Dünya hayatının mutluluğunu arayan insanoğlu, gün geçtikçe kalbi duygularla kazandığı manevi olgular, hayatın dünyadan ibaret olmadığı gerçeğini de bilmektedir.
Maddi hayatı dünya olgusu ile hissettiği, vicdani ve manevi hayatı da uhrevi hayatın benzeri olarak düşünmek durumunda kalmaktadır.
İnsan, sadece dünyanın zahiri ve geçici hayatı ile sevinerek mutlu olmak istediği sürece kazancının ve tedbirlerinin gereği olarak hayatını devam etmek isterken, bir yandan gece/gündüzün birbirini takip etmesi, doğum/ölüm vakalarının gözler önünde cereyan etmesi, canlı-cansız, tabiat, med-cezir olaylarının hareketliliği (Onu düşündürürken), bir yandan da görmezden gelinerek hodbin bir hayatı, bencil bir tercihi ortaya koymaktadır.
İslam, insanı manevi hayatı, kalbi duygularla mutlu ederken, maddi hayattan da azami derecede meşru çerçevede yararlanmasını sağlamaktadır.
İslam, cihanşümul din olması nedeniyle sadece bireyi değil, toplumu hatta bütün bir hayatı paylaşan her varlığın bir nizam içinde hayatını sürdürmesini arzulamaktadır.
Onun için bütün varlıkları insanoğlunun hizmetine sunmuş, insanoğlunun da yaratılış amacı olan kulluk görevini temin sadedinde prensipler tensip etmiştir.
İslam’ın prensipleri inanç, ibadet, ahlak ve muamelat alanında belirlenmiştir.
Prensipleri yerine getirmede mükellef tutulan insan, bedeni, mali, hem bedeni hem mali bir şekilde gayret göstermektedir.
Namaz ve oruç bedeni, zekât mali, hac hem bedeni hem mali ibadet olarak yerine getirilebilen İslam’ ın prensiplerindendir.
Peygamberimiz (SAV): “İslam dini beş esas üzerine kurulmuştur. Allah’ tan başka ilah olmadığına ve Hz. Muhammed’ in Allah’ın (CC) resulü olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, hacca gitmek ve ramazan orucunu tutmak.” (Riyazus-Salihin 1209 Nolu Hadis) şeklinde İslam’ın prensiplerini açıklamıştır.
Mali bir ibadet olan zekâtın bedeni ibadet gibi müslümanın yerine getirmesini gerektirdiği zaruretini göstermiştir.
İnsanoğlunun toplumsal hayatında kendisini ilgilendiren hususlarda sahip olduğu mutluluk duygularını paylaşımcı bir anlayışla diğergam olmasını, Zekât, İnfak, Sadaka, Sadaka-I Fıtır, Fidye, Adak, Kefaret gibi hususlarla İslam öğütlemektedir.
İnsanoğlunun sahip olduğu bilgiyi, mal (zenginlik) ve benzeri hususlarda insanlarla paylaşım göstermesi insanı mutlu ettiği gibi paylaştığı insanlardan sevgi, saygı ve dua almasına vesile olmaktadır.
Müslüman için hayatının her noktasında olduğu gibi mali bir ibadet olan zekât konusunda Kur’an-ı Kerim’ de emir buyrulan birçok ayet-i kerime bize bu noktada ışık tutmaktadır. Bunlardan bazılar şöyledir :
“Namazı tam kılın, zekâtı hakkıyla verin” (Bakara 2/43)
“Onlara ancak, dini Allah’ın emrettiği şekilde yaşayarak ve hanifler olarak Allah’a kulluk etmeleri, namaz kılmaları ve zekât vermeleri emrolunmuştur. Doğru din de budur.”(Beyyine 98/5)
“Onların mallarından sadaka al, bununla onları (günahlarından) temizlersin, onları arıtıp yüceltirsin.” (Tevbe 9/103) gibi ayet-i kerimelerle zekât konusu vurgulanmaktadır.
Zekâtın Namazla beraber zikredilmiş olması, arınmaya iyi kul olmaya vesile olacağının beyan edilmesi ayrıca önem taşımaktadır.
Peygamberimiz (SAV) in İslam’ ın prensiplerini buyurduğu hadislerinin dışında zekâtın önemini açıklayan çok sayıda hadisleri mevcuttur.
