Genel

Iğdır Türk Ocakları’ndan Cumhuriyetin Temel Taşları Söyleşisi

Cumhuriyetimizin 102. yılı dolayısıyla Iğdır Türk Ocakları Şube Başkanlığı anlamlı bir etkinliğe imza attı.

“Söz Kahve”de düzenlenen söyleşi programı, saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın coşkulu okunmasıyla başladı. Katılımcılar, Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulan Cumhuriyetin temel değerlerini daha yakından tanıma fırsatı buldu.

Cafer Kişi: “Cumhuriyet demek özgürlük, eşitlik demektir”
Programın açılış konuşmasını yapan Iğdır Türk Ocakları Şube Başkanı Cafer Kişi, Cumhuriyetin Türk milletinin kaderini değiştiren bir dönüm noktası olduğunu vurguladı. Kişi, konuşmasında şu ifadeleri kullandı: ”Atatürk’ün bize emanet ettiği Türkiye Cumhuriyeti sonsuza kadar yaşayacaktır. Bunu bizler sağlayacağız. Türk milleti olarak cumhuriyetimize sahip çıkacağız “

Doç. Dr. Suna Altan: “Türk Devriminin Fikri Temelleri”
Söyleşinin konuğu olan Iğdır Üniversitesi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Suna Altan ise Cumhuriyetin fikri altyapısını ele aldı. Altan, Türk Devrimi’nin tarihsel ve düşünsel arka planını detaylarıyla anlatarak, Cumhuriyetin sadece siyasi değil, aynı zamanda kültürel ve toplumsal bir dönüşüm olduğunu vurguladı.

Altan,” Avrupa’daki demokratikleşme çağdaşlaşma ve modernleşme yolculuğu 1789 Fransız ihtilali ile başlamıştır. Osmanlıdaki yolculuğu 1839 Tanzimat Fermanı ile başladı. Bu ferman, hukukun üstünlüğünü, can ve mal güvenliğini güvence altına alarak Osmanlı’da modernleşmenin ilk adımını oluşturdu. Ardından gelen 1856 Islahat Fermanı, tüm tebaaya eşit haklar tanıyarak toplumsal eşitlik anlayışını güçlendirdi. Bu gelişmeler, temsil ve meşveret fikrinin olgunlaşmasını, anayasal yönetim düşüncesinin filizlenmesini sağladı. I. Meşrutiyet dönemiyle birlikte bu düşünceler somut bir adım kazandı. 23 Aralık 1876’da ilan edilen Kanun-i Esasi, Osmanlı’nın ilk anayasasıydı. İki kanatlı bir meclis sistemi kuruldu: Meclis-i Ayan ve Meclis-i Mebusan. Meclis-i Mebusan, maliye, reform ve dış politika gibi konuları tartışsa da, kısa süre sonra –14 Şubat 1878’de– kapatıldı. Buna rağmen bu dönem, Osmanlı’da parlamenter deneyimin ilk basamağı oldu. 1908’de II. Meşrutiyet’in ilanı ile parlamenter deneyim derinleşti. Meclis yasama görevini etkin biçimde yerine getirdi, siyasi çoğulculuk örnekleri yaşandı. Ancak 31 Mart Vakası, Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı gibi sarsıcı olaylar meclis çalışmalarını kesintiye uğrattı. Mondros Mütarekesi’nin ardından 21 Aralık 1918’de meclis tamamen kapatıldı. Egemenliği halka dayandıran yeni bir dönemin ilk adımı Son Osmanlı Meclisi ile atıldı. 12 Ocak 1920’de İstanbul’da toplanan meclis, Misak-ı Millî’yi kabul ederek ulusal bağımsızlığın çerçevesini çizdi. Ancak 16 Mart 1920’de İngiliz işgaliyle meclis dağıtıldı ve üyeleri tutuklandı. Bu gelişme, ulusal egemenliğin Anadolu’da sürdürülmesi gerekliliğini doğurdu. 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan Mustafa Kemal Paşa, milletin kendi kaderini eline alacağı süreci başlattı. Bu tarih, Türkiye Cumhuriyeti’ne giden yolun ilk adımıdır. Erzurum (Temmuz) ve Sivas (Eylül) Kongrelerinde, milletin geleceğini yine milletin belirleyeceği ilkesi benimsendi; manda ve himaye kesin biçimde reddedildi. “Milli irade” kavramı bu kongrelerde anlam kazandı. 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılmasıyla, halkın iradesine dayalı yeni bir yönetim anlayışı kurumsallaştı. Saltanatın yetkileri fiilen sona erdi, ancak resmen kaldırılması 1 Kasım 1922 tarihini buldu. 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması, Türkiye’nin sınırlarını ve egemenliğini uluslararası düzeyde tescil etti. Artık yeni bir devlet kurulmuştu, fakat rejimi henüz netleşmemişti. 29 Ekim 1923’te, Mustafa Kemal Atatürk’ün önerisiyle yapılan anayasa değişikliğiyle “Türkiye Devleti’nin hükümet şekli Cumhuriyet’tir” hükmü anayasaya eklendi. Onun “Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir” sözü, yalnızca bir ilke değil, aynı zamanda yeni bir çağın kapılarını aralayan bir manifestoydu. Cumhuriyet’in fikri temelleri halk egemenliği, akıl, bilim, eşitlik ve özgürlük ilkelerine dayanır. Osmanlı tebaasından Cumhuriyet yurttaşına geçiş, bireyin devlet karşısındaki konumunun yeniden tanımlanması anlamına gelir. Artık birey, padişahın tebaası değil; ulusun eşit bir üyesidir. Kurucu kadrolar yalnızca siyasi bağımsızlığı değil, zihinsel bağımsızlığı da hedeflemiştir.

Cumhuriyet, yalnızca bir yönetim biçimi değil; aydınlanmanın ve çağdaşlaşmanın kurumsal ifadesidir. Halk artık sadece yönetilen değil, yönetimde söz sahibi olan bir iradedir. Cumhuriyet’in toplumsal dönüşümü, halkçılık, laiklik, devletçilik ve inkılapçılık ilkeleri etrafında şekillenmiştir. Kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınması, eğitimde fırsat eşitliği, hukuk önünde eşitlik gibi reformlar; bireyin hak sahibi bir yurttaş olarak kabul edilmesini sağlamıştır. Bu yönüyle Cumhuriyet, insan haklarına dayanan modern bir toplumun temelidir.

29 Ekim, sadece bir tarih değil; bir milletin kaderini değiştiren büyük bir zihniyet devrimidir.
Bugün, Cumhuriyetimizin 102. yılında, bu değerleri yaşatmak hepimizin ortak sorumluluğudur.

Aklı, bilimi, eşitliği ve özgürlüğü rehber edinen her birey, bu büyük mirasın taşıyıcısıdır.
Sonuç olarak; Cumhuriyet’in kuruluş felsefesi yalnızca bir siyasal yapı değil, aynı zamanda bir yaşam biçimidir. Bireyi merkeze alan, toplumu aydınlatan ve geleceğe umutla bakmamızı sağlayan bu felsefe var oldukça, Cumhuriyet de ilelebet yaşayacaktır.

Katılımcılar, Altan’ın sunumuyla Türk modernleşmesinin temel taşlarını, Atatürk’ün fikir dünyasını ve Cumhuriyetin dayandığı değerleri daha derinlemesine kavrama imkânı buldu.