Diyanet İşleri Başkanlığının Caferiler hakkında ortaya koyduğu
anlaşılmaz tavrı Türkiye’de yaşayan halkımız tarafından esefle
karşılanmış olup doğudan batıya kadar telin edilmiştir. Konuyla
alakalı tavrımız maddeler halinde sıralanmıştır.
AKP Hükümeti altyapısı hazırlanırken “kimi muhatap alacağız canım…” edası takınarak tepeden inmeci bir anlayışı benimseyerek Türkiye’de sözde ‘açılım’ süreci gibi neme nem bir tavır içine girmiştir.
Diyanetten Sorumlu Devlet Bakanı yapılan işin ne olduğunu, neyi kapsayacağını ve geçerliliğini sorgulamadan birlik ve beraberliği zedeleyecek tavırlardan kaçınılması gerektiğini, kendisine bağlı Diyanet İşleri Başkanlığına anlatmak zorundadır.
Caferi Alimlerin Diyanetin kadrolu memurlarına katılması isteği meselenin diğer muhatapları tarafından gerek basın yoluyla gerekse de gayri resmi görüşmelerde defaeten yetkililere anlatılmasına rağmen anlaşılmaz bir ısrar sürdürülmekte ve sanki sağırlar diyalogu geliştirilmek istenmektedir.
Iğdır Ehl-i Beyt Âlimleri Derneği Başkanı Veli BEDER konuyla alakalı görüşünü belirtirken; AKP hükümetine yönelik şu haklı soruyu sormaktadır: Madem bize maaş vermekte bu derece mahirsiniz neden yıllardır toplumumuzun bizzat fıkhi gerekçelerden kaynaklanan ihtiyaçlarına on yıldır AKP hükümeti olarak kulağınızı tıkadınız? Her yıl bu insanlar kutsal Hac farizasını yerine ge tirmek isterken kendi hocalarının onların başında olma isteği hep kulak ardı edilmiştir. Bu konuda büyük cefalar çekmekteyiz. Konuyu Iğdır Milletvekiline anlattık olmadı, Diyanet İşleri Başkanına anlattık olmadı, Başkan yardımcısına anlattık olmadı, İl Müftüsüne anlattık olmadı….Olmadı, olmadı ve olmuyor… Hükümet bizlere karşı tamamen samimiyetsiz davranıyor. Şimdi edindiğimiz kesin bir bilgiye göre şu anda Kasımcan köyünden bir şahıs Diyanete İmam veya Müezzin olmak için başvuruda bulunmuştur. Tahminimiz bu şahsa da kadro verilecektir. Şimdi soruyoruz: Acaba kadro verilecek bu şahıs hangi İslami dersleri almıştır? Hangi eğitimden geçmiştir? Hangi medresede de okumuştur? Acaba Diyanet veya müftü lük yetkilileri bunu araştırdılar mı? Eğer yapmadılarsa buradan rica ediyoruz bu şahısla ilgili araştırmalarını yapsınlar ve ellerini vicdanlarına koysunlar.
Ondan sonra da yaptıkları işin ne anlama geldiğini ve Caferi alimlere neleri mal ettiklerini görsünler. Yine Diyanet İşleri Başkanı 25/12/2005 tarihli Sabah Gazetesinde CaferiAlimlerinin 2-3 Milyar para yardımı aldıklarını söylemiştir. Bunun ispatını istiyoruz. Aksi taktirde bunu bir iftira olarak kabul ediyoruz. Çünkü Ehl-i Beyt Alimleri arasında maddi imkansızlık yaşayan birçok arkadaşımız bulunmaktadır ve herbirimiz bu görevi bir iftihar olarak kabul ediyoruz. Diyanetin yaptığı tamamen bir asimilasyon hareketidir. Herkes bunu böyle bilmelidir.
Ortada samimiyetsiz bir durum var. Caferi Âlimlerin Diyanetin kadrolu elamanı olunması isteği bizzat Caferi fıkhından kaynaklanan gerekçelerle mümkün değildir. Sanki bizim fıkhımız onların umurunda değilmiş gibi bir tavır takınıyorlar. Zaten Diyanet İşleri Başkanlığının yayınladığı Hac İlmihalinde bizim için bidat ehli “Din adına uydurulmuş şeylere inanan” dememişlermiydi? Bunu bizzat Diyanet İşleri Başkanı Ali BARDAKOĞLU da kabul etmekte ancak özür dileyeceği yerde “2008 Hac ilmihalinden çıkardık” diyerek olayı geçiştirme yolunu seçmiştir.
Bir akıl almaz hal vardır ki o da Diyanet İşleri Başkanının “onları kazanmalıyız” şeklindeki münasebetsiz sözüdür. Tepeden tırnağa ortalık tezatlar yumağıyla doludur.
Caferiler bu ülkenin yitik evlatları değildir. Diyanet önce kendine bakmak durumundadır. Kendini bu ülkenin vicdanında aklamak durumundadır.
Diyanet İşleri Başkanlığı ve doğal olarak onun bağlı bulunduğu AKP hükümeti geçen on yıllık süreçte Caferi halkına yönelik sahte sözlerle günü kurtarmanın hesabını yapmaktadır.
