Öylesine utanmıştım ki, bir daha mektup yazmayacağıma söz vermiştim.
Ama ne yapalım başka türlü irtibatımız, olmadığından, yeniden mektup yazmak zorundayım. Madem ki, yazıyorum, bari sebebini açıklayımda sende bil.
Sevgili oğlum, benim sana mektuplarımı yazdığım “Yeşil Iğdır” qazetesinde benim bir mektubumun hemen altında Azerbeycanın sayılı seçili oğullarından birinin büyük bir makalesi basılmıştır. Yazı tam tamına bir ilmi makaleydi. Yazıda sözde soykırım iddiasında olan ermeni toplumuna, yanlış yoldan yürüdüklerini hatırlatan, yazar, tarihi belgelere dayalı delillerle, geçmişi gün yüzüne çıkarır, ermenilerin bu konuda iddialarının esassız olduğunu isbatlayarak, onların sırtına ters bir sille vurup, tarihi sahteleştirip ve dünya halklarını yalnış yönlendirmekle onları suçlayırdı.
Doğrusu bu makaleyi okuduktan sonra kendimden utanmıştım. Bir tarafta ailesinin geçimini sağlamak için, yaşlanmış haline rağmen, evinden bin kilometrelerle uzakta, zor şartlar altında çalışmak mecburiyyetinde olan, zamandan-devrandan hayatından şikayetçi, nasihatinin yalnız ve yalnız oğlu için geçerli olduğunun bilincinde olan, miskin bir Azeri baba, Öbür taraftaysa eline obasına, Vatanına toprağına bağlı, Vatan topraklarının müdafaası namına savaşlara katılıp, Vatanının arazi bütünlüyünü başarıyla savunan, savaş bitdikten sonra, akıl, mantık, düşünce savaşına giren, qururlu kararlı bir komutanın mücadele prensipleri. Savaşda başarısını isbatlayan komutanın idoloji mübarezesine hayran olduğumu gizletemem. Onun kalemiyle daha güçlü-daha başarılı olacağına emindim.
Sevgili oğlum, o kişinin hakkında duymuştum, ama kendisini hiç görmemiştim. Qazetede makalelerini okuduğum zaman, daha çok merak edir, yeni makalesinin ne zaman çıkacağını hasretle bekliyor, kendi mektuplarımı unuturdum. Bir defa tesadüfen matbaada görüştük, gazetedeki resimlerinden ben onu tanımıştım, o ise benim kim olduğumu bilmiyordu, (tabii ki, halende bilmiyor) ona makelelerini sordum, “biz bu tarihi yaşamıştık”. Yazmalıyız ki, bizden sonra gelenler, babalarının kim olduğunu bilsinler, dedi:
Onun kararlı, onurlu, mağrur ve qururlu siması, bende hayata umut yaratmıştı. Düşünüyordum ki, iyiki, böyle insan lar hale vardır. Ne kadar farklı insanlar olsakda, ortaklaşa paylaşabilecek bir düşünceye sahipiz. Paylaşamadığımız ülkemize karşı, bende Vatan yanğısı onda Vatan sevgisi vardı. Vatanına, halkına, Devletine olan sevgisi, onu düşmanlarına karşı amansız olmaya sürüklemişti. Savaşta aff etmediyi gibi, ideoloji mübarezedede güzeşte gitmemekle kararlıydı.
