Devlet Bahçeli’nin “PKK silah bıraksın ve kendini lağvetsin” açıklamasının ardından İmralı heyetinin Abdullah Öcalan ile görüşmesi ve üçüncü tur görüşmenin ardından Öcalan’ın yaptığı açıklamalar herkes tarafından farklı şekillerde yorumlanmıştır.
Öncelikle şunu belirtmek gerekir: Allah şifasını versin, Devlet Bahçeli durup dururken DEM grubu ile tokalaşmamış, durup dururken “PKK silah bırakıp kendini lağvetsin, Öcalan da gelip Meclis’te DEM grubunda konuşsun” sözünü spontane bir şekilde ifade etmemiştir.
Bu sürecin çok öncesi vardır.
DEM veya devletin yetkili birimleri, Öcalan ve DEM ile bu konuyu önceden görüşüp planlamış ve Bahçeli’nin eliyle sahaya sürmüşlerdir.
Peki, neden Bahçeli?
Çünkü bu süreç “Oldu da bitti, maşallah” denilip bitirilecek bir mesele değildir. Ortada şehitler, şehit aileleri ve gaziler vardır.
Bu süreci kim başlatırsa MHP, kesinlikle bu sürecin karşısında dururdu. Ya da süreç tamamlanmış olsa bile “Şehitlerin kanı yerde kalmayacak” sloganı ile sahaya çıkabilecek bir yapı olduğundan, bu iş MHP’nin eliyle yapılmış ve ilerleyen günlerde herhangi bir olumsuzluk yaşanması durumunda faturanın MHP’ye kesilmesi planlanmıştır.
50 yıldır PKK ile savaşıldı, 50 bin şehit verildi, kim bilir belki 100 bin PKK’lı öldürüldü.
Eğer bu süreç 50 yıl daha devam ederse, yine 50 bin şehit verilecek ve 100 bin PKK’lı öldürülecek. Peki, bunun sonu nereye varacak?
Sindirmesi zor olsa da, barışın bir gün tesis edilmesi gerekmektedir.
Çünkü savaş, her zaman gözyaşı demektir.
Öcalan’ın açıklamasının ardından PKK bir duyuru yaparak ateşkes ilan ettiğini ve kendini feshedeceğini bildirdi.
Gelişmelerin içeriği tam olarak bilinmese de, barışın sağlanmasına yönelik adımların atılması sevindirici bir gelişmedir.
Ancak bu barış planının içeriği kamuoyu ile paylaşılmadığı için toplumda farklı spekülasyonların ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
• Herhangi bir taviz verildi mi?
• Verildiyse, nasıl bir taviz verildi?
• PKK’lı teröristler yarın ellerini kollarını sallayarak ülkeye giriş yapabilecek mi?
• Yapacaklarsa statüleri ne olacak?
• DEM’den aday olabilecekler mi?
• Dağdan şehre inenlerin topluma adapte olması için bir rehabilitasyon süreci planlandı mı?
• Türkiye’de yargılanacaklar mı?
• Cezaevlerindeki PKK’lılar serbest bırakılacak mı?
• Yurt dışındaki PKK mensupları ülkeye dönebilecek mi?
• Kayyum atanan belediye başkanları görevlerine iade edilecek mi?
• Daha da önemlisi, düne kadar birlikte hareket eden ve Türkiye’ye karşı savaş ilan eden PYD ve PEJAK silah bırakmayacağına göre, yarın Türkiye’ye silah doğrultmayacaklarının garantisi alınabilecek mi?
Bu ve benzeri onlarca soru hâlâ cevapsız.
Öcalan’ın açıklamasının ardından ilk tepki PYD’den geldi ve Öcalan’ın açıklamalarının yalnızca PKK’yı bağladığı ifade edildi.
Ortada büyük bir belirsizlik var.
Ya da belki de bizim bilmediğimiz, ancak anlaşmayı yapanların bildiği bazı şeyler kamuoyuna açıklanmalıdır.
Sokakta konuşulan konulardan biri de, Cumhur İttifakı’na DEM’in de katıldığına göre AK Parti’nin anayasa değişikliği yapıp yapamayacağıdır. Bilindiği üzere anayasa değişikliği için 360 oy gerekiyor.
Önümüzde bir Cumhurbaşkanlığı seçimi var. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yeniden aday olabilmesi için ya anayasa değişikliği yapılacak ya da erken seçim kararı alınarak bu sorun çözülecek.
Anlayacağınız, önümüzdeki süreç biraz sancılı olacak gibi görünüyor.
Hem PKK açılımı hem de Cumhurbaşkanlığı seçimi süreci yoğun kulis çalışmalarının habercisi olarak önümüzde duruyor.
Türkiye’deki gelişmelerin yanı sıra dış politikadaki dinamikler de bizi doğrudan etkiliyor.
Suriye, Irak, İran, Ukrayna, Rusya, ABD, İsrail, Filistin, Lübnan ve Gazze’de yaşanan gelişmeler Türkiye’yi birinci dereceden ilgilendiriyor.
Palyaço Zelenski Türkiye’ye geldi, misafir olarak Cumhurbaşkanı tarafından töremize uygun şekilde ağırlandı. Ancak ABD’ye gittiğinde Trump’tan azar işitti.
ABD, bölgede Rusya’yı tamamen göz ardı etmediğini gösterdi. Zaten İsrail’i baş tacı ettiğini açıkça ortaya koydu. Geri kalanlar ise her an harcanabilir ülkeler. Yani anlayacağınız bölgemiz Arap saçı gibi bir konumdadır.
Zengezur Koridoru meselesi de “Yaptık, oldu bitti” şeklinde çözülecek gibi görünmüyor. Herkes kendi devletinin çıkarlarını gözetiyor.
Sonuç olarak, PKK’nın bitmesi elbette ülkemiz için güzel bir gelişmedir. Bu, kaynaklarımızın dağa taşa harcanmaması anlamına gelir. Ancak bu sürecin, ileride pişman olmayacağımız ve kandırılmayacağımız bir şekilde yönetilmesi gerekmektedir.