Sonuç itibariyle Caferi halkını derinden inciten ve insan hakları ihlali niteliğindeki Diyanetin bu tavrını esefle kınıyor, bu tutumundan ivedilikle vazgeçmesini istiyoruz.”
AKP Hükümeti altyapısı hazırlanırken “kimi muhatap alacağız canım…” edası takınarak tepeden inmeci bir anlayışı benimseyerek Türkiye’de sözde ‘açılım’ süreci gibi neme nem bir tavır içine girmiştir.
Diyanetten Sorumlu Devlet Bakanı yapılan işin ne olduğunu, neyi kapsayacağını ve geçerliliğini sorgulamadan birlik ve beraberliği zedeleyecek tavırlardan kaçınılması gerektiğini, kendisine bağlı Diyanet İşleri Başkanlığına anlatmak zorundadır.
Caferi Alimlerin Diyanetin kadrolu memurlarına katılması isteği meselenin diğer muhatapları tarafından gerek basın yoluyla gerekse de gayri resmi görüşmelerde defaeten yetkililere anlatılmasına rağmen anlaşılmaz bir ısrar sürdürülmekte ve sanki sağırlar diyalogu geliştirilmek istenmektedir.
Iğdır Ehl-i Beyt Âlimleri Derneği Başkanı Veli BEDER konuyla alakalı görüşünü belirtirken; AKP hükümetine yönelik şu haklı soruyu sormaktadır: Madem bize maaş vermekte bu derece mahirsiniz neden yıllardır toplumumuzun bizzat fıkhi gerekçelerden kaynaklanan ihtiyaçlarına on yıldır AKP hükümeti olarak kulağınızı tıkadınız? Her yıl bu insanlar kutsal Hac farizasını yerine ge tirmek isterken kendi hocalarının onların başında olma isteği hep kulak ardı edilmiştir. Bu konuda büyük cefalar çekmekteyiz. Konuyu Iğdır Milletvekiline anlattık olmadı, Diyanet İşleri Başkanına anlattık olmadı, Başkan yardımcısına anlattık olmadı, İl Müftüsüne anlattık olmadı….Olmadı, olmadı ve olmuyor… Hükümet bizlere karşı tamamen samimiyetsiz davranıyor. Şimdi edindiğimiz kesin bir bilgiye göre şu anda Kasımcan köyünden bir şahıs Diyanete İmam veya Müezzin olmak için başvuruda bulunmuştur. Tahminimiz bu şahsa da kadro verilecektir. Şimdi soruyoruz: Acaba kadro verilecek bu şahıs hangi İslami dersleri almıştır? Hangi eğitimden geçmiştir? Hangi medresede de okumuştur? Acaba Diyanet veya müftü lük yetkilileri bunu araştırdılar mı? Eğer yapmadılarsa buradan rica ediyoruz bu şahısla ilgili araştırmalarını yapsınlar ve ellerini vicdanlarına koysunlar.
Ondan sonra da yaptıkları işin ne anlama geldiğini ve Caferi alimlere neleri mal ettiklerini görsünler. Yine Diyanet İşleri Başkanı 25/12/2005 tarihli Sabah Gazetesinde CaferiAlimlerinin 2-3 Milyar para yardımı aldıklarını söylemiştir. Bunun ispatını istiyoruz. Aksi taktirde bunu bir iftira olarak kabul ediyoruz. Çünkü Ehl-i Beyt Alimleri arasında maddi imkansızlık yaşayan birçok arkadaşımız bulunmaktadır ve herbirimiz bu görevi bir iftihar olarak kabul ediyoruz. Diyanetin yaptığı tamamen bir asimilasyon hareketidir. Herkes bunu böyle bilmelidir.
Ortada samimiyetsiz bir durum var. Caferi Âlimlerin Diyanetin kadrolu elamanı olunması isteği bizzat Caferi fıkhından kaynaklanan gerekçelerle mümkün değildir. Sanki bizim fıkhımız onların umurunda değilmiş gibi bir tavır takınıyorlar. Zaten Diyanet İşleri Başkanlığının yayınladığı Hac İlmihalinde bizim için bidat ehli “Din adına uydurulmuş şeylere inanan” dememişlermiydi? Bunu bizzat Diyanet İşleri Başkanı Ali BARDAKOĞLU da kabul etmekte ancak özür dileyeceği yerde “2008 Hac ilmihalinden çıkardık” diyerek olayı geçiştirme yolunu seçmiştir.
Bir akıl almaz hal vardır ki o da Diyanet İşleri Başkanının “onları kazanmalıyız” şeklindeki münasebetsiz sözüdür. Tepeden tırnağa ortalık tezatlar yumağıyla doludur.
Caferiler bu ülkenin yitik evlatları değildir. Diyanet önce kendine bakmak durumundadır. Kendini bu ülkenin vicdanında aklamak durumundadır.
Diyanet İşleri Başkanlığı ve doğal olarak onun bağlı bulunduğu AKP hükümeti geçen on yıllık süreçte Caferi halkına yönelik sahte sözlerle günü kurtarmanın hesabını yapmaktadır.
Sonuç itibariyle Caferi halkını derinden inciten ve insan hakları ihlali niteliğindeki Diyanetin bu tavrını esefle kınıyor, bu tutumundan ivedilikle vazgeçmesini istiyoruz.”