Nerede bir yara kanıyorsa onu kendi acısı bilir elinden hiç birşey gelmesede en azından duasını esirgemez. Biz de böyle bir ortamda gözlerimizi açmıştık bu dünyaya. Çocukluk alemimizin düşleriyle düşe kalka avunurken, derken kendimizi olgunluk çağında bulduk ve karşımıza dikilen nahoş sahnelerin kabusları üzerimize çullanırken keşke bu çocukluğumuzu bize geri verselerde, sorumluluklardan arınmış dertsiz gamsız bir hayat sürsek, o hülyalara dalsak, dalsak da sorumsuzluğun tadını doyasıya çıkarsak, diyesi geliyor insanın içinden bazen.
Biz insanların kafa yapılarının radikalleşmesinden değil demokratikleşmesinden medet umuyoruz. Zira ilahi nizam da genel hatlarıyla aynı temayı işlemiştir. (La ikrahe fiddin) Dinde, inançta ve inisiyatif almada asla zorlama yoktur. Her seferinde değişik bir silüetle karşımıza asılan afişleri analiz ettiğimizde göreceğiz ki, esasen hepsi aynı senaristin beyaz perdeye uyarladığı senaryonun değişik versiyonlarıdır. Her gün bir renkte, hergün bir kılıkta ve başka atmosferde. Hani adamın birisine misafir gelir. Ev sahibi elinde olan imkanıyla konuğuna köfte pişirir. Misafirde ben köfte yemem der.Uyanık ev sahibi köfteyi parçalar harcını dolmalık biber, kabak, patlıcan ve domatesin içine koyar, biraz pişirir akşama tekrardan konuğuna ikram eder. Misafir ise yine efendim ben dolmada yemem diye tutturur. Öğlen köfte iken yemeyen misafir akşama aynı malzemeyi dolmaya çevrilmiş haliyle de yemez.Uyanık ev sahibi ise bu kez içinden; Ulan seni gidi haylaz misafir bekle de gör! Ben bunu sana yedirmesini bilirim diye içinden planın üçüncü aşamasına geçer ve dolmanın kabuklarını temizler içindeki harcı bir güzel tane tane ayrıştırır ve sabaha aynı köfte ve dolma olarak konuğuna yediremediği malzemeyi sabah çorbası olarak hazırlar ve misafiri aldatarak yedirir. Sözüm ona bu uyanıklık provaları nedense bizim üzerimizden hiç eksik olmuyor. Geçenlerde Hükümetimiz nerdeyse en sonlara kalmış dokuz ile yeni üniversite ler kurulacağını karara bağlamış haberini duyduğumuzda Iğdırlılar olarak şüphesiz bizlerde çok sevinmiştik ki, hala da sevinçliyiz.
Ama sevincimize biraz gölge düşüren ikinci bir haberle de sarsılmadık ve üzülmedik diyemeyiz. Zira merak ettiğimiz şuydu. Bir üniversitenin bünyesinde en az üç fakülte olmalıdır. Aslında Hükümetler ülkenin her tarafına yatırımlar yaparken her bölgenin her türlü incelik ve hassasiyetlerini, potansiyellerini ve de gereksi nimlerini göz önünde bulundurarak yatırım yapmalıdır. Yapılan yanlış yatırımlar her zaman milli servetin ziyanı anlamına gelir. Yani bir bölgede bir müessese kurarsın daha sonra bir bakarsın ki orada kullanılacak hammadde o bölgede ya hiç yoktur, çok uzaklardan maliyetinin çok üzerinde olması pahasına getirtiliyor yada azdır ekonomik olmuyor. Şimdi biz doğal olarak idarecilere akıl verecek değiliz. Onlar daha çok akıllılarki idareci olmuşlar. Fakat ne olur bazan aklını beğenmediklerinin sözlerine de şöyle birazcık kulak kabartsalarda n'olur sanki. O zaman insanın burnuna sanki başka kokular geliyor gibi oluyor. Asıl söylemek istediğimiz şu: Atatürk Türkiyesinde laiklik denilen bir kavram vardır ve Cumhuriyetin temel ilkelerinden birisidir. Yani kimse kendi inancını bir başkasına zorla empoze etme hakkına sahip değildir. Biz bu ülkenin vatandaşları olarak cumhuriyeti böyle tanımışız. O halde merak