Anadolunun serhat köşesinde nur gibi parlayan bir yıldız, Kafkaslara açılan Turan illeri kapısısın. Hurrilerden, Urartular, Osmanlı imparatorluğu, Selçuklular, Karakoyunlular, Çarlık Rusyası ve Revan hanlığı yönetimleri dönemlerini etkin yaşamışsın Iğdır.
Şanlı Türk devletimizden önce, yıllarca Rus-Ermeni zulmü görmüş, can vermiş, kan vermiş, serhat şehri Iğdır. Devletimizin sınır bekçisi, şehitleriyle, gazileriyle canı pahasına şehrini koruyup, yaşatmış yeşil Iğdır. Şanlı Ordumuz Rusların çekilmesi ve Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün emri ile Kazım Karabekir paşa komutasındaki Türk ordusu ve milis güçler desteğiyle Ermeni silahlı çeteleri bölgeden kovulmuş, Türkiye Cumhuriyetine katılan şehir olmuştur Iğdır.
Ağrı Dağı’nın eteğinde, Aras Nehri kıyısı boyunca uzanan Iğdır, Türkiye’nin en doğusunda, aslında Revan adıyla kurulmuş, Revan Türk hanlığı toprağı iken Stalin tarafından zorla alınıp Ermenilere verilmiştir. Bu nedenle Iğdır, birçok Iğdırlının ata dede toprağı ve asıl adı Revan, sonra Ermenistan yapılan devletle sınırdır.
Tarih boyu 7 bin yılı aşkın birçok medeniyete mesken olan topraklarında bu medeniyetlerin izlerini bulmak güzel heyecandır Iğdır.
Iğdır adı Oğuz Han’ın torunu olduğu bilinen Iğdır Bey’den gelmektedir.
Ovaya ilk yerleşen Hurriler’dir. Ardından Mittaniler, Hititler, Asurlular, Kimmerler, Medler, Persler, Sümerler ve Subailer gibi topluluklar yerleşmiş, sık sık el değiştirmiş Iğdır.
Ancak Iğdır’a tarihi çehresini kalıcı olarak kazandıran medeniyet ise Urartular olmuştur. Rusların egemenliğinde kısa süre kalan Iğdır, en son Türkiye Cumhuriyeti topraklarına katıldı.
1992 yılında Kars’tan ayrılarak il oldu Iğdır.
Dünyanın ikinci, Türkiye’mizin 5165 metre ile en büyük dağı, göklere duvar çeken Ağrı Dağı eteklerinde kurulmuş, dostlara güven veren medeniyetler beşiğidir Iğdır. Başı karlı, geçit vermez, kışları puslu, bahar da yağmur sularıyla, doğal kaynak sularıyla nadide çiçeklerin bittiği mekan olmakta. İnsanlarımıza, hayvanlarımıza yazları serin yaylak olan Ağrı dağlarımız en güzel pozlarını Iğdır’dan vermekteler.
Nuh’un gemisinin karaya oturduğu yer olan büyük Ağrı ve küçük Ağrı dağları görkemleriyle içimizi okşarken, nazlı nazlı akarak Hazar’a yol alan Aras nehrini geçerek ilerleyen ipek yolunun orta Asya Türk devletlerine açılan kültür kapısı sensin Iğdır.
Yeşil ovan, düzlük alanların, çanak bir coğrafi yapın olduğundan Doğu Anadolu’nun sert karasal ikliminden daha az etkilendiğinden bölgenin en verimli tarım alanısın yeşil Iğdır.
Aroması farklı, leziz, sulu, birçok hastalığa şifa olan Iğdır kayısısı için her yıl düzenlenen festival çok hareketli geçmekte.
Bahar aylarında çiçeklerle rengarenk bezeli tabloyu andıran bahçeleri ve yaylaları, doğaseverler için güzel tatil yeri olmakta Iğdır ovası.
21 mart Nevruz kutlamaları görülmesi gereken kültür şenliklerinden bir tanesidir Iğdır’ım.
