Mukaddes ve yüce İslam dininin hatta tüm semavi ve gayri semavi dinlerin en önemli usul ve esaslarından birisi; dünya hayatından sonra yeni bir hayat ve yaşamın olduğuna inanma ilkesidir. Kısaca insan öldüğünde bir bitki gibi yok olup eseri ve irtibatı kaybolan bir varlık değildir. Hatta öldükten sonra bu âleme olan basireti artmaktadır. Nasıl ki İslam dininin şanı yüce peygamberi Resul-i Ekrem (s.a.a) buyuruyor ki: ”en-Nasu niyamun iza matu intebehu/İnsanlar uykudadırlar öldüklerinde uyanacaklardır.” İnsanın öldükten sonra da bu âlemle irtibatının kesilmediği tüm dinlerin kabullendiği hatta inançsız insanların bile kabul ettiği bir meseledir.
İnsan zati itibarıyla İslam nezdinde değerlidir. Yani insan, tüm dış etkilerden soyutlanarak sırf insan olduğu için değerlidir. İnsan işte böyle değerli olduğu için ona ait olan özel şeyleri de değerlidir. Ezcümle canı, malı ve namusu her halükarda saygındır. Aynı şekilde öldükten sonra kendilerine ait olan cenaze ve naaşlarının da saygınlığı vardır. Onun için bir Müslüman vefat ettiğinde tüm Müslümanların o mümin kardeşlerine gusül vermeleri, kefenlemeleri, namaz kılmaları ve kabre koyup defnetmeleri farzdır. Onun cenazesine saygısızlık yapılıp cenaze töreni geciktirilirse Müslümanlar günah işlemişlerdir. Bu görevleri Müslümanlardan bir grup yaparsa, diğerlerinin boynundan kalkar.
Bir Müslüman öldükten sonra onun gıybetini yapan kimse sağlığında gıybetini yapmış gibidir. İftira ve hakarette bulunur ise sağlığı ile hiçbir farkı yoktur. İşte İslam’ın şanı yüce peygamberi buyurmuştur ki:”Ölenlerinizi hayırla anın” hatta iyi insanlar olmasalar bile, Salih amelleri olmazsa onlar için bağışlanma dileyin.
İslam’ın insan hakkındaki görüşü böyle iken, İngilizlerin, Müslümanları özellikle de Osmanlı İmparatorluğunu bölüp parçalamak için kurmuş olduğu ve İslam’ın eserlerini yok etmeyi kendilerine bir görev bilen vahhabiler. 1960 yıllarında güç kazanıp hâkimiyete geldiklerinde yaptıkları ilk iş Ehlibeyt imamlarından İmam Hasan Müçteba, İmam Zeynelabidin, İmam Muhammed Bakır ve İmam Cafer Sadık (Allah’ın selam ve rahmeti üzerlerine olsun) ve İslam’ın ilk gününden mallarından, canlarından, evlatlarından, aile ve yaşamlarından geçip kendilerini Allah’ın dinine ve Resuluıllah’a (s.a.a) feda eden o büyük ve eşsiz sahabelere ait olan türbe ve kabirleri yerle bir etmek oldu. Tabi buna yetinmeyerek Resulullah’ın (s.a.a) da türbesini tahrip etme cüretinde bulundular. Osmanlı devrinde yapılan ve halen mübarek türbenin üzerinde bulunan yeşil kubbeyi de tahribe başladılar. Ancak Allah, kendi resulünü sağlığında kâfirlerin, müşriklerin ve münafıkların şerrinden koruduğu gibi, fitnecilerin de şerrinden korudu mucizesini gösterdi. Kubbeyi tahrip etmek için üzerine çıkanlar kayıp dökülmeye başladır, bazıları öldü bazıları yaralandı. Ölen bir insanın hiçbir fayda ve zararı yoktur mantığının fiili olarak çürüdüğünü görünce ve bununla Müslümanların inançlarının daha da pekişeceğini görünce geri adım attılar. Allah tebarek ve teala kendi resulü İslam peygamberinin soyuna bereket verdiği gibi kabrine de bereket verip insanların ilahi aşk ile kıyamete kadar ziyaret etmesini sağladı.