Riyazus-salihin adlı eserde geçen hadislerden birkaçının meali aşağıya çıkarılmıştır.
“İbni Abbas(RA) rivayetine göre: Peygamberimiz (SAV) Muaz’ı Yemen’e (Vali ve zekât amili olarak) göndermiş sonra ona şu talimatı vermiştir.
“Onları önce Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim, Allah’ın elçisi olduğuma şehadet getirmeye devam et. Eğer bunu itiraf ile sana itaat ederlerse, Allah’ın onlara günde beş vakit namazı farz kıldığını açıkla. Buna da itaat ederlerse, zenginlerinden alınıp fakirlerine verecek olan zekâtı Allah’ ın farz kıldığını onlara bildir.” (Riyazus-salihin 1211)
Ebu Eyyup (RA) demiştir ki bir adam Peygamber (SAV) e
-Beni cennete götürecek bir amel söyle dedi. Resul-i Ekrem (SAV) de:
“Allah’a ibadet eder, O’na hiçbir şeyi ortak koşmazsın. Namazı kılar, zekâtı verir ve akrabanı gözetirsin” buyurdu. (Riyazus-salihin 1214)
Ebu Hureyre (RA) tan rivayet edilen benzer bir hadis-i şerifte Resul-i Ekrem (SAV) hadisin son bölümünde “… Ramazan orucunu tutarsın” buyurduğunu rivayet ettikten sonra, Bedevi : Canımı kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, bu söylediklerine hiç bir şey ilave etmem, dedi.
Adam dönüp gidince Peygamberimiz (SAV) :
“Cennetlik birini görmek kimi mutlu ediyorsa, şu kişiye bakıversin” buyurduğunu, rivayet eder. (Riyazus-Salihin 1215)
Cerir İbni Abdullah (RA) :
“Ben, Resulullah (SAV)e namaz kılmak, zekât vermek ve bütün Müslümanların iyiliğini istemek üzere biat ettim.” dediği rivayet edildi. (Riyazus-Salihin 1216)
“Malınızı zekâtla koruyun, hastalarınızı sadaka ile tedavi ettirin.(karşılaşacağınız) bela ve musibetleri duanız ile giderin.” (Kenzül irfan 85)
“Kamil manada Müslümanlığınızın alameti zekâtı vermemizdir.” (Kenzül irfan 86)
Yukarıda beyan edilen hadisi şerifler dikkatle incelendiğinde iki önemli noktanın vurgulandığı anlaşılmaktadır.
Birincisi: İslam’ın diğer farzları gibi zekâtın verilmesinin teşvik edilmesi,
İkincisi: Her Hadis-i Şerifte zekâtın verilmesinden sonra bireyin topluma yansıtması gereken ortak olgusunun belirtilmesi şeklinde vurgulandığı göze çarpmaktadır.
“ Zekâtı verin…….. akrabayı gözetin….”
“Zekâtı verin ……….. bütün müslümanın iyiliğini isteyin…”
“Malın zekâtla korunması… hastaların sadaka ile şifaya kavuşması…. Dua …… , gibi hususların : Şefkat, Merhamet fazilet dini olan İslamın bireye kazandırdığı bireysel mutluluğun akrabadan başlamak suretiyle en yakınından, en uzağına kadar Müslümanlara yansımasını arzulamaktadır. Peygamberimiz (SAV) in Cennete götürecek ameller karşılığında, sorulan sorulara verdiği cevaplar üzerinde önemle durulması gereken İslamın, Hz. Peygamberin ve Ramazan ayının şefkat ve merhamet tezahürü olarak değerlendirilmelidir.
Zekâtın ruh ve vicdan üzerindeki olumlu etkilerini böyle dar hacimli bir yazı ile ifade etmek mümkün değildir.
Zekâtı verenin ruh inceliğine, zarifliğine kavuşarak yerine getirdiği sevincin kalbi duygularında gizli kaldığı, zekâtı alanında iş gücü sarfiyatı karşılığını almış gibi sevincinin yüzüne yansıdığında o hallerini görmek mutluluk vericidir.
Malın gerçek sahibi Allah (CC), zengin eliyle fakir insana ulaşmasını sağlar, fakir için sabrın, zengin için şükrün mükâfatını, yani rızasını şükredene de, sabredene de vermektedir.
