F.m Budak: Teşekkür ederim. Kültüre ve kültür dünyasına verdiğiniz önemden dolayı asıl kutlanması gereken sizlersiniz.
Y.Iğdır: Sayın Yazar Fahrettin Masum Budak kısaca sizi tanıyabilir miyiz?
Tabii efendim.1956 yılında Iğdır merkeze bağlı Kuzugüden köyünde doğdum.İlkokulu Hakmehmet ve Kuzugüden köyünde okudum.Orta okul ve Liseyi Iğdır’da tamamladım.Bir süre Açık Öğretim Fakültesi’ne devam ettim.Orta okul yıllarında benimsediğim Ülkücü Dünya Görüşünden dolayı Ülkü Ocaklarının çeşitli kademelerinde çalıştım.İsnat edilen bir suçtan ötürü 1978 yılında tutuklanarak cezaevine gönderildim. Karşıt görüşteki şahitlerin aleyhime yalancı şahitlik yapmaları sonucu mahkumiyet kararım onaylandı.Yurdun çeşitli hapishanelerinde yedi buçuk yıl yatarak Malatya Cezaevi’nden tahliye oldum.Cezaevinde kaldığım süre içinde iki dil öğrendim.Ve günlük tuttum.İçeride yaklaşık on cezaevi dolaştırıldım.Bu cezaevlerinde Sağmalcılar hariç her gittiğim yerde arkadaşlarım şahsımı ya başkanlık makamında değerlendirdi ya da ona yakın bir yerde…. Dışarı çıktıktan sonra da aynı doğrultuda yoluma devam ettim.Bu arada çeşitli aktivitelere katıldım. Bir süre gayri resmi olarak MÇP’nin kurulmasında aktif rol oynadım.Bizim Ocak Dergisi Temsilciliğinde bulundum.Ayrıca bir müddet Cami Dernek Başkanlığı ile Kooperatif Başkanlığı yaptım.Diğer yandan Okul Aile Birliği Başkanlığını severek yerine getirdim.Ardından Şair ve yazarlar dayanışma Derneği’nde ikinci Başkanlığı üstlendim.Ve son olarak MHP’de bir süre ikinci başkanlık yaptım.
Y.Iğdır: Kitabınızı okuyan herkes 70’li ve 80’li yıllarda yaşadığı dönemde kendisinden önemli sayılabilecek kesitler bulmaktadır. Bunu nasıl yansıtabildiniz?
F.M Budak: Aslında bunun zorluğu yoktur. O dönemi yaşayan herkes benim yaşadığımın bir bölümünü ucundan kulağından ister istemez yaşamıştır.Dolayısıyla kitap bireyselden yola çıkarak o dönemin toplumsal yaşam tarzına da el atmıştır.Burada bana düşen görev kendimi anlatırken anılarımı kiminle ve kimlerle oluşturduğumu doğru bir şekilde ortaya koymamdı.
Y.Iğdır: Kitabınız anı olmasına rağmen bir roman üslubuyla yazılarak ona hem akıcılık katmışsınız hem de sürükleyicilik Bu hususu biraz açar mısınız?
F.M.Budak: Kitapda da belirttiğim gibi cezaevlerinde yattığım süre içinde şartlara göre günlük,haftalık ve aylık tutmaya çalıştım.Günlüğün okunması oldukça zordur.Bu sebeple o günkü notlarıma baş vurarak anılarımı bir roman anlayışıyla yazdım.Dikkat edilirse kitabımda hafif de olsa inceleme,deneme ve araştırma türü de göze çarpmaktadır.
Y.Iğdır:Sizi kitapta oldukça objektif görüyoruz.Acılarınızı,kederlerinizi,sevinç ve üzüntülerinizi ortaya alabildiğince net koymuşsunuz.Yaşadığınız dönemi ve şartları idealize etme tevessülünde bulunmamışsınız.Neden?
F.M.Budak: Buna gerek de yoktu lüzum da…Bana göre herkes her şeyi nasıl yaşamışsa konuyu öyle ele almalı ve öyle yansıtmalıdır.Zira geleceğin gerçeğe şiddetle ihtiyacı vardır.
