Çıktığı Televizyon Programlarında Sık Sık Iğdır Ve Yaycı Köyünden
Bahseden Yazar Kitaplarında Genellikle Iğdır Yöresini Anlattığını
Vurguladı.
HASAN ÖZKILIÇ KİMDİR
Hasan Özkılıç, 1951 yılında Iğdır’da doğdu. Orta ikinci sınıfa kadar burada eğitim gördü. Ailesi, 1968 yılında Manisa’nın Turgutlu ilçesine işçi olarak göçtü. Eğitimine burada devam etti. 1973 yılında Turgutlu Lisesi’nden mezun oldu. 1974 yılında Ege Üniversitesi İşletme Fakültesine kaydoldu, bu okulu 1980 yılında bitirdi. 70’lerin başında yazmaya başladı. İlk öyküsü 1974 yılında Demokrat İzmir Gazetesi’nde yayımlandı. Daha sonra öyküleri, Çıkış, Edebiyat Cephesi, Küçücük, Öykü, İnsancıl, Evrensel Kültür, Gerçek Sanat, Adam Öykü, Agora, Yelkovan, Notos Öykü gibi dergilerde yayımladı. Yazarın ilk kitabı Kuş Boranı 1998 yılında İnsancıl Yayınları'ından çıktı. Şerul'de Beklemek adlı kitabı 2002, Orada Yollarda adlı kitabı 2005, "Gönlümüm Şirazesi Bozuldu adlı kitabı da 2008 yılında Can Yayınları'ndan çıktı. Yazar, “Gönlümün Şirazesi Bozuldu” adlı kitabıyla, 2008 yılında 22. verilen 2007 Milliyet Gazetesi Haldun Taner Öykü Ödülü’nü aldı. Yazar, 2000/2005 yılları arasında İzmir’de, Agora Yeni Binyıl Edebiyat Sanat Kültür Dergisi' ni 45 sayı yayımladı, derginin yayınını Aralık 2005 ayında dondurdu. Yazarın, “Kuş Boranı” adlı kitabından "Bir Yanı Yaralı", “Orada Yollarda” kitabından, "Güzel Günler İçin” adlı öykülerinden Erden Kıral, ( 2008 yılında) “Vicdan” adlı uzun metrajlı filmi sinemaya uyarladı. Film, 2008 yılı Ekim ayında vizyona girdi. Filmde, Nurgül Yeşilçay, Murat Han, Tülin Özen, Nazan Kesal gibi oyuncular oynadı. Vicdan filmi, Anatlya Altın Portakal Film yarışmasında, Nurgül Yeşilçay en iyi kadın oyuncu, görüntü yönetmeni en iyi görüntü, kurgu dalında en iyi kurgu ve makyaj dalında da en iyi makyaj olmak üzere, dört ödül aldı… Yine yazarın Şerul’da Beklemek adlı kitabından, “Adı Kargalarda Saklı” öyküsünü, yönetmen Özcan Alper, “Moto Guzzi” adıyla senaryolaştırıldı, 2007 Kars Altın Kaz Film Festivali’nde düzenlenen ve yarışmayla seçilen, beş “Kar Öyküsü” kapsamında seçilen öykü, 2008 yılında, yine o yörede kısa film olarak çekildi. Bu kısa film diğerleriyle birlikte 2008 yılında aynı festivalde gösterildi… Yazarın kızı Öykü, 2000 yılında doğdu.
GECEKONDUDA ANNE BABAMA TANER’İN ÖYKÜLERİNİ OKURDUM’
Kaynak: Milliyet Gazetesi/ Miraç Zeynep Özkartal
‘Gönlümün Şirazesi Bozuldu’ adlı kitabıyla bu yılki Haldun Taner Öykü Ödülü’nü alan Hasan Özkılıç: 1970’lerde, gecekonduda yaşarken aileme ‘Keşanlı Ali Destanı’nı okurdum. Bunca yıl sonra müthiş bir buluşma oldu.
Milliyet gazetesi tarafından bu yıl 21’inci kez düzenlenen Haldun Taner Öykü Ödülü, Hasan Özkılıç’ın Can Yayınları tarafından yayımlanan “Gönlümün Şirazesi Bozuldu” adlı öykü kitabına verildi.
