Aldıklarımıza neler ekledik? Onlardan neleri çıkardık? Onlara neleri ekledik? Sonuçta, nasıl bir Iğdır devredeceğiz bizden sonraki kuşaklara? İşte temel sorun bu… Bitmedi: Devredeceğimiz Iğdır onların “öz çocuklarımızın” mutlu/huzurlu yaşamalarına sağlamaya yetecek mi? “Eğitimi, kültürü, ekonomisi, gelenek ve görenekleri; sosyal yaşamı, acıları, tatlılarıyla; başarı ve mağlubiyetleriyle, Iğdır”ı kavramak, kucaklamak; hiç de abartamaya kaçmadan bütün gerçekliliğiyle ortayakoymak, gelecek kuşaklara tam ve doğru BİLGİLER sunmak, işte temel görevimiz bu olmalı” diye, düşünüyorum. Bu bizim devraldığımız Iğdır: üç devletle komşu, dünyanın en muhteşem dağlarından birine “Ağrı Dağı’na” sahip; komşularımız; Ermenistan ve Nahçivan’la sınır çizerek bölgeye hayat veren, ARAS NEHRİMİZ bir coğrafya zenginliğimiz olarak KUCAKLIYOR yaşadığımız şehri. Başta Ağrı Dağı olmak üzere; Aras Nehri ve Iğdır coğrafyasının bazı kısımları tarih sürecinde zaman, zaman el değiştirmiştir. Ermenistan’la aramızda 1915 olayları yaşanmış; derin yaralar, izler sarkmış günümüze. Büyük Göç dalgası, yoğun nüfus hareketleri, yeni yerleşim alanları da bu dalgayla oluşmuş. Konunun detaylarına girmek hem alanım, hem de amacım değildir.
Devraldığımız Iğdır o yıllarda (1940-1950- 1960 yıllar) ilçe statüsündeydi. İki yanında görkemli ağaçların yer aldığı, tek bir ana caddesi vardı. O caddede; “gösterişli atlar” tarafından çekilen “süslü faytonlar” vardı. Aileler, bu süslü faytonlara binip şehir turu yapar, ya da misafirliklere giderlerdi. Bir de “at arabaları” vardı “daşga” denilen. Daşgalar hem insan, hem de eşya taşıma amacıyla kullanırlardı. Anladığınız gibi; motor gücünün olmadığı, tüm işlerin hayvan gücüyle yapıldığı bir dönemden söz etmekteyim…
Ana caddenin iki yanında sıra sıra dizili en yükseği iki katlı olan evlerimiz vardı bir de. O evlerin balkonlarından sokağa taşan saksı çiçekleri vardı, renk, renk… Bahçelerimizde kaysı ağaçları, ağaçların altında sedirler, sedirlerde sımsıcak sohbetler, semaver çaylarıyla insanlar, büyüklerin “Nağıllarını” dinlerlerdi can kulağıyla. … Velhasıl, mutlu bir hayat akardı, az katlı evlerin bahçelerinden …
Doğru dürüst doktor da, hastane de yoktu, bir ya da iki “CIRCIR” fabrikası vardı, topu topu Iğdır’ımızda. Bir de ekmek fırını vardı “Lazların fırını”. Lezzetliydi sımsıcak ekmekleri, uzun mesafelere yayılırdı mis gibi kokuları. Gelire göre et çok, çok ucuzdu o yıllarda. Bir “Aras Sineması” vardı. Ayhan IŞIK’IN, Eşref KOLÇAKIN, Ekrem BORANIN filmleri gelirdi; Bayanlardan Başrollerde; Türkan Şoray, Muhterem NUR, Fatma GİRİK gibi isimler çok ilgi görürdü.
Özellikle çocuklar ve gençler arasında haftalarca filmin etkileri konuşulur, tartışılırdı. Yok “Ayhan Işık Eşref Kolçak’ı dövermiş; yok Muhterem NUR diğerlerinden daha güzelmiş” konuşulurdu, yorum yapılırdı…
Bu dönem Iğdır’a bağlı köylerde; Tarla tarımı ve hayvancılık, şehirde ise; kısmen sanat, ticaret, çeşitli küçük çapta hizmet işleri yapılmaktaydı.
