Özellikle binlerce yıllık köklü bir geçmişi olan biz Türklerde de
sayısız gelenek ve görenek tarihin süzgecinden geçerek günümüze kadar
gelmeyi başarmıştır. Her ne kadar tüm geleneklerin geleceğe aktarılması
mümkün olmasa da büyük bir çoğunluğu günümüze kadar yaşatılmış, özünü
koruyabilmiştir. Ancak, günümüz yaşamının teknolojik gelişmeler
karşısında hızla değişmesi, aile yapısında ve dolayısıyla sosyal
düzendeki değişmeler neticesinde artık yeni nesillerin eski ile,
tarihi ve kültürel bağlarla olan ilişkisinin oldukça azalması,
geleneklerin de birer birer unutulup yok olmasına yol
açmaktadır.Küreselleşmenin bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde yol
açtığı en büyük tahribatlardan biri de maalesef budur.
Geleneklerden bahsetmişken bizler için üzerinde durulması gereken konulardan biri de ,içinde bulunduğumuz mart ayında , değişik Türk coğrafyaları ve devletlerinde binlerce yıldır kutlanan,Türkleri bir arada tutan en önemli etkinlikten biri olan Nevruz Bayramının önemine değinmektir.
Farsça Nev (Yeni) ve Ruz (Gün) kelimelerinin birleşmesinden meydana gelen ve yenigün anlamını taşıyan Nevruz,Türklerin bilinen en eski,yazılı kaynaklarda birçok defa bahsi geçen ve günümüze kadar gelen bir bayramıdır. Ebul Gazi Bahadır Han’ın “Türk Şeceresi’nde, Nizamü'l-Mülk’ün Siyasetnâme’sinde, Kaşgarlı Mahmut un Divan-ı Lügat-it Türk adlı eşsiz eserinde ve daha birçok eserde Nevruz ; bazen göçebe hayatı olan Türklerde kışın bitmesi ve baharın gelişinin kutlanılması olarak, bazen Ergenekon Destanındaki Türklerin dağın demir cevherini eriterek çıkmayı başardıkları gün olarak, bazen Anadolu’da Osmanlı ailesini çıkarmış olan Kayı Boyu’na mensup Karakeçili aşireti mensuplarının 21 Mart tarihinde Ertuğrul Gazi’nin türbesi etrafında toplandıkları, burada şenlikler yaptıkları, at yarıştırdıkları, cirit ve güreş sporları düzenledikleri ve Yörük Bayramı adını verdikleri gün olarak, bazen çeşitli Türk topluluklarında Hz. Ali'nin doğumu, Hz. Ali ile Hz. Fatıma'nın evliliği, bazılarının ise Hz. Hasan veya Hüseyin'in doğum tarihi olarak kutladıkları gün olarak karşımıza çıkmaktadır. Ama hangi bölgede ve zamanda olursa olsun hepsinde ortak olan fikir Nevruz’un bir yenilenme, arınma, bolluk, bereket, kurtuluş ve barış günü olarak kutlanmasıdır.
Binlerce yılın verdiği o coşku, ülkemiz de dahil birçok devlette, coğrafyada günlerce bayrama özgü ritüeller eşliğinde yaşanmakta, böylece toplumsal birlik ve beraberlik, ortak tarih ve kültür mirasının yaşatılması bilinci üst seviyelere çıkmaktadır. Özellikle Iğdır’da yaşayanların bildiği üzere baca baca ateşi yakılarak hastalıkların ve ağrıların şifa bulacağı ümidiyle üzerinden atlanması, kırmızıya boyanan yumurtaların zevkle tokuşturulması, bayramdan önceki salı günü herkesin içinde yedi çeşit çerezin konduğu için ismi ‘yedi levin’ denilen çerezlerini alması ve birbirlerine dağıtması, çocukların kapılara mendil asması, kulak asma denilen kapıların dinlenmesi adeti gibi yaşanan birçok şey Nevruzun halk tarafından nasıl benimsendiğinin ve coşkuyla yaşatıldığının açık bir göstergesidir.