Seçici Kurulu Doç. Dr. Füsun Akatlı, Prof. Dr. Nüket Esen, Semih Gümüş, Doğan Hızlan, Prof. Dr. Şara Sayın, Demet Taner, Sibel K. Türker ve Prof. Dr. Tahsin Yücel’den oluşan ödül, 13 Ekim’de Pera Müzesi’nde yapılacak bir törenle Özkılıç’a takdim edilecek.
‘Ablam ağladı’
Ödül haberini alır almaz Hasan Özkılıç’ı aradık. İzmir’de yaşayan yazar, 2 öyküsünden sinemaya uyarlanan “Vicdan” filminin galası için İstanbul’daydı. Buluştuğumuzda hem film, hem de ödül nedeniyle çok heyecanlı ve neşeliydi.
Bu, Özkılıç’ın aldığı ilk edebiyat ödülü, üstelik Haldun Taner anısına verilmesi ayrıca anlamlı: “Haldun Taner denince aklıma öykülerden önce şu geliyor... 1970’ler... Gecekonduda yaşıyoruz, fabrikada çalışan annemle babam işten gelmişler, elimde Bilgi Yayınevi’nde çıkmış ‘Keşanlı Ali Destanı’, onlara oyunu okuyorum.
Şimdi bunca yıl sonra müthiş bir buluşma oldu, büyük bir onur benim için. Biraz önce ablamı arayıp ödül haberini verdim, ağlamaya başladı”.
Dördüncü öykü kitabı
Haldun Taner Öykü Ödülü’ne değer görülen “Gönlümün Şirazesi Bozuldu”, Özkılıç’ın dördüncü öykü kitabı. Yazarın ilk öyküsü, 1974 yılında Demokrat İzmir’de yayımlanmış, ardından Özkılıç başka dergilere öykülerini göndermeye devam etmiş. İlk kitabı “Kuş Boranı”nı yayımlamak için ise 1998’e kadar beklemiş. Ardından diğer öykü kitapları “Şerul’da Beklemek” ve “Orada Yollarda” gelmiş. Son kitabı gibi, bu ilk üç kitap da Can Yayınları tarafından basılmış.
Özkılıç’ın öykü tutkusu, lise yıllarına kadar uzanıyor. Özkılıç, Iğdırlı bir işçi ailesinin çocuğu. 1968 yılında aile Manisa’ya göç etmeye karar veriyor, o da yazarlık yolunda ilk adımı atacağı Turgutlu Lisesi’ne kaydoluyor.
‘Biri okur, biz yorumlardık’
Edebiyat tutkunu arkadaşları ve derste Varlık, Yansıma dergilerini okutan edebiyat öğretmeninin üzerindeki etkisinin büyük olduğunu söylüyor yazar: “Parklarda gece yarılarına kadar edebiyat konuşurduk. Çehov’un 60-70 sayfalık bir öyküsünü biri okur, diğerleri dinlerdi. Sonra üzerinde tartışırdık”.
Kızının adı da Öykü
Kızına da Öykü adını veren Özkılıç’ın yaşamında bu türün yeri hep ayrı olur. “Öykü hayatımda hep önde oldu. Sanki öyküsüz, öykü okumadan ve yazmadan yaşayamam gibi...” diyor bugün, “Arkadaşlarım benim için hep ‘çok heyecanlı, yerinde duramaz’ der. Öykü de öyle. Hareketli, söyleyeceği sözü kısa zamanda söyleyen ama derinliği olan bir tür. Benim kişiliğime çok yakın.”
Sinema bu yazarı seviyor
Erden Kıral’ın yönettiği, başrollerini Nurgül Yeşilçay, Tülin Özen ve Murat Han’ın paylaştıkları ve bugün vizyona giren “Vicdan” adlı sinema filminin senaryosu, Hasan Özkılıç’ın “Orada Yollarda” kitabında yer alan “Güzel Günler İçin” ve “Bir Yanı Yaralı” adlı öykülerinden yola çıkılarak Raşit Çelikezer tarafından yazıldı. Yazarın bir başka öyküsü, “Adı Kargalarda Saklı” da Özcan Alper tarafından “Moto Guzzi” adlı kısa filme uyarlandı. Çekimleri Kars’ta yapılan film, 6 Kasım’da Kars’ta başlayacak olan 14. Gezici Festival’de gösterilecek.
Bu gönlün şirazesi nasıl bozuldu?
