Günümüzde bile anlatıldığında
etkinliğini yitirmeyen hikâyeleri bilmeyenimiz yoktur.
Aras Nehri’nin ülkeler arası sınırını belirten ve yöresel deyimiyle o
tay - bu tay diye adlandırılan ve çoğu göçleri konu alan bu hikâyeler,
Gaçagaç dönemine ait olup ve halen duygusallığını yitirmemiştir. Hala
bu duygusallığı üzerinden atamayan Iğdır ve Iğdırlının, bir sabah
kalkıp her şeyi unutmasını beklemeli miyiz?
O dönemde Ermeniler tarafından zorla öz yurtlarından göçe zorlanan aileleri ve toplu katliamlar sonucu işlenen insanlık suçlarını, hangi tarih ya da tarihçi bu kadar kısa bir sürede unutturabilir? İlimizde son yıllarda yapılan arkeolojik kazılarda bulunan toplu mezarlar ve bu mezarlardan çıkarılan dönemin soykırım rezaletini gözler önüne seren kemikler sadece müzelerde mi sergilenmeliydi? Şimdi soruyorum; oluşturulan siyasi polemikler ve ekonomik kaygılarla süslenen gündemimiz acaba bunları nereye kadar örtbas eder? Ya da yıllardır yılan hikâyesine dönen Ermenistan sınır kapısının açılmasına bahane olarak ne gösterilecektir? Soykırım palavralarıyla uluslararası arenada ülkemizi karalamaya çalışması mı, yoksa Karabağ işgali ile işlediği insanlık suçunu yine aynı arenada meşrulaştırmaya çalışması mı?
Bütün bunlara rağmen, komşuluk hukuku adına kapılarımızı açmamız ve gerekli ticari ilişkilerde bulunmamızı bekleyen mevcut siyasi anlayış, tarihsel süreçte ülkemiz çıkarları adına ne tür bir sunumda bulunacağını kestirebiliyor mu? Önünü göremeyen bu zihniyetin üstünkörü kararlarının, yediden yetmişe hepimize vereceği zararı, halk olarak düşünme iradesine sahibiz. Iğdır halkının ekonomik sıkıntılarını giderecek olarak görülen bu sihirli kapının, karşı tarafa sağlayacağı çıkarları da bilmeliyiz. Dünya kamuoyundaki asılsız iddialarını yine aynı sihirle bir günde haklı çıkaracağını unutmamak gerekir. Karabağ’ın yasını tutan Azerbaycan halkının, Ermenistan Sınır Kapısının açılmasından dolayı göreceği manevi zararın bilinmesi ve uluslar arası politikada dikkat edilmesi gereken hassas dengelere bu duygusallığın da dâhil edilmesini beklemek lazım…
Çok uzak bir tarih değil, sadece 1990 lı yılların başına göz atalım. Büyük Sovyet Birliği dağılmış, yanı başımızda irili ufaklı birçok ülke bağımsızlığını ilan etmişti. Dünya demokrasisi açısından büyük bir kazanım olarak görülen bu gelişmeye, Türkiye de bu ülkelerin bağımsızlıklarını tanıyarak destek verdi. Bunlar arasında tarih ve kültür birliği ile birbirimize bağlı olduğumuz Azerbaycan’ın kuşkusuz hepsinden ayrı bir önemi vardı. Ama 1991 yılında bağımsızlığını ilan eden ülkeler arasında bulunan Ermenistan’ın bağımsızlığından hemen 2 yıl sonra Azerbaycan toprağı olan Karabağ’ı işgal etmesi, Türkiye’nin iyi niyetine karşı vurulan bir darbe olarak tarihe geçmiştir. Buna karşılık Türkiye Ermenistan sınırını, Ermenistan üzerinde ekonomik abluka yoluyla baskı oluşturmak ve Azerbaycan topraklarından çekilmesini sağlamak amacıyla 1993 yılında kapılarını kapatmış ve işgale karşı diplomasi yoluyla tepkisini göstermiştir. O zamandan bu zamana geçen sürede hem 1915 soykırım iddialarını hem de 1993 işgalini her fırsatta kınayan diplomasi anlayışımız nasıl oldu da kısa bir dönemde çark etti? Bu ciddi politik tavrımızdan ödün vermemizi gerektirecek sebep neydi? Yoksa Ermenistan sınır kapılarının açılacağı gün işgal ettiği Azerbaycan topraklarından çekileceğini mi deklare etti? Ya da 1915 soykırım safsatasını bir daha gündeme getirmeyeceği sözünü mü verdi? Eğer böyleyse ne duruyorsunuz, hemen açın kapıları…
