• Künye
  • İletişim
  • Çerez Politikası
  • Gizlilik İlkeleri
Anasayfa
  • Genel Haber
  • Kültür & Sanat
  • Gündem
  • Siyaset
  • Sağlık
  • Spor
  • Eğitim
  • Resmi İlanlar
  • Duyurular Haberler
  • Ara
SON DAKİKA:
09:23
Iğdır’da 2024 Yılında 2 bin 723 Bebek Dünyaya Geldi
09:14
IĞDIR’IN YAKIN TARİHİNE NOTLAR  “BU YIL TARLAYI MAKARNA EK GARDAŞ”
08:42
Kars'ta öğrenci servisleri denetleniyor
08:15
Iğdır’da Aranan 33 Şahıs Yakalandı
08:14
Iğdır’da Uyuşturucu Operasyonu: 2 Şüpheli Gözaltında
08:12
Iğdır Valiliği’nden Kitap Fuarına Destek Veren Sponsorlara Teşekkür
08:10
Iğdırlı Sporcu Yunus Emre Esenboğa, Judo Türkiye Şampiyonu Oldu
08:07
Iğdır’da 19 Mayıs Coşkusu Başladı: Gençlik Haftası Etkinlik Takvimi Belli Oldu
08:05
Iğdır’da Tarımsal Verimlilik İçin TÜBİTAK Destekli Eğitim Faaliyeti Gerçekleştirildi
08:03
Iğdır’da “Ebeveyn Okulu” Sertifika Töreni Gerçekleştirildi
Video Galeri Foto Galeri Yazarlar Üye Paneli
A
Büyüt
A
Küçült
Yorumlar
  1. Haberler
  2. Genel Haber
  3. Azeri Babanın Trajik Hikayesi 10 Mektup
Genel Haber
Yayınlanma: 19 Kasım 2009 - 09:14

Azeri Babanın Trajik Hikayesi 10 Mektup

    Sevgili oğlum, bu mektubumla sana itirafda bulunmakda kararlıyım. Hayatımın gelmiş-geçmiş günlerini hatırlatmakla bizlere verilen ömrün, biz istediğimiz gibi yaşanmadığının farkına varmanı isterim.

Genel Haber
19 Kasım 2009 - 09:14
Yorumlar
Yazdır
A
Büyüt
A
Küçült
Yorumlar
Azeri Babanın Trajik Hikayesi 10 Mektup
Doğrudur, yer yüzünün eşrefi sayılan insan dünyanın simasını deyişmeğe kadirdir. Yüz yıl bunda önceki hayatla şimdiki zamanın arasında ne kadar fark olğunu görmemek-anlamamak imkansız. Sivilizasiya teknolojinin hizla gelişmesi ve aynı zamanda bilimi tatkikatlar insan oğlunun şurunun mahsülüdür. Lakin bu inkişafa nail olmak için insan oğlunun uzun zamana ihtiyacı var. Zamanı etaplara bölsek, bazı etaplarda hayatın zor şartlarına katlanmak mecburiyyetinde kaldığımızda unutmamalı, yaşanmış hayattan ibret dersi almalıyız.
      Canım oğlum hayatın etaplarından konuşurken bu konuda rusların bir argo masalını hatırladım. Rusçada biraz şiir gibi sesleniyor, ama ben küçücük bir parantez açarak o masalın erkeklere ayit olan kısmının manasını anlatmaya çalışıcam. Konu şudur: Erkekler kiminle ve ne ile uykuya dalar.
      1-5    yaşına kadar – emzikle
      5-10 yaşına  kadar – oyuncaklarıyla
      10-15 yaşına kadar – kitaplarla
      15-20 yaşına kadar – arzularla-dileklerle
      20-30 yaşına kadar – karısıyla
      30-40 yaşına kadar – gayrısıyla
      40-50 yaşına kadar – rasgele
      50-60 yaşına kadar – hanımıyla
      60-70 yaşına kadar – ilaçlarla
      70 yaşından sonra geçmiş hayatının hatıralarıyla.
Canım benim, senin İhtiyar baban olarak ben galiba altmışlarımda yetmişleri çokdan... geçmişimdir. Zamanım, gelmiş geçmiş hayatımı hatırlamakla geçiyor. Bu arada Türkiye’e ilk kez gelişimi hatırladım.
