MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
Tarihte bazı liderler vardır ki, yalnızca bir savaşın değil, bir milletin kaderini değiştirmiştir. Aramızdan 87 yıl önce ayrılan Mustafa Kemal Atatürk, Türk milleti için böyle bir liderdir kıymetli okuyanlarım.
Son zamanlarda, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e yönelik olarak artan saldırı ve sistematik karalamalar, sadece bir şahsiyete değil, aynı zamanda bu toprakların en köklü aydınlanma hamlesine yönelmiş bir saldırıdır. Küçük bir azınlık tarafından büyük gürültüler çıkarttırılarak ortaya atılan hezeyanların hiçbirinin Türk Milleti nezdinde karşılık bulmadığı ayan beyan ortadadır. Atatürk'ü anlamadan, onun mücadelesini küçümseyerek eleştirenler hem tarihi çarpıtmakta hem de bugünün kazanımlarına karşı büyük bir vefasızlık gösteriyorlar. Oysa gerçekler; bilgiden uzak sloganlardan ve öfkeyle yazılmış sosyal medya mesajlarından daha derin, daha sarsıcı ve daha inandırıcıdır.
Mustafa Kemal Atatürk'ün Türk milletine en büyük hizmetlerinden biri, emperyalist işgale karşı yürütülen Kurtuluş Savaşı’nda gösterdiği eşsiz liderliktir. İstanbul işgal altındayken, Anadolu'nun dört bir yanı düşmanla çevrilmişken, o umudunu kaybetmeyen bir komutandır. Samsun’a çıkarak başlattığı direniş hareketi ile milleti yeniden ayağa kaldırarak, Erzurum ve Sivas Kongreleri marifetiyle milli iradeye dayalı bir direnişi örgütlendi. Sakarya’da diyen Atatürk, milletiyle omuz omuza vererek zaferi kazandı.
Çağdaş, bağımsız bir devlet kurmak, zaferden sonraki en önemli hedefi olmuştur. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyeti ilan ederek milletin egemenliğini, asıl sahibi olan millete vermesi, hiç şüphesiz Atatürk’ün Türk Milletine olan inancının bir sonucudur. Aslında bu, sadece bir rejim değişikliği değil; Türk milletinin yeniden doğuşudur. Hukuktan eğitime, tarımdan sanayiye kadar her alanda köklü devrimler yapıldı. Kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanıyarak, o dönemin birçok Batı ülkesinden önce büyük bir sosyal reform gerçekleştirdi.
Atatürk’ün diplomasi yeteneği de, en az askerî dehası kadar güçlüdür. 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması, Türkiye Cumhuriyeti'nin uluslararası alanda bağımsız bir devlet olarak tanınmasını sağladı. Osmanlı’dan kalan ağır borçlar ve kapitülasyonlar sona erdi. 1936’da ise Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile Türkiye, boğazlar üzerindeki egemenliğini yeniden kazanmanın yanında, Karadeniz bölgesinde barışın adeta teminatı oldu. Bu iki anlaşma, Atatürk'ün yalnızca savaş meydanlarında değil, müzakere masalarında da ne kadar güçlü bir lider olduğunu gösterdi.
Atatürk'ün "Yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesi, onun barışa verdiği önemin en açık göstergesidir. Komşularıyla dostane ilişkiler kurmaya özen göstermiş, Türkiye’yi savaşlardan uzak tutmak için büyük bir diplomatik çaba göstermiştir. O, savaşı bir zorunluluk olmadıkça reddeden, barışı bir erdem olarak benimseyen bir liderdi.
Mustafa Kemal Atatürk, bilimin ve aklın yol göstericiliğini daima ön planda tutmuştur. Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir” sözü, onun bu konudaki net duruşunu özetler. Medrese sisteminden modern üniversitelere geçiş, Türk Harf Devrimi, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu’nun kurulması gibi adımlarla bilimin önünü açtı. Kılık kıyafetten, takvime kadar yaptığı her değişiklik, Türkiye’yi çağdaş medeniyet seviyesine ulaştırmak içindi.
Atatürk, bir milletin yeniden ayağa kalkışının simgesidir. O, sadece geçmişin değil, bugünün ve geleceğin lideridir. Bugün sahip olduğumuz özgürlük, bağımsızlık ve çağdaş yaşam, onun vizyonunun eseridir. Türk milleti, Atatürk’ü anlamakla kalmamalı; onun ilkelerini yaşatmaya devam etmelidir.