Babası, zamanının en üstünü olan, Resulullah’ın ilmini yarıp yayan, hidayet yıldızının beşincisi İmam Muhammed Bakır’dır (a.s). Annesi Ümmü Ferve (s.a) Kasım bin Muhammed bin Ebubekir’in kızıdır. H. 148 yılında Abbasilerin ikinci halifesi Mansur Davanaki tarafından zehirlenerek şehit olmuştur. Kabri, Medine’de Baki mezarlığında babası İmam Muhammed Bakır ve büyük babası İmam Zeynelabidin’in (a.s) mübarek kabirleri yanındadır. İmamlık süresi 35 yıl olmuştur.
İslam dünyasında İmam Cafer Sadık (a.s) kadar hadis söyleyen olmamıştır. Babası İmam Muhammed Bakır’ın (a.s) kurmuş olduğu ilim havzasını genişletmiş, insana ihtiyaç olabilecek dini ve dünyevi sağlıktan, biyolojiye, kimyadan astronomiye kadar açıklamalarda bulunmuş ve bu dallarda bilginler yetiştirmiştir. Muhtelif dallarda derslerine katılan talebe sayısı dört bini bulmuştur. Hadis kitaplarını Kale-l Bakır ve Kale’s-Sadık doldurmuştur.
İmam’ın Şahsiyeti: İmam Cafer Sadık’ın yüce bir şahsiyeti vardı. Öyle ki ilim ve irfanla uğraşan her kes onun yüceliğine ve vardığı zirveye varılmazlığına itiraf etmektedir. Ezcümle Maliki Mezhebi’nin imamı Malik b. Enes O’nun hakkında şöyle diyor:”İlim, ibadet ve takvada Cafer b. Muhammed es-Sadık gibisini hiçbir göz görmemiş, hiçbir kulak işitmemiş ve hiçbir kalp tasavvur etmemiştir.” Tehzibu’t-Tehzib, 2/104
İmamın kendi katili olan Mansur ed-Devaniki, O hazretin ölümünde iyiliklerini sayarken şöyle demiştir: “Cafer b. Muhammed, yüce Allah’ın “Sonra Kitab’a kullarımızdan seçtiklerimizi varis kıldık.”buyurduğu kimselerdendi. O, Allah’ın seçtiği kimselerden biriydi. Hayırda öne geçenler arasındaydı.” Tarih-i Yakubi, 3/17
Meşhur El-Milelu ve’n-Nihel kitabının yazarı ŞEHRİSTANİ (H.479-548) es-Sülemi’nin İmam Cafer Sadık (a.s) hakkındaki sözlerini naklettikten sonra şu eklemeyi yapmış: “Bir müddet Medine’de ikamet etti. Kendisine bağlanan Şiileri eğitiyor, sevenlerini ilimlerin sırlarına dair feyizlerle aydınlatıyordu. Sonra Irak’a gitti ve bir müddet orada ikamet ett. Hiçbir şekilde imamlığı istemedi. Hilafet hususunda kimseyle çekişmedi. İrfan denizine dalan kimse ırmağa tamah etmez. Hakikat doruklarına yükselen biri de düşmekten korkmaz.” El-Milelu ve’n-Nihel, 1/147
Şehristani’nin sözünde “imamlığı kabul etmedi, hilafet hususunda kimseyle çekişmedi.” Maksat zahiri liderlik ve halifelik makamıdır. Ama nübüvvetin devamı olan üstün imamet makamı, istek üzere değildir. İmamlık makamı Allah tarafından verilen yüce ilim, ismet ve insanları hidayet makamıdır ki sonradan kazanılmaz. İmamın hilafette gözünün olmaması ise ortam o makamdan insanları eğitmeye müsait olmadığı içindir. Hilafet makamı ilahi ahkâmı icra makamıdır, toplum buna müsait olmadığı için imam bununla uğraşmadı. Kur’an ve Sünnetin gösterdiği hak yoldan sapıldığı için imam önce insanları eğitmeyi seçti.
