Ne Olacak Bu Iğdır’ın Hali?
Her geçen gün biraz daha tozlanıyoruz…
Sokaklar sis değil, toz bulutu içinde; kaldırımlar tozla, çöple ya da molozla yarışıyor. Bir gün arabayı yıkıyorsun, ertesi sabah yeniden toz içinde. Beyaz gömlek giyiyorsun, gün bitmeden griye dönüyor. Ayakkabını boyatıyorsun, 500 metre sonra boyadan iz kalmıyor. Toz içinde… Bu şehirde tertemizlik artık bir lüks değil, birkaç dakikalık bir hayal.
Iğdır, maalesef yaşanabilir bir şehir olmaktan hızla uzaklaşıyor.
Tozlu ve kirli yollar, gelişi güzel park edilen araçlar, artan trafik, bakımsız parklar, sokaklara saçılmış çöpler, delik deşik asfalt… Bir şehrin çehresi ancak bu kadar yorulabilir. Yeni bir inşaat başladığında önce asfalt kesiliyor, sonra o çukur günlerce, aylarca olduğu gibi bırakılıyor. Üstü kapatıldığında bile aynı yerde zıplayan, yamalı, çökük yollar kalıyor geriye.
Kayyum döneminde yapılan parklar şu an bakımsız; vatandaş da korumuyor, aksine kirletiyor. Çarpık kentleşme, beton yığınları, kontrolsüz yapılaşma… Kısacası Iğdır’ın görüntüsü, potansiyelinin çok gerisinde.
“Herkes soruyor: Bu Iğdır’ın hâli ne olacak?”
Ben de diyorum ki: İyi olacak.
Ama kendiliğinden değil; doğru yönetimle, planlamayla, denetimle, vizyonla. Çünkü Iğdır’ın kaderi sadece sokaklardan ibaret değil.
Bakın, yakın gelecekte bizi bekleyenler:
• Zengezor Koridoru’nun açılması ihtimali
• Ermenistan sınır kapısının açılma beklentisi
• Demiryolu çalışmalarının ilerlemesi
• Bölgesel ticarette stratejik bir merkez olma potansiyeli
Ekonomik anlamda Iğdır’ın önü açık, geleceği parlak. Ama dışarıdan gelecek yatırımcıyı, turisti, tüccarı, diplomatı bu şehir hangi yüzle karşılayacak?
Bugünkü hâliyle ne Zengezor’u kaldırır ne de sınır kapısını…
Iğdır’ın sokak düzeni, trafiği, temizliği, şehir estetiği, altyapısı bölgesel bir merkez olmaya hazır değil.
Bir kapı açılacaksa önce şehrin kendi kapıları açılmalı: vizyona, planlamaya, temizliğe, modern şehir mantığına.
“Pireye kızıp yorgan yakanlar…”
Yazmadan edemeyeceğim; çok yazdım, çok söyledim: Etmeyin, eylemeyin. Iğdır’a hizmet veremeyeceği belli olan belediye yönetimine mahkûm etmeyin diye… Ama nafile. Çünkü algı operasyonlarına inanan, “benden sonra tufan” diyen sabit fikirli insanlar çok…
Şehirde sık duyulan bir cümle:
“Muhalefeti seçtik, bedelini şimdi hepimiz ödüyoruz.”
Bu cümle, siyasi bir tartışmadan çok “doğru yönetime duyulan ihtiyacın” altını çiziyor. Şehir yönetimi bir hesaplaşma değil, ortak yaşam alanıdır. Yanlış seçim, yanlış yönetim, yanlış uygulama herkesi etkiler; özellikle de bu tozun, çamurun, su gölünün, bakımsızlığın ortasında yaşayan vatandaşı.
Ve bugün hepimiz aynı yerdeyiz:
Kirli, tozlu, bakımsız bir şehirde yaşamaya mahkûm edilmiş gibiyiz.
Peki çözüm?
Eleştiri kolay, çözüm zor… ama imkânsız değil:
• Şehir içi yol ve altyapı planlamasının tek merkezden yapılması
• Her inşaat öncesi ve sonrası zorunlu belediye denetimi
• Temizlikte hem belediyenin hem vatandaşın sorumluluk alması
• Otopark sorunu çözülmeden araç artışının önüne geçilemeyeceği gerçeği
• Yeşil alanların artırılması ve korunması
(Belediye, eski su ambarının yerini sattı; o alan park olabilirdi.)
• Şehir estetiği için yapı standardı ve sıkı denetim
Bu şehri yeniden yaşanır kılmak istiyorsak önce şu soruyu sormalıyız:
Biz nasıl bir Iğdır istiyoruz?
Cevap net olursa çözüm de netleşir.
Son Söz
Iğdır’ın potansiyeli büyük, ama görüntüsü talihsiz.
Bu şehir ne kaderine terk edilmeyi hak ediyor ne de günübirlik çözümleri…
Kendi içini düzenlemeyen bir kent, dışarıya kapı da açamaz, koridor da.
Bugün hepimizin sorduğu o soru aslında bir çığlık:
“Ne olacak bu Iğdır’ın hâli?”
Benim cevabım ise umutla ve inatla aynı:
“İyi olacak… Ama önce biz iyi olacağız.”