Ara ara tarihleriyle yüzleşmek, bu uzun yolculuklarda yapılan
hataların ayıklanması ya da gereksiz tekrarlarla bu bilince verilen
zararın en aza indirgenmesini sağlayan bir anlayış olarak kabul edilir.
İnsani hakları ödünç verme ya da kiraya bağlamak gibi yeni bir
demokrasi geliştiren Amerika ve bazı Avrupa ülkelerinin, günün birinde
bize Ortadoğu’da, Afrika’da ve bazı Asya ülkelerinde işledikleri
insanlık dışı suçları, toplu katliamların ve işkencelerin nasıl
hesabını vereceklerini ve kendileriyle nasıl yüzleşeceklerini
düşünedursunlar. Onlar dünya kamuoyuna ve bize karşı minik müttefikleri
Ermenistan’ın sözde soykırım idealarını destekleyerek, yeni bir savunma
geliştirip ya da deyim yerindeyse insanlık dersi vermek gibi bir
küstahlığa kalkıştılar.
Bugün Ermenistan’ın megalomani mantığına destek vererek pohpohlayan söz konusu ülkeler, kendi demokrasi anlayışlarıyla toplumlar üzerinde derin kuşkulara yol açtıkları gibi, beraberinde barındırdıkları yanlı zihniyetin stratejik dengelerini de yavaş yavaş açığa çıkartmaktadırlar. Hızla kutuplaşan ve güncelliğini koruyan Haçlılık anlayışı, bir yandan sözde soykırım iddialarına temel oluştururken, öte yandan Müslüman toplumlara karşı Hıristiyan güç birliğini hatırlatan bir takım dayatmalarda zemin hazırlamaktadır.
AB üyeliği başvurularında bitmek tükenmek bilmeyen törpülenmeler, anlamsız talepler, büyük kürsülerde verilen insanlık dersleri ve aslı astarı olmayan sadece Ermenistan’ın söylemleriyle sınırlı olan soykırım iddialarının Dünya kamuoyuna ilan edilmesi ve insanlık barışı adına yargılanmalar, yine aynı zihniyetin bölünmezlikleri arasında yer almıyor mu?
1990 lı yılların aralığında Karabağ’da Ermeniler tarafından hunharca katledilen insanların kare kare arşivlenen fotoğrafları karşısında bir Amerikalının ya da Avrupalının yüreğinin sızlamasını düşünmek ya da bu yöndeki bir beklenti içinde olmak, sadece dış politikamızdaki karar verme mekanizmasının zaafiyetlerini ortaya koyar.
Daha düne kadar Ermenistan kapısının açılması konusundaki ısrarımızla, tarihi tekerrürden ders çıkarma pratiğimizin ne kadar zarar gördüğünü de böylece anlamış bulunduk. Televizyon ekranlarında komşumuz Ermenistan’la imzalanan protokollerin ve akabinde tokalaşan o dostane ellerin acaba Amerikan Parlamentosu’nu ne kadar etkilediği ya da onlara ne kadar taviz verildiği hiç düşünüldü mü? Sanırım üzerinde titizlikle düşünülmesi gereken konulardan biri de bu olmalıydı.
Modern Haçlı anlayışının Ermeni lobisine olan abartılı iltifatı ve bazı siyasi otoritelerin tereddütleri, Ermeni halkının kendi tarihiyle yüzleşme sürecini uzattığı gibi, Karabağ işgalinde ülkesinden uzakta doğan her Karabağ’lı çocuğun ülkesiz kalmasını da böylece teyit etmiş oldu. Eğer bugün biz Karabağ’da gün geçtikçe güçlerini daha da çok hissettiren ve zulme zulüm katan Ermenilere, daha doğrusu Ermeni diasporasına karşı dış politikamızı yeniden gözden geçirmede gecikirsek, sadece Amerikan ya da Avrupa Parlamentosu’nda değil, Uruguay Parlamentosu’nda bile haklılığımızı maalesef ispatlayamayız.
