Elbette ki, bir anlamda bu olup-bitenlere sırf insani nitelikteki kültürel olaylar ismini takmak olur. Başka bir açıdan bakıldığında ise her bir yaşanan bu insani-kültürel adımların arkasında hangi siyasi amacın yatdığını da açıkça görmek mümkündür. Çok uzağa gitmeden kardeş Türkiye'de geçenlerde yaşanan iki olaya değinmek istiyoruz. Bunlardan biri Trabzon'da bulunan eski Rum imparatorluğuna ait Sumela kilisesinde dini ayinlerin yeniden başlatılması ile ilgili Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin kabul ettiği kararla ilgilidir. Fakat amacımız Trabzon'dakı bu olaya yaygın olarak dokunmak değil, Azerbaycan'ı yakından ilgilendiren Akdamar Kilisesi ve çevresinde yaşanan olaylara yaklaşım bildirmektir.
Ermeniler iddia ediyorki Van gölündeki Akdamar adasında bulunan kilise Ermenilere aittir. Aslında, bununla Ermeniler bir daha tüm dünyaya kanıtlamak istiyorlar ki, güyya gerçekten eskide Türkiye'nin Doğusunda Ermeni eyaletleri olmuş ve Ermeniler bu toprakların yerlilerdirler (aborijenleridirler). Hatta onlar güyya Osmanlı İmparatorluğu'ndan önce, İslam'dan çok önce orada Hıristiyan tapınağı inşa etmişlerdir ve güyya bu tapınak onların eski tarihi, kültürel, dini anıtları.
Fakat asla böyle değildir ve bunun böyle olması da imkânsızdır. Çünkü Ermenilerin bu bölgeye gelmesi kilisenin inşasından çok-çok sonraki dönemlere rastlar. Tarihi olgulara isnad edersek, bu kilisenin doğrudan Azerilerin (Türklerin) kültürel-tarihsel, dinsel-ideolojik mirası ile ilgili olduğunu ve kilisenin yapılmasının, orada ayinlerin icra edilmesinin asıl Güney Kafkasya ve Doğu Anadolu'da yayılmış Kıpçak Türkleri'nin geçmişi ile ilgili olduğunu söyleyebiliriz. Daha doğrusu, büyük olasılıkla bu kilise Kafkasya Albanyasının geçmişi ile ilgilidir.
Azerbaycan'ın ünlü edibi Yusuf Vezir Çemenzeminli demiş ki, söz tarihin yuvasıdır, söz tarihin anahtarıdır. Sözde büyük hikmet var. Biz de düşünüyoruz ki, gerçekten de söz tarihin anahtarıdır. İşte bu felsefeden hareket ederek ilk olarak Akdamar kelimesinin etimolojisini anlatalım. İlginçtir ki, bu kelimenin Ermenice herhangi anlamı yoktur. Arap dilinde anlamı ise herhangi bitmiş fikri ifade etmiyor. İddialara göre, "Akdamar" kelimesi Arapça "kabartı" demektir ki, bu da kilisenin adının anlamını açmıyor. Aslında ise "ak" kelimesi Türklerde ziya, nur, ışık anlamındadır. Eski dönemlerde, arkaik Türkçe'de "ak" kelimesi bugünkü “aydın” kelimesini ifade etmek için onun yerine işlenen terim olmuşdur. Çünkü ziya, nur kelimesi arapblardan gelmedir ve o sözün eski Türkçesi, arkaik Türkçesi işte akdır. "Damar" ise bizim bildiğimiz “yoldur”, belli bir amacı belirten “çığır” anlamındadır. Bugün damar dediğimiz damar kelimeside bu anlamları ifade eder. Yani, insan vücudunu dolaşıp, orada çeşitli işlevi yerine getiren çığır, yol demektir. Eğer Akdamar sözünü hemen tercüme etmek istersek, bugünkü Samanyolu, yani, azerice "süt yolu" anlamına gelir. Bu ise eski Türklerin tanrıcılık inancı ile ilgiliydi.