Bu sene yerel seçimlerin Nevruz Bayramı ile yakın tarihlere denk gelmesi aslında hem manidar hem de sevindiricidir. Siyasetin günümüzde bazı durumlarda insanları ayrı düşünce ve taraflara ayırması, bu ayrılıkların makul sınırların dışına taşarak kin ve nefrete dönüşmesi, geriye dönülmeyecek toplumsal parçalanmalara yol açması hepimizi üzmektedir. Ülkemizin en uzak köşelerinden biri olan, şehirleşme anlamında gelişmesini henüz tamamlayamamış, dışarıya çok fazla açık olmayan bir topluma sahip şehrimiz Iğdır, gelişim ve değişimini tamamlayabilmesi, yarınlara umutla bakabilmesi, gelecek nesillere her açıdan iyi ve yaşanılabilir bir şehir bırakabilmesi için her zaman olduğundan çok daha fazla bir gayret göstererek toplumsal mutabakatını sağlamalıdır. Bunu yaparken Nevruzun birleştiriciliğini, saf ve temiz bir şekilde, herhangi bir menfaat beklemeden yeni ve güzele olan başlangıcını, uyanışını, coşkusunu örnek almalı, Nevruza yaraşır bir olgunlukta hareket etmeliyiz.
Nevruz Bayramında olduğu gibi diğer birçok geleneklerimize de aynı duyarlılığı sergilemeli, çoğu zaman unutulmaya yüz tutan adetlerimizi tekrar yaşatmalı, canlandırmalı ve onları gelecek nesillere en iyi şekilde milli bir görev ve sorumluluk bilinciyle aktarmalıyız. Atatürk de "Gençlerimize, çocuklarımıza görecekleri eğitimin hududu ne olursa olsun en evvel ve her şeyden evvel kendi geleneklerine, millî ananelerine ve Türkiye'nin bağımsızlığına düşman olan unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir" derken bu hususa dikkat çekmiş, kendi kimliğini, kişiliğini, milli benliğini kazanmış ulusların ilelebet var olacaklarını her fırsatta dile getirmiştir. Bizler de tüm bunları dikkate alarak üzerimize düşeni yapmalı, geleneklerimize her ne şekilde olursa olsun sahip çıkmalı, Nevruzu barış içinde, birleştirici bir şekilde, coşkuyla kutlamalıyız. Nevruz un hepimize yeni, tertemiz, güzellikler ve bereket dolu günler getirmesi dileğiyle.
Av. Göksal KILIÇ
Geleneklerden bahsetmişken bizler için üzerinde durulması gereken konulardan biri de ,içinde bulunduğumuz mart ayında , değişik Türk coğrafyaları ve devletlerinde binlerce yıldır kutlanan,Türkleri bir arada tutan en önemli etkinlikten biri olan Nevruz Bayramının önemine değinmektir.
Farsça Nev (Yeni) ve Ruz (Gün) kelimelerinin birleşmesinden meydana gelen ve yenigün anlamını taşıyan Nevruz,Türklerin bilinen en eski,yazılı kaynaklarda birçok defa bahsi geçen ve günümüze kadar gelen bir bayramıdır. Ebul Gazi Bahadır Han’ın “Türk Şeceresi’nde, Nizamü'l-Mülk’ün Siyasetnâme’sinde, Kaşgarlı Mahmut un Divan-ı Lügat-it Türk adlı eşsiz eserinde ve daha birçok eserde Nevruz ; bazen göçebe hayatı olan Türklerde kışın bitmesi ve baharın gelişinin kutlanılması olarak, bazen Ergenekon Destanındaki Türklerin dağın demir cevherini eriterek çıkmayı başardıkları gün olarak, bazen Anadolu’da Osmanlı ailesini çıkarmış olan Kayı Boyu’na mensup Karakeçili aşireti mensuplarının 21 Mart tarihinde Ertuğrul Gazi’nin türbesi etrafında toplandıkları, burada şenlikler yaptıkları, at yarıştırdıkları, cirit ve güreş sporları düzenledikleri ve Yörük Bayramı adını verdikleri gün olarak, bazen çeşitli Türk topluluklarında Hz. Ali'nin doğumu, Hz. Ali ile Hz. Fatıma'nın evliliği, bazılarının ise Hz. Hasan veya Hüseyin'in doğum tarihi olarak kutladıkları gün olarak karşımıza çıkmaktadır. Ama hangi bölgede ve zamanda olursa olsun hepsinde ortak olan fikir Nevruz’un bir yenilenme, arınma, bolluk, bereket, kurtuluş ve barış günü olarak kutlanmasıdır.