Bugün bulunduğu bölge itibariyle, yaklaşan fırtınaların hesabını önceden bilmek ve gereği üzere etüt yapmak zorunda olan Türkiye, yanı başında kendi tarihi zulmü ile yüzleşmekten kaçan Ermenistan’ın politikalarına karşı ciddi ve kararlı tepkisini ortaya koymalıdır. Eğer bir gün Ermeni komşularımızın bize uzatacağı bir zeytin dalı olacaksa, bu dalın tek kriteri sözde iddiaların sona ermesi ve Karabağ işgalinin son bulması olmalıdır. Yani; Karabağ olmazsa olmaz. Av. Murat SÜRMELİ
Bugün Ermenistan’ın megalomani mantığına destek vererek pohpohlayan söz konusu ülkeler, kendi demokrasi anlayışlarıyla toplumlar üzerinde derin kuşkulara yol açtıkları gibi, beraberinde barındırdıkları yanlı zihniyetin stratejik dengelerini de yavaş yavaş açığa çıkartmaktadırlar. Hızla kutuplaşan ve güncelliğini koruyan Haçlılık anlayışı, bir yandan sözde soykırım iddialarına temel oluştururken, öte yandan Müslüman toplumlara karşı Hıristiyan güç birliğini hatırlatan bir takım dayatmalarda zemin hazırlamaktadır.
AB üyeliği başvurularında bitmek tükenmek bilmeyen törpülenmeler, anlamsız talepler, büyük kürsülerde verilen insanlık dersleri ve aslı astarı olmayan sadece Ermenistan’ın söylemleriyle sınırlı olan soykırım iddialarının Dünya kamuoyuna ilan edilmesi ve insanlık barışı adına yargılanmalar, yine aynı zihniyetin bölünmezlikleri arasında yer almıyor mu?
1990 lı yılların aralığında Karabağ’da Ermeniler tarafından hunharca katledilen insanların kare kare arşivlenen fotoğrafları karşısında bir Amerikalının ya da Avrupalının yüreğinin sızlamasını düşünmek ya da bu yöndeki bir beklenti içinde olmak, sadece dış politikamızdaki karar verme mekanizmasının zaafiyetlerini ortaya koyar.
Daha düne kadar Ermenistan kapısının açılması konusundaki ısrarımızla, tarihi tekerrürden ders çıkarma pratiğimizin ne kadar zarar gördüğünü de böylece anlamış bulunduk. Televizyon ekranlarında komşumuz Ermenistan’la imzalanan protokollerin ve akabinde tokalaşan o dostane ellerin acaba Amerikan Parlamentosu’nu ne kadar etkilediği ya da onlara ne kadar taviz verildiği hiç düşünüldü mü? Sanırım üzerinde titizlikle düşünülmesi gereken konulardan biri de bu olmalıydı.
Modern Haçlı anlayışının Ermeni lobisine olan abartılı iltifatı ve bazı siyasi otoritelerin tereddütleri, Ermeni halkının kendi tarihiyle yüzleşme sürecini uzattığı gibi, Karabağ işgalinde ülkesinden uzakta doğan her Karabağ’lı çocuğun ülkesiz kalmasını da böylece teyit etmiş oldu. Eğer bugün biz Karabağ’da gün geçtikçe güçlerini daha da çok hissettiren ve zulme zulüm katan Ermenilere, daha doğrusu Ermeni diasporasına karşı dış politikamızı yeniden gözden geçirmede gecikirsek, sadece Amerikan ya da Avrupa Parlamentosu’nda değil, Uruguay Parlamentosu’nda bile haklılığımızı maalesef ispatlayamayız.
Bugün bulunduğu bölge itibariyle, yaklaşan fırtınaların hesabını önceden bilmek ve gereği üzere etüt yapmak zorunda olan Türkiye, yanı başında kendi tarihi zulmü ile yüzleşmekten kaçan Ermenistan’ın politikalarına karşı ciddi ve kararlı tepkisini ortaya koymalıdır. Eğer bir gün Ermeni komşularımızın bize uzatacağı bir zeytin dalı olacaksa, bu dalın tek kriteri sözde iddiaların sona ermesi ve Karabağ işgalinin son bulması olmalıdır. Yani; Karabağ olmazsa olmaz. Av. Murat SÜRMELİ