      Hazıran ayınn başlarıydı, Iğdırda rus pazarı denilen yerde toplanmışdık. işci almaya gelenler, işçilerin,  yani bizlerin mesleğini sorar, mesleğiyle işi uyan işçileri alıb götürürlerdi. Bu gidişle her kes kendine iş bulmuştur. Dört kişi öğretmen işsiz olarak beklerken, kılık-kıyafeti iyi olmayan kocaman bir kişi bize doğru yaklaştı:
    * Kendinize iş buldunuz mu? – diye sordu.
    * Bulamadık.
    * Çalışmak istermisiniz?
    * İsteriz, zaten o yüzden burdayız.
    * Ne yapa bilirsiniz, mesleğiniz ne?
    * Her türlü iş yapa biliriz.
    * Duvar öre bilir misiniz?
    * Öre biliriz, ama … - kelimemi bitirmeye izin vermedi.
    * Bana çokda güzel duvar gerekmez.
    * Villa falanda inşa etmiyorum.
    * O zaman başarırız.
    * Haydi, binin şu kamyonete gidelim.
Kamyonete bindik, bir hayli yol kat etdik. Akşama doğru hava hafif kararmaya başlamıştı. Yaşam mıntıkası olmayan bir yerde, kocaman bir dağın yamacında kamyonet durdu.
    * Vardık ine bilirsiniz. – söyledi kocaman adam.
    * Kamyonetden indik. Bizi bir ahıra getirdiler.
    * Geceyi burada geçireceksiniz, - söylediler. Zaten başka bir seçeneğimiz de olamazdı.
      Döşek yerine altımıza saman döşedik, uzandık ama gözümüze bir türlü uyku gelmedi. Ben nereye geldim? Kimdim- kim oldum? – düşünürken tüm hayatın bir fil şeridi gibi gözümden akdı. Şafak söküldükde ezan zamanı hepimiz ayakdaydık. Yeni patronumuz geldi.
    * Merhaba, kalkmışsınız…
    * Hiç uyumadık ki, - söyledim.
    * Sen çok konuşuyorsun, ilerde alışacaksınız!
Patron bize  bir kara çaydanlık verib, çeşmenin yerini gösterdi.
    * Hadi çaydanlığı doldurub, şuraya oçak kurub çayınızı kaynatın, - dedi.
    * Ama, patron yalnız çay’la kahvaltı olur mu?
    * Sen çok konuşuyorsun ha. Bana patron değil Maho Ağa diyeceksiniz. Maho Ağa çalışanını ac bırakmaz. Zaten aç adam çalışamaz.
Maho Ağa ahırdan biraz kenarda yeraltı mağaraya girdi. Birazdan elinde büyük bir tebsi geri döndü. Tepside peynir, tere yağı ve süd vardı. Onun arkasınca 16-17 yaşlarında bir erkek çocuk daha geldi. Elindeki tepside küp şeker. Ekmek ve bişmiş yumurta vardı.
    * Tanıtayım, bu da sizin küçük ağanız Neso ağadır. – Maho ağa dedi.
Çayımız demlendi, Maho ve Neso ağalar bizimle birlikde kahvaltıya oturdular. İyice yedikden sonar Maho ağa bize göreceğimiz işileri anlatdığında malum oldu ki, o bu dağın yamacında hiç kimsenin yaşamadığı bir yerde kendisine çiflik kurmak fikrindeydi.
Dağdan taş  getirib çifliğin ahırının duvarlarını örüyorduk. Yemeyimiz iyiydi, ama insan yaşaması için hiç bir konfor olmadığı, Maho ağa, Neso ağa, onların korumaları ve çobanlardan başka hiç insan görmediğimiz yerde, saçımız sakalımız uzamış, bedenimizi pit-pire bürümüşdü.
      Ömrü alemde hiç kitab okumayan Maho ağa ayna bile görmemişdi. Ne zaman tıraş banyo yapmak gibi sorular sorulduğunda anında korumalarına emr edib bizi dövdürüyordu.