GEL ZAMAN, GİT ZAMAN bizde değiştik IĞDIR’LA BİRLİKTE. Şimdi gelecek kuşaklara devredeceğimiz Iğdır’a baktığımızda, eskisinden eser kalmadığını görmekteyiz. Evet; Ağır Dağı yerinde duruyor, Suyu azalmış olsa da Aras Nehri yatağında akıyor sessiz, sedasız. Ama suyu mu azalmış ne? Yine üç ülkeyle komşuyuz. Otlar, ağaçlar, dağlar, dereler, tepeler COĞRAFYA da yerli yerinde duruyor, durmasına da; İnsanlar çooooooook değişti, köyler değişti. Bir kere, doğunun en doğusundaki Iğdır, İL olu verdi, birden bire. Hani Orhan Veli’nin bir şiiri var ya; “Her şey birden bire oldu / Kız birden bire / Oğlan birden bire/ Aşk birden bire oldu” diye. Iğdır da birden bire İL oluverdi. En önemli değişiklik yollarda oldu.
Yine bir şair gelmeyen sevgilisine bir şiirinde: “Kara yolu, Deniz yolu, Hava yolu / Yeter ki sen gelecek ol / Her taraf yol dolu” demiş ya. Gerçekten Iğdır’ın her tarafı yol oldu. En önemlisi; Artık büyük kent merkezlerine havadan UÇAKLA gidebiliyor Iğdır. Iğdır’ımızın elbetti bir yazılı tarihi var, bu konuda söz söyleme yetkisinde, birikiminde olanlarımız konuyu işledi, yazdı, ellerine sağlık. Ama ben hep Iğdır’ımızın yazılmayanlarının, söylenmeyenlerini, gizlide- saklıda kalmışlarını merak eder dururdum. İlgim, merakım, hevesim o tarafta. Kimileri bunu “Sözlü Tarih” diye, tanımlıyor. Sözlü tarihin çok özel ve güzel bir yanı var; “yaşanmışlıkları bizzat yaşayanların ağzından, o günkü coşku ve gerçekliğiyle dinlemek imkanı sağlar.” Önemsememin asıl nedeni de bu olmalı…
Acaba Iğdır’ın geçmişini bir bütün olarak ele almak, tüm yaşanmışlıkları, gelişmeleri, o günün coşku, heyecan ve anlamıyla birlikte ele alıp işlemek; sadece yazılı kaynaklarla yetinilmeyip, sözlü kaynaklara ulaşmak olayları; hikayeleriyle, kahramanlarıyla birlikte ele alarak işlemek, varsa yeni gerçekleri ortaya çıkarmak, tarihi zenginlikleri, araştırıp/yakalayıp gün ışığına çıkarmak…
Örneğin; aklıma gelen bir konuyu sessizce düşündüğümde: “Iğdır’da ilk ekmek fırınını hangi tarihte, kim tarafından yapıldı” tandırların ve saç ekmeğinin önemi azaldı mı? Tandır bütünüyle Iğdır’ın geçmişinde mi kaldı, yoksa gelecek kuşaklar, tekrar geçmişin tandırlarına dönecekler mi?”
“Iğdır’ın ilk ilçe oluşunun hikayesi” nedir? “Kimler yararlı katkı sağladı, karşı çıkanlar oldu mu? İlk kaymakamı kimdir? Neler yapmıştır? Mal müdürlüğü ne zaman kuruldu, At sırtındaki tahsildarlarla VERGİLER nasıl toplanırdı? Tahsildar gören köylünün korku ve ürküntüsü nasıldı?”
“Eğitmenler tarafından yapılan okuma/yazma kurslarından; modern okullara geçiş nasıl oluştur? Iğdır’ın; Eğitimi, Ekonomisi ve sosyal hayatına katkı sağlayan, ÖNCÜ ve ÖNDER şahsiyetler kimlerdir? Bunlar hangi örnek davranışlarda bulunmuşlardır? Mümkünse hikayeleriyle birlikte” okumak isterim. “Iğdır’da İlk gazete ne zaman kim tarafından nasıl çıktı, ne gibi zorluklar yaşandı, hangi koşullarda çalıştı? Matbaası, mürekkebi nereden geldi? Gazetenin çıkışıyla Iğdır’da ne gibi değişimler gözlendi/ Iğdır’a katkısı ne oldu?”
“Giyimden kuşama, yaşam tarzına, yeme içme alışkanlıklarından, düğün, bayram, ve diğer önemli günlerdeki istek, heyecanlar günümüze ne ölçüde yansıyabilmiştir?”
