Kültür & Sanat
Yayınlanma: 11 Şubat 2013 - 06:43
Şehirlerin Kimliği
Şehirlerin cinsiyeti var mıdır? Kadın, erkek, ana, baba, sevgili, dost, diye sınıflandırabilir miyiz kentleri ? Cemal Süreya’yı severim, çoğu şiirini de bilirim. Ancak Ankara, İstanbul, ve İzmir’i tanımlayan bu yazısını doğrusu bilmiyordum. Bir arkadaşım gönderdi, öyle güzel anlatmış ki okurken Iğdır’ı tanısaydı, nasıl yazardı diye düşündüm. Cemal Süreya’nın kaleminden Ankara, İstanbul ve İzmir, benim kalemimden de Iğdır. ANKARA; En iyi kalpli üvey ana. Bu şehri bu kadar yalın anlatan başka bir şey olmaz sanırım. Sorumluluklarını bilen, asla kötü davranmayan ama sonuçta bir üvey ana olan Ankara. Bu şehirde insanlar bekler. Emekliliği, askerin bitmesini, rüşvetin gelmesini, gönderdiğiniz evrakın cevaplanmasını, suskun devletin konuşmasını bekler. Taşı çatlatacak bir sabırla bir şeyleri beklerler, kim bilir bekledikleri hayattır. Belki denizi görselerdi beklemezlerdi. Denizi su sanıyorlar. Suyu görmek için göllerin kıyısına gidersiniz ama su ufka uzanmaz. Bir suyu deniz yapan ufuk yoktur Ankara’nın göllerinde. Oysa ne önemlidir suyun hiç bitmemesi ve uysal bir sevgili gibi gökyüzüyle birleşmesi. O vaatkar ufuk çizgisi, o nasıl güzeldir. Her zaman ötelerinde bir şey olduğunu fısıldayan o şehvetli çizgi. İnsanlar Ankara’da beklerler, kim bilir bekledikleri hayattır. İSTANBUL’da ise durum daha vahimdir. Hayat sanki bir adım ötede duruyor gibidir. Doğruya doğru, dünyanın en güzel şehridir İstanbul, ama hayat eli çabuk davranır. Daha siz elinizi uzatmadan işveli bir kadın gibi kaçar gider. Bu yüzden hırsla kovalarlar hayatı İstanbullular. Beklediği şeyin belki de hiç gelmeyeceğini söyleyen şeytani bir fısıltıya rağmen. Ankaralının dingin tevekkülü bekleyişinde bir huzur vardır. Ama İstanbullunun hırslı kovalamacasında ne huzur vardır, ne de tatmin. Dünya’nın en güzel şehri hemen kol mesafesindeyken kendilerini yiyip yutan bir kovalamacanın içinde kaybolur giderler. Hayat kaçar, onlar kovalar. Ama İZMİR … İzmir’de hayat beklemez, kovalamaz da. O zaten sizinle beraberdir. Ufkun ötesini muştulayan bir deniz vardır. Mutlulukla dolu, sakin bir sevişmenin tadındadır körfez. Körfez vapurlarının sakin gidişlerinizde hırslarınız yok olur, kovalamayı bırakırsınız, hatta martılara gevrek atacak kadar iyilikle dolarsınız. Ne varsa bu şehirde, bayatlamış vapur çayı bile nektar olur. Hafta sonları denize doğru göç başlar.’’ Ey hayat, biz Çeşme’ye gidiyoruz. Sende arkadan gel’’ der İzmirliler muzipçe. Ve ne gariptir ki hayat uslu bir çocuk gibi onların peşinden gider. Ne garip, uçak biletinin üzerinde adımın hemen yanında yazan IZM harflerine sevgiyle bakıyorum Sabırsızım sevgilisine kavuşacak aşıklar kadar. IĞDIR da ise bambaşka bir hayat vardır, tam tanımlayamadığım, ne tam hayatın içindesindir, ne de tam dışında. Denizi yoktur ama Aras nehrine baktığında belli belirsiz bir ufuk çizgisi görür gibi olursun, bu çizgi denizle gökyüzünü birleştirmez, iki yakayı ayırır. Iğdır bir babadır. Ruhu göçebe kalmış, sevgisini çocukları uyuduktan sonra gösteren, iki kıyı arasındaki bir baba Aras nehri gibi belki de. Kimi zaman hayat veren, kimi zaman önüne geleni sürükleyen, yok eden bir Aras. Emin olamazsın sevdiğinden. Bir bakarsın Gökkuşağı olur güvenle, şefkatle sarıp sarmalar seni, hayatın tüm renklerini yaşarsın, göğün doruklarında. Bir bakarsın yutmaya hazır dipsiz karanlık kuyu. Tek renk siyah. Zeki, öngörülü ama düşüncelerini eyleme dönüştürmeyen bir baba. Hayatta sana her şeyi hazır sunan bir baba bekleme düş kırıklığı yaşarsın, senden bekler, üstüne üstlük bir kenarda durup seyreder. Hayatın akıp gittiğini bile bile bekletir seni, adeta sabrını sınar. Kızarsın, öfkelenirsin vazgeçemezsin. Zira bilirsin yalnız olmadığını. Bilirsin sıkıştığında ilk kucak açanın o olacağını, arkanda bir dağdır, tıpkı Ağrı dağı gibi. Güvenilir, dik başlı, ulaşılmaz, ama her yerden seni gözetleyen. Sevgiyle daima. Neşe Sofuoğlu
Kültür & Sanat
11 Şubat 2013 - 06:43