BEYT ALİMLER DERNEĞİ BAŞKANI VELİ BEDER ”ALLAH BU VATANI, BU BAYRAĞI, BU ÖZGÜRLÜĞÜ BİZE ÇOK GÖRMESİN BİRLİK VE BERABERLİĞİMİZİ BOZMAZIN. SİZLERİ DE BİRLİK BERABERLİĞE ÇAĞIRIYORUM” DEDİ.
IĞDIR EHL-İ BEYT ALİMLER DERNEĞİ BAŞKAN YARDIMCISI ZEKİ TUMAY’DA: ” HAK REHBER İLE BATIL REHBERİ AYIRT ETMEMİZ LAZIM. LİDERSİZ İMAMSIZ BİR TOPLUM OLAMAZ. BİZLER IĞDIR’DA BİRLİK VE BERABERLİK İÇİNDE OLACAĞIZ BİRLİĞİMİZİ KORUYACAĞIZ” ŞEKLİNDE KONUŞTU.
Iğdır da yaşayan Caferi mezhebine bağlı vatandaşlar Gadir-i Hum bayramı nedeniyle İnci düğün salonunda bir araya geldiler.
Hazreti Muhammed’in (s.a.a.) Hicretin 10. yılında veda haccı dönüşünde Medine, Mısır ve Irak yol ayrımındaki Gadir-i Hum mevkiinde Hazreti Ali’yi müjdeli ifadelerle taltif ettiği gün, ilimiz de bayram havasında kutlandı.
Iğdır Ehl-i Beyt Alimleri Derneği ile Günışığı Kültür ve Yardımlaşma Derneği’nin ortaklaşa organize ettikleri Gadir-i Hum Etkinlikleri çerçevesinde Iğdır İnci Düğün Salonu’nda düzenlenen programda Ehl-i Beyt alimlerinden Turgay Varol’un Kur’an-ı Kerim tilavetinin yanı sıra günün önemini anlatan slayt gösterimi ve ilahiler ile sona erdi.
Gün Işığı Kültür ve Yardımlaşma Derneği başkanı Serdar Arat, “Bizler İslam mezheplerinden Şia inancına bağlı Caferi mezhebindeniz. Türkiye cumhuriyetinin asıl unsurunu oluşturan Türküz. Peygamber efendimiz hac dönüşünde kendinden sonra varis olarak Hz.Ali’yi göstermiştir ve Gadir-i Hum da toplanan binlerce insana size iki adet emanet bırakıyorum birisi Kuran’ı Kerim dir diyeride Ehlibeytim dir onlara sahip çıkınız.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla söze başlıyorum. Sadece O’ndan yardım diliyoruz. Hamd Âlemlerin rabbi olan Allah’a özgüdür. O’nun salât ve selamı Sevgili Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.a.) ve O’nun tertemiz soyuna olsun. Bu gün Gadir-i Hum bayramı olup zamanından fedakârlık yaparak uzaktan yakından buraya gelen değerli halkımıza hoş geldiniz diyorum.
Bilindiği gibi bu günün Gadir-i Hum bayramı olarak kutlanmasına sebep olan Hz. Ali’nin (a.s.) imametinin (yani Hz. Resulullah’ın (s.a.a.) halifeliği ve insanlığın liderlik ve önderliğinin) ilan edildiği gündür.
İmamet neden bu kadar önemlidir?