Kimsenin fakirliği, zillet (fakirlik) duygularıyla test edilmemeli, kimsenin zenginliği izzetinden (malından) dolayı test edilmemeli. Her iki kesiminde insan olarak birbirlerine karşı toplumda vazifelerini yerine getirmekle mükellef tutuldukları, birbirlerinin olmazsa olmazları oldukları unutulmamalıdır.
Zekâtı vereninde, alanında ecir kazandığı, İslam’ın önemli esaslarından birini (zekâtı) yerine getirmemek insana inanç noktasında ayrıca sorumluluk getirmektedir.
Kur’an-ı Kerim, Hadis-i Şerif, ümmetin üzerinde ittifak ettiği, zekât diğer farzlar gibi Allah’ın emridir. İnkâr etmek, çeşitli bahanelerle vermemek, insanın vicdanını karartan küfre, nifaka, hodbin bir anlayışa sevk eder. Müslüman’a cennetin yolunu zekât ile gösteren Peygamberi Zişânın emrini yerine getirmesinden başka bir şey yakıştırılmamaktadır.
Zekâtı vermeyenler hakkında Peygamberimizden rivayet edilen hadis-i şeriflerde:
“Zekâtı vermeyenlerin iman ve namazının kabul edilmeyeceği,… kıyamet günü siyah bir yılanın boyunlarına dolandıralcağı, …… cehennem ateşinde yanacakları…” gibi ciddi uyarıları kaynaklarımızda görmek mümkündür. (Kenzül İrfan 86,88,91,92)
Peygamberimizin (SAV) ciddi uyarıları üzerine Hz. Ebubekir (RA) döneminde zekât vermeyenler hakkında karar verilen işlemler için Hz. Ömer (RA) başta olmak üzere Ashab-ı Kiramın duyarlılık gösterdiği en önemli hususlardan biridir.
İnsanın, Müslümanlığını açıkça ortaya koyan Namaz, Oruç ve Zekât gibi farzları bazı kaynaklarımızda en önemli farzlar olarak açıklanmıştır. (Durrül Mensur-Nevevi)
İnsanoğlunun güzel bir suretle yaratılan bedeni yapısının algılandığı her varlığa ilahi emir gereği geriye dönüşümü olan ihsan duygusuyla karşılığını şefkat, merhamet, hizmet yoluyla vermenin gayreti içinde olması, cennete götürecek amellerin yaşamasına vesile olacağını bilmesi gerekir.
İnsanın alıp verdiği nefese (hava), içtiği suya, güneşe, eşine, çocuğuna, ebeveynine, toplumuna, her varlığa karşı sorumluluğunun olduğunu bilmesi gerekir. Malın, zamanın, bedenin, servetin, ilmin kazanım ve kaybettirdikleri arasında tavrını belirtmesi zaruridir.
Allahu Teâlâ: İnsanın sahip olduğu nimetlerin varlıkların türüne göre paylaşımını, ibadet, şükür, hamd ve marifet yoluyla yerine getirmesi gereken hususları belirtmiştir. Nimetlerin şükrünü, rızasını, ibadet, infak ve sadakada minimum tespitini belirleyerek, maksimum sınırını herkesin inanç kabiliyetine bırakmıştır.
Zekâtın tevzii hususuna gelince; bireysel ve toplumsal hayatı ilgilendirdiği bir farz olduğu için kendi kelamı, Kur’an-ı Kerimde verilerek sınıfları belirlemiştir.
“ Zekât: (sadakalar) Allah’tan bir farz olarak ancak fakirlere, düşkünlere, zekât toplayan memurlar, kalpleri İslam’a ısındırılacak olanlarla, (özgürlüğe kavuşturulacak) köleler, borçlular, Allah yolunda cihat edenler ve yolda kalmış yolcular içindir. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Tevbe 9/60)
Cenabı Hak (CC), fakir, yetim ve yoksula … en ufak bir yardıma engel olmaya çalışanları …….. yazıklar olsun, hitabında bulunmaktadır. (Maun 107/1-8)
Veyl ifadesiyle cehennemdeki veyl vadisini veya yazıklar olsun, kendisine nimeti verene şükretmesini bilmeyen, paylaşım göstermesi gerekenlere şefkat göstermeyenlere en acıklı azabın tattırılacağı hatırlatılmaktadır.
