• Künye
  • İletişim
  • Çerez Politikası
  • Gizlilik İlkeleri
Anasayfa
  • Genel Haber
  • Kültür & Sanat
  • Gündem
  • Siyaset
  • Sağlık
  • Spor
  • Eğitim
  • Resmi İlanlar
  • Duyurular Haberler
  • Ara
SON DAKİKA:
14:24
Tuzluca İlçesinde Dünya Çiftçiler Günü Kutlandı
13:16
Tümgeneral Murat Bulut’tan Iğdır Valisi Ercan Turan’a Ziyaret
13:13
Tuzluca’da “En İyi Narkotik Polisi Anne” Projesi Kapsamında Farkındalık Programı Düzenlendi
09:23
Iğdır’da 2024 Yılında 2 bin 723 Bebek Dünyaya Geldi
09:14
IĞDIR’IN YAKIN TARİHİNE NOTLAR  “BU YIL TARLAYI MAKARNA EK GARDAŞ”
08:42
Kars'ta öğrenci servisleri denetleniyor
08:15
Iğdır’da Aranan 33 Şahıs Yakalandı
08:14
Iğdır’da Uyuşturucu Operasyonu: 2 Şüpheli Gözaltında
08:12
Iğdır Valiliği’nden Kitap Fuarına Destek Veren Sponsorlara Teşekkür
08:10
Iğdırlı Sporcu Yunus Emre Esenboğa, Judo Türkiye Şampiyonu Oldu
08:07
Iğdır’da 19 Mayıs Coşkusu Başladı: Gençlik Haftası Etkinlik Takvimi Belli Oldu
08:05
Iğdır’da Tarımsal Verimlilik İçin TÜBİTAK Destekli Eğitim Faaliyeti Gerçekleştirildi
08:03
Iğdır’da “Ebeveyn Okulu” Sertifika Töreni Gerçekleştirildi
Video Galeri Foto Galeri Yazarlar Üye Paneli
A
Büyüt
A
Küçült
Yorumlar
  1. Haberler
  2. Genel Haber
  3. Aşura Yiğitlerinden Mesajlar
Genel Haber
Yayınlanma: 15 Eylül 2018 - 00:00

Aşura Yiğitlerinden Mesajlar

          Kerbela hadisesi ve tarihinin iki yüzü vardır;  bir nuraniyet ve aydınlık siması bir de zulmani ve karanlık. Siyah ve karanlık çehresi şu açıdandır ki onda sadece cinayet, zulüm ve alçaklık bütün çirkefliğiyle boy göstermiştir.

Genel Haber
15 Eylül 2018 - 00:00
Yorumlar
Yazdır
A
Büyüt
A
Küçült
Yorumlar
Aşura Yiğitlerinden Mesajlar
          Bu açıdan baktığımızda masum insanların öldürülmelerini, süt emen çocuğun acımasızca, hunharca feci şekilde katledilişi, herkesin doğal hakkı olan suyun esirgenmesi, çıplak bedenlere ok ve mızrakların saplanması, cansız bedenlerin üzerinde at koşturulması, gözlerden okunan korku ve dehşet bakışları, çadırların ateşe verilmesi, yakılıp yıkılması ve bilahare savunmasız kadınların ve çocukların esir edildiğini görürüz. Ama acaba Aşura’nın tarihçesi yalnızca şu çehreden mi ibarettir? Hayır, Kerbela’nın diğer bir çehresi daha vardır ki başından sonuna kahramanlık, yiğitlik, iftihar ve nuraniyetle doludur, gerçekte insanlığın ve hakikatin tecellisidir o çehre. Hakka tapınmanın tecellisidir o sima. Aşura’nın bu boyutunu gördüğümüzde diyoruz ki “Beşeriyet, böylesi bir lidere ve yiğitlere sahip olduğu için haklı olarak övünmelidir.” Hüseyin (a.s), hamasi bir şahsiyettir; en kâmil ahlaki erdemlerin destansı tezahürüdür.

           Aşk, iman ve i’sarın en büyük öncüsüdür Hüseyin, şehadet, şehamet, gayret, sadakat, batini sefanın mazharıdır. Tek cümlede ifade edece olursak Hüseyin, insanlığın başöğretmenidir ve işte bu yüzdendir ki onun özgürlük hareketi tarih boyunca gönülleri fethetmiş ve bütün asırlarda canlılığını korumuş ve kıyamete kadar da koruyacaktır. İmam Hüseyin’den (a.s) ve onun vefalı ashabından nakledilen sözler az olmasına rağmen onlardan nakledilen sözler bu yiğitlerin ruhani kıyamlarının hedeflerini ve tarih boyunca insanlara verdikleri mesaj ve dersleri açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu hadiseyi zinde tutan ve amacının tanınmasını sağlayan realitelerden biri şudur; bu elem vakıada çok sayıda hutbeler okunmuştur. O dönemde hutbe, günümüzdeki bildiri ve beyanat görevini ifa ediyordu. Gerek Kerbela hadisesinden önce okunan hutbeler, gerek hadisenin cereyanında sunulan hutbeler ve gerekse Ehlibeyt’in (a.s) Kufe, Şam ve diğer yerlerdeki hutbeleri tarihi Kerbela’nın mesajlarını ve amaçlarını nesillere taşımıştır. Aynı şekilde Kerbela vakasında soru cevap çokça olmuştur ki bunlar tarih metinlerinde kayıtlıdır ve Kerbela hadisesinin mahiyetini ortaya koymaktadır. Yine hadisenin öncesi ve sonrasında mektup şeklinde birçok yazışmalar olmuştur. Tıpkı İmam Hüseyin’in (a.s) ve Kufe ehli veya Basralılar arasında gerçekleşen yazışmalar ve aynı şekilde İmam’ın (a.s) daha önceleri Muaviye’ye veya diğerlerine yazdığı mektuplar bu iddiaya örnektir. Keza Kerbela çölünde gerek hazretin kendisi tarafından gerek vefalı ashabından taraf birçok recezler, epik ve coşkulu şiirler okunmuştur ki tüm bunlar büyük Aşura hadisesinin mesajlarını ve amaçlarını yansıtıyordu. Tüm bunlara ilave olarak İmam Hüseyin’in (a.s) değişik yerlerde Allah-u Teâlâ ile yaptığı münacatlar, okuduğu dualar hem hazretin manevi ve ruhani kişiliğinin ne kadar güçlü olduğunu hem de onun mukaddes ilahi hareketinin amaçlarını göstermektedir. Bu makalede Aşura’nın amaçlarını ve mesajlarını kanlarıyla şanlı Aşura destanını yazanların dilinden aktarmaya çalışacağız. Umulur ki mukaddes Kerbela vakasının amaçlarının tanıtılmasında küçük bir hizmetimiz olur. İtikadi Mesajlar Tevhid, Başlangıç ve Bitişe İman Başlangıç ve meada inanmak Allah yolunda cihad ve fedakârlığın en önemli unsurlarındandır. Böylesi bir itikat İmam Hüseyin’in (a.s) ve ashabının sözlerinde, recezlerinde ve şiirlerinde göze çarpmaktadır. Hürr’ün ordusu yolu İmam Hüseyin’in kafilesine kapatınca hazret şöyle buyurdu: “Dayanağım Allah’tır ve o beni sizlerden müstağni eder.” Aşura günü kardeşi Zeyneb’in (s.a) telaşını görünce şöyle buyuruyor: “Kardeşim, Allah’ı nazarında tut, bil ki yeryüzündeki bütün canlılar ölecektir, gök ehli de baki kalmayacaktır ve Allah’tan başka her şey ölümü tadacaktır.” Yine Aşura sabahı Kufe ordusu tüm küstahlığıyla saldırıya geçtiğinde rabbiyle şöyle münacat ediyor: “Ya Rabbi, her sıkıntı ve şiddette dayanağım sensin, ümidim sensin ve karşılaştığım her olayda destekçim sensin.” Mead inancı, insanların dünyaya bağlıklarını koparıp ayırtmakta ve onların vazifeye amel noktasında kolayca canlarından geçmelerini sağlamaktadır. İmam Hüseyin (a.s) Müslim b. Akil’in şehadetinden sonra hakkında okuduğu şiirinde bu önemli meseleye dikkat çekerek şöyle buyurdu: “Eğer dünya değerli sayılırsa ilahi mükâfat yeri olan ahiret yurdu daha evla ve üstündür. Eğer bedenler ölüm için yaratılmışsa o halde Allah yolunda şehadet daha üstündür.” İmam’ın (a.s) vefalı ashabının recezlerinde de bu konu net bir şekilde göze çarpmaktadır. Amr b. Halid Ezdi savaş meydanına gittiğinde okuduğu recezinde şöyle diyordu: “Ey can, bugün Rahman olan Allaha; onun nimet ve reyhanına doğru gidiyorsun ve levh-i mahfuz da Rabbinin takdir ettiği mükâfatı alacaksın. O halde kararsızlık etme ki her canlı ölümü tadacaktır.” Peygamberin (s.a.a) Risaletine İman Resulullah’ın (s.a.a) asrından sonra ümmet parçalara ayıldı, yalnızca bazıları onun sünnet ve dinine bağlı kaldılar ancak halkın çoğunluğu dalalet ve bidatlere daldılar. Hz. Seyyidü’ş Şüheda (a.s) Mekke’de İbni Abbas ile hâkim emeviler hakkında sohbet ediyordu. İbni Abbas’a şöyle sordu: “Peygamberin kızının oğlunu evinden, vatanında çıkarıp, çölde avare eden ve onun kanını akıtmayı planlayanlar hakkında görüşün nedir? Hâlbuki bu Peygamberin (s.a.a) oğlu ne Allah’a bir ortak koşmuştur, ne Allah’tan başkasını kendine veli edinmiştir ve ne de Peygamberin (s.a.a) getirdiği şeriatından uzaklaşmıştır.” İbni Abbas cevaben şöyle arz etti: “Onlar hakkında Allah’ın şu ayeti kerimesinden başka bir şey demiyorum: “Şüphe yok ki onlar Allah'a ve Peygamberine kâfir oldular ve buyruktan çıkmış kötü kişi olarak öldüler. (Tevbe-84) sonra İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurdu: “Ya rabbi, sen şahit ol ki İbni Abbas onların Allah’a ve Peygamberine (s.a.a) karşı küfürlerine şahadet etti.”  