Bilindiği gibi, 315 yılında eski Kafkas Albanyasında kral Vaçehanın döneminde Vaçehan resmen Hıristiyanlığı kabul etti. Onun yakını (veya kardeşi veya oğlu sayılır) olan, kendisini İsa peygamberin havarisi sanan, ayrıca din fedaisi olan Qriqoris de işte bu albanlardan idi. Çünkü o dönemde İslam yaranmamışdı, Hıristiyanlık yayılmaya başlamıştı ve Hıristiyanlık tekallahlı din olduğu için Türklerin tanrıcılık dini ile denk geliyordu. Bu nedenle Türkler Hıristiyan dinini kabul ettiler. Qriqoris Albanyanın diğer bölgelerinde dini yayarken, Azerbaycanın şimdiki Beylagan ilçesinde öldürüldü. Bugün Beyleganda olan ve peygamber kabri olarak bilinen Cerçis peygamberin kabrinin aynı Qriqorise ait olduğu tahmin ediliyor.
Bu arada, ta eskilerden, milattan önce III-IV asırlarda Kars, Van Sarıkamış ve o çevrelerde “karsaklar” diye Türkler yaşarmış. Bugünkü Kars şehrinin de karsaklar tarafından salındığı tahmin edilmektedir. Aynı zamanda, eski Ani kentinde karsaklara ait özel mahalle olmuş. Bu nedenle, bu dönemde o bölgede yoğun çevredeki albanlar ve Hıristiyanlığı kabul etmiş Kıpçak Türkleri orada kendileri için mabed inşa etmişler. Bu mabedle Ermenilerin hiçbir alakası yoktur. Sonraki dönemlerde ilişkilerin izine, yani, Hıristiyan Kıpçaklarla Oğuz boylarının çatışmalarına biz "Kitab-i Dede Korkut" destanında rastlıyoruz. Destanda Hıristiyan Türklerinin ümumi simgesi Kıpçak Melik gibi sunuluyor. Kıpçak Melik hanlar hanı Qazan Han'ın evini yağmar. Bu hemin dönemdir ki, artık Türkler arasında dini kimlik etnik kimlikden öne kaymaya başlıyor. Bu nedenle de, Hıristiyan Kıpçaklar kendilerini ayrıca bir zümre olarak kabul ediyorlardı. İslam kabul edildikten sonra ise Hıristiyan Türkler sıkışdırılmaya başlandı.
IX yüzyılda (838 yılında) Babekin liderliğindeki Hürremiler harekatı (isyanı) yenilgiye uğradıktan sonra Azerbaycan İslam'ı kabul ediyor. Buradaki Hıristiyan Kıpçaklar Doğu Anadoluya göçerler ve orada kendi dini merkezlerini korumakla, kitle şekilnde onun etrafına yerleşmeye başlarlar. Daha doğrusu, tarihi verilere göre, bu kilise 915-921 yılları arasında yapılmış. Kilise merkezi kubbeli, dört yapraklı yonca biçimli haç planında olup, kırmızı taşlarla inşa edilmişdir. Anıtın kırsal bölümündeki taş kabartmalarda İncil ve Tevrat'tan alınan dini konularla beraber, dünyevi konular, saray hayatı, av sahneleri, insan ve hayvan figürleri tasvir edilmişdir. İlginçtir ki, bu kabartmalarda Orta Asya Türk sanatının yoğun etkilerini taşıyan IX ve X yüzyıl Abbasi sanatının etkilerini de görmek mümkündür.
Tarayıcınız bu resmin gösterilmesini desteklemiyor olabilir.
Akdamar kilsesinin duvarındakı bu tasvir çok şeyden haber veriyor. Dikkat edersiniz at üstündeki dövüşcünün yüz çizgilerinin mehz Kıpçak türklerine mahsus olduğunu görebilirsiniz. Bundan başka atın yeherinden sallanan parçanın üzerinde ay (aypara) tasviri de bu anıtın Türklere ait olduğunu söylemeye esas veriyor. Ve bütün tarihciler Kabul ediyorlarki at belinde oturub 180 derece dönerek ok atmak yalnız Türklere (Hunlara) aid bir hünerdir.
