Genel Haber
Yayınlanma: 09 Mart 2013 - 07:10
Iğdır Ülkü Ocaklarından Son Günlerde Yaşanan Hadiselere ilişkin Basın Açıklaması
Iğdır Ülkü Ocakları il başkanlığı bir basın açıklaması yaparak son günlerde başlatılan İmralı görüşmeleri ve bakan Zafer Çağalayan’ın açıklamaları ile ilgili bir basın açıklaması yaptı. İl başkanı Ersoy İçer tarafından dernek binasında yapılan açıklamada şu görüşlere yer verildi.” Milli birlik ve beraberliğimize savaş açanlar, milliyetçileri kendileri için bir engel olarak görmüş olacaklar ki, son günlerde Ülkücü-Milliyetçi kişi ve kurumlara yönelik saldırılar artmıştır. Kaynağını ihanetten, cesaretini terör ve onun siyasal uzantılarından alan bu tür suçlamalar dün olduğu gibi bugün de Ülkücüleri asla yıpratamayacak ve yolundan asla döndüremeyecektir.İlk olarak Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Suudi Arabistan ziyareti sırasında devletimize yönelik asılsız ithamlarda bulunmuştur. Çağlayan’ın iki ülke arasındaki ekonomik ilişkiyi geliştirmek üzere çıktığı bir gezide “Yıllardır Kürt olduğunu söyleyememiş biriyim.” demesinin makul yanı yoktur.. Sosyalist Enternasyonale katılan Kılıçdaroğlu’nun bizi başka devletlere şikâyet ettiğini söyleyen Erdoğan, kendi hükümetindeki bir bakan için de aynısını söyleyebilecek midir?, AKP Türkiye’nin itibarını düşürmek için her yolu denemektedir.Kürt olduğunu saklamak zorunda kaldığı iddiasını ortaya atan Çağlayan, bugün Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinde bakan olabilmektedir. Bu durum Türkiye’de vatandaşlar arasında bir ayrım yapılmadığının göstergesidir. Cumhuriyet tarihinde pek çok farklı kimlikten politikacı olduğu da herkesçe bilinen bir vakıadır. Çağlayan kimliğini gizleyerek bakan olabildiği iddiasında bulunacak kadar ileriye gitmekten de çekinmemiştir. Hangi devlet istediği zaman bakan olacak bir kişinin kimliği hakkında araştırma yapamayacak durumdadır? Eğer bugün Türkiye’de kimliği nedeniyle birinin görev alamaması istense bunun için kişinin kimliğini itiraf etmesini beklemeye gerek var mıdır? Çağlayan sözlerine “Bugün konuştuklarımızı sekiz-on yıl önce konuşamazdık.” diyerek devam etmiştir. Haklısınız Sayın Bakan! 8-10 yıl önce Türkiye’de kimse birbirinin Kürt olup olmadığını merak etmezdi. Kimsenin Kürt olduğunu söylemesine gerek yoktu. İhanet bugünkü kadar ayyuka çıkmamış, terör örgütü pazarlık masalarının baş aktörü haline gelmemişti. Bugün ise bu tür açıklamalar yapmak adeta siyasetin vazgeçilmezi hâline geldi. Bir de kalkmış İmralı görüşmelerinin içeriğinin açıklanmasını süreci sabote etmek olarak nitelendiriyorsunuz. Tehlikeye düşmesinden korkulan, görüşmeleri açıklayan herkesin sabotajcı ilan edildiği süreç bu mudur? Çağlayan’a şunu hatırlatmak isteriz: Ülkücünün eskisi yenisi yoktur. Hangi ürünün eskisiyle yenisi arasında fark olduğu da herkesin malumudur. Türk ile Kürt’ün farklı olduğu noktasında öne sürülen iddialar Ülkücü hareketin hiçbir döneminde gündeminde olmamıştır. Nitekim Başbuğumuz Alparslan Türkeş’in “Biz ne kadar Türk isek, onlar da o kadar Türk’tür. Onlar ne kadar Kürt’se biz de o kadar Kürt’üz. Kız alıp kız vermişiz, etle tırnak gibiyiz. Kürtler bizim öz kardeşlerimizdir. Biz onları herkesten fazla sever, düşünürüz. Onlar da Elhamdülillah Müslüman’dırlar, hepimiz aynı kıbleye secde ediyoruz, hepimiz aynı Peygamber’in ümmetiyiz, aynı kutsal kitaba bağlıyız.” sözleri Ülkücü Hareketin temel duruşunu yansıtmaktadır. Türk Milliyetçiliği hareketinin merhum Başbuğ’u böyle bir fikriyata sahip iken bizi ayrım yapmakla, ırkçılıkla suçlamak utanma duygusunun yitirildiğinin göstergesidir. Aynı zamanda şu da unutulmamalıdır ki: Ülkücü Hareket içerisinde Kürt kökenli şehitler ve gaziler bulunmaktadır. Bu yapılan açıklama onların hatıralarına ve ailelerine yapılan saygısızlıktan başka da bir anlam içermemektedir. Başkan Ersoy İçer daha sonra şunlarım kaydetti:” Üniversitelerde Ülkücü öğrencilere karşı terör örgütü yandaşlarının faaliyetleri devam etmekte ve maalesef rektörlükler ile güvenlik güçleri bu yapılanlara karşı kayıtsız kalmaktadır. Ankara Üniversitesi DTCF ve Siyasal Bilgiler Fakültesi, Marmara Üniversitesi, Muğla Üniversitesi ve Sinop Üniversitesi’nde Ülkücü hareket üzerine yönelen ve ağır yaralanma hadiseleri içeren eylemlere son halka olarak Kars’ta eklenmiştir. Kars’ta KYK yurdunda Ülkücüler saldırıya uğrarken, daha sonrasında gelişen olaylar neticesinde terör örgütü yandaşları yurt müdürü tarafından içeriye alınmış, Ülkücü öğrenciler yurda alınmamıştır. Bu da yetmezmiş gibi terör örgütü yandaşlarına hiçbir yaptırım uygulanmamış, hatta bir Ülkücü arkadaşımız halen gözaltında bulunmaktadır. Ülkü Ocaklarına gelen polis müdürünün “Sürece zarar verecek bir eylem içine girmeyin, itidalli olun.” demesi, ülkemizin içinde bulunduğu durumun vahametini gözler önüne sürmektedir. Görülmektedir ki AKP Hükümeti yaşanan parçalama ve yıkım sürecinin kesintiye uğramaması için her düzeydeki memura kadar sistemli bir çalışma yürütmekte ve bu süreci meşrulaştırmak için elinden geleni yapmaktadır. AKP Hükümeti İmralı süreci ve yıkım projesi kapsamında tek engel olarak Ülkücüleri gördüğünden, bizleri sindirmek için elindeki her türlü imkânı kullanmaktadır. Uzun yıllardır Türk Milleti’nin canının, malının ve manevi duygularının tahribatından sorumlu olan eli kanlı katil Abdullah Öcalan ile Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği üzerine masaya oturanlar şunu iyi bilmelilerdir: “Bizler, Türk-İslam Ülkücüleri olarak birilerinin ayaklar altına almaya cüret ettiği milliyetçiliği hep el üstünde tutacağız.” İyi biliyoruz ki memleketin her yanındaki milletimizin düşmanları ve onların sempatizanları bizim varlığımızdan rahatsız olmaktadır. Şunu garanti ederiz ki bizler son nefesimize kadar sizleri rahatsız etmeye devam edeceğiz. Bu vatan, bu millet, bu bayrak, bu dil tektir ve bizimdir!
Genel Haber
09 Mart 2013 - 07:10