Yol boyunca da İmam (a.s) ve hanedanı sürekli Allah Resul’ünü (s.a.a) yâd edip ondan söz ediyorlardı. Kendilerini onun neslinden tanıtıyor ve bu intisaptan dolayı da övünüyor ve bunu şeref ve iftihar sayıyorlardı.    İmamet İslam’da toplumun siyasi idaresindeki görüş felsefesi imamet anlayışına dayalıdır. Peygamberin (s.a.a) Ehlibeyti (a.s) sahip oldukları zati salahiyetlerden dolayı Müslümanların yöneticilik makamına diğerlerinden daha layıktılar. Gadir-i Hum’da gerçekleşen olaylar, Peygamberin (s.a.a) irtihalinden sonra ümmetin liderlik risaletinin ondan sonra en liyakatli kişiye yani Emirülmüminin Ali’ye (a.s) tevdi edilmesini bir kez daha perçinlemiş oldu. Her ne kadar bazı makam ve riyaset sevdalıları Sakife kargaşasını yaratarak Müslümanların imamet istikametini asıl mecrasından başka bir yöne çevirip Hz. Ali’yi (a.s) zahiri hilafetten mahrum etseler dahi biliyor ve inanıyoruz ki bu hak ve makam ancak Ehlibeyt imamlarına (a.s) ait özel bir lütuftur, onlardan başkasına da yakışmaz. İmam Ali (a.s) hilafet makamına geçmeden önce ve ondan sonra da halifeler ve Muaviye ile yaptığı münakaşalarda bu hakkın kendisine ait olduğunu delilleriyle birlikte ispat etmiştir ve ondan sonra da diğer Ehlibeyt İmamları (a.s) tarih boyunca bu kesin hakkın (imamet) kendilerine ait özel bir makam olduğunu vurgulamış ve bu makamı zorla ele geçirenleri gaspla suçlamışlardır. Aşura kıyamı, İslam toplumunun en önemli rüknü olan bu hakkı savunuşun ve batıla karşı direnişin bir başka tecellisidir. İmam Hüseyin (a.s) Kufe yolunda Hürr’ün ordusuyla karşı karşıya geldikten sonra orada okuduğu hutbesinde şöyle buyurdu: “Ey insanlar, eğer ilahi takvayı gözetirseniz ve hakkın asıl sahibine ait olduğunu kabul ederseniz Allah sizlerden daha çok hoşnut olacaktır. Biz, Peygamberin hanedanıyız ve sizlere velayet etme hususunda haksız yere bu hakkı iddia edenlerden ve size karşı zulüm ve tecavüzle hükümet edenlerden daha fazla bunu hak ediyoruz.” Aşura’nın bu husustaki mesajı şudur ki İslami toplumda hâkimiyet ve velayet makamı insanların en ehil ve liyakatlisine tanınmış özel bir haktır. Yani hükümet ve velayet hakkı imandan kaynaklanan yüce bir hak olgusuna sahip olan, Kur’an-ı Kerim’in emirlerini icra eden, toplumu asil ve öz Muhammedi İslam’a hidayet eden ve hükümetinin temelinde adalet ve eşitlik anlayışı olan masum imamın hakkıdır. Şefaat Peygamberin (s.a.a) ve onun pak Ehlibeyt’inin (a.s) kıyamet günü şefaat makamına sahip olacağı görüşü Şia’nın temel itikatlarındandır. İmam Zeynelabidin’i (a.s) eli ve boynu zincire vurulmuş esef verici bir halde Kufe’ye getirdiklerinde hazret o haliyle okuduğu şiirinde bu önemli hususa dikkat çekmiştir: “Eğer kıyamet günü biz ve Peygamber (s.a.a) bir yerde toplanırsak o zaman siz ne söyleyeceksiniz? Konuşmak veya mazeret için hangi sözü ona söyleyeceksiniz?” Aynı şekilde Hz. Zeyneb (s.a) de Kufe’de konuşmasında şu şiiri dillendirmişti: “Ahir zaman ümmeti olan sizler, nasıl cevap vereceksiniz?!” İtikadi şefaat meselesinin orada gündem edilmesi, hatırlatılması düşmanların yaptıkları haksızlıklara kınayıcı bir tepkidir. Çünkü onların Peygamberin (s.a.a) zürriyetine reva gördükleri cinayetler, o hazretin şefaatine inanan ümmetinin içinde bulunduğu durum ve sergiledikleri tutumla çelişmekteydi. Ziyaretnamelerde belirtilen şefaat, şefaat ummak kavramlarının da eğitici etkisi işte budur. Ezcümle İmam Hüseyin’in (a.s) ziyaretnamesinde şöyle okumaktayız: “Allah’ım, kıyamet gününde beni Hüseyin’in şefaatiyle rızıklandır.” Bidatle Mücadele İmam Hüseyin (a.s), bu ilahi teklife amel etme hususunda ve dini değerleri savunmada liyakatli bir öncüydü. Hareketinin hedefini açıklarken  “Ben ceddimin dinini ihya etmek ve bidatleri yok etmek için vatanımdan çıktım” buyuruyor. Basra’nın ileri gelenlerine yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: “Sizleri Kitabullah’a/Kur’an’a ve Peygamberinin (s.a.a) sünnetine davet ediyorum. Çünkü şüphesiz ki Peygamberin sünneti ölmüş bidat ise dirilmiştir.” Ahlaki Mesajlar Özgürlük Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Acaba şu sıyrıntı (dünyayı) ehline bırakacak bir özgür yok mu?” şüphesiz ki bedeninizin pahası cennetten başka bir şey değildir. O halde kendinizi cennetten başka bir şey karşılığında satmayın.” Özgürlük, insanın sahip olduğu kerameti ve değerleri tanımasıdır; zillete, haksızlığa, dünya köleliğine boyun eğmemesi ve insani değerleri ayaklar altına almamasıdır. Aşura hareketi, özgürlüğün İmam Hüseyin (a.s) ve sadık ashabı tarafından en mükemmel şekilde anlatıldığı bir mekteptir. Burada özetle birkaç örneğe değineceğiz. İmam Hüseyin’den (a.s) Yezid için zorla biat istendiğinde onların isteğini geri çevirerek şöyle cevap verdi: “Hayır, Allah’a andolsun ki asla ne zilletle elimi onlara uzatacağım ne de köleler gibi onların hükümetine teslim olacağım.” Kerbela sahnesi bu özgürlüğün farklı bir tecellisiydi, Eba Abdillah (a.s), zillet içinde yaşamaktansa onurlu ve izzetli bir ölümü tercih etti ve “Heyhat, zillet bizden uzaktır” sözünü haykırarak özgür ve özgürlük yanlısı insanlara tarihi bir mesaj verdi. İmamın özgür ruhu hatta mübarek bedeni yara almış halde yere düştüğünde bile düşmanın çadırlara saldırma kararına itiraz feryadını yükseltti ve şöyle buyurdu: “Eğer sizi engelleyecek bir inancınız yoksa ve ahiretten de korkmuyorsanız en azından dünyanızda özgür insanlar olun.” Özgürlük kültürü ve anlayışı İmamın (a.s) ashabının arasında da bariz bir şekilde görülmekteydi. Hatta Hüseyni hareketin ilk elçisi olan Hz. Müslim, Kufe’de İbni Ziyad’ın ordusuyla karşılaştığında kahramanca yiğitlik şiirleri okumaya başlıyor ve şöyle feryat ediyor: “Ölümü hoş karşılamasam bile özgürce öldürülmeye ve ölmeye yemin ettim.” Dikkat çeken hususlardan biri şudur ki Hz. Müslim’in (selam olsun ruhuna) o gün Kufe’de okuduğu yiğitlik şiirlerinin aynını Aşura günü oğlu Abdullah’da (selam olsun ruhuna) okuyordu. Yani bu aile, hanedanı Ehlibeyt (a.s) özgürlüğü, şecaati, mertliği cetlerinden miras almışlardır. Kerbela’da özgürlük dersi veren bir diğer şahsiyet Hürr b. Yezidi Riyahi’dir. (selam olsun ruhuna) Sahip olduğu “hür” vasfı onu cehennem ateşinden kurtardı ve cennet kapılarını yüzüne araladı. Hz. Hürr, şehit edildiğinde Hz. Seyyidü’ş Şüheda (selam olsun yüce ruhuna) cenazesine koşarak ona Hür diye hitap etti ve şöyle buyurdu: “Annenin sana verdiği bu isim gibi dünyada da hürsün ahirette de.” Eğer özgürlük yanlıları bağımsızlıklarını kazanmak ve zulümlerden kurtulmak için savaşıyorlarsa bu direniş ve mücadele Aşura’nın tüm insanlık tarihine kazandırdığı bir armağandır. İ’sar, Fedakârlık Kerbela sahnesinde ilk i’sarcı ve fedakâr İmam Hüseyin’in (a.s) kendisiydi. Hazret, kendi canını Allah’ın dinine feda ederek onun hoşnutluğunu her şeye tercih etti. Hazretin vefalı dostları da her