      Üç ay dağda köle gibi çalışmışdık. Takvimden haberimiz yokdu hangi ayın kaçıydı unutmuşduk. Gün doğumundan – batımına kadar çalışıyorduk, saati sormaya korkuyorduk, çünkü cevabında küfür işitecekdik. Bunca çalışmaya rağmen bir kuruş bile almamışdık. Para istedikde Maho ağanın cevabı şuydu:
- Bu dağda para işlemez, şimdi para senin neyine gerek? İşiniz bitdikde evinize dönerken paranızı alırsınız, inşallah.
Sanmışdık ki Maho ağa bize para vermek neyetinde değil, amacı bizi köle gibi ücretsiz çalışdırmakdaydı. Biz de ordan kaçıb Maho ağanı zülmünden kurtulmaya niyyetlenmişdik.
      Bir gün hava kararır kararmaz aramızda yaşca en genc olanı otuzaltı  yaşlı Ispanak’ı (asıl adı İsgender’dir ona kendi aramızda Ispanak derdik) bir kimseye halimizden haber versin diye kaçırdık.
     Sabah, hiç bir şey olmamış gibi, yataktan kalkıb çalışmaya başlamışdık , öğle yemeğine gelince ıspanağın olmadığı ortaya çıkdı. Maho ağa çok gazablandı hepimizi kırbaçlamalarını emr etdi. Korumalarından ikisini Ispanak’ı bulmak için görevlendirdi. Ispanakın atların birini çalıb gittiğini bilince Maho ağa az kala bizi öldürecekdi. Ispanak ne kadar yol kat etdiğini bilmiyordu, ama bütün geceni sabaha kadar at koşdurduğunu söylüyordu. Sabahın köründe at üstünde acayib bir yaratığın onlara taraf geldiğini gören jandarmalar onu terorist – PKK-çı zann ederek durdurmuşlardı. Sorgulamada onun terorist değil rezil bir azeri olduğu belli olmuşdu. Ispanak her şeyi olduğu gibi jandarma karakolunda söylemiş,arkadaşlarını, yanı bizlerin de  zülümden kurtarması için jandarmadan yardım istemişdi. Ispanakın klavuzluğu ile jandarmalar bizi buldu, Maho ağa ve yandaşlarını da tutuklayıb karakola götürdüler. Karakolda aynaya bakdıkda kendimi tanıyamamıştım. Tıpkı Robinzon Kruzoya benziyordum.
      Sevgili oğlum, Türkiyeye para kazanmak için ilk geliş maceram karakolda sonlandı. Maho ağadan para alarak borclarımı kapatacağımı düşünüyordum. Ne yazık ki bu da böyle oldu. Sonradan para kazanmak arzusu ile farklı yerlerde çeşitli işler yaparak çalışmaya devam etdim. Kazancım az olunca gece - gündüz kara-kara düşünür, bir türlü çare bulamıyordum. Borclarımı ödemek, sizleri yaşatmak için bana çok para gerektiyinin bilincindeydim. Geceleri gözüme uyku gitmez, hep düşünürdüm. Sayısal lotodan büyük miktarda ikramiye kazanmak için her gün Allaha yalvaran fakirin fıkrasını hatırladım.
      Ailesinin geçimini sağlamakta zorluk çeken, çok çocuklu ailenin fakir reisi Cuma namazından sonra camide köyün imamına şikayette bulunuyor.
- Yıllardır bu camide ibadet eder,namazımdan-orucumdan kalmam, namazımın kazaya kaldığını hatırlamıyorum. Boğazımdan haram bir lokma geçirmediğimi sende biliyorsun. Her gün namaz üstünde dua eder sayısal lotodan bana büyük bir ikramiye çıkması için Allahıma yalvarıyorum. Ama bir türlü ikramiye kazanamıyorum. Ben mi kusurluyum? İbadetim mi kusurlu? Yoksa ki doğru dilde yalvarmasını mı bilmiyorum? Bana  bunu açıklamanızı istiyorum. – söylemiş.
İmam çok düşünmüş, acaba bu soruyu nasıl cavablandırım.
- Efendim, çok mu loto kuponu alıyorsun? – imam sormuş.
- Hiç almadım ki, - söylemiş fakir aile reisi.