İmamın vazifesi, Peygamberin vazifesinin (vahyin dışında) devamı ve uzantısıdır. Yani peygamberin gönderiliş nedeni ile imamların gönderiliş nedenleri aynıdır. Nasıl ki peygamber günahtan, hatadan masum ve beri olma durumunda ise ve ancak Allah tarafından tayin edilebilirse, imam da ancak Allah tarafından tayin edilebilir. Bu sebeple hilafet ve imamet konusu tarihi bir konu değil, Hz. Muhammed’in (s.a.a.) vefatından kıyamete kadar yönetim tarzı ve insanların sorunlarının çözümü ile ilgili bir konudur. Yüce Allah’ın (c.c) sonsuz lütuf, hikmet ve şefkati, insanların hiçbir zaman kendi hallerine bırakılmamasını gerektirmektedir. Nasıl ki Peygamberleri bu gerekçe ile göndermiş ise, Resulullah’tan sonra İslam toplumu ve bütün insanlığı yönetip yönlendirecek bir imamın varlığı da zaruridir. Allah’ın insanlığı kendi başına ve kılavuzsuz bırakacağı düşünülemez. Nasıl ki insanlarda bulunan kulak, göz ve diğer organlar aklın ve kalbin emrinde ise, insanlar da başsız ve kılavuzsuz kalamaz. Kasas suresi 67. ayette; “ Rabbin dilediğini yaratır ve seçer. Seçim insanlara ait değildir.” Buyrulmakta ve İmamet makamının ancak Allah’ın seçtiği kimselerin olacağı beyan edilmektedir. Ayrıca Kur’an-ı Kerim’in çeşitli ayetlerinde imamet ve Hz. Ali hakkında açıkça hükümler vardır: Ahzab 33, Maide 55, Tevbe 71, Nisa 59, Hicr 94 ve Maide 67 ayetleri Hz. Ali’nin imametini açıkça izah etmektedir.
Hz. Ali’nin imamet ve velayetinin açıkça delilleri vardır:
1- Hz. Ali (a.s.), ilim, takva, yakin, sabır, züht, cesaret, cömertlik, adalet, ismet vb. gibi bütün nefsanî kemaller ve insani faziletlerde mükemmel bir ahlak ve karaktere sahiptir. Hiç şüphesiz ( hatta düşmanlarının da itiraf ettiği üzere) bütün kemallerde başkalarından üstündür. Onun bu özellikleri Şia ve Ehl-i Sünnet kitaplarında yazılıdır.
2- Akıl ve mantık açısından bakıldığında, noksan olan, kendisinden üstün olana tercih edilmez. Bu üstün vasıflara sahip olmayan birinin, bütün bu vasıflara sahip birisine imamlık etmesi kabul edilemez. Zaten imam tayininde amaç insanlığın hidayetini sağlayıp ahlak ve imanı kemale erdirmek olduğuna göre, bu sıfatlarda noksanlık imametteki amacın gerçekleşmesini sağlayamaz. Buradan anlaşılır ki, Hz. Ali ümmetin en bilgili ve en vasıflı kişisi olduğundan Peygamber’in halifesi ve vasisi o idi. Gadir-i Hum günü de bu malum olan ilan edilmiştir.
Bu üstün vasıflara rağmen Hz. Ali, Nehc-ul Belaga’da imametin kendi hakkı olduğu halde İslam’ın bekası açısından hangi kötü şartlarda beklediğini açıkça beyan etmiştir. Bu yüce insan, İslam’ın zarar görmemesi için sabretmiştir. Ben halkımızı Hz. Ali’nin velayeti ile birlik ve beraberliğe davet ediyorum. Hiçbir makam ve mevki, İmamet makamından üstün ve değerli değildir. Bizim imamımız İslam’ın bekası ve velayet nurunun sönmemesi için, bu üstün makamı çok değersiz bir nesne olarak görebiliyor ise, bizlerin de bu dünya makamlarına bu gözle bakmamız gerek mez mi? Hiçbir makam ve mevki toplumun birlik ve beraberliğinden üstün değildir. Şahsi heva ve heveslerimizi bir kenara bırakalım, bir ve beraber olalım. Bayramınız kutlu olsun.” dedi.