Geçmişten günümüze “Devlet, jandarma, tahsildar korkusu” hangi aşamalardan geçmiş, ne gibi değişimler yaşanmıştır? örnekleri, hikayeleriyle birlikte okumak, öğrenmek isterim…
Geçmişten günümüze; Iğdır’lının, toprak, ticaret ve hayvancılıkla ilişkisi nasıldı? Değişim ve dönüşümler olmuşsa hangi alanlarda, hangi etkilerle ve nasıl olmuştur? Öyküleriyle birlikte.Iğdır’ın en temel “ulaşım-İletişim” sorunu geçmişte hangi düzeydeydi, günümüze gelindiğinde değişim nasıl olmuştur? Bu değişim ekonomik ve sosyal hayata nasıl yansımıştır?
“Folkloru, düğünleri, eğlenceleri, nağılları, “bulmacaları / tapmacaları” oyun ve oyuncakları nelerdi, bunların bu günlere ne kadarı sarkmış/ sarkabilmiştir?”
“Yeşil, şirin, kendine yeten bir İlçe olarak soluklanırken; nasıl oldu da birden bire il oluverdi? İl oluşumuz ekonomik, kültürel ve sosyal hayatımıza neler kattı? Halen eksikliklerimiz var mı?” Kafamızı kurcalayan bir kuşağın merak ettiği/edeceği bu konular; zaman geçtikçe “Geçmişin karanlıklarında kaybolup gidecek” diye, irkilmekteyim… Eğer, elimizi uzatıp tutmasak onları…
İşte elini uzatacak biri çıktı: resmi adıyla AKAY AKTAŞ olarak bilinen: AKAY HOCA…
Eğitimci kişiliği, gazeteciliği, kamu kurum ve kuruluşlarıyla yakın ilgi ve ilişkisi, söz ustalığı, araştırmacılığı gibi özelliklerini bir araya topladığımızda; bu iş için “En uygun kişilerden biri” olarak çıkıverdi ortaya.
“Haydi Akay Hoca, bu iyiliği yapıver Iğdır’a, yakın geçmişimizin kimi ayrıntıları kaybolup gitmeden, geçmişin karanlıklarına karışmadan. “Yaşanmış gerçekleri” yer, zaman, kaynak belirterek, sözlü anlatımlar ve belgelerle, fotoğraflarla da destekleyerek, Iğdır’ın geçmişi ile bu gününü ELELE TUTUŞTURALIM, zaman ve zemin de müsait, yapıver bu iyiliği Iğdır’a ” Iğdır’ın iki yakasını bir araya getiriver…
AKAY AKTAŞ, hemen kolları sıvadı, yaklaşık beş- altı ay oldu araştırıyor, inceliyor, dinliyor, notlar alıyor, fotoğraflar, belgeler topluyor, sözlü anlatımlara yer veriyor. Konu IĞDIR olunca büyük bir özveri, heyecan ve istekle sarılmış bu işe…
Umuyorum; yakın zamanda Iğdır üzerine yeni ve farklı bir çalışma ile karşılaşacağız.
Geçmişten günümüze IĞDIR, değişik bir araştırma, yaklaşım ve anlatımla, anılar ve belgelerin içinden süzülüp BİR KİTAP OLARAK çıkacak karşımıza. Ellerimizin altında, kütüphanemizde yeni bir başvuru kaynağımız olacak…
Kütüphanenizde henüz adı konulmamış bu kitaba yer ayırdınız mı?
Sizi bilmem ama ben kendi adıma “evet ayırdım” diyorum. Bu kitaptan çocuklarım ve tanıdıklarım için en az 10 tane satın almayı şimdiden taahhüt ediyorum….
Başta Milletvekilimiz, Sn.Nurettin ARAS olmak üzere; Iğdır Valimizin, Belediye Başkanımızın, Ticaret Odası Başkanımızın, adını saymadığım kişi ve kurumlarımızın Iğdır’la ilgili bu belgesel kokan çalışmayı desteklemede anlamlı ve değerli yardımlarını esirgemeyeceğine inanmaktayım. İslam ÇANKAYA
Genel Haber
Yayınlanma: 29 Kasım 2016 - 00:00
BULUP SERİLECEK GÖZLERİMİZİN ÖNÜNE TÜM GEÇMİŞİYLE IĞDIR
“Bir Kitap Çıkıyor, Çıkmışlardan Farklı” Bizler atalarımızdan, dede/babalarımızdan nasıl bir Iğdır devraldık?
Genel Haber
29 Kasım 2016 - 00:00
İlginizi Çekebilir