- Efendim, o zaman senin sayısal loto kuponu alman gerekir.. aksi taktirde nasıl kazana bilirsin ki?
   Sevgili oğlum, ben de borclarımı ödemek, açığımı kapatmak için birşeyler yapmam gerektiğime karar verdim. Sayısal loto kuponları  almaya, aynı zamanda para kazandıran birçok televizyon yarışma programlarını takib etmeye başladım. Bu yarışmalardan birine katılıb para kazanmayı kafaya takdım. Ama o yarışmaları bir türlü kendime yakışdıramayıb başka variantları denemeye kalktım. Sonunda bir zamanlar “Kim 500 Milyar ister” adlı televizyon yarışmasına katılmaya karar verdim. Kenan Işığın sunduğu şu intelektual yarışmada iştirak etmek, öz güvenimle,okuduğum okullarda aldığım bilgilerin yardımıyla, bu yarışmadan iyi bir ikramiye kazanmağıma umutluydum. Her kes gibi bende muracat edib kayıtlara geçmişdim, ümümi sıralamada 3481-ci yarışmacıydım.
      Canım oğlum, benim çocukken ve genclik illerimde okuduğum okullar Sovet Sosialist Eğitim sistemine bağımlı olduğundan benim kuşağımda olanların aldığı bilgilerde sınırlı bir çerçivede bulunmakdaydı. Mesela, Azerbaycan Sovet edebiyatıyla birge rus veya SSRİ halklarının edebiyatını, Lev Tolustoy,Aleksey Tolustoy,Mihail Şolohov,Mihail Dostoyevski, Aleksand Fadeev ve bir çok başkalarını okuyur,dünya edebiyatından Uilyam, Şekspir,Oneredo Balzak, Valter Skot, Aleksandr Düma, Miqelde Servantes, Hans Kristian Andersen, Etel Lilyan Volniç gibi ünlü yazarların romanlarını okuma imkanımız olduğu halda, türk yazarlarından Reşat Nuri Güntekin ve Nazım Hikmetden savayı bir kimseni tanımazdık, Nazım Hikmet Moskovada yaşadığından yazılarını ruscaya ve azeri diline çevirerdiler. Reşat Nuri Güntekininse “Çalıkuşu” romanını eski anadolu türkçesinde nasıl gelib bize ulaşdığını hiç kimse bilmiyordu. Ama onu biliyorum ki, o kitab ne kadar elden-ele dolaşmış, ne kadar okunmuşsa yaprakları yıpranmış, bazı kısımlarında yazıları pozulmuş okunmaz hale gelmişdi.
    Tıpkı  edebiyatda olduğu gibi, Tarihimiz de ablukaya alınmış Sovyet Sosialist eğitim sistemi, kademi dünya tarihi, Orta Asrların tarihi, Yeni Tarih, En yeni tarih, SSRİ Tarihi, Sovyet İttifakı kommunist partisinin tarihi, Dünya halklarının tarihi – Avrupanın hatta okyanusun ö bür tarafında olan Amerikanın tarihini okuyub öğrendiğimiz halde, kan kardeşlerimiz Türklerin tarihini öğrenemezdik.
      Coğrafi yer adlarında mevcut olan çoklu deyişikliklerde aldığımız bilgilerin tatbiq edilmesinde bazı zorluklara sebep oluyordu. Mesela, bizim Şotlandiya gibi tanıdığımız ülkenin adına Türkiyede “İskoçya” denilir. Fildişi Sahilleri gibi bildiğimiz ülke, Türkiyede “Kotdevar” olarak tanınmakdadır. Baltikyanı ülkelerden olan Latviya Türkiyede “Letonya” gibi bilinmekdedir. İngilterenin başkenti London şehri Türkiyede “Londra” olarak adlandırılır.