Hasan Özkılıç’a ödül kazandıran “Gönlümün Şirazesi Bozuldu”nun yazılışı ise, başlı başına bir öykü konusu. Çocukluğundan hatırladıklarını dost sohbetlerinde anlatırmış Hasan Özkılıç. Dostları da hep “Bunları yazsana” dermiş ona, ama sıra bir türlü gelmezmiş bu hikâyelere, başka öyküler varmış kaleminde... Bundan iki yıl önce bir gün, TRT’nin bir uzun hava albümünü bulup dinleyince, belleğinde biriktirdikleri bir bir dökülmüş önüne:
Türküden ilham aldı
“Türküler, dinledikçe başka türlü çağrışımlar yapmaya başladı. Bir imge yağmuru yaşadım. Oturdum defterin başına, çok yoğun, neredeyse huşu halinde yazdım. 25 Mayıs’tan 11 Haziran’a kadar dokuz öykü... Sonra tabii yayımlanmak üzere çalıştım üzerlerinde.”
Beethoven ile yazdı!
İlginç olan bir nokta da, Özkılıç’ın uzun havaların esin verdiği bu öyküleri Beethoven ve Chopin eşliğinde yazması...
Bu kitaptaki öyküler, yazarın çocukluğundan, duyduklarından esinlense de her biri kurgu. Geçmişin izleri zaman zaman çıkış noktasını, zaman zaman da renkli bir ayrıntısını oluşturmuş bu öykülerin.
Okurun, bozkırın havasını, atmosferini hissedebildiği bu ‘yerel’ öyküleri yerel dille yazmamaya özen göstermiş Hasan Özkılıç. Nedenini şöyle açıklıyor:
“‘Şerul’da Beklemek’ kitabımda bir öykü var; köy ozanı bir dükkânda halka hikâyeler anlatır. Bir süre önce o dükkâna gittim, bir de baktım ki internet kafe olmuş. Şimdi bu durumda yerel dil kullanmak anlamsız değil mi?”
POLİTİKA GÜNLÜĞÜ
HİKMET ÇETİNKAYA
Şerul'da Beklemek...
Şerul küçük bir kent...
Burada herkes birbirini tanır!..
Yurdagül 'ü de yediden yetmişe herkes tanıyordu...
Yağmur ansızın bastırdı...
Caddelerde oluk gibi sular aktı...
Hasan Özkılıç 'ın 'Şerul'da Beklemek' adlı kitabı Can Yayınları 'ndan çıktı...
On üç öykü var kitapta...
Birden 1960'lı yılların sonlarına gittim...
Tuzluca, Aras Nehri, Karakale Sınır Kapısı...
Erivan'ın ışıklarını görür gibi oldum bir yaz akşamında...
Sanki eski bir albümün arasında kalmış, rengi uçmuş fotoğraflara bakıyordum...
Iğdır'ı düşündüm, Tuzluca'nın o toprak ana caddesinde gezindim...
Karlı geceleri, sisin, kırağının eksik olmadığı günleri anımsadım...
Benim de bildiğim bir kent, ancak böyle anlatılabilirdi:
''O kentin en şenlikli yeri Aras Sineması. Kent elektriğe hasrettir; öyle caddelerini, sokaklarını doya doya aydınlatamaz. Oraya elektrik yalnız akşamları birkaç saat jeneratörle verilir. Aras Sineması kendi başının çaresine bakar. Karda buzda donmaktan canı çıkmış bir eski jeneratörle kendini aydınlatır, filmlerini gösterime sunar. Sinemanın önünde, jeneratörün çalışmasını tir tir titreyerek saatlerce beklediğim olur. Bir Yılmaz Güney filmi izlemek için kaç kez çalışmayan jeneratöre bastım küfrü, kaç kez içimden yalvardım; çalış, çalış diye.
Aras Sineması'nın makinistini bilmeyen, tanımayan yoktur. Adı Alican. Onun yaşını tahmin etmek güçtür. Hem gençtir Alican hem de yaşlı; Aras Sineması gibi. Sinema ile birlikte doğmuştur sanki. Her sabah, eksi bilmem kaç derece soğukta jeneratörü çalıştırmak için ne çok ter döker. Altında mazot yakar. Yılmaz Güney afişte, 'Aç Kurtlar' filminde onu seyreder. Hadi bitir şu işi Alican, der sanki; bak çocuklar dondu soğuktan, yüzleri gözleri mosmor oldu.''
****
Öyküyü okurken Iğdır çarşısında dolaşıyor gibiydim...
Kış müthiş olmazdı Iğdır'da!..