O dönemde Ermeniler tarafından zorla öz yurtlarından göçe zorlanan aileleri ve toplu katliamlar sonucu işlenen insanlık suçlarını, hangi tarih ya da tarihçi bu kadar kısa bir sürede unutturabilir? İlimizde son yıllarda yapılan arkeolojik kazılarda bulunan toplu mezarlar ve bu mezarlardan çıkarılan dönemin soykırım rezaletini gözler önüne seren kemikler sadece müzelerde mi sergilenmeliydi? Şimdi soruyorum; oluşturulan siyasi polemikler ve ekonomik kaygılarla süslenen gündemimiz acaba bunları nereye kadar örtbas eder? Ya da yıllardır yılan hikâyesine dönen Ermenistan sınır kapısının açılmasına bahane olarak ne gösterilecektir? Soykırım palavralarıyla uluslararası arenada ülkemizi karalamaya çalışması mı, yoksa Karabağ işgali ile işlediği insanlık suçunu yine aynı arenada meşrulaştırmaya çalışması mı?
Bütün bunlara rağmen, komşuluk hukuku adına kapılarımızı açmamız ve gerekli ticari ilişkilerde bulunmamızı bekleyen mevcut siyasi anlayış, tarihsel süreçte ülkemiz çıkarları adına ne tür bir sunumda bulunacağını kestirebiliyor mu? Önünü göremeyen bu zihniyetin üstünkörü kararlarının, yediden yetmişe hepimize vereceği zararı, halk olarak düşünme iradesine sahibiz. Iğdır halkının ekonomik sıkıntılarını giderecek olarak görülen bu sihirli kapının, karşı tarafa sağlayacağı çıkarları da bilmeliyiz. Dünya kamuoyundaki asılsız iddialarını yine aynı sihirle bir günde haklı çıkaracağını unutmamak gerekir. Karabağ’ın yasını tutan Azerbaycan halkının, Ermenistan Sınır Kapısının açılmasından dolayı göreceği manevi zararın bilinmesi ve uluslar arası politikada dikkat edilmesi gereken hassas dengelere bu duygusallığın da dâhil edilmesini beklemek lazım…
Çok uzak bir tarih değil, sadece 1990 lı yılların başına göz atalım. Büyük Sovyet Birliği dağılmış, yanı başımızda irili ufaklı birçok ülke bağımsızlığını ilan etmişti. Dünya demokrasisi açısından büyük bir kazanım olarak görülen bu gelişmeye, Türkiye de bu ülkelerin bağımsızlıklarını tanıyarak destek verdi. Bunlar arasında tarih ve kültür birliği ile birbirimize bağlı olduğumuz Azerbaycan’ın kuşkusuz hepsinden ayrı bir önemi vardı. Ama 1991 yılında bağımsızlığını ilan eden ülkeler arasında bulunan Ermenistan’ın bağımsızlığından hemen 2 yıl sonra Azerbaycan toprağı olan Karabağ’ı işgal etmesi, Türkiye’nin iyi niyetine karşı vurulan bir darbe olarak tarihe geçmiştir. Buna karşılık Türkiye Ermenistan sınırını, Ermenistan üzerinde ekonomik abluka yoluyla baskı oluşturmak ve Azerbaycan topraklarından çekilmesini sağlamak amacıyla 1993 yılında kapılarını kapatmış ve işgale karşı diplomasi yoluyla tepkisini göstermiştir. O zamandan bu zamana geçen sürede hem 1915 soykırım iddialarını hem de 1993 işgalini her fırsatta kınayan diplomasi anlayışımız nasıl oldu da kısa bir dönemde çark etti? Bu ciddi politik tavrımızdan ödün vermemizi gerektirecek sebep neydi? Yoksa Ermenistan sınır kapılarının açılacağı gün işgal ettiği Azerbaycan topraklarından çekileceğini mi deklare etti? Ya da 1915 soykırım safsatasını bir daha gündeme getirmeyeceği sözünü mü verdi? Eğer böyleyse ne duruyorsunuz, hemen açın kapıları…