      Canım benim biz azerilerin de türk olduğu bir gerçekdir. Dilimizde türk dilleri grupuna mensupdur. Esgi Anadolu lisanından bizim dilimizin hiç farkı yok. Ama dil öğle bir şey ki, büyük devletlerin veya komşu halkların dili – lehçesi – şivesi her dile öz etkisini gösterir. Halk ne kadar büyük olursa olsun, dili tedricen tesire maruz kalır, müeyyen manada deformasiyaya uğrar. Bütün bunları önceden gören böyük önder Mustafa Kemal Paşa Atatürk dilimizi yabancı dillerin etkisi altından kurtarmak türk dilinin modelleşmesi – yenileşmesi özüne mahsus olması için türk dili üzerine bilmi çalışmalar aparılmasından yana türk dili kurulub yaratılmasına karar vermişdi. Büyük önder Atatürkün kabul etdiği karar Sovyetler Birliğine bağımlı olan kardeş Azerbaycanda geçerli olamazdı. Çünkü, iki karşı karşıya olan rakip sistemlerin kapitalizmle sosyalizm cephesinin devletleriydik. Ümummili lider Haydar Aliyevin dediği gibi “Biz bir millet, iki devletiz” olsakda halende dilimizde bazı anlaşılmazlıklar mevcutdur.
     Kenan İşığın sorularını doğru dürüst anlamam ve düzgün cevaplandırmam için iyice çalışmam, mevcut olan dil farkını aradan kaldırmam gerekirdi. Bunun için dil öğretmenleri ile sıkıca çalışır, muasir türk dilini güzelce öğrenmişdim.
      Malesef o yarışma durduruldu – program kapatıldı. Benim de hayallerim suya düşdü. Düşüncelerim param-parça, halim perişan oldu. İsteklerim, arzum kursağımda kaldı. Uzun zaman kendime gelemedim, özümü boşlukta hiss ediyordum. Acaba bunca zahmet heder mı gitmiş, boşu-boşuna mı uğraşmışımdır.
      Bilginin  en büyük servet olduğu her kes tarafından kabullendiği malum. Benim de kazandığım bilgiler ileride gereğim olur. Allahdan başka bir kimse onları benden alamaz. Ama ne yazık ki hayatta her şey bilgiyle elde olunmuyor. Paranın alabileceği çok şeyler daha var. Nasıl ki, dünyaca ünlü şairimiz Nizami Gencevi söylemiş “Derya kadar aklın olsa, fakir olsan gülerler”. Demek o ki para da lazım, paranın rolu hayatta çok büyükdür.
      Dağa söylemişler ki, büyüksen, azametlisin, muhteşemsin, vuqarlısın, yükseksin, sertsin. Dünyada senin de korkacağın bir şey varmıdır? Demiş :
    * Vardır.
    * Neymiş öyle?
    * Paradır demiş.
    * Senin azametin karşısında para neye deyerki?
    * Paranın kudretini bilmiyorsunda ondan böyle konuşursun, demiş: Eğer o isterse beni söküb de yerimde göl inşa eder söylemiş dağ.
     Sevgili oğlum, benim de paraya çok ihtiyacım olduğunu sen de biliyorsun. Ama benim emekle para kazanmak zamanım çokdan... geçmiş. Yine de para kazandıran televizyon yarışmalarındaki ikramiyeye çok umutluyum. Bu açıdan gazetemiz vasıtasıyla dünyanın en çok para kazandıran “Var mısın, yok musun” yarışmasına katılmak için muraacat edib Acun Alicanın sunduğu programda güzel kalpli – duygusal insanlarla Kemal beyin ciddi ve düzgün tercihi, Oğuzhan ağabeyinin yaşlaşmış haline rağmen yarışmacıya para kazandırmak için çılqınlığı, evrenin sanki kutuların içini okurmuş gibi hiss etmesi, Mevlütün ve Hakanın istatistikleri ve değerli yardımları Furkanın analizleri, Toninin şaka karışık ama ciddi etkiliyici yorumları (Toni bana ünlü yazar Şekspirin “Romeo ve Cületta” romanındaki Romeonun en iyi arkadaşı Merkuççayı hatırlatıyor)Montekki tayfasından olan Romeonun ve Kabuletti tayfasından olan Cüliettanın biri-birilerine deliler gibi aşık oldukları dillerde destan olmuşdur. Bu sevgiye engel olan yegane bir sebeb vardı ki, o da tayfalar arasındaki kan düşmançılığıydı.