Rahmet, bereket ve mağfiret ayı ramazanda en ulvi duyguların zirveye çıktığını dolayısıyla müminlerin kendilerini düşündüklerinden çok başkasını düşünmek suretiyle imanın zirve noktasına ulaşmaya çalışması, ramazan ayının kazandırdığı aşk ve coşkunun eseridir.
Kur’an-ı Kerim ve Hadisi Şeriflerle buyrulan, zekât, infak, sadaka, sadaka-ı Fıtır ödenirken insanın iç dünyasındaki mutluluk hiçbir şey ile ölçülememektedir.
Fıkıh kaynaklarımızda verilecek zekâtın, infak ve sadakaların usul ve esasları açıklanmıştır.
Müftülüklere, din görevlilerimize başvurulması halinde gerekli aydınlatıcı bilgilerin alınabileceği muhakkaktır.
İnfak ve sadakanın sınırının belirlenmediği paylaşım hizmetinde, zekât için malın kırkta birinin (Altın-para) tespiti asgari olarak belirlenirken, her yıl Ramazan ayında verilen Sadaka-ı fıtır ise günün şartlarına göre Diyanet İşleri Başkanlığınca tespiti yapılarak vatandaşlarımıza duyurulmaktadır. Bu yıl için belirlenen miktar 7,50 TL olmuştur.
Ramazan, İmani duygularımızın zirveye, ibadetlerimizin kabulüne, bayramda mağfirete, fakiri-yoksulu-yetimi sevince, akrabalık bağlarını sıla-ı rahme, bizleri şükre, hamde ve duaya götürecek bireyden, toplumsal hayatımıza maddi ve manevi artı değerler kazandıracak infak, zekât, sadaka ve benzeri ihsanları artırmanın gayretlerini göstermenin zamanıdır.
Farzları yerine getirmenin mutluluğunu aklımız ve vicdanımızla düşünecek olursak, İslam dininin va’d ettiği bireysel ve toplumsal dünya ve ukbanın huzurunu elde etmek için kapı aralamış olacağız.
Fakiri memnun eden, Allah’ın rızasını kazandıran, gönül dünyamıza ışık olan zekât ve infakın önemi kısaca vurgulanmıştır.
Sevgi gönlümüze, sevdirmek hayatımıza, bilgi aklımıza, Allah (CC) nın rızası dünya ve ukbamıza ışık olsun…
Cüneyt KULAZ
Iğdır İl Müftüsü
Maddi hayatı dünya olgusu ile hissettiği, vicdani ve manevi hayatı da uhrevi hayatın benzeri olarak düşünmek durumunda kalmaktadır.
İnsan, sadece dünyanın zahiri ve geçici hayatı ile sevinerek mutlu olmak istediği sürece kazancının ve tedbirlerinin gereği olarak hayatını devam etmek isterken, bir yandan gece/gündüzün birbirini takip etmesi, doğum/ölüm vakalarının gözler önünde cereyan etmesi, canlı-cansız, tabiat, med-cezir olaylarının hareketliliği (Onu düşündürürken), bir yandan da görmezden gelinerek hodbin bir hayatı, bencil bir tercihi ortaya koymaktadır.
İslam, insanı manevi hayatı, kalbi duygularla mutlu ederken, maddi hayattan da azami derecede meşru çerçevede yararlanmasını sağlamaktadır.
İslam, cihanşümul din olması nedeniyle sadece bireyi değil, toplumu hatta bütün bir hayatı paylaşan her varlığın bir nizam içinde hayatını sürdürmesini arzulamaktadır.
Onun için bütün varlıkları insanoğlunun hizmetine sunmuş, insanoğlunun da yaratılış amacı olan kulluk görevini temin sadedinde prensipler tensip etmiştir.
İslam’ın prensipleri inanç, ibadet, ahlak ve muamelat alanında belirlenmiştir.
Prensipleri yerine getirmede mükellef tutulan insan, bedeni, mali, hem bedeni hem mali bir şekilde gayret göstermektedir.
Namaz ve oruç bedeni, zekât mali, hac hem bedeni hem mali ibadet olarak yerine getirilebilen İslam’ ın prensiplerindendir.
Peygamberimiz (SAV): “İslam dini beş esas üzerine kurulmuştur. Allah’ tan başka ilah olmadığına ve Hz. Muhammed’ in Allah’ın (CC) resulü olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, hacca gitmek ve ramazan orucunu tutmak.” (Riyazus-Salihin 1209 Nolu Hadis) şeklinde İslam’ın prensiplerini açıklamıştır.