biri büyük i’sar ve fedakârlık örneği sergileyerek canlarını imamlarına feda ettiler. Aşura gecesinde vefalı ashabın aşk ve fedakârlıklarını izhar etmeleri tarih kaynaklarında kayıtlıdır. Her biri içindeki aşk ve sevdayı farklı bir şekilde ifade ediyordu. Kalplerindeki düşüncelerini şefkatli imamlarına karşı dile getiriyorlardı. Sırayla ayağa kalkarak imamlarının yolunda canlarını nasıl feda edeceklerini ölüme susamışçasına büyük bir aşkla anlatıyorlardı. Örnek olarak Hz. Müslim b. Evsece’nin şu sözlerini bir hatırlayalım: “Asla senden ayrılmayacağım ey Hüseyin, eğer onlarla savaşmak için bir silah bulamazsam seninle birlikte şehit olana dek taşlarla onlara karşı koyacağım.” Hz. Zeyneb (s.a) Aşura günü öğleden sonra düşman ordusunun çadırlara saldıracaklarını görünce gözü Şimr’in kınından çıkarılmış kılıcına ilişti. Şimr, Hz. İmam Zeynelabidin’i (a.s) öldürmek istiyordu. Hz. Zeyneb (s.a) Şimr’in karşısına dikilerek şöyle buyurdu: “Ben ona feda olmadan o öldürülmeyecektir.” Yine bir başka i’sar abidesi;  Ne zaman adını ansam kalbim burkulur, dudakları susuzluktan çatlamış, kolları ağaç dalları gibi budanmış, Hüseyin’in (a.s) elindeki asası, küçük Rukayye’nin (s.a) yiğit amcası, Zeyneb’in (s.a) fedaisi, Hüseyin’in (s.a) alemdarı ve kısacası Kerbela’nın ümidi olan Ebulfazl Abbas (a.s) kalem onun onu yazıp anlatabilir mi? Belki de bizim yazıp anlatamadıklarımızı ismi anlatıyordur anlayana… İbni Ziyad, ona amanname (can güvenliği teminatı) verdiğinde “Bizim, sizin gibilerin güven mektubuna ihtiyacı yoktur” buyurarak geri çevirdi. Buna ilave olarak Aşura gecesi kardeşi Hüseyin’e (a.s) bağlılığını şu cümlelerle dile getirdi: “Senden asla vazgeçmeyeceğim, seni bırakmayacağım, Allah senden sonra bana bir hayat nasip etmesin…” Aynı şekilde Aşura günü susuz dudaklarıyla Fırat nehrine vardığında kardeşi Hüseyin’in (a.s) susuzluktan çatlamış dudaklarını hatırladı i’sar ve gayreti Fırat’tan su içmesine mani oldu ve susuz haliyle de şehadet şerbetini içti. Ebulfazl Abbas’ın (a.s) fedakârlıkları anlatmak bu makalenin haddinde değildir. Tevekkül İmam Hüseyin (a.s) Medine’den hareketine Allah’a tevekkül ederek başladı ve bu seferi boyunca tek dayanağı Allah-u Teâlâ’ydı. Hatta vefalı dostlarının kendisine eşlik etmesi, destek vermeleri bir an olsun onun Allah’a tevekkülünden bir şey azaltmadı. Çünkü onlara “dönmek isteyen dönebilir” buyurdu.  Allah’a olan sağlam tevekkülünden dolayı yoluna dikilen bütün engeller ve sıkıntılar onu hedefinden vazgeçirmedi. Medine’den başladığı seferinin daha ilk başlarında kardeşi Muhammed Hanefiyye’ye hareketinin amacını açıkladıktan sonra cümlesine şöyle son verdi: “Başarım ancak Allah’tandır, ona tevekkül ettim ve ona döneceğim.” Ya da Aşura günü yaptığı konuşmalarında hazretin sıkça “Şüphesiz ki sizin ve benim Rabbim Allah’a tevekkül ediyorum” buyurduğunu görmekteyiz. Nefse Karşı Cihad İnsanın kendini yetiştirmesi, içten nefsiyle mücadele etmesi dış düşmana karşı mücadelesinin alt yapısını oluşturur. İç mücadele olmadan dış düşmana karşı koymak faydasız ve imkânsızdır. İşte Kerbela baştan aşağı bu tür mücadelelerin örnekleriyle doludur. Nafi b. Hilal o zamanla eşiyle nişanlı ve henüz evlilik merasimleri olmamıştı. Kerbela’da savaş meydanına çıkıp düşman ordusuyla savaşmak istediğinde nişanlısı öne çıkarak nale figan etmeye başladı. Aslında bu sahne her genci altüst, ayağının sürçmesine ve onu cihad ruhundan uzaklaştırmaya yeterdi.  İmam Hüseyin’in (a.s) bile eşinin sözüne kulak asmasını buyurmasına rağmen o dünyevi lezzetine ve nefsi isteğine sırt çevirerek şöyle dedi: “Ey Peygamberin oğlu, bugün sana yardım etmezsem yarın kıyamette Peygamberin (s.a.a) cevabını nasıl veririm” diyerek savaş meydanında şehit olana kadar savaştı. (selam olsun ruhuna) Şecaat/Cesaret Kanlarıyla Aşura destanını yazan kahramanların şecaati aslında onların derin ve güçlü inançlarından kaynaklanıyordu. Şehadet aşkıyla yanıp tutuşan yiğitler ölüme adeta meydan okuyorlardı. Bu yüzden de düşman ordusu onlarla direk yüz yüze gelmekten korkup kaçıyordu. Çünkü onlarla birebir baş edemeyeceklerini bildiklerinden topluca gruplar halinde saldırıya geçiyorlardı. Her şehit düşen Kerbela cengâverine birden fazla mızrak ve kılıçlarla saldırılıyordu. Kerbela hadisesini rivayet edenlerden Hamid b. Müslim şöyle diyor: “Allah’a andolsun ki etrafı kuşatılıp akrabaları ve yakınları öldürülenlerin içinde Hüseyin b. Ali’den (a.s) daha güçlü, daha sağlam ve daha cesur birini görmedim.” Sabır ve İstikamet Kerbela hamasetini ebedi kılan ve onu ölümsüzleştiren unsur Hüseyin’in (a.s) ve dostlarının sabır ve istikametleriydi. Hazret, yolculuğu sırasında konakladığı menzillerin birinde şöyle buyurdu: “sabır ve istikamet gösterin ey yüce insanlar, çünkü ölüm, sizi sıkıntı ve zahmetten geçirip cennete doğru yolunuzu açacak ve sizi ebedi nimetlere ulaştıracaktır.” İmam (a.s) kız kardeşi Hz. Zeyneb’e (s.a) ve diğer hanımlara şöyle tavsiyede bulundu: “Şu topluluk, beni öldürmekten başka bir şeye razı olmaz, ancak ben sizleri ilahi takvaya, belalar karşında sabırlı olmaya ve musibetlere katlanmayı öğütlüyorum.” Nakle göre Hz. İmam Hüseyin’in (a.s) savaş meydanında ölümünün son anlarında ilahi takdir ve hükmü karşısındaki çağrısı kulaklara ulaşıyordu. İzzet ve İftihar İmam Hüseyin (a.s), hanedanı ve ashabı çeşitli yerlerde izzet ve iftiharlarını sözde ve eylemde ispat etmişlerdir. Bunun karşısında Yezid ve alçak hanedanının zillet ve alçaklığını ortaya koymuş ve onların kirli yüzlerini tanıtmışlardır ki buna sayısız örnek göstermek mümkündür. Medine valisi İmama (as.) melun Yezid’e biat etmesini önerince hazret bunu reddederek bu işin zillet olduğunu belirtti ve şöyle buyurdu: “Benim gibi bir şahsiyet Yezid gibi bir şahsa biat etmez.” Yine diğer bir yerde Yezid’e boyun eğmeyi geri çevirerek şöyle buyurdu: “Tıpkı zeliller gibi size biat elimi uzatmayacağım.” Yine Kerbela’da Kufe ordusuna karşı coşkulu bir hitabesinde şöyle buyurdu: “İbni Ziyad beni ölüm ve zillet arasında yaşamaya mecbur etmiştir ve zelil ve alçakça bir yaşamı seçmek benden uzaktır ki Allah, Resulü (s.a.a), temiz soylar, gayretli ve izzetli canlar bu tür yaşamı kabul etmezler.” Bu özellik ve ruhiye hazretin evlatlarında, kardeşlerinde, hanedanında ve ashabında da belirgin bir şekilde görülmekteydi. Bunun canlı örneği Beni Haşim’in ay yüzlü delikanlısı Hz. Ebulfazl Abbas ve kardeşlerinin İbni Ziyad’ın amannamesine karşı gösterdikleri sert tepkidir. Hazretin hanedanı da izzet ve iftiharlarını Aşura’dan sonra esaretlerinde dahi korumuş ve onların zillet ve gevşekliğini gösteren en küçük tarihi bir kayıt bile göstermek mümkün değildir. Hz. Zeyneb (s.a) İbni Ziyad’ın Kufe’deki küstahça sözlerine ve aynı şekilde Yezid’in Şam’daki alçakça sözlerine son derece izzet ve metanetle cevap vermiş ve onları yargılamıştır. Gerçekleri yansıtan tarihi hitabesinde Yezid’e şöyle buyurmuştur: “Ey Yezid, bizi esir alıp sağa sola sürüklemekle bizlerin küçük düşeceğini senin ise izzet ve keramet kazanacağını mı sandın?... Allah’a andolsun ki ne bizim zikrimiz hafızalardan silinecek, ne vahyimiz ölecek ve ne de bu cinayetin utanç lekesi senin üzerinden