Sevgili oğlum, böyle kişiler halkı tarafından herzaman sevildiyi gibi, düşmanları tarafındanda her zaman izlenir takib edilir, gözden salınması aşağılanması için uygun zaman fırsat beklenilir. Maalesef böylelerinin düşmanlarıda çok olur. Doğada sırtlanların ve çakalların Aslanlardan fazla olduğu gibi. Hayvanların kralı sayılan Aslanın namına göre, Krallar ve Şahlar aslan avlayarak yenilmezlik unvanı kazanmak gibi (şamanizme göre avcı avladığı hayvanın ruhunu kazanmış olur) kötü bir örnek almışlardı. Ama şamanların bu felsefesi doğru olmuş olsaydı, “kartalların yavrularını yiyen çakallar kanatlı olmalıydılar”. Aslan avcısı avladığı erkek (hayvanların kralı) aslanla gurur duyar, iftihar eder. Onu nasıl avladığını, evlatlarına iftihar hissiyle anlatmaktan özel zevk alır, kaç defa anlatmış olursa olsun bir daha anlatmaktan bıkmaz usanmaz. Murdar sırtlanları avlamaksa şərəf işi sayılmazdı. Onun içindir ki, hiç kimse onları avlamaya merak göstermemiş, sırtlanlarda artıp çoğalarak büyük sürüler oluşturmuşlar. Aslanların olmadığı bölgelerde ormanlarda murdar sırtlanlar rahat rahat dolaşarak, karşılarına çıkan her kese saldırırlar. Bir Aslan nerede olursa olsun arada sırada kükreyerek kendisinin var olduğunu bildirir ki, bazen kendi gururu, haykırışı, kükremeside kendi başına bela olur. Sırtlan sürüsünü rahatsız eden yalnız ve yalnız kükreyen erkek aslanlardır. Sevmedikleri Aslanları bölgeden uzaklaştırmak için seferber olan yüzlerce sırtlan yalnız bir Aslanın etrafını sarar, kötü iyrenc sesleriyle aslanı bıktırmakla usandırmakla araziden uzaklaştırırlar. Yaralı ve ya zayıf düşen aslanlar sonunda sırtlanlara yem olurlar.
Sevgili oğlum hakkında sohbet açtığım kahramanımda aynen bir Aslanın hayatını yaşıyor. Hayati gerçekleri anlatan, tarihi yazılarıyla, halkımızı kendi kendisini tanımaya, tarihini, toprağını, Vatanını korumaya sesleyen, sözde soykırım iddiasında olan ermeni toplumunun yanlış talepte bulunduğunu, asıl suçlunun, Azerbeycanın ezeli topraklarında kendisine devlet kuran ve şimdide Azerbaycanın kalan topraklarının %20-ni işgal eden ermenilerin kendisinin olduğunu tarihi belgelerle isbatlayır. Kahraman vatandaşımla tanıştık, kendimi ona makalelerini takip eden, sade bir okuyucu eski bir dalğıç gibi göstermeye çalıştım, bilmem onu inandıra bildimmi?
Ben muatabımdan bir hayli yaşlı olduğumdan ona bazı konularda tavsiyede bulunurdum. Haklımıydım bilemiyorum?
Makalelerinin çok güzel olduğunu, zamanın nabzına uygun geldiyini, bu türlü makalelerin daha da çok olması gerektiyini, ama gazetede kendi fotoraflarını bastırıpta, kendisinin düşmanlara tanıtmağın tehlikeli ola bileceyini söylemiştim. Çünki çoklu sayda Türk diplomatlarının terora maruz kaldığını tarihten biliyoruz.
Savaşta beni kurşun yağmurundan koruyan Allahıma şükürler olsun. O beni her zaman her yerde korur dedi:
Vatanı milleti halkı için canından geçmeye hazır olanlar “Takdir ilahidendir” dediler. Iyi işler yapdıkları için her kesin onları sevdiklerini zann ediyorlar. Ama onun iyiliklerini her kes aynı karşılık vermez.
Allah Kahramanlarılmız, ilim ve bilim adamlarımızı düşmanlarımızdan ve aynı zamanda kendi kötülüklerimizdende korusun! Onlar çok olurlarsa şu dünyada bizlerede yer bulunur.
Canım oğlum benim zamanım geçmiş, hayatımda milletime devletime yararlı olamadım. Sen gençsin ileride başarılı olupta, devletimize hayırlı evlat olmanı isterim. Her kişinin yaşadığı ömür bir tarihtir, bu tarihten örnek alsan iyi etmiş olursun.
Allahtan umut kesilmez!
Ağlama yavrucum dönecek baban
Rahm eder bize de bizi yaratan.