      Kabulettiler Romeonu taban-tabana izlemekde devam ediyor, her yerde onu tıpkı kendi gölgesi gibi takip eder, onu öldürmekle bu aşka son koymuş olur, hem de intikam almanın peşindeydiler.Ama Montekkilerin silahşörü Veronanın en iyi kılıç kullananı, Romeonun kuzeni Merkutçça ile bir kimse karşılaşmak istemezdi.
      Bu açıdan Montekkiler Romeonu yalnız bırakmaz, nereye giderse gitsin mahalle çocukları onunla giderlerdi. Montekkilerden bir kaç çocuk Romeo ile beraber Kabulettilerin mahallesine gelmişlerdi. Çeşme pınarı havuzunun kenarında oturub sohbet ederlerdi.
      Cüliyettanın ağabeyi Tibor kendi tayfasından olan bir deste kabulettilerle çeşme başına gelir, Montekkilere atmacalar atar, Romeonu duelloyla tehdit ederdi. Şu anda kuzenini aramadık yer bırakmayan Merkuçço,Romeonun Kabulettiler mahallesinde olacağını tahmin ederek oraya gelmişdi.
      Onlara yaklaşır-yaklaşmaz çok garib bir manzarayı seyr eden Merkuçço, bu ülvi-beşeri aşk yaşasın diye bu duellonun yol verilmemezliğine kendi kalbinde karar vermişdi.
      Şaka olsun diye çeşme havuzuna girip etrafına su fırlatan Merkuçço,komik sözlerle herkesi güldürmüş, hala kılıçını Romeonun göğsüne direyen Tiborun kılıçından iki parmakla tutub kendi burnuna yaklaşdırarak, şunu kenara çek. Koksundan hoşlanmadım.- deyib, kavgayı önlemek istemişdi.
     Şu anda Tiborla birlikde daha iki Kabuletti onun üstüne saldırmışlar, Merkuçço onlara kılıç eğitimi verirmiş gibi davranarak, bir hamlede Tiborun kılıçını düşürmüş, birisinin kılıçını elinden almış, diğer Kabulettini ise kovmuşdu. Kılıçını bırakıb kaçan Kabulettiye kılıçını atan Merkuçço kendi kılıçıyla Tiborun kılıçını kaldırmış,al-götür kılıçını biz Montekkiler küçükleri incitmeyiz söylemişdi.
      Şu eğitim çok zor bir şey... susadım diye çeşmenin altına giren Merkuççonu su içtiyi yerde kılıçla yaralayan Tiboru yeniden düşmançılık kalkmasın diye öldürmemişdi, şakalarına devam etmişti. Kabulettilerin gidip uzaklaşmalarına imkan sağlamışdı. Tabi ki Merkuçço aldığı kılıç yarasından çeşme pınarı havuzunun kenarında öldü. Ama son nefesine kadar iyilik severliğini kaybetmedi. Toni de tıpkı Merkuçço gibi davranır, sert espirileri, şakalarıyla herkese iyilik göstermeye çalışır.
       Emin beyin formatıyla Metin beyin pozitif enerjisiyle yarışmaya katılıb para kazanmak ve en önemlisi her yarışmada olduğu gibi iyi paralar kazanan yarışmacıları gördükde sevincini haykırarak paylaşamayan Süya ağabeyi, gülen gözlerini seyr etmek isterim. Sevinc öyle bir duygu ki, onu gizlemek mümkünsüz Süha abinin de kalbinin sevinci gözlerinden okunur.
      Acun beyin sunmuş olduğu “Var mısın,yok musun” programının hayranıyım. Her yarışmayı hevesle izliyorum. Yarışmacılarla beraber üzüler, onlarla beraber sevinirim. 500 bini kim kazanacak merak ediyorum.
      Yarışmacılar hepsi kendi heyat hikayelerini anlatırlar, işte ben de hayatımın bir kısım trajik hikayesini anlatmış oldum. Hayatımın gelmiş-geçmiş trajik hikayesinin kalan kısmını anlatan, kendi oğluma yazmış olduğum çoklu mektublarım var.Hepsi de “Yeşil Iğdır” gazetesinde zaman-zaman basılmışdır. Onları toplayıb kitap haline salmak en büyük arzumdur.Umarım o kitapın basılmasına yüce Allahın yardımıyla nail oluruz.