temizlenecek…” İffet ve Hicab Aşura hareketi dini değerlerin ihya olması için başlatılan bir davadır. O değerlerden biri de Müslüman kadınların iffet ve hicaplarının korunmasıdır. Seyyid b. Tavus diyor ki: “İmam Hüseyin (a.s) Aşura gecesi ailesine karşı yaptığı konuşmasında onlara iffet, hicap ve takva konusunda nasihatlerde bulundu.” İmam’ın (a.s) kızları ve kız kardeşleri güçlerinin yettiği kadar Ehlibeyt’in (a.s) iffet ve saygınlığının korunması hususunda dikkatli olmaya gayret ettiler. Hz. Ümmü Kulsum esirlerin sorumlusuna şöyle buyurdu: “Bizleri Şam’a götürdüğünüzde izleyicisi daha az olan bir kapından götürün.” Ve onlardan Kerbela şehitlerinin bedenlerden ayrılmış başlarını Ehlibeyt’in (a.s) üzerine bindirildiği bineklerden mesafeli ve uzak taşınmasını böylece de halkın bakışlarının onların üzerine odaklanmasını ve Resulullah’ın (a.s) namusunun bakışlardan uzak kalmasını planlıyordu. Ancak Hz. Ümmü Kulsum şöyle buyuruyor: “İnsanlar bizi bu halde o kadar izledi ki küçük düştük.” Hz. Zeyneb’in (s.a) Yezid’e en sert itirazlarından biri şuydu: “Acaba kendi kenizlerini haremde perde arkalarına gizlemen Peygamberin (s.a.a) kızlarını ise esir alarak şehir şehir dolaştırman, örtülerine saygısızlık etmen, yüzlerini namahremlerin karşısında açarak yakından ve uzaktan onların izlettirmen adaletten midir?” Vazife ve Teklife Amel Şia İmamları (a.s) toplumsal şartlara göre teklif ve vazifelerine amel ediyor ve stratejilerini değişen şartlara göre belirliyorlardı. Bu uğurda hiçbir şey onları amaçlarından vazgeçiremezdi. Aşura hadisesi de vazifeye ve istenilene amel etmenin en canlı örneklerindendir. Bu tutumu İmam ve değerli ashabı eylemde ve sözde uygulamıştır.  İmam (a.s) Mekke’den Kufe’ye hareket etmek istediğinde kendisini Irak’a gitmekten vazgeçirmeye çalışan İbni Abbas’a cevaben şöyle buyurdu: “Şefkat ve hakkımdaki iyi niyetinden dolayı böyle bir şeyi benden istediğini biliyorum ancak ben kararımı daha önce verdim.” İmamın (a.s) seferinden vazgeçmesi için Mekke valisi tarafından amanname getiren iki şahsa hitaben hazret şöyle buyurdu: “Rüyamda Allah Resul’ünü gördüm, ondan emir aldım ve lehime de olsa aleyhime de ben o fermana doğru hareket edeceğim.” Gayret Üstün ahlaki değerlerden ve hasletlerden biri de gayrettir. Çünkü Allah gayretli kullarını sever. Aşura hadisesinde Beni Haşim gençleri yolculuk boyunca sürekli Hazretin Ehlibeytini (a.s) koruyup gözetiyorlardı. Geceler sırayla çadırların etrafında muhafızlık yapıyorlardı-özellikle de Hz. Ebulfazl Abbas (a.s)- ve onların sayesinde hanımlar geceler çadırlarda korkmadan rahat bir şekilde uyuyabiliyorlardı. Hz. İmam Hüseyin’in (a.s) kendisi de hayatta olduğu sürece namahremlerin hanımların çadırlarına yaklaşmalarına müsaade etmedi. Öyle ki tarih kitaplarında şöyle yazılır: Hazret düşmana karşı saldırılarında kadınların bulunduğu çadırlara yakın belirli bir noktayı belirlemişti ki çadırlara yapılacak muhtemel düşman saldırısından kadınları daha kolay koruyabilecekti. Hatta ömrünün son anlarında yaralı bir halde yere düştüğünde düşman ordusundan bir grubun kadınların çadırlarına saldırmayı planladıklarını işitince gayretinden şöyle feryat etti: “Ey Al-i Süfyan taraftarları, eğer dininiz yok ve ahiretten de korkmuyorsanız en azından dünyanızda özgür/mert kişiler olun… Ben sizinle savaşıyorum sizler de benimle, kadınlara saldırmayın! Hayatta olduğum sürece namusuma yönelik azgınca saldırılarınızdan sakının!” Fütüvvet/Mertlik İmam Hüseyin (a.s) ve ashabı Aşura hamasetinde mertliğin en güzel, en canlı örneğini sergilediler; gerek hakkı savunuşlarıyla gerek imamlarının safında canlarını feda ederek yüce şehadet derecesine ulaşmakla gerekse başkalarına hatta düşmanlarına karşı bile insanca tutumlarıyla mertlik ve fütüvvet dersi verdiler. Hani b. Urve’yi (r.a) Kufe’de Müslim b. Akil’i gizlediği suçuyla tutuklayarak Darul İmare’ye götürdüler. İbni Ziyad ondan Müslim b. Akil’i kendilerine teslim etmesini istedi. Ancak Hani (r.a) bunu namertlik sayarak onlara şöyle cevap verdi: “Allah’a andolsun ki onu asla size vermeyeceğim, misafirimi öldürmeniz için getirip size mi teslim edeyim?! Allah’a andolsun ki tek başıma yapayalnız, hiçbir yardımcım olmasa bile onun yolunda öldürülene kadar sizlere teslim etmeyeceğim.” İmam Hüseyin (a.s) seferi sırasında yolda Hürr’ün ordusuyla karşılaşınca ashabından biri şöyle bir öneride bulundu:  “bunların sayısı az ve bunlarla savaşmak sonradan gelecek kalabalık grupla savaşmaktan daha kolaydır.” Hazret cevabında şöyle buyurdu: “Ben, savaşı başlatan taraf olmam.” Diğer bir mertlik sahnesi ise İmam Hüseyin’in (a.s) daha o ana kadar düşman safında olan Hürr’ü ve askerlerini suyla doyurmasıdır. Yardımlaşma, Sıkıntıların Paylaşımı En yüce ahlaki hasletlerden biri muvasattır, muvasat yani başkalarının dert ve sıkıntısını paylaşmak ve onlara yardım etmektir. Muvasatın en canlı yaşandığı yer yine Aşura’dır ve orada yaşanan en bariz muvasat sahnesi Hz. Abbas (a.s) ile İmam’ın (a.s) diğer ashabı arasında yaşanan sahneydi. Onlardan her biri diğerinden daha önce ölüme gitmeye hazırdı. Aşura gecesi Hz. Ebulfazl Abbas (a.s) Beni Haşim’in çadırında şöyle bir konuşma yaptı: “Yarın sabah siz savaş meydanına gidecek ilk grup olun, biz onlardan önce ölümü karşılamaya koşacağız ki insanlar hakkımızda “kendi ashabını” daha önce savaş meydanına yolladı demesinler…” Bu konuşmadan sonra Beni Haşim yiğitleri ayağa kalkıp kılıçlarını çekerek şöyle dediler: “Biz de seninle aynı fikirdeyiz.” Diğer taraftan ashabın çadırında Habib b. Mezahir (r.a) konuşma yapıyordu, konuşma sırasında arkadaşlarına şöyle buyurdu: “Yarın sabah sizler savaş meydanına gidecek ilk erler olun, biz daha önce savaşa girişmeliyiz, sakın ola ki Beni Haşim’den biri kanına bulandığında bizlerden birinin bedeninde can ve damarında kan dolaşsın. İnsanlar hakkımızda “kendi imamlarını savaş meydanına yolladılar ve fedakârlıktan sakındılar” demesin. Sonra ashabın tamamı kılıçları kınından çekerek şöyle dediler: “Bizlerde seninle aynı düşüncedeyiz.” Vefa Aşura sahnesine baktığımızda iki farklı tablo görürüz; bir tarafta vefanın en zirveye ulaştığı sahneler, diğer tarafta ise çirkefliğin, alçaklığın, vefasızlığın, sadakatsizliğin ve ihanetin doruğa ulaştığı sahneler… Aşura gecesinde Hz. Seyyidü’ş Şüheda (a.s) ashabıyla konuştuğunda onların vefasını övüyor ve şöyle buyuruyor: “Ben, ashabımdan daha vefalı ve onlardan üstün başka ashab tanımıyorum.” Kerbela şehitleri imamlarının safında savaşıp canlarını feda etmeyi ahde vefa olarak biliyorlardı. Amr b. Karza Aşura günü imamına bir zarar ve tehlike gelmesin diye kendisini oklara ve kılıçlara siper ediyor. Vücuduna o kadar yaralar aldı ki dayanamayıp kendinden geçti ve sonra yüzünü imama dönerek şöyle sordu: “Ey Peygamberin oğlu, size karşı vefa borcumu eda edebildim mi?” İmam Hüseyin (a.s): “Evet, sen cennette benim önümde olacak ve benden önce cennete gideceksin, benim selamımı Peygambere (s.a.a) ulaştır” buyurdu. İmam Hüseyin’in (a.s) ziyaretnamesinde hazrete hitaben şöyle arz ediyoruz: “Şehadet ediyorum ki şüphesiz ki sen Allah’ın ahdine vefa ettin ve ölüm gelip çatıncaya dek Allah yolunda cihad ettin.”