Y.Iğdır: Ağır işkencelerden geçtiğiniz ve ağır hastalıklar yaşadığınız anılarınızda çok yoğunluk kazandığından belli. F.M.Budak: Doğrudur, arkadaşlarımın bir bölümünün gördüğü işkence,hastalık ve hakaretleri ben de yaşadım.Ve bu işkenceler bizlere altından kalkamayacağımız çok zor bunalımlar serdetti..Çektiğim hastalıklar, işkencelerin neticesiydi.Ama bizler önce Allah’a sığınmıştık sonra da millete dayanmıştık.Çok şükür ki Ülkücü Hareket bunları da anlının akıyla atlatmasını bilmiştir.
Y.Iğdır: Buradan geçmişinizi geleceğe nasıl taşıyorsunuz?
F.M.Budak: Ben zamanın Ülkücü ve Milliyetçi Hareketi haklı ve doğru çıkardığına inanıyorum.Bir bedel ödenmiştir ve bu bedel de değmiştir.İşgal ve istilaya karşı direniş ve savunmayı iliklerine kadar yaşayan Ülkücü Hareket geleceğin koynuna altın harflerle yazılmıştır.Bakın komünizm çöküp Sovyetler birliği tarihin çöp sepetine atıldıktan sonra bizlere ‘orada Türkler yoktur boşuna hayal görmeyin ,Pantürkizm ütopyadır’ diyenler eline çantayı alıp ‘soydaşım’ diyerek oralarda para kazanmanın peşine düştüler.Utanmadılar,sıkılmadılar ve haya etmediler.Hele bunlardan bir kesim vardı ki oralara kirlenmiş ve kapkara vicdanlarıyla,mankurt ve sünepe halleriyle gittiler ki oraları da berbat bir hale soktular.Demem o ki münkirci solcularla mankurtcular elele verip Türkistan’ın beş cumhuriyetini ve bir o kadar da özerk cumhuriyetlerini baştan sona gezerken acaba bir kere olsun ülkücüleri hiç hatırladılar mı?
Y.Iğdır: Anlaşılan o ki meseleye basit sağ ve sol kavgasından bakmıyorsunuz. Öyle değil mi?
F.M.Budak: Kesinlikle…
Öyle inanıyorum ki Türk Ülkücüleri ikinci Ergenekon’dan çıkış mücadelesi verdi. Allah o günleri bizlere bir daha yaşatmasın. O günün şartları basit sağ ve sol kavgası değerlendirilmesine kurban gidemez.Vatanımızı işgal edenlere göz yumamazdık.Rusya her cepheden üzerimize saldırmaya çalışıyordu.Bana göre sosyal emperyalizmi yenen Türkiye’nin sivil güçleri olan ülkücülerdi.Bu hususu Sovyetler Birliği çöktükten sonra ortaya dökülen KGB dokümanlarından ve gizli yazışmalarından anlamak zor değildir. Meseleye sağcı ve solcu penceresinden bakanlar dünün eyyamcıları, nemelazımcıları ve bu vatanın kaymak tabakasını oluşturan gayri milli insanlarıdır. Aynı zihniyetteki insanlar her devirde vur patlasın çal oynasın mantığıyla hareket edenlerdir. Bunlar için varsa da yoksa da gününü gün etmek ve her ne şartta olursa olsun para kazanmaktır. İşte dünün bir bölüm ulusalcı devrimcileri bunlardan daha masum ve daha az tehlikeliydi.
Y.Iğdır: Cezaevlerinde yardımınıza koşan dışarıdan arkadaşlarınız oldu mu?
F.B.Budak: Her şeyden önce düşenin dostu olmaz sözünü yabana atmamak lazım. Olağan üstü şartlarda herkes can derdine düşer ki bu da doğru bir mantıktır.Zaten mal ve cüzdan derdinde olanlar bizim dışımızda olanlardı.Teşkilatlarda çalışmış kadroların önemli bir bölümü cezaevlerine düşmüş,bir bölümü tam anlamıyla sindirilmiş,bir bölümü cephelerde öldürülmüş ve bir bölümü de yurt dışına kaçmak zorunda kalmış…Böylesine bir trajediyle karşı karşıya kalmış kadrolardan insan ne bekleyebilir?
