Ancak her zaman ve her yerde olduğu gibi birilerinin menfaatine
dokunduğu için engel oldular. Hem de öyle engel oldular ki nerdeyse
kendi şehri Mekke’de kalamayacak durumda oldu. Kendisine en yakın bölge
olan Taif şehrini denedi, Taif’e gitti ancak oranın da müsrifleri, genç
ve çocukları O mübarek zatın üzerine kışkırttılar.
Hazretin vücuduna o kadar taş yağdırdılar ki bedeni kanlar içerisinde kaldı. Mübarek ayaklarının kemikleri dışarı çıktı. Hazret kendisini şehrin kenarında bir ağacın altına atabildiler.
Ama durumu o kadar vahimdi ki düşmanı olan Ukbe ve Şeybe bile haline acıdılar, kölelerine kendisine su vermeyi emrettiler ve şöyle tembihlediler, suyu verir vermez hemen geri dön ki çekiciliği seni aldatmasın.
Köle su getirdiğinde hazret ona öyle içtenlikle sevgi gösterdi ki, köle hazretin gerçek bir peygamber olduğuna inandı. Hazret buyurdular: Bu kadar dayak yememe ve işkence çekmeme değdi. Çünkü bir insanı doğru yola hidayet ettim. Artık canının acısını bilmiyordu sevinçten. Çünkü O’nun s.a.v getirmiş olduğu yüce diyordu ki: (Onun için biz İsrail oğullarına yazdık ki; nefse karşılık değil de yeryüzünde fesat çıkarmak için her kim bir nefsi öldürse tüm insanları öldürmüştür. Her kimde bir nefsi diriltirse tüm insanları diriltmiştir.) Maide 32.
Ümmetin iki manevi babasından biri olan Hz. Ali’yi Yemen’e vali olarak gönderdiğinde Resulü Zişan s.a.v buyurdular ki: Ya Ali bilmelisin ki senin elinle iki kişinin hidayet olması, güneşin ışığının vurduğu her şeyden daha değerlidir.) Hadisin açıklaması okurların kendi uhdesine!
Yine Hz. Ali a.s Sıffin’de hak cephesinin batıl ile savaşında, ashabında bir fert gelerek savaşın o sıcak anında hazrete şöyle sordu? Ya Ali bizim bu hareketimiz Allah’ın takdiriyle midir? Savaşçılar (bizde de olduğu gibi) adamın üzerine yürüyerek ya bu savaş anında şimdi bunun sırası mı? Dediler. Hz. Ali a.s tam bir metanetle insanları susturup şöyle buyurdu: Bizim savaştan maksadımız insanlarımızın cahil kalması değil (karşı grup gibi) belki biz savaşı insanları aydınlatmaktan ötürü yapıyoruz. Daha sonra Arab’ın cevabını verdi: Evet ey şeyh. Adam: Öyleyse bizim ki Allah’a kalmış, dedi. Hazret bir dakika ey şeyh eğer senin anladığın gibi olsaydı sevap ve günah batıl olurdu. Sen hem kazanın hem de kaderin kesinliğini anladın. Ama öyle değil biz Allah’ın takdir etmesiyle kendi ihtiyarımızla geldik, diye buyurdular. (Elbette bu ağır hadislerdendir sonraki yazılarımda kaza ve kader hakkında geniş bilgi vereceğim)
Yaklaşık kırk yıl önce Iğdır’ımızı şereflendiren ve hala sıcak nefesinin etkisini yaşadığımız, mihrap şehidi Ayetullah MEDENİ hazretlerinden de bir olayı anlatayım: Hem O mübarek zatın adını anmış olalım hem de o insanı insan yapan metotlarından istifade edelim. İran’da yeni inkılâp olmuş (1978) Ayetullah MEDENİ İslam inkılâbı lideri Ayetullah İmam Humeyni r.a tarafından Tebriz’e Cuma İmamı olarak atanmış. Bir gün kendisine bir suçlu yakalayıp getirmişler. Bu adamın suçlarını sıralamışlar, adam o kadar yüz kızartıcı suçlar işlemiş ki, ağa bu esnada adama bir tokat indirir ve der ki: götürün mahkemeye çıkarın yargılansın. Adamı çıkarırken geri getirin der. Ben seni vurmamalıydım, şimdi aynı tokattan bana bir tane indir demiş. Adam ağanın o azamet ve metaneti karşısında kalıyor. Sen bir din âlimi ve müçtehitsin hem de seyit Peygamber evladı, ben daha fazlasını belki idamı hak ediyorum. Hayır yapamam! Ağa yine ısrar eder, adam asla olmaz! Beni öldürseniz bile yapamam! Daha sonra ağa: hadi götürün mahkemeye der. Tam çıkarken serbest bırakın diye emir verdi. Hemen orada suçluyu salıveriyorlar. Artık adam tamamen değişiyor, evine gitmeden önce gönüllülerle savaşa gitmek için adını yazdırıyor ve çarşıdan temiz elbiseler alıp eve geliyor önce tövbe guslü alıyor. Böylece bir ömür Allah’ın yolunu yitiren adam yolunu buluyor ve savaşta şahadet şerbetini içiyor. İşte gerçek Rabbani âlimler insanları böyle doğru yola hidayet eder, onları nefis ve şeytanın esaretinden kurtarırlar. Allah sizin dualarınızla beni Rabbani âlimlerden etsin ki insanların hidayet ve eğitiminde bizimde payımız olsun. İnşaallah
Şeyh Arslan BAŞARAN
Hazretin vücuduna o kadar taş yağdırdılar ki bedeni kanlar içerisinde kaldı. Mübarek ayaklarının kemikleri dışarı çıktı. Hazret kendisini şehrin kenarında bir ağacın altına atabildiler.