İrfani Mesajlar İhlas Aşura sahnesi halislerin halis olmayanlardan arındığı ve safların belirlendiği bir meydandır. İşin başından itibaren Allah’ın rızasından ve vazifelerine amel etmekten başka amaçlarla İmamla birlikte Kerbela’ya doğru hareket edenlerin her biri türlü bahanelerle hazretten ayrılarak kaçtılar ve geriye sadece bu yolu halis bir niyetle seçenler ve ihlaslarını Aşura gecesi ve gündüzü sergileyenler kaldı. İmam (a.s) Medine’den yolculuğa başlamadan önce detaylı bir hutbe okudu ve her türlü dünya makamı, saltanat ve kudret şaibelerini reddetti ve halis bir niyetle hareketinin amacını “dini ve içtimai islah” olarak belirledi. Diğer bir yerde hareket amacını şöyle belirtiyor: “Ben, yeryüzünde bozgunculuk yapmak, haddi aşmak, zulmetmek ve fesat çıkarmak için kıyam etmedim. Ben ancak ceddimin ümmetini ıslah etmek, emri maruf ve nehyi münker yapmak için kıyam ettim.” Abbas b. Ebi Şebib Şakiri, Kerbela’da İmam Hüseyin’in (a.s) vefalı ashabından olma saadetine nail olmuş mümin bir şahıstı. Peygamberin (s.a.a) hanedanına olan saf ihlasını okuduğu şu recezlerle ifade ediyor: “Allah’ı mülakat edinceye dek kılıcımla sizin yolunuzda çarpışacağım ve cihad edeceğim ve bu işten Allah’ın mükâfatından başka bir şeyi arzu etmiyorum.” Bela ve Sınav Mümin arifler belalardan kaçmadıkları gibi belaları ilahi lütfun nişanesi görürler, onları ruh ve canlarının arınmasına vesilesi saydıklarından adeta belaların gelişine hazırlıklı olurlar. Seyyidü’ş Şüheda (a.s) Aşura günü hayatının son anlarında Rabbiyle yaptığı münacatında hem sonsuz nimetlerinden dolayı onu övüyordu hem de güzel belalarından dolayı. Aynı şekilde Ehlibeyt’iyle (a.s) son kez vedalaştığında onları moral olarak karşılaşacakları bela ve musibetlere hazırlıyor ve sergileyecekleri güzel sabırlar sayesinde ise güzel akıbetin kendilerini beklediğini hatırlatıyor ve şöyle buyuruyordu: “Allah, düşmanlarınızı türlü belalarıyla cezalandıracaktır ancak sizlere göreceğiniz şu musibetler ve belalar karşısında sayısız kerametler ve nimetler bahşedecektir. O halde başınıza gelecekleri şikâyet etmeyin ve ağzınızdan değerinizi azaltacak bir söz çıkmasın.” Rıza ve Teslimiyyet Ehlibeyt (a.s) her zaman Allah’ın takdiratına ve hükümlerine nihai bir tevazu ile teslim olmuş ve hoşnutluklarını dile getirmişlerdir. Diğer yüce sıfatlarda kimse onlardan öne geçemediği gibi bu üstün vasıfta da kimse onlardan öne geçememiştir. Rablerinin desteğine kalbi bir iman ve tevekkül gücüyle her bela ve musibete âşıkça ve büyük sabır örneği göstererek kucak açmışlardır. İmam Hüseyin (a.s) Medine’den çıkmak istediğinde ceddi Resulullah’ın (s.a.a) kabriyle vedalaşırken Allah’tan onun rızasının olduğu şeyleri kendisine takdir etmesini istedi ve Kufe yolundayken Ferazdak’la karşılaşıp Kufe’nin durumunu sorduktan sonra şöyle buyurdu: “Allah’ın takdir ve kazası neyin üzerine inmişse ben ona razıyım.” “Allah’ın rızası Biz Ehlibeyt ’in de rızasıdır” cümlesi Hz. Seyyidü’ş Şüheda’nın ve hanedanının yol boyunca dile getirdikleri nurlu buyruklarındandır. Hazretin ömrünün son saatlerinde kanlı boğazından “Allah’ın mukadderatından hoşnutluk” terennümleri işitiliyordu. Şehadet Talebi Aşura sahnesi İmam Hüseyin’in (a.s) imanlı ashabının şehadet makamına olan tutku ve sevdalarının zirvede olduğu bir sahneydi. Adeta ölüme meydan okuyorlardı, Allah yolunda mevlalarının safında şehit olma aşkıyla yanıp tutuşuyorlardı. Seyyidü’ş Şüheda (a.s) Mekke’den hareket etmeden önce ashabına yaptığı konuşmasında ölümün ve Allah yolunda öldürülmenin güzelliğinden anlattı ve şehadete aday olan ve canını bu yolda feda edebilecek mertlerin kendisiyle hareket etmesini istedi. Eğer imamın (a.s) ashabının Aşura gecesindeki konuşmalarına dikkat edilecek olursa onların şehadete olan sevdaları net bir şekilde görülecektir. İşte o son gece; acaba var mıdır tarihte bir benzeri daha , yarın savaş meydanında şehit olacaklarından dolayı mutluluktan birbirleriyle şakalaşıp gülen yiğitler… Bu sevdanın bir benzeri var mıdır tarihte? Onların sözleri o gece şuydu: “Ey Hüseyin, sana yardım etmekle bize keramet bahşeden ve senin yanında öldürülmekle bizleri şereflendiren Allah’a hamd olsun.” Hatta içlerinden bıyıkları yeni terlemiş Kasım (a.s) ölümü baldan daha şirin görüyor ve şehadete olan sevdasını ve amcası Hüseyin’e (a.s) bağlılığını dile getiriyordu. Aşura sabahı Ömer b. Sa’d komutasındaki düşman ordusu oklu saldırıyı başlattıklarında Hz. Seyyidü’ş Şüheda (a.s) ashabına hitaben şöyle buyurdu: “Allah size rahmet etsin, kalkın ve kaçışı mümkün olmayan ölüme gidin.” Aslında hazretin bu daveti kızıl ölümle yazılmış dirilişin ve ebedileşmenin davetiydi. İlahi Aşk Aşura hadisesine irfani ve ilahi aşk penceresinden bakan şairlerden biri de Umman Samani’dir. Kaleme aldığı “Gencine-i Esar” divanında Hüseyni hamasiye bu boyuttan bakmıştır. Umman Samani, İmam Hüseyin’i (a.s) ilahi şevk ve aşkın öncüsü olarak görüyor, aşk denizinden yükselip Allah’ın hakikatinde eriyip yok olan bir dalga olarak değerlendiriyor, akıl ve aşk karşılaşmasında aşk ordusunu galip sayıyor. Bunların tamamı imamın (a.s) hanedanında ve ashabında onların makamlarına göre geçerliydi. Allah’ı Anma Hz. Seyyidü’ş Şüheda (a.s) bütün durumlarda ve karşılaştığı en buhranlı anlarda Allah’ın yâdıyla onu anarak huzur buluyordu ve bu kalbi itminan ve huzuru ashabına da aktarıyordu. Ashabına hutbe okuduğunda hutbesinin başlangıcını Allah’a hamd ve senaya ayırıyordu, konuşmasına Onun adıyla başlar ve onun adıyla da bitirirdi. Aşura sabahı düşman ordusunun kendisine geldiğini görünce “Ya Rabbi, her sıkıntıda sensin dayanağım” buyurarak mabudunu yâd ediyor. İmam Hüseyin (a.s) ve yanındaki asilzadeler geceyi namaz kılıp Kur’an okumakla geçirmek amacıyla o gece için mühlet aldılar.  