Binlerce yılın verdiği o coşku, ülkemiz de dahil birçok devlette, coğrafyada günlerce bayrama özgü ritüeller eşliğinde yaşanmakta, böylece toplumsal birlik ve beraberlik, ortak tarih ve kültür mirasının yaşatılması bilinci üst seviyelere çıkmaktadır. Özellikle Iğdır’da yaşayanların bildiği üzere baca baca ateşi yakılarak hastalıkların ve ağrıların şifa bulacağı ümidiyle üzerinden atlanması, kırmızıya boyanan yumurtaların zevkle tokuşturulması, bayramdan önceki salı günü herkesin içinde yedi çeşit çerezin konduğu için ismi ‘yedi levin’ denilen çerezlerini alması ve birbirlerine dağıtması, çocukların kapılara mendil asması, kulak asma denilen kapıların dinlenmesi adeti gibi yaşanan birçok şey Nevruzun halk tarafından nasıl benimsendiğinin ve coşkuyla yaşatıldığının açık bir göstergesidir.
Bu sene yerel seçimlerin Nevruz Bayramı ile yakın tarihlere denk gelmesi aslında hem manidar hem de sevindiricidir. Siyasetin günümüzde bazı durumlarda insanları ayrı düşünce ve taraflara ayırması, bu ayrılıkların makul sınırların dışına taşarak kin ve nefrete dönüşmesi, geriye dönülmeyecek toplumsal parçalanmalara yol açması hepimizi üzmektedir. Ülkemizin en uzak köşelerinden biri olan, şehirleşme anlamında gelişmesini henüz tamamlayamamış, dışarıya çok fazla açık olmayan bir topluma sahip şehrimiz Iğdır, gelişim ve değişimini tamamlayabilmesi, yarınlara umutla bakabilmesi, gelecek nesillere her açıdan iyi ve yaşanılabilir bir şehir bırakabilmesi için her zaman olduğundan çok daha fazla bir gayret göstererek toplumsal mutabakatını sağlamalıdır. Bunu yaparken Nevruzun birleştiriciliğini, saf ve temiz bir şekilde, herhangi bir menfaat beklemeden yeni ve güzele olan başlangıcını, uyanışını, coşkusunu örnek almalı, Nevruza yaraşır bir olgunlukta hareket etmeliyiz.
Nevruz Bayramında olduğu gibi diğer birçok geleneklerimize de aynı duyarlılığı sergilemeli, çoğu zaman unutulmaya yüz tutan adetlerimizi tekrar yaşatmalı, canlandırmalı ve onları gelecek nesillere en iyi şekilde milli bir görev ve sorumluluk bilinciyle aktarmalıyız. Atatürk de "Gençlerimize, çocuklarımıza görecekleri eğitimin hududu ne olursa olsun en evvel ve her şeyden evvel kendi geleneklerine, millî ananelerine ve Türkiye'nin bağımsızlığına düşman olan unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir" derken bu hususa dikkat çekmiş, kendi kimliğini, kişiliğini, milli benliğini kazanmış ulusların ilelebet var olacaklarını her fırsatta dile getirmiştir. Bizler de tüm bunları dikkate alarak üzerimize düşeni yapmalı, geleneklerimize her ne şekilde olursa olsun sahip çıkmalı, Nevruzu barış içinde, birleştirici bir şekilde, coşkuyla kutlamalıyız. Nevruz un hepimize yeni, tertemiz, güzellikler ve bereket dolu günler getirmesi dileğiyle.
Av. Göksal KILIÇ