Sevgili Iğdır;
İlk okulu bitirene kadar yaşadığım Karakoyunlu köyünden (1992’de ilçe oldu) babamızla birlikte Iğdır’a 23 Nisan bayramı nedeniyle ilk kez sana gelmiştik. Eskiden günde bir sefer Başköy’den çıkıp Karakoyunlu şosesinden geçen otobüsle gelmiştik. Önceleri at arabasıyla yolcu taşınıyormuş. Bahar ayı olduğunu hatırlamaktayım. İlk caddelerinden olan merkez Atatürk caddesi taş döşeli alanda abimle beraber bayram törenini seyretmiştik. En leziz tarafı İbat’ın fırını dedikleri Cumhuriyet caddesinde taş ekmek fırınından babamız kiloluk bir ekmek almış, fırınlarda satılan sade ve çok tatlı helva ile keyifle yemiştik. Halen ekmeğin o nefis kokusu burnumuzda tütüyor. Fırınlarda ekmeği dörde böler isteyene çeyrek ekmek bile satılırdı. Fırın, Gulem Çağlar’ın dükkanının sırasındaydı. O sırada Tevekkül’ün bakkal dükkanı ve Selami Şıktaş’ın manifatura dükkanı , yanında Muharrem Yaycılı’nın toptancı işyeri vardı.
Şehre zor şartlarda gelindiğinden gelenler en azından bir aylık ihtiyaçlarını satın alıp giderlerdi. Bazı vatandaşlarsa güvenli buldukları esnafa parasını emanet edip yaylaya giderdi. Ne altına, dövize endekslemek, ne güvensizlik olmazdı. Para da değer kaybı yoktu zaten eşyada zamlanmazdı, en azından kuyruksuz 1970 lere kadar. Renkli bir dönemindi Yeşil Iğdır.
Sevgili Yeşil Iğdırım;
1969 Yılı Eylül ayıydı, Iğdır’da Ortaokula başlamıştım. Iğdır bana yabancı bir şehir gibiydi. Halamların yanında kalıyordum. Bu arada gelişmeler neticesinde Yeşil Iğdır Gazetesini almaya ve matbaacılığı öğrenmeye başladık. Gazete binasının karşısında oturan Ağrılı bir ailenin 20’yi geçkin, mavi gözlü, güzel kızı Huriye’nin her Cuma sela okunma zamanı sokağa çıkıp beklemesi dikkatimi çekmeye başlamıştı. Çocuk aklı, neden bu saati seçiyordu. Ayrıca kimseye de soramıyorum. Kızarlar ya da ayıp olur düşüncesiyle belki. En iyisi sıkı takip edeyim belli olur diye düşündüm. Bir Cuma selası okunmaya başlamadan ben sokağı seyre koyuldum. Huriye kız bahçe kapısının önüne çıktı ve yere eğilerek bir anahtar bıraktı ayağının altına, sonra başladı gelip geçenleri dinlemeye. Sela bitince anahtarı aldı evlerine gitti. Ben olayı anlamıştım, bizde pek olmasa da bazı yörelerde anahtarla niyet tutulurmuş (batıl bir inanış olsa da) Genç kız olduğuna göre yüreği yanık olmalıydı, kim bilir belki de sevdiğine kavuşup kavuşmayacağının dileğini tutuyordu. Huriye, üç kız kardeşi, annesi, 4-5 yaşlarındaki haraketli erkek kardeşlerinin peşine koşturur onu korumaya çalışırlardı. Anne, Mehmetali’yi göremeyince yüksek sesle; “Memdali evim yıkıldı Memdali” diye bağırırdı. Barakadan bozma iki odalı bir deprem konutuydu kiralık evleri. Eğri sokakta kalan ailenin Ağrı iline taşındığını öğrendik sonra güzel Iğdırım.
Yeşil Iğdır’ım tekrar merhaba;
Beni tanıdın mı? Benim şiirlerimde mahlasım Emircan. 1973 yılında başlayan şiir sevdam halen devam etmektedir. İlk okulun erken başlayanı ve en minik öğrencilerinden biri idim. Ortaokul dönemimde de küçük ve bedenen zayıf bir öğrenci idim. Matematikten pek anlamazdım. Bütünlemeye kaldığım bir yıl sonu özel ders alma imkanım olmadığından rahmetli amcamız Fazıl Şıktaş’tan bir hafta matematik dersi almıştım. Başarılı olduğumu görünce amcam “tamam sınavı rahat geçersin “ dedi. Bütünlemede sınıfı geçmiştim.
Lisede ise edebiyat bölümünü istemiştim lakin bir baktım listelere beni fen bölümüne yazılmışlar. Gençlik arasında arabesk furyasının başladığı yıllar yani Lise çağlarımız yaşamımız arabesk olmaktaydı. Filmleriyle, müzikleriyle, yaşantı ortamıyla gençleri sigara kolikliğe sürüklemekteydi. Iğdır sinemaları arabeskçilerin mekanı olmuş, bir filmi tıklım tıklım dolu izleyen bestelerde sığınma aramaktaydı Iğdır gençliği
Sevgili Yeşil Iğdır;
Kıymetli serhat şehrimiz Iğdır’ım, anıları yad edip anlatalım istersen. Mektubumu anılar üzerine yazmış oldum, sıkıldıysan bağışla.