Mali bir ibadet olan zekâtın bedeni ibadet gibi müslümanın yerine getirmesini gerektirdiği zaruretini göstermiştir.
İnsanoğlunun toplumsal hayatında kendisini ilgilendiren hususlarda sahip olduğu mutluluk duygularını paylaşımcı bir anlayışla diğergam olmasını, Zekât, İnfak, Sadaka, Sadaka-I Fıtır, Fidye, Adak, Kefaret gibi hususlarla İslam öğütlemektedir.
İnsanoğlunun sahip olduğu bilgiyi, mal (zenginlik) ve benzeri hususlarda insanlarla paylaşım göstermesi insanı mutlu ettiği gibi paylaştığı insanlardan sevgi, saygı ve dua almasına vesile olmaktadır.
Müslüman için hayatının her noktasında olduğu gibi mali bir ibadet olan zekât konusunda Kur’an-ı Kerim’ de emir buyrulan birçok ayet-i kerime bize bu noktada ışık tutmaktadır. Bunlardan bazılar şöyledir :
“Namazı tam kılın, zekâtı hakkıyla verin” (Bakara 2/43)
“Onlara ancak, dini Allah’ın emrettiği şekilde yaşayarak ve hanifler olarak Allah’a kulluk etmeleri, namaz kılmaları ve zekât vermeleri emrolunmuştur. Doğru din de budur.”(Beyyine 98/5)
“Onların mallarından sadaka al, bununla onları (günahlarından) temizlersin, onları arıtıp yüceltirsin.” (Tevbe 9/103) gibi ayet-i kerimelerle zekât konusu vurgulanmaktadır.
Zekâtın Namazla beraber zikredilmiş olması, arınmaya iyi kul olmaya vesile olacağının beyan edilmesi ayrıca önem taşımaktadır.
Peygamberimiz (SAV) in İslam’ ın prensiplerini buyurduğu hadislerinin dışında zekâtın önemini açıklayan çok sayıda hadisleri mevcuttur.
Riyazus-salihin adlı eserde geçen hadislerden birkaçının meali aşağıya çıkarılmıştır.
“İbni Abbas(RA) rivayetine göre: Peygamberimiz (SAV) Muaz’ı Yemen’e (Vali ve zekât amili olarak) göndermiş sonra ona şu talimatı vermiştir.
“Onları önce Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim, Allah’ın elçisi olduğuma şehadet getirmeye devam et. Eğer bunu itiraf ile sana itaat ederlerse, Allah’ın onlara günde beş vakit namazı farz kıldığını açıkla. Buna da itaat ederlerse, zenginlerinden alınıp fakirlerine verecek olan zekâtı Allah’ ın farz kıldığını onlara bildir.” (Riyazus-salihin 1211)
Ebu Eyyup (RA) demiştir ki bir adam Peygamber (SAV) e
-Beni cennete götürecek bir amel söyle dedi. Resul-i Ekrem (SAV) de:
“Allah’a ibadet eder, O’na hiçbir şeyi ortak koşmazsın. Namazı kılar, zekâtı verir ve akrabanı gözetirsin” buyurdu. (Riyazus-salihin 1214)
Ebu Hureyre (RA) tan rivayet edilen benzer bir hadis-i şerifte Resul-i Ekrem (SAV) hadisin son bölümünde “… Ramazan orucunu tutarsın” buyurduğunu rivayet ettikten sonra, Bedevi : Canımı kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, bu söylediklerine hiç bir şey ilave etmem, dedi.
Adam dönüp gidince Peygamberimiz (SAV) :
“Cennetlik birini görmek kimi mutlu ediyorsa, şu kişiye bakıversin” buyurduğunu, rivayet eder. (Riyazus-Salihin 1215)
Cerir İbni Abdullah (RA) :
“Ben, Resulullah (SAV)e namaz kılmak, zekât vermek ve bütün Müslümanların iyiliğini istemek üzere biat ettim.” dediği rivayet edildi. (Riyazus-Salihin 1216)
“Malınızı zekâtla koruyun, hastalarınızı sadaka ile tedavi ettirin.(karşılaşacağınız) bela ve musibetleri duanız ile giderin.” (Kenzül irfan 85)
“Kamil manada Müslümanlığınızın alameti zekâtı vermemizdir.” (Kenzül irfan 86)
Yukarıda beyan edilen hadisi şerifler dikkatle incelendiğinde iki önemli noktanın vurgulandığı anlaşılmaktadır.