Aşura gününde zorluk ve sıkıntının zirvede olduğu en ağır şartlarda bile hazret bir an olsun Allah’ın yâd ve zikrinden gafil olmadı ve sürekli “La havle vela quvvete illa billahil Aliyyil azim ” zikrini tekrarlıyordu. Kucağında küçük Asgar’ını okla şehit ettiklerinde şöyle buyurdu: “Bu musibetin tahammülünü kolaylaştıran şey tüm bunların Allah’ın gözü önünde cereyan etmesetmesidir, o bunları görüyor ve şahittir.” Hz. Seyyidü’ş Şüheda’nın (a.s) mabuduna karşı bu ruhani, irfani ve aşk halatını sürdürmesi ömrünün son anlarına kadar devam etti. Vefalı ashabı da böyleydi. Bunun örneği Müslim b. Akil’dir. Tutuklayıp Daru’l İmare’nin giriş kapısından asmaya götürdüklerinde ağızını hakkın zikriyle açıyor ve kalbi mabudunun yâdıyla “Her halükarda ve durumda hamd Allah içindir” diyordu ve sürekli “Allahu ekber” diyerek Rabbinden mağfiret diliyor, Allah’ın meleklerine ve elçilerine salat ve selam gönderiyordu. Tarihi Mesajlar Hücceti Tamamlamak Aşura hareketinde savaş başlamadan önce İmam Hüseyin (a.s) ve vefalı arkadaşları Kur’an ayetlerinden deliller sunarak hak yolu düşman ordusuna anlatıyorlardı ki hiç kimse cehaletinden dolayı ilahi azaba duçar olmasın. Aşura günü Hz. Seyyidü’ş Şüheda (a.s) şöyle bir hutbe okudu: “Soyuma ve asaletime bir bakın ve sonra dönüp kendi vicdanlarınızı bir yoklayın ve kendinizi kınayın, bakın acaba beni öldürmeniz ve hürmetimi çiğnemeniz reva mıdır? Ben sizin Peygamberinizin kızının oğlu değil miyim?! Ben Peygamberin vasisi ve amcazadesinin oğlu değil miyim? Seyyidü’ş Şüheda Hamza ve Caferi Tayyar benim amcalarım değiller mi? Acaba Peygamberin şu sözünü işitmediniz mi ki buyurdu: Şu ikisi (Hasan ve Hüseyin) cennet gençlerinin efendileridir… Söylediklerim haktan başka bir şey değildir ve şimdiye kadar da yalan bir söz söylemedim. Eğer yalan konuştuğumu sanıyorsanız Cabir b. Abdullah’a, Ebu Said Hudri’ye, Sehl Saidi, Zeyd b. Erkam ve Malik b. Enes’e sorun, onlar benim ve kardeşimin hakkındaki bu sözü Peygamberden (s.a.a) işittiklerini söyleyeceklerdir. Elinizi kanıma bulaştırmamanız için bunlar yeterli değil midir?” Siyasi Strateji Kerbela hadisesinde geriye kalanların misyonlarından biri Kerbela’da yaşanan cinayetleri, haksızlıkları halka ulaştırmak ve düşmanların gerçek yüzlerini tanıtarak emevi teşkilatının zulüm üzerine inşa edilmiş teşkilatlarının devrilmesini sağlamaktı. Bu arada İmam Zeynelabidin (a.s) ve Hz. Zeyneb’in (s.a) ateşli hitabeleri, sarayları titreten Alivari konuşmaları, Yezid ve yanlılarının cinayetlerini düşmanlara haykırmaları Hüseyni mektebin tanıtılmasında çok etkili olmuştur. Hz. Seccad (a.s) Kufe’de yaptığı konuşmaların birinde kendini şöyle tanıtıyor: “Ey insanlar, beni tanıyanlar tanımıştır ancak beni tanımayanlar bilsinler ki ben Ali b. Hüseyin’im; hürmeti ayaklar altında çiğnenen, nimeti elinden alınan ve ailesi esarete götürülenin oğluyum. Ben, suçsuz yere Fırat kenarında başı kesilenin oğluyum.” Aynı şekilde hazret, Yezid’in sarayında okuduğu hutbesinde babasının ve ceddinin faziletlerini saymaya başlıyor ve hanedanının hizmetlerini ve faziletlerini anlatıyor, orada bu fazilet ve kemalleri duyanlar yüksek sesle ağlamaya başlıyorlar ve Yezid daha fazla rezil rüsva olmamak, kaos çıkmasını engellemek ve ortamı değiştirmek için müezzine ezan okumasını emrediyor. Ancak Hz. Seccad (a.s) ezanların bölümlerinde bile kendisini tanıtmaktan ve Yezid’in rezilliğini ve alçaklığını tanıtmaktan vazgeçmedi. Hz. Zeyneb (s.a) ve Hz. Ümmü Kulsum’un (s.a) hitabelerinde baktığımızda aynı misyonları ifa ettiklerini görürüz. Aşura Sakife’de Başladı Aşura aslında emevilerin tüm gizli ve aşikâr işbirlikçileriyle el ele verip Ehlibeyti ismet ve taharet hanedanına karşı sergiledikleri düşmanlıkların nihai tecellisiydi. Eğer İslam ümmeti Peygamberin (s.a.a) kendisinden sonraki halife ve vasi konusundaki vasiyetine uysaydı ve topluma Allah tarafından belirlenen velayet makamı hâkim olsaydı şirk gruplarının bidatleri, ihanetleri, fitne, fesatları ve cinayetleri ve kalplerinde gizledikleri kin ateşleri bu kadar korkunç boyutta olmazdı. O gün İmam Ali’nin (a.s) ve dostlarının şehadeti bugün Aşura sayfasına işlenmiş cinayetlerin imzalanmış haliydi. Aşura’nın kaderi Sakife’deki senaryoda yazıldı, yazılan o senaryoda ok Hüseyin’in (a.s) kalbine saplanmış, kanını akıtmıştı, diğer bir tabirle Sakife’den atılan ok Aşura günü hedefine isabet etti. Eğer Yezid, Hz. Seyyidü’ş Şüheda’yı (a.s) şehit ettikten sonra küstahça elindeki çubukla hazretin mübarek dudaklarına vurarak “Bugün yapılanlar Bedir’de yapılanların karşılığıdır” diyebiliyorsa bu çirkef tutum yine Kerbela’nın Sakife ile bağlantısının göstergesidir. Ders, İbret Aşura’nın her bir sahnesi insanlar için ders ve ibretlerle doludur, bütün özgürlük, adalet yanlıları ve hak taraftarları için de zengin bir ilham kaynağıdır. Diğer bir açıdan İslam tarihinde Peygamber ümmetinin işlediği en acı ve canhıraş hadisedir. Bu ar ve leke kıyamete dek Peygamberin ümmetinin alnından temizlenmeyecektir. Bu iddiaya binaen diyoruz ki Kerbela hadisesi etraflıca araştırılmalı ve Aşura’yı meydana getiren faktörler detaylı şekilde analiz edilmelidir. Yüce rehberlik makamı Ayetullah Hamanei şöyle diyor: “İslam ümmeti düşünmelidir; neden Peygamberin vefatından 50 yıl sonra İslam ülkesi öyle bir hale geldi ki Müslüman halkı vezirinden, emirine, ordu komutanından, âlimine, kadısından Kur’an karisine kısacası ümmetin her kesiminden tutun ecnebi ve haramilerine kadar bütün herkes Kufe ve Kerbela’da bir araya gelip elbirliğiyle şu İslam Peygamberinin (s.a.a) ciğer paresini en feci şekilde katlettiler. İnsan oturup iyice düşünmelidir ki neden böyle oldu?... İş oraya varıyor ki Peygamberin (s.a.a) namusu insanların karşısına çıkarılarak sokaklarda ve pazarlarda dolaştırılıyor ve onlara harici muamelesi yapılarak saygısızlık ediliyor?” Toplumsal ve Siyasi Mesajlar Emri Bil Maruf ve Nehyi Anil Münker Kur’an-ı Kerim’de ve İslami kaynaklarımızda bu konu en önemli farizalardan hatta en yüce fariza olarak değerlendirilmiştir ki şartı oluştuğu takdirde bu farizayı uygulamak herkese vaciptir. İmam Hüseyin (a.s) kendi kıyamının nedenlerini açıklarken bu önemli asla vurgu yaparak şöyle buyuruyor: “…Ben iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak istiyorum…” Kerbela istikametine hareketi sırasında okuduğu bir hutbesinde karşılaşılan şartlara işaret ederek dünyanın yüzünün değiştiğini, iyiliğin ortadan kalktığını, hakka amel edilmediğini, batıldan yüz çevrilmediğini beyan ediyor ve Rabbine kavuşma arzusunu ve şereflice yaşamaya olan sevdasını dile getirerek zalimlerle bir arada yaşamayı zillet sayıyor. Sonunda da bu şartların kıyam zeminini oluşturduğunu haykırıyor. Islah Değerlerini kaybetmiş ve