Ama durumu o kadar vahimdi ki düşmanı olan Ukbe ve Şeybe bile haline acıdılar, kölelerine kendisine su vermeyi emrettiler ve şöyle tembihlediler, suyu verir vermez hemen geri dön ki çekiciliği seni aldatmasın.
Köle su getirdiğinde hazret ona öyle içtenlikle sevgi gösterdi ki, köle hazretin gerçek bir peygamber olduğuna inandı. Hazret buyurdular: Bu kadar dayak yememe ve işkence çekmeme değdi. Çünkü bir insanı doğru yola hidayet ettim. Artık canının acısını bilmiyordu sevinçten. Çünkü O’nun s.a.v getirmiş olduğu yüce diyordu ki: (Onun için biz İsrail oğullarına yazdık ki; nefse karşılık değil de yeryüzünde fesat çıkarmak için her kim bir nefsi öldürse tüm insanları öldürmüştür. Her kimde bir nefsi diriltirse tüm insanları diriltmiştir.) Maide 32.
Ümmetin iki manevi babasından biri olan Hz. Ali’yi Yemen’e vali olarak gönderdiğinde Resulü Zişan s.a.v buyurdular ki: Ya Ali bilmelisin ki senin elinle iki kişinin hidayet olması, güneşin ışığının vurduğu her şeyden daha değerlidir.) Hadisin açıklaması okurların kendi uhdesine!
Yine Hz. Ali a.s Sıffin’de hak cephesinin batıl ile savaşında, ashabında bir fert gelerek savaşın o sıcak anında hazrete şöyle sordu? Ya Ali bizim bu hareketimiz Allah’ın takdiriyle midir? Savaşçılar (bizde de olduğu gibi) adamın üzerine yürüyerek ya bu savaş anında şimdi bunun sırası mı? Dediler. Hz. Ali a.s tam bir metanetle insanları susturup şöyle buyurdu: Bizim savaştan maksadımız insanlarımızın cahil kalması değil (karşı grup gibi) belki biz savaşı insanları aydınlatmaktan ötürü yapıyoruz. Daha sonra Arab’ın cevabını verdi: Evet ey şeyh. Adam: Öyleyse bizim ki Allah’a kalmış, dedi. Hazret bir dakika ey şeyh eğer senin anladığın gibi olsaydı sevap ve günah batıl olurdu. Sen hem kazanın hem de kaderin kesinliğini anladın. Ama öyle değil biz Allah’ın takdir etmesiyle kendi ihtiyarımızla geldik, diye buyurdular. (Elbette bu ağır hadislerdendir sonraki yazılarımda kaza ve kader hakkında geniş bilgi vereceğim)
Yaklaşık kırk yıl önce Iğdır’ımızı şereflendiren ve hala sıcak nefesinin etkisini yaşadığımız, mihrap şehidi Ayetullah MEDENİ hazretlerinden de bir olayı anlatayım: Hem O mübarek zatın adını anmış olalım hem de o insanı insan yapan metotlarından istifade edelim. İran’da yeni inkılâp olmuş (1978) Ayetullah MEDENİ İslam inkılâbı lideri Ayetullah İmam Humeyni r.a tarafından Tebriz’e Cuma İmamı olarak atanmış. Bir gün kendisine bir suçlu yakalayıp getirmişler. Bu adamın suçlarını sıralamışlar, adam o kadar yüz kızartıcı suçlar işlemiş ki, ağa bu esnada adama bir tokat indirir ve der ki: götürün mahkemeye çıkarın yargılansın. Adamı çıkarırken geri getirin der. Ben seni vurmamalıydım, şimdi aynı tokattan bana bir tane indir demiş. Adam ağanın o azamet ve metaneti karşısında kalıyor. Sen bir din âlimi ve müçtehitsin hem de seyit Peygamber evladı, ben daha fazlasını belki idamı hak ediyorum. Hayır yapamam! Ağa yine ısrar eder, adam asla olmaz! Beni öldürseniz bile yapamam! Daha sonra ağa: hadi götürün mahkemeye der. Tam çıkarken serbest bırakın diye emir verdi. Hemen orada suçluyu salıveriyorlar. Artık adam tamamen değişiyor, evine gitmeden önce gönüllülerle savaşa gitmek için adını yazdırıyor ve çarşıdan temiz elbiseler alıp eve geliyor önce tövbe guslü alıyor. Böylece bir ömür Allah’ın yolunu yitiren adam yolunu buluyor ve savaşta şahadet şerbetini içiyor. İşte gerçek Rabbani âlimler insanları böyle doğru yola hidayet eder, onları nefis ve şeytanın esaretinden kurtarırlar. Allah sizin dualarınızla beni Rabbani âlimlerden etsin ki insanların hidayet ve eğitiminde bizimde payımız olsun. İnşaallah
Şeyh Arslan BAŞARAN