Birincisi: İslam’ın diğer farzları gibi zekâtın verilmesinin teşvik edilmesi,
İkincisi: Her Hadis-i Şerifte zekâtın verilmesinden sonra bireyin topluma yansıtması gereken ortak olgusunun belirtilmesi şeklinde vurgulandığı göze çarpmaktadır.
“ Zekâtı verin…….. akrabayı gözetin….”
“Zekâtı verin ……….. bütün müslümanın iyiliğini isteyin…”
“Malın zekâtla korunması… hastaların sadaka ile şifaya kavuşması…. Dua …… , gibi hususların : Şefkat, Merhamet fazilet dini olan İslamın bireye kazandırdığı bireysel mutluluğun akrabadan başlamak suretiyle en yakınından, en uzağına kadar Müslümanlara yansımasını arzulamaktadır. Peygamberimiz (SAV) in Cennete götürecek ameller karşılığında, sorulan sorulara verdiği cevaplar üzerinde önemle durulması gereken İslamın, Hz. Peygamberin ve Ramazan ayının şefkat ve merhamet tezahürü olarak değerlendirilmelidir.
Zekâtın ruh ve vicdan üzerindeki olumlu etkilerini böyle dar hacimli bir yazı ile ifade etmek mümkün değildir.
Zekâtı verenin ruh inceliğine, zarifliğine kavuşarak yerine getirdiği sevincin kalbi duygularında gizli kaldığı, zekâtı alanında iş gücü sarfiyatı karşılığını almış gibi sevincinin yüzüne yansıdığında o hallerini görmek mutluluk vericidir.
Malın gerçek sahibi Allah (CC), zengin eliyle fakir insana ulaşmasını sağlar, fakir için sabrın, zengin için şükrün mükâfatını, yani rızasını şükredene de, sabredene de vermektedir.
Kimsenin fakirliği, zillet (fakirlik) duygularıyla test edilmemeli, kimsenin zenginliği izzetinden (malından) dolayı test edilmemeli. Her iki kesiminde insan olarak birbirlerine karşı toplumda vazifelerini yerine getirmekle mükellef tutuldukları, birbirlerinin olmazsa olmazları oldukları unutulmamalıdır.
Zekâtı vereninde, alanında ecir kazandığı, İslam’ın önemli esaslarından birini (zekâtı) yerine getirmemek insana inanç noktasında ayrıca sorumluluk getirmektedir.
Kur’an-ı Kerim, Hadis-i Şerif, ümmetin üzerinde ittifak ettiği, zekât diğer farzlar gibi Allah’ın emridir. İnkâr etmek, çeşitli bahanelerle vermemek, insanın vicdanını karartan küfre, nifaka, hodbin bir anlayışa sevk eder. Müslüman’a cennetin yolunu zekât ile gösteren Peygamberi Zişânın emrini yerine getirmesinden başka bir şey yakıştırılmamaktadır.
Zekâtı vermeyenler hakkında Peygamberimizden rivayet edilen hadis-i şeriflerde:
“Zekâtı vermeyenlerin iman ve namazının kabul edilmeyeceği,… kıyamet günü siyah bir yılanın boyunlarına dolandıralcağı, …… cehennem ateşinde yanacakları…” gibi ciddi uyarıları kaynaklarımızda görmek mümkündür. (Kenzül İrfan 86,88,91,92)
Peygamberimizin (SAV) ciddi uyarıları üzerine Hz. Ebubekir (RA) döneminde zekât vermeyenler hakkında karar verilen işlemler için Hz. Ömer (RA) başta olmak üzere Ashab-ı Kiramın duyarlılık gösterdiği en önemli hususlardan biridir.
İnsanın, Müslümanlığını açıkça ortaya koyan Namaz, Oruç ve Zekât gibi farzları bazı kaynaklarımızda en önemli farzlar olarak açıklanmıştır. (Durrül Mensur-Nevevi)
İnsanoğlunun güzel bir suretle yaratılan bedeni yapısının algılandığı her varlığa ilahi emir gereği geriye dönüşümü olan ihsan duygusuyla karşılığını şefkat, merhamet, hizmet yoluyla vermenin gayreti içinde olması, cennete götürecek amellerin yaşamasına vesile olacağını bilmesi gerekir.