ediyoruz Iğdır'a İmam Hatip Lisesi kuruldu bir taraftan, diğer taraftan da sık sık sözleşmeli İmamlık teklifleri ile karşı karşıya kalıyoruz. Bunlarda yetmiyormuş gibi şimdi de hepsinin başını bağlayan Iğdır'a kurulacak üç fakülteden bir tanesinin İlahiyat Fakültesi olması kararlaştırılmıştır. Belki buna sıcak bakmayışımızı başka türlü yorumlayanlarda çıkabilir. Bunlar ne biçim din adamları ki İlahiyat Fakültesine karşı çıkıyorlar diye düşünebilirler. Aslında biz ona karşı değiliz. Ülkemizin bir çok üniversitesinde bu fakülteler mevcut iken özellikle bizim ilimize de yeni bir İlahiyat Fakültesi kurulması mantığını anlayabilmiş değiliz. Ülkede din adamına o kadar ihtiyaç mı var yetiştiremiyorlardamı ki bir İlahiyat Fakültesi de Iğdır'da kurma gereği duyuluyor? Şayet burada bir art niyet yoksa o fakülteyi Iğdırla birlikte yeni üniversiteler kurulmasına karar verilmiş diğer illerden birisine kursunlar ve oradan bir başka fakülte buraya aktarsınlar.
Hani ağacı kesen baltanın sapı o ağacın kendisinden olmazsa beni kesemez demiş zavallı orman. Aynen öyle birileri Caferilik adına Donkişot gibi orataya çıkıp fal ebeliği lütfen yapmasınlar ve bir mezhebin adına da ta nerelerde ve kimlerle kulis yapıp ipotek koymasınlar. İşi o reddeye getirip yarın buna karşı çıkanlarada başka kulplar taktırmasınlar. Yalandan ve iftiradan medet umanların umarız hevesleri kursaklarında kalır. Vatanseverlikte hiç bir külfetten geri kalmamış olan ve devletinin şefkatli elinin okşayıcılığının verdiği moral ile devletinin her zaman sadece değil yanında hizmetinde olmasını bilmiştir bu millet. Üç beş tane neidüğü belli olmayanların Caferi mezhebi adına ne konuşmaya yetkisi vardır, ne kulis yapmaya, ne de karar vermeye.
Iğdır Ehlibeyt Alimleri Derneği Adına
Hacı Zeki TÜMAY
Biz insanların kafa yapılarının radikalleşmesinden değil demokratikleşmesinden medet umuyoruz. Zira ilahi nizam da genel hatlarıyla aynı temayı işlemiştir. (La ikrahe fiddin) Dinde, inançta ve inisiyatif almada asla zorlama yoktur. Her seferinde değişik bir silüetle karşımıza asılan afişleri analiz ettiğimizde göreceğiz ki, esasen hepsi aynı senaristin beyaz perdeye uyarladığı senaryonun değişik versiyonlarıdır. Her gün bir renkte, hergün bir kılıkta ve başka atmosferde. Hani adamın birisine misafir gelir. Ev sahibi elinde olan imkanıyla konuğuna köfte pişirir. Misafirde ben köfte yemem der.Uyanık ev sahibi köfteyi parçalar harcını dolmalık biber, kabak, patlıcan ve domatesin içine koyar, biraz pişirir akşama tekrardan konuğuna ikram eder. Misafir ise yine efendim ben dolmada yemem diye tutturur. Öğlen köfte iken yemeyen misafir akşama aynı malzemeyi dolmaya çevrilmiş haliyle de yemez.Uyanık ev sahibi ise bu kez içinden; Ulan seni gidi haylaz misafir bekle de gör! Ben bunu sana yedirmesini bilirim diye içinden planın üçüncü aşamasına geçer ve dolmanın kabuklarını temizler içindeki harcı bir güzel tane tane ayrıştırır ve sabaha aynı köfte ve dolma olarak konuğuna yediremediği malzemeyi sabah çorbası olarak hazırlar ve misafiri aldatarak yedirir. Sözüm ona bu uyanıklık provaları nedense bizim üzerimizden hiç eksik olmuyor. Geçenlerde Hükümetimiz nerdeyse en sonlara kalmış dokuz ile yeni üniversite ler kurulacağını karara bağlamış haberini duyduğumuzda Iğdırlılar olarak şüphesiz bizlerde çok sevinmiştik ki, hala da sevinçliyiz.