1970 li yıllardaki Iğdır da geçmişten kopmamış, eski yapılarını koruyan kültürel faaliyetleri önemseyen bir elit tabaka vardı. Aras nehrinden sağlanan sulama suyuyla şehir merkezimizin üç yerinden ark denilen sulama kanalları geçiyordu. Hem sulama, hem serinleme amacıyla açılmış olan kanallar Baharlı, Söğütlü ve Çıraklı arklarıydı. Çok sıcak yaz aylarında bağ bahçeler, tarlalar bu kanalların suyuyla sulanıyordu. Şehir merkezinde de serinleme amaçlı kovayla su alınıp yollara sepiliyordu, su arkı kenarlarında söğüt yada dut ağacı vardı, çok ferahlatıcı olmaktaydı bu kanallar. Yanılmıyorsam 90 lı yıllara doğru çevreyi kirletiyor düşüncesiyle kapatılan kanallarla birlikte tarımla uğraşan birçok aile su bulamayınca çiftçiliği bıraktı. Bahçeler de ağaçlar kurumaya başladı, söküldüler. Baharlı, Sultanabat, Iğdırmava tarlaları en çok etkilenen yerlerdi. Yeşil Iğdır’ın yeşilliğinin yok olması beton inşaatlardan önce sulama suyu darbesi yemiş oldu güzel Iğdırım.
Sevgili Iğdır;
Seninle sohbete doyum olmuyor, seni her halinle sevmekteyiz güzel Iğdır. Sende doğduk, sende doyduk, türlü nimetlerini yiyerek büyüdük. Şefkatin anne şefkati gibi hiç tükenmedi Iğdırlıya. Atalarımız, babalarımız gibi Ağrı dağının serin rüzgarı, puslu havası, yıldızlı gök yüzü seremonisinde bende verimli topraklarında son nefesimi verip uyumayı istiyorum. Çok şey istediğimi düşünme sakın sevgili Iğdırım.
Mektubuma son verirken kalbi duygularla sevgiler gönderiyorum Yeşil Iğdır’ım…
Iğdır’ımızın gezilecek, görülecek nadide yerleri;
Ejder Kervansarayı; İpek Yolu kervanların geçiş noktasında bulunan 12. yüzyılda Surmari Emri Şerafettin Ejder tarafından yaptırılmış Iğdır Ejder Kervansarayıdır.
Koç Başı Mezar Taşları; Karakoyunlulardan kalma mezar taşları koç başlı şekillerle dikkat çekiyor. Karakoyunlu ilçesi Açık Hava Müzesi’nde sergilenmektedir.
Karakale Harabesi; Karakale Harabesi Urartular döneminde savunma için kullanılmıştır. Kazılarda Urartu ve Tunç Çağından seramik örneği çıkarılmış. Tuzluca Karakale Harabesi, kale, ticaret ve fuar yeri olarak kullanılmış.
Şehit Türkler Anıtı ve Müzesi; Ermeniler tarafından şehit edilen Türkler anısına inşa edilmiş, 35 metre boyunda Türkiye’nin en yüksek anıtıdır.
Tuz Mağaraları; Tuzluca kaya tuzu üretimi yapılmakta. Iğdırın tuzu Tuzluca’da ki mağaradan elde ediliyor.
Meteor Çukuru; Dünyanın en büyük 2. göktaşı çukuru Iğdır’dadır. 1892’de oluşan Meteor Çukuru, Iğdır’a 42 km uzaklıktadır.
Gökkuşağı Tepeleri; Doğanın mucizesini üzerinde bulunduran Tuzluca Çıyrıklı’dır.
İrem Bağları; Cennet yeşili olan Iğdır/Melekli İrem Bağları doğa harikası.
Balıklı Göl; Türkiye’nin en yüksek gölü olan Balıklı Göl, deniz seviyesinden 2.241 metre yükseklikte yer alıyor. Kırmızı benekli alabalığı harika.
Kümbeti; Kul Yusuf kümbeti Çakırtaş köyü yakınında, Selçuklu mimarisi
Iğdır evleri; Söğütlü mahallesinde bulunuyor, sit alanı tarihi evler, bakımsızlar