Y.Iğdır: Cezaevlerinde bir dönemi beraber yaşadığınız arkadaşlarınızla ilişkileriniz devam ediyor mu?
F.M.Budak: Tabii o dönemi unutmak mümkün değil! Şartlara göre bir çoklarından arkadaşlıklarımız sürüp gitmektedir. Hastane arkadaşlığı, hapishane arkadaşlığı ve askerlik arkadaşlığı unutulmaz yaşam parçalarıdır.
Y.Iğdır: 12 Eylül İhtilali’nden bir müddet sonra partiler yasasının çıkması ve seçimlere gidilmesi müsaadesi verilmesiyle geçmişin tüm siyasal görüşleri mümkün olan en kısa zamanda örgütlendiği halde MHP’nin örgütlenememesini neye bağlıyorsunuz?
F.M.Budak: Bir kere yapılan darbenin bir numaralı sebebi ülkücülerdi. Böyle olunca ister istemez en ağır darbeyi ülkücüler yedi. Ardından devrimciler geldi. Devrimcileri, iç ve dış odaklardan koruyan insan hakları kuruluşları ve yandaşları vardı.Ama ülkücülerin kimi kimsesi yoktu.Amerika ve Batı; Türkeş ve kadrolarını seçimde görmek istemiyordu.
Nitekim onların dümen suyunda dönen siyasal odaklar hemen harekete geçerek cezaevlerinden çıkmış üst düzey teşkilat elemanlarına ve zinde ülkücülere çengel atarak yanlarına çektiler. Bu olgu tüm yurdun her tarafında olan arkadaşlarımıza uygulandı. Türk Milliyetçileri Amerikan’ın. Batı’nın ve içerideki uzantıları olan Kenan Evren, Turgut Özal ve Anavatan Partisi tarafından bitirilmeye çalışıldı. Örgütün liderinin içeride olmasından yararlanan çevreler sonuca daha bir kolayca ulaşmasını bilmişlerdir. Zaten dün bizleri yarı yolda bırakan arkadaşlarımızı bu teşkilatın kadroları ve Türk Milliyetçileri asla affetmemiştir.
Y.Iğdır: İlk kitabınız olmasına rağmen kitabınızı okuyan bazı kesimler ve akademik çevreler ‘müstesna ve usta bir kalem’ ifadesine yer vermişlerdir Neden böyle bir yargı sizce?
F.M.Budak: Doğrudur basılan ilk kitabımdır. Ancak yazılmış halihazırda duran ancak basılmayı bekleyen birkaç kitabım daha vardır. Aslında oraya gelene kadar bir sürü deneylerden ve çalışmalardan geçtik.Bu da bizi olumlayan noktalara taşımaktan geri kalmamıştır.İşin gerçeği odur ki hamlığımızın, çiğliğimizin görülmemesi veya az görülmesi bizi memnun etmiş ve bundan bu yana ki çalışmalarımıza katkı sağlamıştır.
Y.Iğdır: Efendim yazmak nasıl bir duygudur? Mesajınız ne olacaktır?
F.M.Budak: Genelde yazmak bana göre geleceğe manevi miras bırakmaktır. Özelde ise bir kafanın veya bir düşüncenin heder olmasını önlemektir. Dahası geleceğe taşınmak ve orada gelecek nesillerle yaşamaktır. Kısaca yazmak tarihteki kültür değerlerine değerler katmaktır. Ve yazmak her şeyden önemlisi tarihin koynunda insanın kendisine yer edinmesidir. Mesajımıza gelince; vatanımız Türkiye her şeyin üstünde tutulmalıdır. Onu gözümüz gibi korumalıyız. Ancak yasal olmayan hiçbir şeye de tevessül etmemeliyiz. Milletimizin teşkilatlanmış yapısında mevcut olan, caydırıcılığından emin olduğumuz polisimize ve ordumuza sonuna kadar güvenmeliyiz. Ve ayrıca geleceğin Büyük Türkiye’sinde yerimizi sağlamca alabilmek için okuyan, düşünen, kültürlü ve çalışkan nesiller yetiştirmeli ve atalarımızın başarabildiği gibi milletler ailesi içinde Türkiye olarak en on safta yerimizi almalıyız. Y.Iğdır: Teşekkür ederiz.