İmamın İlminin Genişliği: İmam Cafer Sadık (a.s) dış kabuğu delip derinliklerine nüfuz eden fikriyle, ince basiretiyle ilimleri saran sert yüzeyi yarmış, dünyayı ilmiyle doldurmuştur. Bu sözün kanıtı İmamın şu buyruğudur: “Beni yitirmeden önce istediğinizi sorun, çünkü benden sonra hiç kimse sizinle benim gibi konuşmayacaktır.” Tarihu’l-İslam, ez-Zehebi, 5/45; Tezkiretu’l-Huffaz, 1/157; Tehzibu’l-Kelam fi Esmai’r-Rical, 5/79Böyle bir sözü ancak, dedesi Emiri’l-Müminin İmam Ali (a.s) söyleyebilmiştir. İmam Sadık’ın (a.s) ilminin genişliğini ifade eden bir diğer sözü şudur: “Allah’a yemin ederim ki ben, Allah’ın kitabını başından sonuna kadar avucumun içindeymiş gibi biliyorum. Onda göklerin, yerin, olanın, olacak olanın haberi vardır. Allah buyuruyor ki:”Onda her şeyin açıklaması vardır.” El-İrşad, 2/179
İmamın Keremi ve Cömertliği: İmam Cafer Sadık (a.s) zamanının en cömert insanıydı onun yaptığı yardımlar, fakirleri yedirip giydirmesi her kes tarafından bilinen bir meseledir. Ezcümle bir gün bir fakir kendisine gelip bir şeyler istedi. İmam ona dört yüz dirhem verdi. Yoksul parayı alıp teşekkür edip gitti. İmam (a.s) hizmetçisine “onu geri çağır” dedi. Hizmetçi: “Senden yardım istedi sen de verdin, bundan sonra ne yapacaksın?” dedi. İmam (a.s) şöyle buyurdu:
“Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki: “Sadakanın en iyisi, yardım edilen kişiyi muhtaç bırakmayandır.” Bizim verdiğimiz miktar onu muhtaç olmaktan çıkarmaz. Bu yüzüğü al ve ona ver. Bunu on bin dirheme almıştım. Muhtaç olduğu zaman bu yüzüğü satsın, onun karşılığıyla ihtiyacını gidersin.” El-İmam Cafer es-Sadık, Ahmed Muğniye, s.47
İmamın Mütevazılığı: Tevazusunun, kendini beğenmişlikten hoşlanmamasının somut örneğini şu olayda görüyoruz:
Siyah bir adam her zaman yanında bulunurdu. Bir gün onu bulamayınca etrafına sordu. Adamın biri ileri atıldı ve siyah adamı aşağılamak maksadıyla şöyle dedi: “O adam Nabt’lıdır…” İmam hemen adamı tersledi ve şöyle dedi:”Bir İnsanın aslı aklı, soyu dini, şerefi de takvasıdır. İnsanların hepsi Adem’in çocukları olma bakımından eşittirler.” Adam sözlerinden dolayı utandı. Hayatu’l-İmami’s-Sadık (a.s), 1/66
Ahlakının Üstünlüğü: İmamın (a.s) üstün ahlakının ve üstün kişiliğinin bir göstergesi, kendisine kötülük edenlere bile iyilikle karşılık vermesiydi:
Bir gün hacılardan biri heybesinin kaybolduğunu sandı. Çıkıp etrafta heybesini aramaya başladı. İmam Cafer Sadık’ı (a.s) Mescid-i Nebevi’de namaz kılarken buldu. Yakasına yapıştı. İmamı tanımıyordu. “Benim heybemi sen mi aldın?” dedi.
İmam şevkatle ve gayet yumuşak bir edayla:”Heybende ne vardı?” dedi.
Adam: “Bin dinar vardı.” Dedi. İmam ona bin dinar verdi. Adam kaldığı yere döndü. Heybesinin orada olduğunu gördü. Derhal imamın yanına geldi ve ondan özür diledi. Yanında da İmam’dan (a.s) para vardı. İmam parayı almayı kabul etmedi ve adama şunları söyledi: “Bir şey benim elimden çıkmışsa artık bana geri dönmez……” Adam şaşırıp kaldı. Sonra onun kim olduğunu etrafına sordu. Dediler ki: “O Cafer es-Sadık’tır.” Adam hayranlıkla şunları söyledi: “Zaten onun gibisinden de bu beklenir. Hayatu’l-İmam Cafer es-Sadık, s.48
İmamın sınırsız erdemi, adamı tasdik edip ona yitirdiğini zannettiği malı vermeye sevk etmiş ve şöyle buyurmuştur: “Biz Ehl-i Beyt’in erdemi, bize zulmedenleri affetmektir.” El-Hisal, 1/657
Allah Resulü ve Ehlibeyt imamları (Allah’ın selamı üzerlerine olsun) İnsanların akıllarının alamayacağı kadar büyüktürler. Ancak biz insanların kendilerine iktida edip kendimizi düzeltebileceğimiz yansımaları anlayıp idrak edebiliriz. Bu yansımaların da tümünü yazmaya kalkacak olursak ne kitap yeter ne defter. Kaldı ki bir makale, ama Farsların bir değimi vardır. Denizin suyunun tümünü taşıyamazsın, ama kendi taşıyacağın kadar alabilirsin! Babından İmam’la ilgili birkaç satır yazabildik, Allah teala bizleri onlara uymaya, onların gerçek takipçi ve şiaları olmaya muvaffak etsin. İnşallah.