Ama sevincimize biraz gölge düşüren ikinci bir haberle de sarsılmadık ve üzülmedik diyemeyiz. Zira merak ettiğimiz şuydu. Bir üniversitenin bünyesinde en az üç fakülte olmalıdır. Aslında Hükümetler ülkenin her tarafına yatırımlar yaparken her bölgenin her türlü incelik ve hassasiyetlerini, potansiyellerini ve de gereksi nimlerini göz önünde bulundurarak yatırım yapmalıdır. Yapılan yanlış yatırımlar her zaman milli servetin ziyanı anlamına gelir. Yani bir bölgede bir müessese kurarsın daha sonra bir bakarsın ki orada kullanılacak hammadde o bölgede ya hiç yoktur, çok uzaklardan maliyetinin çok üzerinde olması pahasına getirtiliyor yada azdır ekonomik olmuyor. Şimdi biz doğal olarak idarecilere akıl verecek değiliz. Onlar daha çok akıllılarki idareci olmuşlar. Fakat ne olur bazan aklını beğenmediklerinin sözlerine de şöyle birazcık kulak kabartsalarda n'olur sanki. O zaman insanın burnuna sanki başka kokular geliyor gibi oluyor. Asıl söylemek istediğimiz şu: Atatürk Türkiyesinde laiklik denilen bir kavram vardır ve Cumhuriyetin temel ilkelerinden birisidir. Yani kimse kendi inancını bir başkasına zorla empoze etme hakkına sahip değildir. Biz bu ülkenin vatandaşları olarak cumhuriyeti böyle tanımışız. O halde merak ediyoruz Iğdır'a İmam Hatip Lisesi kuruldu bir taraftan, diğer taraftan da sık sık sözleşmeli İmamlık teklifleri ile karşı karşıya kalıyoruz. Bunlarda yetmiyormuş gibi şimdi de hepsinin başını bağlayan Iğdır'a kurulacak üç fakülteden bir tanesinin İlahiyat Fakültesi olması kararlaştırılmıştır. Belki buna sıcak bakmayışımızı başka türlü yorumlayanlarda çıkabilir. Bunlar ne biçim din adamları ki İlahiyat Fakültesine karşı çıkıyorlar diye düşünebilirler. Aslında biz ona karşı değiliz. Ülkemizin bir çok üniversitesinde bu fakülteler mevcut iken özellikle bizim ilimize de yeni bir İlahiyat Fakültesi kurulması mantığını anlayabilmiş değiliz. Ülkede din adamına o kadar ihtiyaç mı var yetiştiremiyorlardamı ki bir İlahiyat Fakültesi de Iğdır'da kurma gereği duyuluyor? Şayet burada bir art niyet yoksa o fakülteyi Iğdırla birlikte yeni üniversiteler kurulmasına karar verilmiş diğer illerden birisine kursunlar ve oradan bir başka fakülte buraya aktarsınlar.
Hani ağacı kesen baltanın sapı o ağacın kendisinden olmazsa beni kesemez demiş zavallı orman. Aynen öyle birileri Caferilik adına Donkişot gibi orataya çıkıp fal ebeliği lütfen yapmasınlar ve bir mezhebin adına da ta nerelerde ve kimlerle kulis yapıp ipotek koymasınlar. İşi o reddeye getirip yarın buna karşı çıkanlarada başka kulplar taktırmasınlar. Yalandan ve iftiradan medet umanların umarız hevesleri kursaklarında kalır. Vatanseverlikte hiç bir külfetten geri kalmamış olan ve devletinin şefkatli elinin okşayıcılığının verdiği moral ile devletinin her zaman sadece değil yanında hizmetinde olmasını bilmiştir bu millet. Üç beş tane neidüğü belli olmayanların Caferi mezhebi adına ne konuşmaya yetkisi vardır, ne kulis yapmaya, ne de karar vermeye.
Iğdır Ehlibeyt Alimleri Derneği Adına
Hacı Zeki TÜMAY