Kış, Kars'ta kendini gösterirdi!..
Kar sokakları örttüğünde ana caddedeki Hıdır 'ın Kahvesi'ne sığınırdım. Sonra fotoğrafçı Kemal 'e uğrar sohbet ederdim...
Kemal Akbulut, 1971 ve 1980 sonrasında acılar çekmişti...
Kaç yıl önce öldü Kemal anımsamıyorum...
Oralarda yaşamlar hep aynıydı...
Doğu 'nun ıssız ovalarında hüzünlü insanlar yaşardı...
Hasan Özkılıç onları anlatıyor okurlarına...
Peki ya Yurdagül'ün öyküsü kimi anlatır?
''Önce kocaları, oğulları, babaları gitti çalışmaya Iğdır'a, Trabzon'a, İstanbul'a; ardından kadınları, kızları. Erkekleri inşaatlarda, tarlalarda karın tokluğuna çalışmaya gittiler; kadınları, kızları bara , pavyona, sokağa, kendilerini satmaya. Allı kırmızılı gittiler kadınlar, bütün Şerul biliyordu, gittikleri yerde kendilerini sattıklarını ; bilmezden geliyordu. Akılları almıyordu olanları. Geçmiş, çok uzakta kalmıştı.
Yurdagül, kaldırımda yürüyordu, dalgın, kendini yitirmiş. Sabahtan kaç kez aynı yolu bir çarşıya, bir evine gidip gelmişti, anımsamıyordu. Bir geceyi daha uykusuz, karabasanlarla geçirmişti. Annesi, her gün olduğu gibi o gün de ondan önce ayaktaydı. Birden odasına girmiş, 'Kalk, kalk!' diye bağırmıştı. 'O senin erin adam olsaydı, seni biraz sevmiş olsaydı gelir, benim karım aç mı kaldı, kötü yola mı düştü diye sorardı. Sen daha bekle gelecek diye, bekle! Ne olacak sonumuz? Bu damın altında öleceğiz acımızdan. Git! Git ara, sor bir iş bul!.. Ne günlere kaldık!' O, öyle suskun, solgun bakmıştı annesine. Kadın odadan çıkmış, dışarıda, balkonda, sessiz sessiz ağlamıştı. Nasıl çözüm bulacaktı? Kime gidecekti?''
HASAN ÖZKILIÇ KİMDİR
Hasan Özkılıç, 1951 yılında Iğdır’da doğdu. Orta ikinci sınıfa kadar burada eğitim gördü. Ailesi, 1968 yılında Manisa’nın Turgutlu ilçesine işçi olarak göçtü. Eğitimine burada devam etti. 1973 yılında Turgutlu Lisesi’nden mezun oldu. 1974 yılında Ege Üniversitesi İşletme Fakültesine kaydoldu, bu okulu 1980 yılında bitirdi. 70’lerin başında yazmaya başladı. İlk öyküsü 1974 yılında Demokrat İzmir Gazetesi’nde yayımlandı. Daha sonra öyküleri, Çıkış, Edebiyat Cephesi, Küçücük, Öykü, İnsancıl, Evrensel Kültür, Gerçek Sanat, Adam Öykü, Agora, Yelkovan, Notos Öykü gibi dergilerde yayımladı. Yazarın ilk kitabı Kuş Boranı 1998 yılında İnsancıl Yayınları'ından çıktı. Şerul'de Beklemek adlı kitabı 2002, Orada Yollarda adlı kitabı 2005, "Gönlümüm Şirazesi Bozuldu adlı kitabı da 2008 yılında Can Yayınları'ndan çıktı. Yazar, “Gönlümün Şirazesi Bozuldu” adlı kitabıyla, 2008 yılında 22. verilen 2007 Milliyet Gazetesi Haldun Taner Öykü Ödülü’nü aldı. Yazar, 2000/2005 yılları arasında İzmir’de, Agora Yeni Binyıl Edebiyat Sanat Kültür Dergisi' ni 45 sayı yayımladı, derginin yayınını Aralık 2005 ayında dondurdu. Yazarın, “Kuş Boranı” adlı kitabından "Bir Yanı Yaralı", “Orada Yollarda” kitabından, "Güzel Günler İçin” adlı öykülerinden Erden Kıral, ( 2008 yılında) “Vicdan” adlı uzun metrajlı filmi sinemaya uyarladı. Film, 2008 yılı Ekim ayında vizyona girdi. Filmde, Nurgül Yeşilçay, Murat Han, Tülin Özen, Nazan Kesal gibi oyuncular oynadı. Vicdan filmi, Anatlya Altın Portakal Film yarışmasında, Nurgül Yeşilçay en iyi kadın oyuncu, görüntü yönetmeni en iyi görüntü, kurgu dalında en iyi kurgu ve makyaj dalında da en iyi makyaj olmak üzere, dört ödül aldı… Yine yazarın Şerul’da Beklemek adlı kitabından, “Adı Kargalarda Saklı” öyküsünü, yönetmen Özcan Alper, “Moto Guzzi” adıyla senaryolaştırıldı, 2007 Kars Altın Kaz Film Festivali’nde düzenlenen ve yarışmayla seçilen, beş “Kar Öyküsü” kapsamında seçilen öykü, 2008 yılında, yine o yörede kısa film olarak çekildi. Bu kısa film diğerleriyle birlikte 2008 yılında aynı festivalde gösterildi… Yazarın kızı Öykü, 2000 yılında doğdu.