      Acun beyin sorduğu simvolik soruya cevap olarak bildiriyorum ki, rakamlar ne olursa olsun varlığımı isbat etmek için katılmak istediğim şu yarışmada Hamdi beyden daha iyi teklifler alacağım umuduyla, Hamdi beye çok-çok teşekkür eder, ona şükran ve saygılarımı sunarım. Ama şu anda “yokum” diyorum.
      Canım oğlum, eğer Allah nasib ederse sıradaki mektubumu “Var mısın,Yok musun” yarışmasından stüdyodan canlı olarak okurum.
     Bir hayli zamandır Acun bey yeni bir yarışmayı “Yetenek Sizsiniz” Türkiye programının reklamını yapmakdadır. Demek o ki şu “Var mısın, Yok musun” programı da ihtimalen kapanacaktır. Böyle gözüküyor ki, bu programa da katılmak bana nasib olmayacakdı. Geyri-adi bir yeteneğe sahip olmadığım için növbeti yarışma bana göre değil. Başka türlü nereden para kazana biliyorum ki?
      Sevgili oğlum, yetenek yarışması derken kademi geçmişten bir olay hatırladım.
      Bir memkeletin padişahı kendi memleketindeki yeteneklikli kişilerin bulunmasını istemiş, bunun için “Yetenekler konuşsun” müsabiqesini organize etmişdi. Bu müsabiqede herkes kendi yeteneğini sergilemiş, iyi yetenek sahipleri padişahdan ödüller almışlardı. Bunların arasında biri vardı ki, çok garip bir yetenek sahibiydi. O padişahdan hem ödül almış hem de ceza yemişdi.
      Olay şu ki yetenekli kişiler biri-birilerinin naaliyetlerini tekrarlamış, garib yetenek sahibi arenaya çıkarak padişahın karşısına gelmiş, bir yaprak kağıtla bir dikiş iynesini ona vermiş ve bu iyneyle şu yaprağın neresinden isterse bir delik açmasını ondan rica etmişdir. Padişah iyneyi yaprağın tam ortasına sancmış.
      - Şimdi bu bir yaprak kağıtı bir kişi 40 metre uzakda tutsun, ben 40 iyneyi şu delikden geçirecem söylemiş.
      Bir kişi kağıtı 40 metrelik mesafede tutmuş, garip yetenek sahibi iyneleri birer-birer kendi ağzında ıslatarak atmış ve hepsini aynı delikden geçirmeyi başarmışdı.
      Padişah şu garip yetenek sahibini 40 cumhuriyet altını ile ödüllendirmiş.Altınları  alan yetenekli kişi padişaha teşekkür ederek arenadan gitmek isterken, padişahın emriyle durdurulmuş ve onun sırtına kovada ıslatılmış kırbaçlarla kırk kırbaç vurmuşlardı.
      Kırk kirbaçı yiyen garip yetenek sahibi güclükle konuşurdu.
- Padişahım, altınlarla ödüllendirdiğinizin karşılığı kırbaçlar olmaması  gerekir, ben ne yapdım ki, cezanın sebebini bir türlü anlayamadım.
- Altınlar yeteneğinin ödülüdür, sahiden çok büyük yetenek sahibisin, yapdıklarını  bırak bizim memleketi hiç dünyada bir kimse yapamaz. Kırbaçlar da faydasızlığının karşılığı olması gerekir. Çünkü, senin yeteneğinin memleketimize bir hayrı dokunmaz. Böylesine bir iş yapman gerekir ki, ondan devletimiz faydalansın.
     Sevgili oğlum, geçmişdeki padişahın tavırı-terzi çok hoşuma gitdi. Düşünüyorum ki, “Yetenek sizsiniz” Türkiye yarışmasında da padişahın kırbacları mutalaka lazım.Eğer kırbac olmassa Türkiye değersiz yeteneklere sahib olur.
      Sevgili oğlum, kim olursansa ol, hangi yeteneğin sahibi olursansa ol, milletine-halkına gerekli olmanı isterim. Senin yeteneğinden milletimiz-halkımız-devletimiz yararlanmazsa sen insan olarak gerekli sayılmazsın.