İhtiyar Zamanov
Ama ne yapalım başka türlü irtibatımız, olmadığından, yeniden mektup yazmak zorundayım. Madem ki, yazıyorum, bari sebebini açıklayımda sende bil.
Sevgili oğlum, benim sana mektuplarımı yazdığım “Yeşil Iğdır” qazetesinde benim bir mektubumun hemen altında Azerbeycanın sayılı seçili oğullarından birinin büyük bir makalesi basılmıştır. Yazı tam tamına bir ilmi makaleydi. Yazıda sözde soykırım iddiasında olan ermeni toplumuna, yanlış yoldan yürüdüklerini hatırlatan, yazar, tarihi belgelere dayalı delillerle, geçmişi gün yüzüne çıkarır, ermenilerin bu konuda iddialarının esassız olduğunu isbatlayarak, onların sırtına ters bir sille vurup, tarihi sahteleştirip ve dünya halklarını yalnış yönlendirmekle onları suçlayırdı.
Doğrusu bu makaleyi okuduktan sonra kendimden utanmıştım. Bir tarafta ailesinin geçimini sağlamak için, yaşlanmış haline rağmen, evinden bin kilometrelerle uzakta, zor şartlar altında çalışmak mecburiyyetinde olan, zamandan-devrandan hayatından şikayetçi, nasihatinin yalnız ve yalnız oğlu için geçerli olduğunun bilincinde olan, miskin bir Azeri baba, Öbür taraftaysa eline obasına, Vatanına toprağına bağlı, Vatan topraklarının müdafaası namına savaşlara katılıp, Vatanının arazi bütünlüyünü başarıyla savunan, savaş bitdikten sonra, akıl, mantık, düşünce savaşına giren, qururlu kararlı bir komutanın mücadele prensipleri. Savaşda başarısını isbatlayan komutanın idoloji mübarezesine hayran olduğumu gizletemem. Onun kalemiyle daha güçlü-daha başarılı olacağına emindim.
Sevgili oğlum, o kişinin hakkında duymuştum, ama kendisini hiç görmemiştim. Qazetede makalelerini okuduğum zaman, daha çok merak edir, yeni makalesinin ne zaman çıkacağını hasretle bekliyor, kendi mektuplarımı unuturdum. Bir defa tesadüfen matbaada görüştük, gazetedeki resimlerinden ben onu tanımıştım, o ise benim kim olduğumu bilmiyordu, (tabii ki, halende bilmiyor) ona makelelerini sordum, “biz bu tarihi yaşamıştık”. Yazmalıyız ki, bizden sonra gelenler, babalarının kim olduğunu bilsinler, dedi:
Onun kararlı, onurlu, mağrur ve qururlu siması, bende hayata umut yaratmıştı. Düşünüyordum ki, iyiki, böyle insan lar hale vardır. Ne kadar farklı insanlar olsakda, ortaklaşa paylaşabilecek bir düşünceye sahipiz. Paylaşamadığımız ülkemize karşı, bende Vatan yanğısı onda Vatan sevgisi vardı. Vatanına, halkına, Devletine olan sevgisi, onu düşmanlarına karşı amansız olmaya sürüklemişti. Savaşta aff etmediyi gibi, ideoloji mübarezedede güzeşte gitmemekle kararlıydı.