GECEKONDUDA ANNE BABAMA TANER’İN ÖYKÜLERİNİ OKURDUM’
Kaynak: Milliyet Gazetesi/ Miraç Zeynep Özkartal
‘Gönlümün Şirazesi Bozuldu’ adlı kitabıyla bu yılki Haldun Taner Öykü Ödülü’nü alan Hasan Özkılıç: 1970’lerde, gecekonduda yaşarken aileme ‘Keşanlı Ali Destanı’nı okurdum. Bunca yıl sonra müthiş bir buluşma oldu.
Milliyet gazetesi tarafından bu yıl 21’inci kez düzenlenen Haldun Taner Öykü Ödülü, Hasan Özkılıç’ın Can Yayınları tarafından yayımlanan “Gönlümün Şirazesi Bozuldu” adlı öykü kitabına verildi.
Seçici Kurulu Doç. Dr. Füsun Akatlı, Prof. Dr. Nüket Esen, Semih Gümüş, Doğan Hızlan, Prof. Dr. Şara Sayın, Demet Taner, Sibel K. Türker ve Prof. Dr. Tahsin Yücel’den oluşan ödül, 13 Ekim’de Pera Müzesi’nde yapılacak bir törenle Özkılıç’a takdim edilecek.
‘Ablam ağladı’
Ödül haberini alır almaz Hasan Özkılıç’ı aradık. İzmir’de yaşayan yazar, 2 öyküsünden sinemaya uyarlanan “Vicdan” filminin galası için İstanbul’daydı. Buluştuğumuzda hem film, hem de ödül nedeniyle çok heyecanlı ve neşeliydi.
Bu, Özkılıç’ın aldığı ilk edebiyat ödülü, üstelik Haldun Taner anısına verilmesi ayrıca anlamlı: “Haldun Taner denince aklıma öykülerden önce şu geliyor... 1970’ler... Gecekonduda yaşıyoruz, fabrikada çalışan annemle babam işten gelmişler, elimde Bilgi Yayınevi’nde çıkmış ‘Keşanlı Ali Destanı’, onlara oyunu okuyorum.
Şimdi bunca yıl sonra müthiş bir buluşma oldu, büyük bir onur benim için. Biraz önce ablamı arayıp ödül haberini verdim, ağlamaya başladı”.
Dördüncü öykü kitabı
Haldun Taner Öykü Ödülü’ne değer görülen “Gönlümün Şirazesi Bozuldu”, Özkılıç’ın dördüncü öykü kitabı. Yazarın ilk öyküsü, 1974 yılında Demokrat İzmir’de yayımlanmış, ardından Özkılıç başka dergilere öykülerini göndermeye devam etmiş. İlk kitabı “Kuş Boranı”nı yayımlamak için ise 1998’e kadar beklemiş. Ardından diğer öykü kitapları “Şerul’da Beklemek” ve “Orada Yollarda” gelmiş. Son kitabı gibi, bu ilk üç kitap da Can Yayınları tarafından basılmış.
Özkılıç’ın öykü tutkusu, lise yıllarına kadar uzanıyor. Özkılıç, Iğdırlı bir işçi ailesinin çocuğu. 1968 yılında aile Manisa’ya göç etmeye karar veriyor, o da yazarlık yolunda ilk adımı atacağı Turgutlu Lisesi’ne kaydoluyor.