Arslan BAŞARAN
İslam dünyasında İmam Cafer Sadık (a.s) kadar hadis söyleyen olmamıştır. Babası İmam Muhammed Bakır’ın (a.s) kurmuş olduğu ilim havzasını genişletmiş, insana ihtiyaç olabilecek dini ve dünyevi sağlıktan, biyolojiye, kimyadan astronomiye kadar açıklamalarda bulunmuş ve bu dallarda bilginler yetiştirmiştir. Muhtelif dallarda derslerine katılan talebe sayısı dört bini bulmuştur. Hadis kitaplarını Kale-l Bakır ve Kale’s-Sadık doldurmuştur.
İmam’ın Şahsiyeti: İmam Cafer Sadık’ın yüce bir şahsiyeti vardı. Öyle ki ilim ve irfanla uğraşan her kes onun yüceliğine ve vardığı zirveye varılmazlığına itiraf etmektedir. Ezcümle Maliki Mezhebi’nin imamı Malik b. Enes O’nun hakkında şöyle diyor:”İlim, ibadet ve takvada Cafer b. Muhammed es-Sadık gibisini hiçbir göz görmemiş, hiçbir kulak işitmemiş ve hiçbir kalp tasavvur etmemiştir.” Tehzibu’t-Tehzib, 2/104
İmamın kendi katili olan Mansur ed-Devaniki, O hazretin ölümünde iyiliklerini sayarken şöyle demiştir: “Cafer b. Muhammed, yüce Allah’ın “Sonra Kitab’a kullarımızdan seçtiklerimizi varis kıldık.”buyurduğu kimselerdendi. O, Allah’ın seçtiği kimselerden biriydi. Hayırda öne geçenler arasındaydı.” Tarih-i Yakubi, 3/17
Meşhur El-Milelu ve’n-Nihel kitabının yazarı ŞEHRİSTANİ (H.479-548) es-Sülemi’nin İmam Cafer Sadık (a.s) hakkındaki sözlerini naklettikten sonra şu eklemeyi yapmış: “Bir müddet Medine’de ikamet etti. Kendisine bağlanan Şiileri eğitiyor, sevenlerini ilimlerin sırlarına dair feyizlerle aydınlatıyordu. Sonra Irak’a gitti ve bir müddet orada ikamet ett. Hiçbir şekilde imamlığı istemedi. Hilafet hususunda kimseyle çekişmedi. İrfan denizine dalan kimse ırmağa tamah etmez. Hakikat doruklarına yükselen biri de düşmekten korkmaz.” El-Milelu ve’n-Nihel, 1/147
Şehristani’nin sözünde “imamlığı kabul etmedi, hilafet hususunda kimseyle çekişmedi.” Maksat zahiri liderlik ve halifelik makamıdır. Ama nübüvvetin devamı olan üstün imamet makamı, istek üzere değildir. İmamlık makamı Allah tarafından verilen yüce ilim, ismet ve insanları hidayet makamıdır ki sonradan kazanılmaz. İmamın hilafette gözünün olmaması ise ortam o makamdan insanları eğitmeye müsait olmadığı içindir. Hilafet makamı ilahi ahkâmı icra makamıdır, toplum buna müsait olmadığı için imam bununla uğraşmadı. Kur’an ve Sünnetin gösterdiği hak yoldan sapıldığı için imam önce insanları eğitmeyi seçti.
