Revan bölgesinde geçmişte Ermeni çetelerinin baskı ve zulmü nedeniyle Iğdır’a göç etmek zorunda kalan Azerbaycan Türklerinin yaşadıklarını konu alan belgeselde Prof. Dr. Gürel, ailesinden dinlediği ve hafızasında derin izler bırakan göç hikâyelerini paylaştı.
Belgeselde çocukluk yıllarına ilişkin hatıralarını aktaran Prof. Dr. Gürel, dedesi ve ninelerinden dinlediği anlatıların kendisinde bıraktığı etkiyi şu sözlerle dile getirdi:
“Çocukluk yıllarımda dedem ve ninem, yaşadıklarını gözyaşları içinde bize anlatırlardı. Ninelerimden biri, camiye doldurulan birçok akrabamızın diri diri yakıldığını feryat ederek dile getirirdi. Türkiye’ye göç ederken geride bıraktığı kardeşlerini, ailesini ve yakınlarını isim isim sayarak ağlardı. Biz çocukken bu anlatıları dinlerken dehşete düşerdik. Bugün anlatılanları zihnimde canlandırdığımda bunun gerçek bir kâbus olduğunu daha iyi anlıyorum.”
“Bir Azerbaycan Türkü Çocuğuyum”
Azerbaycan Türkü kimliğinin kendi hayatındaki yerini vurgulayan Prof. Dr. Gürel, kültürel bağların ve ortak hafızanın önemine dikkat çekti.
Müzik ve sanatın bu bağları canlı tutan en güçlü unsurlardan biri olduğunu belirten Prof. Dr. Gürel, Azerbaycan’a duyduğu bağlılığı şu ifadelerle anlattı:
“Bir Azerbaycan Türkü çocuğuyum. Garmon sesi duyduğumda yerimde duramam, tar sesi beni derinden etkiler. Zeynep Hanlarova gibi sanatçıların sesiyle büyüdük. Nerede bir Azerbaycan mahnısı duysak kendimizi tutamayız. İkinci Karabağ Zaferi’nden sonra ‘Karabağ Can Karabağ’ eserini dinleyip sabaha kadar gözyaşı döken Azerbaycan Türklerinden biriyim.”
Prof. Dr. Gürel, merhum Haydar Aliyev’in “İki Devlet, Bir Millet” sözünün kendi ailesi ve akrabaları nezdinde yaşayan bir gerçek olduğunu ifade ederek, Türkiye ile Azerbaycan arasındaki gönül bağının tarih, kültür ve ortak hafıza temelinde daha da güçlendiğini vurguladı.