Vahhabilerin bazı inanç ve ilkeleri vardır ki, asla İslam ile bağdaşmıyor. Çoğunlukla Hanbelî mezhebine mensup olan vahhabiler, hiçbir mezhebin kabul etmediği ve Resulullah’ın (s.a.a) zamanından Müslümanlar arasında süregelen bir takım şeylere şiddetle karşı çıkmış ve bu yüzden onları tekfir etmişlerdir. Ezcümle bir Müslüman’a hayır olsun diye Kur’an okumanın, onun hakkında ihsan etmenin veya hayrı ona ait bir hayır kurum yapmanın yanlış olduğunu bunu yapanların dinden çıkıp kâfir olduklarına inanıyorlar. Peygamberlerin, İmamların ve evliyaların kabirlerini ziyaret etme şirktir. Peygamberin, İmamın kabrini ziyaret edip onlardan şefaat ummak şirk ve İslam dışı olduğuna inanmalarıdır. Baş müftüleri Bin Baz Cuma hutbesinde elinde olan asanın kendisine faydası olduğu ve kabirde yatan Resulullah’ın (s.a.a) faydası olmadığını küstahça dile getirmiştir.
Her neyi doğru bilip inanmaları bir yana kendileri gibi inanmayanların katlini vacip bilip masum insanları öldürmeleri, hem de İslam ve Müslüman adına bunu yapmaları çok ilginçtir. Kur’an’ın ayetlerini kendi isteklerine göre yorumlar, işlerine gelen fetvaları çıkarmaya çalışırlar.
Bir diğer yanlış ve İslam ve Kur’an öğretisine aykırı şeylerden birisi selefilik ve Sahabenin tümünü istisnasız adil olduğunu kabul etmeleridir. Birbirleriyle savaşan koltuklarını korumak için açık açık insanları katleden, açıktan içki içip zina yapanları bile temize çıkarıyorlar. Mesela Muaviye ve Yezit gibi Müslümanların icma ile biat edip seçtikleri halifeye karşı gelen ve on binlerce, insanın ölümüne sebep olan, küfür sözleri dile getirenlerin bile adil olduklarını, onlara saygı duyulması gerektiğini ve Resulullah’ın lanetlediği bu insanları lanetleyenlerin katlinin vacip olduğuna inanmalarıdır. Irak’ta, Afganistan’da, Pakistan ve diğer yerlerde camilere bomba yerleştirip namaz kılanları katletmek bunların işleridir. Hatta Türkiye’mizde eğer boşluk bulsalar daha kötü cinayet işleyeceklerdir.
Bu makalede ben onların inanç ilkelerini sunamadım, İslam ve Müslümanlara vurdukları darbelere değinemedim, İsrail ve ABD ile nasıl işbirliği içinde olduklarını açıklama fırsatı bulamadım. Değerli okuyucular Ayetullah Üstat Cafer Süphani hazretlerinin kaleme aldıkları “Vahhabiliğin İçyüzü” adlı kitaptan geniş bilgiler edinebilirler. Yüce İslam’ı en zor şartlar altında koruyup yücelten rabbimden istiyorum ki; Kutsal İslam’ı bu yobazlardan korusun. Arslan BAŞARAN
İnsan zati itibarıyla İslam nezdinde değerlidir. Yani insan, tüm dış etkilerden soyutlanarak sırf insan olduğu için değerlidir. İnsan işte böyle değerli olduğu için ona ait olan özel şeyleri de değerlidir. Ezcümle canı, malı ve namusu her halükarda saygındır. Aynı şekilde öldükten sonra kendilerine ait olan cenaze ve naaşlarının da saygınlığı vardır. Onun için bir Müslüman vefat ettiğinde tüm Müslümanların o mümin kardeşlerine gusül vermeleri, kefenlemeleri, namaz kılmaları ve kabre koyup defnetmeleri farzdır. Onun cenazesine saygısızlık yapılıp cenaze töreni geciktirilirse Müslümanlar günah işlemişlerdir. Bu görevleri Müslümanlardan bir grup yaparsa, diğerlerinin boynundan kalkar.
Bir Müslüman öldükten sonra onun gıybetini yapan kimse sağlığında gıybetini yapmış gibidir. İftira ve hakarette bulunur ise sağlığı ile hiçbir farkı yoktur. İşte İslam’ın şanı yüce peygamberi buyurmuştur ki:”Ölenlerinizi hayırla anın” hatta iyi insanlar olmasalar bile, Salih amelleri olmazsa onlar için bağışlanma dileyin.