Iğdır Ehl-i Beyt Alimler Derneği Başkanı Veli Beder’de günün anlam ve önemi ile ilgili konuşmasında “Bugün İsrail Filistinlilere zülüm yapıyor. Bu zulmü gören yok, bir hayvan için ayağa kalkan dünya bu zulmü görmezlikten geliyor. Filistin’de ölenler için ses çıkarmıyor. Mazlum olduğu için. Allah bu vatanı, bu bayrağı, bu özgürlüğü bize çok görmesin birlik ve beraberliğimizi bozmazın. Sizleri de birlik beraberliğe çağırıyorum. 1419 yıl bundan önce bir güneş doğdu ki, bu adaletin ve hürriyetin doğuşu idi. Bir doğuş ki, 1419 senedir dostları tarafından hiç unutulmadı.124 bin peygamberin, hak kitapların hükümlerinin icracısı ve bekası, gerçek güneşin de doğuşunun müjdesidir.
O Ali ki, “bana bir harf öğretenin kölesi olurum” demişti, Resulullah’ın yatağına ölümü pahasına yatmıştı. O Ali ki, bir kılıç vuruşu insan ve cinlerin ibadetinden üstündür.
O Ali ki, yeryüzünü adaletle dolduracak Mehdi’nin atasıdır. Bu gün Filistin’de, Gazze’de İsrail zulmediyor. İlacı engelliyor, ekmeği engelliyor, insanlık suçu işliyor. Ama bir balığın, bir sokak köpeğinin ölümü üzerine ayağa kalkanlar hiç umursamıyor bile. Çünkü onlar mazlumdur, yardımcıları yoktur. Sen de hiç olmazsa fikrinle, zikrinle bu zulmü protesto et.
İşte bu Ali’nin evladı İmam zaman (a.s.) bu zulümlere son verecektir. Allah onun zuhurunu çabuklaştırsın.
Konuşmanın ardından yapılan sinevizyon gösterisinde Hz. Ali ile ilgili görüntü ve şiirler sunuldu. Daha sonra Hüseyin Yalçın’a ait olan “ELİ DEDİ YA ELİ” adlı şiir programın sunucusu Turgay CAF tarafından okundu. Turgay Caf’ın o Davudî sesiyle okuduğu şiirin dinleyenleri oldukça etkilediği gözlemlendi. Ardından konuşmasını yapmak üzere kürsüye gelen Ehl-i Beyt Alimleri Dernek Başk. Yard. H.Ş.Zeki Tümay, Gadir-i Hum’un manası ve önemine vurgu yaparak imamet makamının dindeki yeri hakkında bilgi verdi. Tümay konuşmasında özetle şunları söyledi:
İmam, önder, rehber, ister hak olsun ister batıl kendisine uyulan kimse veya şeye denir. Bu bir kitap ta olabilir, bir insan da. Kur’an-ı kerim’de Maide Suresi’nin 67. ayetinde “Ey resul sana indirileni tam olarak millete ulaştır. Eğer bunu yapmazsan risaleti tamamlamamış olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır.” Diye buyuruluyor. Maide suresi indirilen en son suredir. Üstelik pey-
gamber efendimizin son zamanlarında inmiştir. Peygamberimizin korkak birisi olmadığından yola çıkarak şöyle denilebilir: Eğer korkacak olsaydı, bisetin ilk yıllarında korkmalıydı. Zira o gün yapayalnızdı. Kendisine inananların onbinleri bulduğu o son dönemlerinde acaba neden korkabilirdi ki? Oysaki ayet-i kerimede “Korkma! Allah seni insanlardan koruyacaktır” buyurulmaktadır. Bunun mutlaka bir izahı olmalıdır. Ayetin indirildiği bölgenin stratejik özelliklerini şöyle bir gözden geçirdiğimizde o bölgenin şu özelliği ön plana çıkıyor: Bölge, Haccdan dönen bütün hacıların ve grupların bölgesel olarak o andan itibaren birbirlerinden ayrılacakları bir yer durumundaydı. Hava oldukça sıcaktı. Resulullahın ömrünün son senesiydi. Peygamber efendimizin ulaştırması gereken mesaj konusunda münafıkların mızıkçılık ve bozgunculuklarından korktuğu anlaşılmaktadır. Evet bütünüyle bu mevzuları bir araya getirdiğimizde, Maide suresinin 67 nci ayetinin oldukça büyük ve çok önemli bir mesaja gebe olduğu da anlaşılmaktadır. O da Resulullah’ın bir vasi tayin etmesi ve ümmetin de masum bir rehbere gereksinimi mevzusudur. Herkes tarafından kabul görmüş, ashabın büyük bölümünün de söz konusu bu olayı aynen nakletmeleri olaya ayrı bir boyut kazandırmış ve şöyle dile getirmişlerdir: “Söz konusu olan ayeti kerime, Gadir-i Hum olayıyla ve hak vasilikle ilgili olarak indirilmiştir.”