‘Biri okur, biz yorumlardık’
Edebiyat tutkunu arkadaşları ve derste Varlık, Yansıma dergilerini okutan edebiyat öğretmeninin üzerindeki etkisinin büyük olduğunu söylüyor yazar: “Parklarda gece yarılarına kadar edebiyat konuşurduk. Çehov’un 60-70 sayfalık bir öyküsünü biri okur, diğerleri dinlerdi. Sonra üzerinde tartışırdık”.
Kızının adı da Öykü
Kızına da Öykü adını veren Özkılıç’ın yaşamında bu türün yeri hep ayrı olur. “Öykü hayatımda hep önde oldu. Sanki öyküsüz, öykü okumadan ve yazmadan yaşayamam gibi...” diyor bugün, “Arkadaşlarım benim için hep ‘çok heyecanlı, yerinde duramaz’ der. Öykü de öyle. Hareketli, söyleyeceği sözü kısa zamanda söyleyen ama derinliği olan bir tür. Benim kişiliğime çok yakın.”
Sinema bu yazarı seviyor
Erden Kıral’ın yönettiği, başrollerini Nurgül Yeşilçay, Tülin Özen ve Murat Han’ın paylaştıkları ve bugün vizyona giren “Vicdan” adlı sinema filminin senaryosu, Hasan Özkılıç’ın “Orada Yollarda” kitabında yer alan “Güzel Günler İçin” ve “Bir Yanı Yaralı” adlı öykülerinden yola çıkılarak Raşit Çelikezer tarafından yazıldı. Yazarın bir başka öyküsü, “Adı Kargalarda Saklı” da Özcan Alper tarafından “Moto Guzzi” adlı kısa filme uyarlandı. Çekimleri Kars’ta yapılan film, 6 Kasım’da Kars’ta başlayacak olan 14. Gezici Festival’de gösterilecek.
Bu gönlün şirazesi nasıl bozuldu?
Hasan Özkılıç’a ödül kazandıran “Gönlümün Şirazesi Bozuldu”nun yazılışı ise, başlı başına bir öykü konusu. Çocukluğundan hatırladıklarını dost sohbetlerinde anlatırmış Hasan Özkılıç. Dostları da hep “Bunları yazsana” dermiş ona, ama sıra bir türlü gelmezmiş bu hikâyelere, başka öyküler varmış kaleminde... Bundan iki yıl önce bir gün, TRT’nin bir uzun hava albümünü bulup dinleyince, belleğinde biriktirdikleri bir bir dökülmüş önüne:
Türküden ilham aldı
“Türküler, dinledikçe başka türlü çağrışımlar yapmaya başladı. Bir imge yağmuru yaşadım. Oturdum defterin başına, çok yoğun, neredeyse huşu halinde yazdım. 25 Mayıs’tan 11 Haziran’a kadar dokuz öykü... Sonra tabii yayımlanmak üzere çalıştım üzerlerinde.”
Beethoven ile yazdı!
İlginç olan bir nokta da, Özkılıç’ın uzun havaların esin verdiği bu öyküleri Beethoven ve Chopin eşliğinde yazması...
Bu kitaptaki öyküler, yazarın çocukluğundan, duyduklarından esinlense de her biri kurgu. Geçmişin izleri zaman zaman çıkış noktasını, zaman zaman da renkli bir ayrıntısını oluşturmuş bu öykülerin.
Okurun, bozkırın havasını, atmosferini hissedebildiği bu ‘yerel’ öyküleri yerel dille yazmamaya özen göstermiş Hasan Özkılıç. Nedenini şöyle açıklıyor:
“‘Şerul’da Beklemek’ kitabımda bir öykü var; köy ozanı bir dükkânda halka hikâyeler anlatır. Bir süre önce o dükkâna gittim, bir de baktım ki internet kafe olmuş. Şimdi bu durumda yerel dil kullanmak anlamsız değil mi?”
POLİTİKA GÜNLÜĞÜ
HİKMET ÇETİNKAYA
Şerul'da Beklemek...
Şerul küçük bir kent...
Burada herkes birbirini tanır!..
Yurdagül 'ü de yediden yetmişe herkes tanıyordu...
Yağmur ansızın bastırdı...
Caddelerde oluk gibi sular aktı...
Hasan Özkılıç 'ın 'Şerul'da Beklemek' adlı kitabı Can Yayınları 'ndan çıktı...