Y.Iğdır: Sayın Yazar Fahrettin Masum Budak kısaca sizi tanıyabilir miyiz?
Tabii efendim.1956 yılında Iğdır merkeze bağlı Kuzugüden köyünde doğdum.İlkokulu Hakmehmet ve Kuzugüden köyünde okudum.Orta okul ve Liseyi Iğdır’da tamamladım.Bir süre Açık Öğretim Fakültesi’ne devam ettim.Orta okul yıllarında benimsediğim Ülkücü Dünya Görüşünden dolayı Ülkü Ocaklarının çeşitli kademelerinde çalıştım.İsnat edilen bir suçtan ötürü 1978 yılında tutuklanarak cezaevine gönderildim. Karşıt görüşteki şahitlerin aleyhime yalancı şahitlik yapmaları sonucu mahkumiyet kararım onaylandı.Yurdun çeşitli hapishanelerinde yedi buçuk yıl yatarak Malatya Cezaevi’nden tahliye oldum.Cezaevinde kaldığım süre içinde iki dil öğrendim.Ve günlük tuttum.İçeride yaklaşık on cezaevi dolaştırıldım.Bu cezaevlerinde Sağmalcılar hariç her gittiğim yerde arkadaşlarım şahsımı ya başkanlık makamında değerlendirdi ya da ona yakın bir yerde…. Dışarı çıktıktan sonra da aynı doğrultuda yoluma devam ettim.Bu arada çeşitli aktivitelere katıldım. Bir süre gayri resmi olarak MÇP’nin kurulmasında aktif rol oynadım.Bizim Ocak Dergisi Temsilciliğinde bulundum.Ayrıca bir müddet Cami Dernek Başkanlığı ile Kooperatif Başkanlığı yaptım.Diğer yandan Okul Aile Birliği Başkanlığını severek yerine getirdim.Ardından Şair ve yazarlar dayanışma Derneği’nde ikinci Başkanlığı üstlendim.Ve son olarak MHP’de bir süre ikinci başkanlık yaptım.
Y.Iğdır: Kitabınızı okuyan herkes 70’li ve 80’li yıllarda yaşadığı dönemde kendisinden önemli sayılabilecek kesitler bulmaktadır. Bunu nasıl yansıtabildiniz?
F.M Budak: Aslında bunun zorluğu yoktur. O dönemi yaşayan herkes benim yaşadığımın bir bölümünü ucundan kulağından ister istemez yaşamıştır.Dolayısıyla kitap bireyselden yola çıkarak o dönemin toplumsal yaşam tarzına da el atmıştır.Burada bana düşen görev kendimi anlatırken anılarımı kiminle ve kimlerle oluşturduğumu doğru bir şekilde ortaya koymamdı.
Y.Iğdır: Kitabınız anı olmasına rağmen bir roman üslubuyla yazılarak ona hem akıcılık katmışsınız hem de sürükleyicilik Bu hususu biraz açar mısınız?
F.M.Budak: Kitapda da belirttiğim gibi cezaevlerinde yattığım süre içinde şartlara göre günlük,haftalık ve aylık tutmaya çalıştım.Günlüğün okunması oldukça zordur.Bu sebeple o günkü notlarıma baş vurarak anılarımı bir roman anlayışıyla yazdım.Dikkat edilirse kitabımda hafif de olsa inceleme,deneme ve araştırma türü de göze çarpmaktadır.
Y.Iğdır:Sizi kitapta oldukça objektif görüyoruz.Acılarınızı,kederlerinizi,sevinç ve üzüntülerinizi ortaya alabildiğince net koymuşsunuz.Yaşadığınız dönemi ve şartları idealize etme tevessülünde bulunmamışsınız.Neden?
F.M.Budak: Buna gerek de yoktu lüzum da…Bana göre herkes her şeyi nasıl yaşamışsa konuyu öyle ele almalı ve öyle yansıtmalıdır.Zira geleceğin gerçeğe şiddetle ihtiyacı vardır.