Esasen dikkat etmemiz gereken husus şudur ki, yüce Allah, peygamberini, hak vasisini tanıtıp tayin etmemesi durumunda, açık bir dille tehdit etmektedir. Müsamahakarlık ve bir takım münafıklardan korkarak olayı hafifsemek gibi bir tavır takınması durumunda, ilahi risaleti tebliğ etmemekle eş değer olacağını beyan etmektedir. Biz ayetteki tehdit içerikli üsluptan ve Resulullah’ın bütün tebliğlerinin vasilik olayını anlatmaya ve tayin etmeye yönelik olmalarından dolayı imametin usulü dinden olduğunu anlıyoruz.
Değerli dinleyiciler! Zikrettiğimiz delile şöyle kısa bir göz attığımızda, rehberlik kavramının İslam’da asli mi yoksa tali bir mesele mi olduğunu anlarız. Uzağa gitmeğe hiç mi hiç gerek yoktur. Tevhid anlayışı, sadece masum bir rehberin toplumdaki idaresiyle kıvamını bulur ve rayına oturur. Aksi takdirde Tevhidin yerinde tağutlar yeşertilir. Nübüvvet ve onun getirdiği yasalar, ancak masum bir rehberin korumacılığıyla esenliğe kavuşur ve korunur. Ve eğer bu olmazsa, öylesi bir idarede semavi yasalar; tahrifler, hurafeler, bidatlar ve kişisel yöntemlerle karıştırılır, orijinallikler bozulur ve böylece de semavi vahye insanlar şüphe gözüyle bakarlar. Böylece Semavi yasalar gözden düşer. Mead ve meadın melakuti boyutuyla aşina olmak da, masum imamın öğretilerinin haricinde yine mümkün değildir. Kendi aklımızdan bu konuda yardım alacak olursak anlarız ki, toplum eşittir yasalar ve rehber. Eğer bunları yok sayarsak o zaman toplum orman yasalarıyla eşit hale gelir. Aslında yasalar ve rehberiyet makamı, bir birlerin ayrılmaz ikizlerdir. Bu vesile ile rehberlik, imamet ve onların toplum düzeni üzerindeki rolleri ve yasaları, korunup kollanmaları ve hakim kılınmaları hususunda hiçbir tereddüt ve tartışma söz konusu bile edilemez. İmam ve önderler topluma yön veren insanlardır. Hak rehber ile batıl rehberi ayırt etmemiz lazım.Lidersiz imamsız bir toplum olamaz. Bizler Iğdır’da birlik ve beraberlik içinde olacağız birliğimizi koruyacağız.” şeklinde konuştu.
Konuşmanın ardından Kerim Yanık tarafından bir şiir okunduktan sonra Ali Altan‘ın ve ardından da Ehl-i Beyt Alimlerinden Ali Rıza Bozan’ın müzik eşliğinde okudukları ilahiler gönülleri fethetti. Program paketlenerek kumanya şeklinde sunulan yemek ve tatlı ikramı ile sona erdi.