On üç öykü var kitapta...
Birden 1960'lı yılların sonlarına gittim...
Tuzluca, Aras Nehri, Karakale Sınır Kapısı...
Erivan'ın ışıklarını görür gibi oldum bir yaz akşamında...
Sanki eski bir albümün arasında kalmış, rengi uçmuş fotoğraflara bakıyordum...
Iğdır'ı düşündüm, Tuzluca'nın o toprak ana caddesinde gezindim...
Karlı geceleri, sisin, kırağının eksik olmadığı günleri anımsadım...
Benim de bildiğim bir kent, ancak böyle anlatılabilirdi:
''O kentin en şenlikli yeri Aras Sineması. Kent elektriğe hasrettir; öyle caddelerini, sokaklarını doya doya aydınlatamaz. Oraya elektrik yalnız akşamları birkaç saat jeneratörle verilir. Aras Sineması kendi başının çaresine bakar. Karda buzda donmaktan canı çıkmış bir eski jeneratörle kendini aydınlatır, filmlerini gösterime sunar. Sinemanın önünde, jeneratörün çalışmasını tir tir titreyerek saatlerce beklediğim olur. Bir Yılmaz Güney filmi izlemek için kaç kez çalışmayan jeneratöre bastım küfrü, kaç kez içimden yalvardım; çalış, çalış diye.
Aras Sineması'nın makinistini bilmeyen, tanımayan yoktur. Adı Alican. Onun yaşını tahmin etmek güçtür. Hem gençtir Alican hem de yaşlı; Aras Sineması gibi. Sinema ile birlikte doğmuştur sanki. Her sabah, eksi bilmem kaç derece soğukta jeneratörü çalıştırmak için ne çok ter döker. Altında mazot yakar. Yılmaz Güney afişte, 'Aç Kurtlar' filminde onu seyreder. Hadi bitir şu işi Alican, der sanki; bak çocuklar dondu soğuktan, yüzleri gözleri mosmor oldu.''
****
Öyküyü okurken Iğdır çarşısında dolaşıyor gibiydim...
Kış müthiş olmazdı Iğdır'da!..
Kış, Kars'ta kendini gösterirdi!..
Kar sokakları örttüğünde ana caddedeki Hıdır 'ın Kahvesi'ne sığınırdım. Sonra fotoğrafçı Kemal 'e uğrar sohbet ederdim...
Kemal Akbulut, 1971 ve 1980 sonrasında acılar çekmişti...
Kaç yıl önce öldü Kemal anımsamıyorum...
Oralarda yaşamlar hep aynıydı...
Doğu 'nun ıssız ovalarında hüzünlü insanlar yaşardı...
Hasan Özkılıç onları anlatıyor okurlarına...
Peki ya Yurdagül'ün öyküsü kimi anlatır?
''Önce kocaları, oğulları, babaları gitti çalışmaya Iğdır'a, Trabzon'a, İstanbul'a; ardından kadınları, kızları. Erkekleri inşaatlarda, tarlalarda karın tokluğuna çalışmaya gittiler; kadınları, kızları bara , pavyona, sokağa, kendilerini satmaya. Allı kırmızılı gittiler kadınlar, bütün Şerul biliyordu, gittikleri yerde kendilerini sattıklarını ; bilmezden geliyordu. Akılları almıyordu olanları. Geçmiş, çok uzakta kalmıştı.
Yurdagül, kaldırımda yürüyordu, dalgın, kendini yitirmiş. Sabahtan kaç kez aynı yolu bir çarşıya, bir evine gidip gelmişti, anımsamıyordu. Bir geceyi daha uykusuz, karabasanlarla geçirmişti. Annesi, her gün olduğu gibi o gün de ondan önce ayaktaydı. Birden odasına girmiş, 'Kalk, kalk!' diye bağırmıştı. 'O senin erin adam olsaydı, seni biraz sevmiş olsaydı gelir, benim karım aç mı kaldı, kötü yola mı düştü diye sorardı. Sen daha bekle gelecek diye, bekle! Ne olacak sonumuz? Bu damın altında öleceğiz acımızdan. Git! Git ara, sor bir iş bul!.. Ne günlere kaldık!' O, öyle suskun, solgun bakmıştı annesine. Kadın odadan çıkmış, dışarıda, balkonda, sessiz sessiz ağlamıştı. Nasıl çözüm bulacaktı? Kime gidecekti?''