      Canım benim, Sayısal Loto veya başka türle yarışmalardan çıkacak ikramiyelere umutlanma, sabırlı ol, paranı kazanmasını bil.  
      Şunları unutma, baban olarak her zaman hepsini ziyaret etmeni isterim.
      “Dost istersen Allah yeter! Elbetde o dost ise herkes sana dost olur.”
      “Mal varlığı istersen kanaat yeter! Elbetde kanaat eden, iktisad eder, bereket bulur.”
      “Düşman istersen nefs yeter! Elbetde kendini beğenen bela bulur.”
      Senin ihtiyar baban olarak her zaman milletime-devletime-halkıma yararlı olmanı isterim. Umarım şöyledir: Allahdan umut kesilmez.
Ağlama yavrucağım.Dönecek baban, Rahm eder bize de, bizi yaratan.
              İhtiyar Zamanov.İSTANBUL.

  • YORUMLAR
adlı kullanıcıya cevap x
İlginizi Çekebilir
Iğdır’da 2024 Yılında 2 bin 723 Bebek Dünyaya Geldi
Iğdır’da 2024 Yılında 2 bin 723 Bebek Dünyaya Geldi
Iğdır’da Aranan 33 Şahıs Yakalandı
Iğdır’da Aranan 33 Şahıs Yakalandı
Iğdır’da Uyuşturucu Operasyonu: 2 Şüpheli Gözaltında
Iğdır’da Uyuşturucu Operasyonu: 2 Şüpheli Gözaltında
Iğdır’da 19 Mayıs Coşkusu Başladı: Gençlik Haftası Etkinlik Takvimi Belli Oldu
Iğdır’da 19 Mayıs Coşkusu Başladı: Gençlik Haftası Etkinlik Takvimi Belli Oldu
Son Haberler
Adıyaman-Malatya karayolunda tek taraflı trafik kazası: 1 yaralı
Adıyaman-Malatya karayolunda tek taraflı trafik kazası: 1 yaralı
Bina boşluğuna düşen yavru kedi itfaiye ekiplerince kurtarıldı
Bina boşluğuna düşen yavru kedi itfaiye ekiplerince kurtarıldı
İzmir'de metal döküm atölyesinde yangın
İzmir'de metal döküm atölyesinde yangın
Kurs merkezinde dehşet anları kamerada: Sınıfa girip öğrenciye saldırdı
Kurs merkezinde dehşet anları kamerada: Sınıfa girip öğrenciye saldırdı
Malatya'da apartman yangını: Hamile kadın ve eşi hastaneye kaldırıldı
Malatya'da apartman yangını: Hamile kadın ve eşi hastaneye kaldırıldı
Iğdır Valiliğinden Kurban Bayramı Süresince Alınması Gereken Tedbirler
Iğdır Valiliğinden Kurban Bayramı Süresince Alınması Gereken Tedbirler

Ana Sayfa
Genel Haber
Kültür & Sanat
Gündem
Siyaset
Sağlık
Spor
Eğitim
Resmi İlanlar
Duyurular
Haberler
Köşe Yazarları
Foto Galeri
Video Galeri
Biyografiler
Üye Paneli
Günün Haberleri
Arşiv
Gazete Arşivi
Hava Durumu
Gazete Manşetleri
Nöbetci Eczaneler
Namaz Vakitleri
  • Duyurular
  • Eğitim
  • Genel Haber
  • Gündem
  • Haberler
  • Kültür & Sanat
  • Resmi İlanlar
  • Sağlık
  • Siyaset
  • Spor
  • Foto Galeri
  • Video Galeri
  • Köşe Yazarları
  • Biyografiler
  • Üye Paneli
  • Günün Haberleri
  • Arşiv
  • Gazete Arşivi
  • Hava Durumu
  • Gazete Manşetleri
  • Nöbetci Eczaneler
  • Namaz Vakitleri

  • Rss
  • Künye
  • İletişim
  • Çerez Politikası
  • Gizlilik İlkeleri

Sitemizde bulunan yazı , video, fotoğraf ve haberlerin her hakkı saklıdır.
İzinsiz veya kaynak gösterilemeden kullanılamaz.