İnsanın alıp verdiği nefese (hava), içtiği suya, güneşe, eşine, çocuğuna, ebeveynine, toplumuna, her varlığa karşı sorumluluğunun olduğunu bilmesi gerekir. Malın, zamanın, bedenin, servetin, ilmin kazanım ve kaybettirdikleri arasında tavrını belirtmesi zaruridir.
Allahu Teâlâ: İnsanın sahip olduğu nimetlerin varlıkların türüne göre paylaşımını, ibadet, şükür, hamd ve marifet yoluyla yerine getirmesi gereken hususları belirtmiştir. Nimetlerin şükrünü, rızasını, ibadet, infak ve sadakada minimum tespitini belirleyerek, maksimum sınırını herkesin inanç kabiliyetine bırakmıştır.
Zekâtın tevzii hususuna gelince; bireysel ve toplumsal hayatı ilgilendirdiği bir farz olduğu için kendi kelamı, Kur’an-ı Kerimde verilerek sınıfları belirlemiştir.
“ Zekât: (sadakalar) Allah’tan bir farz olarak ancak fakirlere, düşkünlere, zekât toplayan memurlar, kalpleri İslam’a ısındırılacak olanlarla, (özgürlüğe kavuşturulacak) köleler, borçlular, Allah yolunda cihat edenler ve yolda kalmış yolcular içindir. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Tevbe 9/60)
Cenabı Hak (CC), fakir, yetim ve yoksula … en ufak bir yardıma engel olmaya çalışanları …….. yazıklar olsun, hitabında bulunmaktadır. (Maun 107/1-8)
Veyl ifadesiyle cehennemdeki veyl vadisini veya yazıklar olsun, kendisine nimeti verene şükretmesini bilmeyen, paylaşım göstermesi gerekenlere şefkat göstermeyenlere en acıklı azabın tattırılacağı hatırlatılmaktadır.
Rahmet, bereket ve mağfiret ayı ramazanda en ulvi duyguların zirveye çıktığını dolayısıyla müminlerin kendilerini düşündüklerinden çok başkasını düşünmek suretiyle imanın zirve noktasına ulaşmaya çalışması, ramazan ayının kazandırdığı aşk ve coşkunun eseridir.
Kur’an-ı Kerim ve Hadisi Şeriflerle buyrulan, zekât, infak, sadaka, sadaka-ı Fıtır ödenirken insanın iç dünyasındaki mutluluk hiçbir şey ile ölçülememektedir.
Fıkıh kaynaklarımızda verilecek zekâtın, infak ve sadakaların usul ve esasları açıklanmıştır.
Müftülüklere, din görevlilerimize başvurulması halinde gerekli aydınlatıcı bilgilerin alınabileceği muhakkaktır.
İnfak ve sadakanın sınırının belirlenmediği paylaşım hizmetinde, zekât için malın kırkta birinin (Altın-para) tespiti asgari olarak belirlenirken, her yıl Ramazan ayında verilen Sadaka-ı fıtır ise günün şartlarına göre Diyanet İşleri Başkanlığınca tespiti yapılarak vatandaşlarımıza duyurulmaktadır. Bu yıl için belirlenen miktar 7,50 TL olmuştur.
Ramazan, İmani duygularımızın zirveye, ibadetlerimizin kabulüne, bayramda mağfirete, fakiri-yoksulu-yetimi sevince, akrabalık bağlarını sıla-ı rahme, bizleri şükre, hamde ve duaya götürecek bireyden, toplumsal hayatımıza maddi ve manevi artı değerler kazandıracak infak, zekât, sadaka ve benzeri ihsanları artırmanın gayretlerini göstermenin zamanıdır.
Farzları yerine getirmenin mutluluğunu aklımız ve vicdanımızla düşünecek olursak, İslam dininin va’d ettiği bireysel ve toplumsal dünya ve ukbanın huzurunu elde etmek için kapı aralamış olacağız.
Fakiri memnun eden, Allah’ın rızasını kazandıran, gönül dünyamıza ışık olan zekât ve infakın önemi kısaca vurgulanmıştır.
Sevgi gönlümüze, sevdirmek hayatımıza, bilgi aklımıza, Allah (CC) nın rızası dünya ve ukbamıza ışık olsun…
Cüneyt KULAZ
Iğdır İl Müftüsü