adaletten uzaklaşmış bir topluluk fesad bataklığına gömülmüştür. Özellikle başında her açıdan fesadın kaynağı sayılan kişilerin bulunduğu bir toplumun ıslaha ve düzeltilmeye ihtiyacı vardır. Durum böyle iken toplumun aydınları ve şefkatli büyükleri özellikle de din imamları sessizliklerini bozmalı ve mevcut durumu değiştirmek için gayret etmelidirler. İşte İmam Hüseyin’in de kıyam ve hareketi ıslah amaçlı bir hareketti. Nitekim hazret meşhur tarihi sözünde bu gerçeğe değinmiş ve şöyle buyurmuştur: “Ben ancak ceddimin ümmetini ıslah etmek amacıyla vatanımdan çıktım.” Cihad İmam Hüseyin’in (a.s) asrında insanlar, adaletten uzak, İslam mukaddesatına ve Müslümanlara hiçbir şekilde saygı duymayan acımasız, zalim ve zorba bir hükümetin bayrağı altında yaşıyorlardı. Böylesine vahim şartlarda İslam yok olma tehlikesiyle karşı karşıyaydı. Dolayısıyla İmam Hüseyin (a.s) meşru olmayan mütecaviz bir hükümetin aleyhine ayaklanmayı vacip görüyordu ve Yezid’e biat etmekten sakınarak Mekke’ye gitti, oradan da Kufe’ye yönelerek Şiilerini zalim hükümet aleyhine seferber etti. Hz. Seyyidü’ş Şüheda (a.s) Kufe istikametinde Ferazdak ile karşılaşınca Emevi hükümetinin bozgunculuğunu, ilahi yasaların tatil edilişini, şarabın yaygınlaştığını ve malların yağmalandığını anlattı ve şöyle buyurdu: “Allah’ın dinine yardıma koşacak, mutahhar şeriatı aziz sayacak ve Kelimetullah’ın itilası için cihad etmeye en layık fert benim.” Adalet İnsanları adalet ve eşitliği uygulamaya ve bu amaç için onları mücadeleye çağırmak Aşura’nın bir diğer mesajıdır. Zira adalet temeli üzerine kurulmayan bir toplum varlığını devam ettiremeden bütün değerlerini kaybeder ve bir böyle bir toplumda ilahi kanunların yok olma zemini daima hazırdır. Bu hususta başta hak imamlar olmak üzere din âlimlerinin vazifeleri daha ağırdır. İmam Hüseyin (a.s) konuşmalarının birinde ceddi Peygamberin (s.a.a) bir buyruğuna istinad ederek-ki Peygamber zalim hâkim aleyhine kıyamı vacip saymaktadır-kendisini hâkim hükümetin siyasi yapısını ve yönünü değiştirme noktasında kıyam etmeye en layık fert olarak görüyor. Bu amaç İmam Hüseyin’in (a.s) ashabının sözlerinde de görülmektedir, Hz. Müslim b. Akil tutuklandıktan sonra İbni Ziyad’a hitaben şöyle buyuruyor: “Biz, adaletle hükmetmek ve Kur’an’ın hükmüne davet etmek için geldik.” İzzet İmam Hüseyin (a.s) zulüm ve fesada karşı mücadele yolunda öldürülmeyi saadet ve zalimlerin boyunduruğu altında onlarla birlikte yaşamayı ise zillet sayıyor: “Ben, ölümü ancak saadet, zalimlerle birlikte yaşamayı ise zillet görüyorum.” Hazret, bir diğer yerde gerçek hayatı şöyle tefsir ediyor: “İzzet yolunda ölüm, ebedi yaşamdan başka bir şey değildir.” Hedefleri ve amaçları doğrultusunda mücadele edip savaşanlar, zulüm sultasına boyun eğmeyenler hakikatte bu uğurda öldürülseler dahi diridirler, işte bu yüzden şehitler her zaman diridirler. Bu tefsir ve felsefeyle Kerbela şehitleri ebedi hayat buldular. Hicret Kur’an-ı Kerim, muhacirlerden saygı ve övgüyle bahsetmektedir. İslam tarihinde de muhacirler, Habeşistan ve Yesrib’e hicretlerinden dolayı itibar ve saygınlık kazandılar, işin özünde hicret, mektebi bir değer olarak değerlendirilmektedir. İşte bu yüzden de hicret bir dönüm noktası olarak tarihin başlangıcı sayıldı. Kerbela hareketinde de İmam Hüseyin (a.s) zulüm ve fesad hükümetine karşı koymak, emri bil maruf ve nehyi anil münker farizasını ihya etmek, ceddi Peygamberin (s.a.a) unutulmuş ve yokluğa terk edilmiş dinine taze hayat bahşetmek için hicret etti ve Medine’den Mekke’ye oradan da Irak’a hicret etmek için yola çıktı. Hazret, Medine’den çıkarken Hz Musa’nın (a.s) hicretine ait olan şu ayeti tilavet etti: “Musa, korkarak, çekinip gözetleyerek şehirden çıktı ve Rabbim dedi, sen beni zalim topluluktan kurtar.” (Kasas-21) Diriliş Mesajları Kitab ve Sünnetin Diriltilmesi Hz. Seyyidü’i Şüheda’nın (a.s) sözlerine baktığımızda sünnetlerin ölüme terk edilişi, dine sokulmuş bidatler ve cehaletlerin varlığından bahsedilir ve bunun yanı sıra da unutulmuş dini değerlerin yeniden diriltilmesi, dinin hurafelerden ve bidatlerden temizlenmesi gibi değerlerden söz edilir. Hazret, Basra halkına yazdığı mektubunda şöyle buyurur: “Ben sizleri Allah’ın kitabına ve Peygamberin (s.a.a) sünnetine davet ediyorum. Çünkü sünnet ölmüş ve bidat dirilmiştir. Eğer sözlerimi işitip fermanıma uyarsanız sizleri rüşd yoluna hidayet ederim.” Yine bir başka yerde şöyle buyurmuştur: “Kufeliler bana mektup yazarak onlara gitmemi istiyorlar ve ben, hakkın öğretilerinin ve nişanelerinin ihya olmasını ve bidatlerin ölmesini ümit ediyorum.” Hazretin ziyaretnamesindeki bir bölümde şöyle okuruz: “Kitab’ı hakkıyla tilavet ettin…” yani Eba Abdillahi’l Hüseyin (a.s) Kur’an-ı Kerim’in toplumda gerçek değerine kavuşması, Kur’an’ın hâkim olması ve yüce öğretilerinin yaygınlaşması için kıyam etmiş ve bu yolda mücadele etmiştir. Nitekim Hazret, Aşura gecesinde çok Kur’an okurdu ve “Allah’ım ben Kur’an okumayı seviyorum” buyuruyordu. Dinin İhyası Yukarıda da değindiğimiz gibi Hz. Seyyidü’ş Şüheda (a.s) hak ve hakikat yolunda öldürülmeyi saadet ve iftihar saymaktadır. Bu yolda hiçbir engele, tehdide, hiçbir kınayıcının sözüne aldırış etmedi. Nitekim nurani buyruğunda şöyle buyurmuştur: “izzete erişmek ve hakkı ihya etme yolunda ölmek ne de kolaydır.” Dini savunma ve bu uğurda emsali görülmemiş fedakârlıklar sergilemesi dinin ihyası için nihai gayretinin göstergesidir.  