Sevgili oğlum, böyle kişiler halkı tarafından herzaman sevildiyi gibi, düşmanları tarafındanda her zaman izlenir takib edilir, gözden salınması aşağılanması için uygun zaman fırsat beklenilir. Maalesef böylelerinin düşmanlarıda çok olur. Doğada sırtlanların ve çakalların Aslanlardan fazla olduğu gibi. Hayvanların kralı sayılan Aslanın namına göre, Krallar ve Şahlar aslan avlayarak yenilmezlik unvanı kazanmak gibi (şamanizme göre avcı avladığı hayvanın ruhunu kazanmış olur) kötü bir örnek almışlardı. Ama şamanların bu felsefesi doğru olmuş olsaydı, “kartalların yavrularını yiyen çakallar kanatlı olmalıydılar”. Aslan avcısı avladığı erkek (hayvanların kralı) aslanla gurur duyar, iftihar eder. Onu nasıl avladığını, evlatlarına iftihar hissiyle anlatmaktan özel zevk alır, kaç defa anlatmış olursa olsun bir daha anlatmaktan bıkmaz usanmaz. Murdar sırtlanları avlamaksa şərəf işi sayılmazdı. Onun içindir ki, hiç kimse onları avlamaya merak göstermemiş, sırtlanlarda artıp çoğalarak büyük sürüler oluşturmuşlar. Aslanların olmadığı bölgelerde ormanlarda murdar sırtlanlar rahat rahat dolaşarak, karşılarına çıkan her kese saldırırlar. Bir Aslan nerede olursa olsun arada sırada kükreyerek kendisinin var olduğunu bildirir ki, bazen kendi gururu, haykırışı, kükremeside kendi başına bela olur. Sırtlan sürüsünü rahatsız eden yalnız ve yalnız kükreyen erkek aslanlardır. Sevmedikleri Aslanları bölgeden uzaklaştırmak için seferber olan yüzlerce sırtlan yalnız bir Aslanın etrafını sarar, kötü iyrenc sesleriyle aslanı bıktırmakla usandırmakla araziden uzaklaştırırlar. Yaralı ve ya zayıf düşen aslanlar sonunda sırtlanlara yem olurlar.
Sevgili oğlum hakkında sohbet açtığım kahramanımda aynen bir Aslanın hayatını yaşıyor. Hayati gerçekleri anlatan, tarihi yazılarıyla, halkımızı kendi kendisini tanımaya, tarihini, toprağını, Vatanını korumaya sesleyen, sözde soykırım iddiasında olan ermeni toplumunun yanlış talepte bulunduğunu, asıl suçlunun, Azerbeycanın ezeli topraklarında kendisine devlet kuran ve şimdide Azerbaycanın kalan topraklarının %20-ni işgal eden ermenilerin kendisinin olduğunu tarihi belgelerle isbatlayır. Kahraman vatandaşımla tanıştık, kendimi ona makalelerini takip eden, sade bir okuyucu eski bir dalğıç gibi göstermeye çalıştım, bilmem onu inandıra bildimmi?
Ben muatabımdan bir hayli yaşlı olduğumdan ona bazı konularda tavsiyede bulunurdum. Haklımıydım bilemiyorum?
Makalelerinin çok güzel olduğunu, zamanın nabzına uygun geldiyini, bu türlü makalelerin daha da çok olması gerektiyini, ama gazetede kendi fotoraflarını bastırıpta, kendisinin düşmanlara tanıtmağın tehlikeli ola bileceyini söylemiştim. Çünki çoklu sayda Türk diplomatlarının terora maruz kaldığını tarihten biliyoruz.
Savaşta beni kurşun yağmurundan koruyan Allahıma şükürler olsun. O beni her zaman her yerde korur dedi:
Vatanı milleti halkı için canından geçmeye hazır olanlar “Takdir ilahidendir” dediler. Iyi işler yapdıkları için her kesin onları sevdiklerini zann ediyorlar. Ama onun iyiliklerini her kes aynı karşılık vermez.
Allah Kahramanlarılmız, ilim ve bilim adamlarımızı düşmanlarımızdan ve aynı zamanda kendi kötülüklerimizdende korusun! Onlar çok olurlarsa şu dünyada bizlerede yer bulunur.
Canım oğlum benim zamanım geçmiş, hayatımda milletime devletime yararlı olamadım. Sen gençsin ileride başarılı olupta, devletimize hayırlı evlat olmanı isterim. Her kişinin yaşadığı ömür bir tarihtir, bu tarihten örnek alsan iyi etmiş olursun.
Allahtan umut kesilmez!
Ağlama yavrucum dönecek baban
Rahm eder bize de bizi yaratan.
İhtiyar Zamanov