İslam’ın insan hakkındaki görüşü böyle iken, İngilizlerin, Müslümanları özellikle de Osmanlı İmparatorluğunu bölüp parçalamak için kurmuş olduğu ve İslam’ın eserlerini yok etmeyi kendilerine bir görev bilen vahhabiler. 1960 yıllarında güç kazanıp hâkimiyete geldiklerinde yaptıkları ilk iş Ehlibeyt imamlarından İmam Hasan Müçteba, İmam Zeynelabidin, İmam Muhammed Bakır ve İmam Cafer Sadık (Allah’ın selam ve rahmeti üzerlerine olsun) ve İslam’ın ilk gününden mallarından, canlarından, evlatlarından, aile ve yaşamlarından geçip kendilerini Allah’ın dinine ve Resuluıllah’a (s.a.a) feda eden o büyük ve eşsiz sahabelere ait olan türbe ve kabirleri yerle bir etmek oldu. Tabi buna yetinmeyerek Resulullah’ın (s.a.a) da türbesini tahrip etme cüretinde bulundular. Osmanlı devrinde yapılan ve halen mübarek türbenin üzerinde bulunan yeşil kubbeyi de tahribe başladılar. Ancak Allah, kendi resulünü sağlığında kâfirlerin, müşriklerin ve münafıkların şerrinden koruduğu gibi, fitnecilerin de şerrinden korudu mucizesini gösterdi. Kubbeyi tahrip etmek için üzerine çıkanlar kayıp dökülmeye başladır, bazıları öldü bazıları yaralandı. Ölen bir insanın hiçbir fayda ve zararı yoktur mantığının fiili olarak çürüdüğünü görünce ve bununla Müslümanların inançlarının daha da pekişeceğini görünce geri adım attılar. Allah tebarek ve teala kendi resulü İslam peygamberinin soyuna bereket verdiği gibi kabrine de bereket verip insanların ilahi aşk ile kıyamete kadar ziyaret etmesini sağladı.
Vahhabilerin bazı inanç ve ilkeleri vardır ki, asla İslam ile bağdaşmıyor. Çoğunlukla Hanbelî mezhebine mensup olan vahhabiler, hiçbir mezhebin kabul etmediği ve Resulullah’ın (s.a.a) zamanından Müslümanlar arasında süregelen bir takım şeylere şiddetle karşı çıkmış ve bu yüzden onları tekfir etmişlerdir. Ezcümle bir Müslüman’a hayır olsun diye Kur’an okumanın, onun hakkında ihsan etmenin veya hayrı ona ait bir hayır kurum yapmanın yanlış olduğunu bunu yapanların dinden çıkıp kâfir olduklarına inanıyorlar. Peygamberlerin, İmamların ve evliyaların kabirlerini ziyaret etme şirktir. Peygamberin, İmamın kabrini ziyaret edip onlardan şefaat ummak şirk ve İslam dışı olduğuna inanmalarıdır. Baş müftüleri Bin Baz Cuma hutbesinde elinde olan asanın kendisine faydası olduğu ve kabirde yatan Resulullah’ın (s.a.a) faydası olmadığını küstahça dile getirmiştir.
Her neyi doğru bilip inanmaları bir yana kendileri gibi inanmayanların katlini vacip bilip masum insanları öldürmeleri, hem de İslam ve Müslüman adına bunu yapmaları çok ilginçtir. Kur’an’ın ayetlerini kendi isteklerine göre yorumlar, işlerine gelen fetvaları çıkarmaya çalışırlar.
Bir diğer yanlış ve İslam ve Kur’an öğretisine aykırı şeylerden birisi selefilik ve Sahabenin tümünü istisnasız adil olduğunu kabul etmeleridir. Birbirleriyle savaşan koltuklarını korumak için açık açık insanları katleden, açıktan içki içip zina yapanları bile temize çıkarıyorlar. Mesela Muaviye ve Yezit gibi Müslümanların icma ile biat edip seçtikleri halifeye karşı gelen ve on binlerce, insanın ölümüne sebep olan, küfür sözleri dile getirenlerin bile adil olduklarını, onlara saygı duyulması gerektiğini ve Resulullah’ın lanetlediği bu insanları lanetleyenlerin katlinin vacip olduğuna inanmalarıdır. Irak’ta, Afganistan’da, Pakistan ve diğer yerlerde camilere bomba yerleştirip namaz kılanları katletmek bunların işleridir. Hatta Türkiye’mizde eğer boşluk bulsalar daha kötü cinayet işleyeceklerdir.
Bu makalede ben onların inanç ilkelerini sunamadım, İslam ve Müslümanlara vurdukları darbelere değinemedim, İsrail ve ABD ile nasıl işbirliği içinde olduklarını açıklama fırsatı bulamadım. Değerli okuyucular Ayetullah Üstat Cafer Süphani hazretlerinin kaleme aldıkları “Vahhabiliğin İçyüzü” adlı kitaptan geniş bilgiler edinebilirler. Yüce İslam’ı en zor şartlar altında koruyup yücelten rabbimden istiyorum ki; Kutsal İslam’ı bu yobazlardan korusun. Arslan BAŞARAN