Eğer hazretin o cihadları ve can feda etmeleri olmasaydı dinde geriye bir eser kalmazdı, eğer bugün Muhammedi ezanlardan yükselen tekbirler fezayı dolduruyorsa bilinmelidir ki bu Seyyidü’ş Şüheda (a.s) ve 72 vefalı ashabının ümmete armağanıdır. Şair, hazretin hal diliyle söylediği o tarihi sözde bu hakikati ne de güzel ifade etmiştir: ”Eğer ceddim Muhammed’in (s.a.a) dini benim öldürülmemle ayakta kalacaksa o halde ey kılıçlar alın beni.” Aynı şekilde Hz. Ebulfazl Abbas’ın (a.s) Aşura günü kollarını kaybedince okuduğu coşkulu şiiri bu meselenin ne kadar önemli olduğunun çarpıcı bir örneğidir: “Vallahi sağ kolumu da kesseniz, ben yine dinimi savunacağım, imamım ve sadık olan önderimi, pak ve emin olan Peygamberimin torununu himaye edeceğim.” Namazın İhyası İmam Hüseyin (a.s) ve vefalı ashabı namaza ve ikamesine son derece önem veriyor ve bunu ameli olarak gösteriyorlardı. Aşura gecesi düşman ordusundan mühlet istenmesinin amaçlarından biri de işte buydu. Hazretin namaza, duaya ve istiğfara olan şevki o kadar fazlaydı ki bu hususta kardeşi Hz. Ebulfazl Abbas’a (a.s) şöyle buyurdu: “Şu güruha söyle ki savaşı yarına kadar ertelesinler de geceyi namaz, dua ve istiğfarla geçirelim. Allah biliyor ki ben namazı ve Kur’an okumayı çok seviyorum.” Aşura gününün öğlesinde Ebu Sumame Seydavi namaz vaktinin girdiğini hatırlatınca hazret başını kaldırıp gökyüzüne baktı ve şöyle buyurdu: “Namazı hatırlattın; Allah seni namaz kılanlardan etsin. Evet, şimdi namaz vaktidir; düşmandan namaz için muharebeye ara verilmesini isteyin.” Düşman bu isteği kabul etmedi. Buna rağmen, İmam (a.s) ashabıyla İslam’da muharebe vakti için  belirlenen şekilde namazlarını kılmaya başladılar. Bu halde İmamı korumak için ashaptan bir grup düşmanın önünde durup kendi canlarını siper ettiler ve bir grup İmamın eşliğinde namaz kıldılar. Ve sonra bu grup öne geçtiler ve birinci grup İmamla namazlarını kıldılar. Said b. Abdullah Hanefi namaz ikame edilirken imamın önünde durdu ve düşman ordusundan gelen oklar bedenine saplandı ve aldığı darbelerle yere yığıldı, böylece Kerbela’da namaz uğruna öldürülen ilk şehit olma iftiharına nail oldu. Kerbela’nın mesajı namazın hakkıyla ikamesi, namazı ikame eden nesiller terbiye etmek, teheccüd ve irfan ehli bireyler yetiştirmektir. Netice Aşura, insan yetiştirme, eğitme mektebidir ve Hüseyin insanlığın büyük öğretmenidir; Aşura, bir hadise değildir, bilakis bir mekteptir ki iman, akide, şehamet, şehadet, özgürlük, mertlik, himmet, gayret, sabır, istikamet, imamet, velayet, i’sar ve tek bir cümlede tüm insanlığa, insan olmak ve insanca yaşamak isteyen herkese insanlık dersi verdi. Aşura görünüşte bir gün sürdü ancak gerçekte bütün asırlar uzunluğu kadardır, görünürde Aşura yiğitlerinin sayısı bir avuç insan kadardı ancak gerçekte dünyadaki bütün adalet, özgürlük taraftarları ve kalpleri insanlık için çarpan kişilerin sayısı kadardır. Evet, o gün zahirde Pelid Yezid Hüseyni Hanedana galip gelip, bedenleri atların ayakları altında çiğnetse de ancak o yiğitlerin mektebi ve hedefleri hiçbir zaman yok olup gitmedi ve ilelebet hak ve hakikat sevdalılarının kalbinde yaşayacaktır. İmam Hüseyin ve Hüseyniler diri ve cavidandır ki bu, onların mukaddes hareketlerinin bekasındaki sırdır. Bu gerçeği Kanlı Kerbela Sahrasının kahraman kadını Hz. Zeyneb (s.a) Şam’da Mel’un Yezid’in sarayında şöyle haykırdı: “Ey Yezid, dilediğin kadar hile, tezvir yap, gücünün yettiği kadar çalışıp çabala, Allah’a andolsun ki asla yâdımızı, zikrimizi kalplerden silip yok edemeyeceksin.” Evet, Her gün Aşura, her yer Kerbela’dır. Hüseyin ve Hüseyniler izzet ve şerefte Yezid ve Yezidiler de zillet ve alçaklıkta ebedileştiler. Kaynaklar 1-el_ihticac; Ahmed b. Ali Tabersi, Daru’n-Numan-Beyrut-Lübnan 2-İrşad; Müfid, Daru’l Müfid, Alul-Beyt-Kum 3-Biharu’l Envar; Muhammed Bakır Meclisi, c. Muessesetu’l Vefa, Beyrut-Lübnan 4-Hamase-i Huseyni; Şehit Murtaza Mutahhari, Mecmuma-i Asar, c.1-Sadra-Tahran 5-Hayatu’l İmam Hüseyin (a.s), Bakır Şerif Kureşi, Edeb Matbaacılık-Necef 6-Sahifetu’l Hüseyin (a.s); Cevad Kayyumi İsfahani, Neşri İslami-Kum 7-el-Avalim; Abdullah Bahrani, Neşru Medresetil İmam Mehdi (a.f)-Kum 8-Kelimatul İmam Hüseyin (a.s); Mahmud Şerifi, Neşri Daru’l Maruf-Kum 9-Müsnedul İmamiş-Şehid; Azizullah Attarudi-İntişarat Attarud 10-Maalimul Medreseteyn; Seyyid Murtaza Askeri, Muessesetu’n-Numan-Beyrut-Lübnan 11-Menakibi Al-i Ebi Talib (a.s); İbn Şehraşub, Haydariyye Matbaası-Necef Seyyid Mücteba Gayuri Necefabadi        Kaynak: Uluslararası Ehlibeyt Kurultayı Latif Yılmaztekin

            Ey Yezid! Bize düşmanlık uğruna dilediğin kadar hile yap, planlar çiz, kur entrikanı. Bunun için dilediğin kadar çabala dur ama Allah’a yemin olsun ki asla bizim adımızı hatıralardan (gönüllerden) ve tarih sayfalarından yok edemeyeceksin! Vahiy meşalemizi söndüremeyeceksin! Hiçbir zaman bizi öldürerek son arzuna ulaşamayacaksın ve bu ebedi ar ve utancı silip temizleyemeyeceksin!  

  • YORUMLAR
adlı kullanıcıya cevap x
İlginizi Çekebilir
Tuzluca İlçesinde Dünya Çiftçiler Günü Kutlandı
Tuzluca İlçesinde Dünya Çiftçiler Günü Kutlandı
Tümgeneral Murat Bulut’tan Iğdır Valisi Ercan Turan’a Ziyaret
Tümgeneral Murat Bulut’tan Iğdır Valisi Ercan Turan’a Ziyaret
Tuzluca’da “En İyi Narkotik Polisi Anne” Projesi Kapsamında Farkındalık Programı Düzenlendi
Tuzluca’da “En İyi Narkotik Polisi Anne” Projesi Kapsamında Farkındalık Programı Düzenlendi
Iğdır’da 2024 Yılında 2 bin 723 Bebek Dünyaya Geldi
Iğdır’da 2024 Yılında 2 bin 723 Bebek Dünyaya Geldi
Son Haberler
Tuzluca İlçesinde Dünya Çiftçiler Günü Kutlandı
Tuzluca İlçesinde Dünya Çiftçiler Günü Kutlandı
Tümgeneral Murat Bulut’tan Iğdır Valisi Ercan Turan’a Ziyaret
Tümgeneral Murat Bulut’tan Iğdır Valisi Ercan Turan’a Ziyaret
Tuzluca’da “En İyi Narkotik Polisi Anne” Projesi Kapsamında Farkındalık Programı Düzenlendi
Tuzluca’da “En İyi Narkotik Polisi Anne” Projesi Kapsamında Farkındalık...
Okul çevreleri ve servis araçlarına sıkı denetim
Okul çevreleri ve servis araçlarına sıkı denetim
Tarihi yapılar öğrencilere ilham oldu
Tarihi yapılar öğrencilere ilham oldu
Anne Baba ayrıldı 6 Yaşındaki Engelli Alperen ortada kaldı
Anne Baba ayrıldı 6 Yaşındaki Engelli Alperen ortada kaldı

Ana Sayfa
Genel Haber
Kültür & Sanat
Gündem
Siyaset
Sağlık
Spor
Eğitim
Resmi İlanlar
Duyurular
Haberler
Köşe Yazarları
Foto Galeri
Video Galeri
Biyografiler
Üye Paneli
Günün Haberleri
Arşiv
Gazete Arşivi
Hava Durumu
Gazete Manşetleri
Nöbetci Eczaneler
Namaz Vakitleri
  • Duyurular
  • Eğitim
  • Genel Haber
  • Gündem
  • Haberler
  • Kültür & Sanat
  • Resmi İlanlar
  • Sağlık
  • Siyaset
  • Spor
  • Foto Galeri
  • Video Galeri
  • Köşe Yazarları
  • Biyografiler
  • Üye Paneli
  • Günün Haberleri
  • Arşiv
  • Gazete Arşivi
  • Hava Durumu
  • Gazete Manşetleri
  • Nöbetci Eczaneler
  • Namaz Vakitleri

  • Rss
  • Künye
  • İletişim
  • Çerez Politikası
  • Gizlilik İlkeleri

Sitemizde bulunan yazı , video, fotoğraf ve haberlerin her hakkı saklıdır.
İzinsiz veya kaynak gösterilemeden kullanılamaz.