Y.Iğdır: Ağır işkencelerden geçtiğiniz ve ağır hastalıklar yaşadığınız anılarınızda çok yoğunluk kazandığından belli. F.M.Budak: Doğrudur, arkadaşlarımın bir bölümünün gördüğü işkence,hastalık ve hakaretleri ben de yaşadım.Ve bu işkenceler bizlere altından kalkamayacağımız çok zor bunalımlar serdetti..Çektiğim hastalıklar, işkencelerin neticesiydi.Ama bizler önce Allah’a sığınmıştık sonra da millete dayanmıştık.Çok şükür ki Ülkücü Hareket bunları da anlının akıyla atlatmasını bilmiştir.
Y.Iğdır: Buradan geçmişinizi geleceğe nasıl taşıyorsunuz?
F.M.Budak: Ben zamanın Ülkücü ve Milliyetçi Hareketi haklı ve doğru çıkardığına inanıyorum.Bir bedel ödenmiştir ve bu bedel de değmiştir.İşgal ve istilaya karşı direniş ve savunmayı iliklerine kadar yaşayan Ülkücü Hareket geleceğin koynuna altın harflerle yazılmıştır.Bakın komünizm çöküp Sovyetler birliği tarihin çöp sepetine atıldıktan sonra bizlere ‘orada Türkler yoktur boşuna hayal görmeyin ,Pantürkizm ütopyadır’ diyenler eline çantayı alıp ‘soydaşım’ diyerek oralarda para kazanmanın peşine düştüler.Utanmadılar,sıkılmadılar ve haya etmediler.Hele bunlardan bir kesim vardı ki oralara kirlenmiş ve kapkara vicdanlarıyla,mankurt ve sünepe halleriyle gittiler ki oraları da berbat bir hale soktular.Demem o ki münkirci solcularla mankurtcular elele verip Türkistan’ın beş cumhuriyetini ve bir o kadar da özerk cumhuriyetlerini baştan sona gezerken acaba bir kere olsun ülkücüleri hiç hatırladılar mı?
Y.Iğdır: Anlaşılan o ki meseleye basit sağ ve sol kavgasından bakmıyorsunuz. Öyle değil mi?
F.M.Budak: Kesinlikle…
Öyle inanıyorum ki Türk Ülkücüleri ikinci Ergenekon’dan çıkış mücadelesi verdi. Allah o günleri bizlere bir daha yaşatmasın. O günün şartları basit sağ ve sol kavgası değerlendirilmesine kurban gidemez.Vatanımızı işgal edenlere göz yumamazdık.Rusya her cepheden üzerimize saldırmaya çalışıyordu.Bana göre sosyal emperyalizmi yenen Türkiye’nin sivil güçleri olan ülkücülerdi.Bu hususu Sovyetler Birliği çöktükten sonra ortaya dökülen KGB dokümanlarından ve gizli yazışmalarından anlamak zor değildir. Meseleye sağcı ve solcu penceresinden bakanlar dünün eyyamcıları, nemelazımcıları ve bu vatanın kaymak tabakasını oluşturan gayri milli insanlarıdır. Aynı zihniyetteki insanlar her devirde vur patlasın çal oynasın mantığıyla hareket edenlerdir. Bunlar için varsa da yoksa da gününü gün etmek ve her ne şartta olursa olsun para kazanmaktır. İşte dünün bir bölüm ulusalcı devrimcileri bunlardan daha masum ve daha az tehlikeliydi.
Y.Iğdır: Cezaevlerinde yardımınıza koşan dışarıdan arkadaşlarınız oldu mu?
F.B.Budak: Her şeyden önce düşenin dostu olmaz sözünü yabana atmamak lazım. Olağan üstü şartlarda herkes can derdine düşer ki bu da doğru bir mantıktır.Zaten mal ve cüzdan derdinde olanlar bizim dışımızda olanlardı.Teşkilatlarda çalışmış kadroların önemli bir bölümü cezaevlerine düşmüş,bir bölümü tam anlamıyla sindirilmiş,bir bölümü cephelerde öldürülmüş ve bir bölümü de yurt dışına kaçmak zorunda kalmış…Böylesine bir trajediyle karşı karşıya kalmış kadrolardan insan ne bekleyebilir?