İmamın İlminin Genişliği: İmam Cafer Sadık (a.s) dış kabuğu delip derinliklerine nüfuz eden fikriyle, ince basiretiyle ilimleri saran sert yüzeyi yarmış, dünyayı ilmiyle doldurmuştur. Bu sözün kanıtı İmamın şu buyruğudur: “Beni yitirmeden önce istediğinizi sorun, çünkü benden sonra hiç kimse sizinle benim gibi konuşmayacaktır.” Tarihu’l-İslam, ez-Zehebi, 5/45; Tezkiretu’l-Huffaz, 1/157; Tehzibu’l-Kelam fi Esmai’r-Rical, 5/79Böyle bir sözü ancak, dedesi Emiri’l-Müminin İmam Ali (a.s) söyleyebilmiştir. İmam Sadık’ın (a.s) ilminin genişliğini ifade eden bir diğer sözü şudur: “Allah’a yemin ederim ki ben, Allah’ın kitabını başından sonuna kadar avucumun içindeymiş gibi biliyorum. Onda göklerin, yerin, olanın, olacak olanın haberi vardır. Allah buyuruyor ki:”Onda her şeyin açıklaması vardır.” El-İrşad, 2/179
İmamın Keremi ve Cömertliği: İmam Cafer Sadık (a.s) zamanının en cömert insanıydı onun yaptığı yardımlar, fakirleri yedirip giydirmesi her kes tarafından bilinen bir meseledir. Ezcümle bir gün bir fakir kendisine gelip bir şeyler istedi. İmam ona dört yüz dirhem verdi. Yoksul parayı alıp teşekkür edip gitti. İmam (a.s) hizmetçisine “onu geri çağır” dedi. Hizmetçi: “Senden yardım istedi sen de verdin, bundan sonra ne yapacaksın?” dedi. İmam (a.s) şöyle buyurdu:
“Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki: “Sadakanın en iyisi, yardım edilen kişiyi muhtaç bırakmayandır.” Bizim verdiğimiz miktar onu muhtaç olmaktan çıkarmaz. Bu yüzüğü al ve ona ver. Bunu on bin dirheme almıştım. Muhtaç olduğu zaman bu yüzüğü satsın, onun karşılığıyla ihtiyacını gidersin.” El-İmam Cafer es-Sadık, Ahmed Muğniye, s.47
İmamın Mütevazılığı: Tevazusunun, kendini beğenmişlikten hoşlanmamasının somut örneğini şu olayda görüyoruz:
Siyah bir adam her zaman yanında bulunurdu. Bir gün onu bulamayınca etrafına sordu. Adamın biri ileri atıldı ve siyah adamı aşağılamak maksadıyla şöyle dedi: “O adam Nabt’lıdır…” İmam hemen adamı tersledi ve şöyle dedi:”Bir İnsanın aslı aklı, soyu dini, şerefi de takvasıdır. İnsanların hepsi Adem’in çocukları olma bakımından eşittirler.” Adam sözlerinden dolayı utandı. Hayatu’l-İmami’s-Sadık (a.s), 1/66
Ahlakının Üstünlüğü: İmamın (a.s) üstün ahlakının ve üstün kişiliğinin bir göstergesi, kendisine kötülük edenlere bile iyilikle karşılık vermesiydi:
Bir gün hacılardan biri heybesinin kaybolduğunu sandı. Çıkıp etrafta heybesini aramaya başladı. İmam Cafer Sadık’ı (a.s) Mescid-i Nebevi’de namaz kılarken buldu. Yakasına yapıştı. İmamı tanımıyordu. “Benim heybemi sen mi aldın?” dedi.
İmam şevkatle ve gayet yumuşak bir edayla:”Heybende ne vardı?” dedi.
Adam: “Bin dinar vardı.” Dedi. İmam ona bin dinar verdi. Adam kaldığı yere döndü. Heybesinin orada olduğunu gördü. Derhal imamın yanına geldi ve ondan özür diledi. Yanında da İmam’dan (a.s) para vardı. İmam parayı almayı kabul etmedi ve adama şunları söyledi: “Bir şey benim elimden çıkmışsa artık bana geri dönmez……” Adam şaşırıp kaldı. Sonra onun kim olduğunu etrafına sordu. Dediler ki: “O Cafer es-Sadık’tır.” Adam hayranlıkla şunları söyledi: “Zaten onun gibisinden de bu beklenir. Hayatu’l-İmam Cafer es-Sadık, s.48
İmamın sınırsız erdemi, adamı tasdik edip ona yitirdiğini zannettiği malı vermeye sevk etmiş ve şöyle buyurmuştur: “Biz Ehl-i Beyt’in erdemi, bize zulmedenleri affetmektir.” El-Hisal, 1/657
Allah Resulü ve Ehlibeyt imamları (Allah’ın selamı üzerlerine olsun) İnsanların akıllarının alamayacağı kadar büyüktürler. Ancak biz insanların kendilerine iktida edip kendimizi düzeltebileceğimiz yansımaları anlayıp idrak edebiliriz. Bu yansımaların da tümünü yazmaya kalkacak olursak ne kitap yeter ne defter. Kaldı ki bir makale, ama Farsların bir değimi vardır. Denizin suyunun tümünü taşıyamazsın, ama kendi taşıyacağın kadar alabilirsin! Babından İmam’la ilgili birkaç satır yazabildik, Allah teala bizleri onlara uymaya, onların gerçek takipçi ve şiaları olmaya muvaffak etsin. İnşallah.
Arslan BAŞARAN