Y.Iğdır: Cezaevlerinde bir dönemi beraber yaşadığınız arkadaşlarınızla ilişkileriniz devam ediyor mu?
F.M.Budak: Tabii o dönemi unutmak mümkün değil! Şartlara göre bir çoklarından arkadaşlıklarımız sürüp gitmektedir. Hastane arkadaşlığı, hapishane arkadaşlığı ve askerlik arkadaşlığı unutulmaz yaşam parçalarıdır.
Y.Iğdır: 12 Eylül İhtilali’nden bir müddet sonra partiler yasasının çıkması ve seçimlere gidilmesi müsaadesi verilmesiyle geçmişin tüm siyasal görüşleri mümkün olan en kısa zamanda örgütlendiği halde MHP’nin örgütlenememesini neye bağlıyorsunuz?
F.M.Budak: Bir kere yapılan darbenin bir numaralı sebebi ülkücülerdi. Böyle olunca ister istemez en ağır darbeyi ülkücüler yedi. Ardından devrimciler geldi. Devrimcileri, iç ve dış odaklardan koruyan insan hakları kuruluşları ve yandaşları vardı.Ama ülkücülerin kimi kimsesi yoktu.Amerika ve Batı; Türkeş ve kadrolarını seçimde görmek istemiyordu.
Nitekim onların dümen suyunda dönen siyasal odaklar hemen harekete geçerek cezaevlerinden çıkmış üst düzey teşkilat elemanlarına ve zinde ülkücülere çengel atarak yanlarına çektiler. Bu olgu tüm yurdun her tarafında olan arkadaşlarımıza uygulandı. Türk Milliyetçileri Amerikan’ın. Batı’nın ve içerideki uzantıları olan Kenan Evren, Turgut Özal ve Anavatan Partisi tarafından bitirilmeye çalışıldı. Örgütün liderinin içeride olmasından yararlanan çevreler sonuca daha bir kolayca ulaşmasını bilmişlerdir. Zaten dün bizleri yarı yolda bırakan arkadaşlarımızı bu teşkilatın kadroları ve Türk Milliyetçileri asla affetmemiştir.
Y.Iğdır: İlk kitabınız olmasına rağmen kitabınızı okuyan bazı kesimler ve akademik çevreler ‘müstesna ve usta bir kalem’ ifadesine yer vermişlerdir Neden böyle bir yargı sizce?
F.M.Budak: Doğrudur basılan ilk kitabımdır. Ancak yazılmış halihazırda duran ancak basılmayı bekleyen birkaç kitabım daha vardır. Aslında oraya gelene kadar bir sürü deneylerden ve çalışmalardan geçtik.Bu da bizi olumlayan noktalara taşımaktan geri kalmamıştır.İşin gerçeği odur ki hamlığımızın, çiğliğimizin görülmemesi veya az görülmesi bizi memnun etmiş ve bundan bu yana ki çalışmalarımıza katkı sağlamıştır.
Y.Iğdır: Efendim yazmak nasıl bir duygudur? Mesajınız ne olacaktır?
F.M.Budak: Genelde yazmak bana göre geleceğe manevi miras bırakmaktır. Özelde ise bir kafanın veya bir düşüncenin heder olmasını önlemektir. Dahası geleceğe taşınmak ve orada gelecek nesillerle yaşamaktır. Kısaca yazmak tarihteki kültür değerlerine değerler katmaktır. Ve yazmak her şeyden önemlisi tarihin koynunda insanın kendisine yer edinmesidir. Mesajımıza gelince; vatanımız Türkiye her şeyin üstünde tutulmalıdır. Onu gözümüz gibi korumalıyız. Ancak yasal olmayan hiçbir şeye de tevessül etmemeliyiz. Milletimizin teşkilatlanmış yapısında mevcut olan, caydırıcılığından emin olduğumuz polisimize ve ordumuza sonuna kadar güvenmeliyiz. Ve ayrıca geleceğin Büyük Türkiye’sinde yerimizi sağlamca alabilmek için okuyan, düşünen, kültürlü ve çalışkan nesiller yetiştirmeli ve atalarımızın başarabildiği gibi milletler ailesi içinde Türkiye olarak en on safta yerimizi almalıyız. Y.Iğdır: Teşekkür ederiz.