Tarayıcınız bu resmin gösterilmesini desteklemiyor olabilir.
Hristiyan Kıpçak Türklerinin sonraki izlerine biz "Aslı ve Kerem" destanında rastlıyoruz. Destanda “siyah papaz” gibi sunulan o kişi hiç de Gence'den olan Ermeni Katolik din adamı değildir, Batı Azerbaycan - Zengezurda yaşayan ve Zengezur beylerbeyi karşısında orada meskunlaşmuş eski Hıristiyan-Kıpçak cemaatinin faaliyetlerinden dolayı sorumluluk taşıyan, ayrıca, onlardan vergi toplayan Gence beylerbeyinin bir temsilcisidir. Bu siyah papaz da işte Hristiyan Kıpçak Türklerindendir ve Aslını alıp Erzurum'a, Van'a yollanan da odur. Orayaı Ermenilerin yanına gitmiyordu. İşte oradaki Kıpçak kardeşlerinin, dindaşlarının yanına gidiyordu. Bu olgunun kendisi de onu söylemeye esas veriyorki Akdamar Kilisesi oradaki Kıpçak Türklerinin ibadet ettiği ünlü bir merkez olmuşdur.
Çarlık Rusyası Azerbaycan topraklarını işgal ettikten sonra imparatorluğun İran'daki Büyükelçisi Qriboyedovun yönetimi ile Hıristiyan Ermeniler Azerbaycan'a göçe başlamışlar. Bu aşamada bir kısmı Azerbaycan'da, bir bölümü ise Doğu Anadolu'da yerleşmeye başladılar. Fakat Doğu Anadolu Kilikya demek değildir. Ermenilerin Bizans döneminde Kilikiyada yerleşimi ile ilgili kaynaklarda bilgiler var. Onlar bugünkü Ermeniler değil. Onlar Balkanlardan Roma imparatoruna katılıp gelen bir kısım Ermenilerin ataları arasında yer alan protohaylardır. Neron Doğu Bizansda yenilip Roma'ya döndükten sonra bu Ermeniler de bu toprakları terkedip, çıkıp gitmişler. Ermenilere liderlik yapan Tigran bir süre Doğu Bizanslılarla iyi ilişki kurup, orada yerleşmeye çalıştı. Fakat sonradan Ermeniler oradan gitti. Yani, Ermenilerin Kilikiyada meskunlaşmasının tarihi bundan ibarettir ve onlar toplam 30-40 yıl orada yaşamışlar. Ondan sonra onlar hiç Kilikiyada da olmamışlar. Sonraki dönemde artık Balkanlar'a geri dönmeyen hay aşiretleri artık Osmanlı'da, ayrıca, Arap dünyasının içerisinde meskunlaşmışlar. Sonradan onlarda bir zamanlar Tiqranın döneminde yaşadıkları mifik Ermeni devletçilik eyforiyası baş kaldımış ve bunun için Anadolu'ya akın etmişler.
Mesele bundan ibarettir. Bu nedenle, bugün Akdamar kilisesinin Azerbaycan kültürüne ait, Kıpçak Türklerine ait bir anıt olması ihtimali ortaya çıkıyor. Maalesef bugün Türkiye'de bu tür ayinlerin icra edilmesine izin veriliyor. Bu kilisenin ayine açılması ve Ermenilerin orayı ziyaret etmesi hiçbir durumda Türkiye'nin yararına değildir. Bunlar Ermenilerin Türkiye'ye karşı olan toprak iddiasının güçlenmesine hizmet ediyor. Dikkat edersek zincirleme reaksiyonun tanık olacağız. Trabzon'da Sumela kilisesi Rumlara ibadet için açıldıktan sonra Akdamar Kilisesi açıldı. Bugün ise Akdamarın ardından Yunan asıllı Amerikalılar gelip Ayasofiyada ibadet etmek istiyorlar. Bu ise Türkiye Cumhuriyeti'ni dinlerin, dini sektaların ateş poliqonuna dönüştürebilir.
Azeri ve Türk tarihçilerin yukarıda bahsettiğimiz doğrultuda ortak eylem göstererek, Akdamarın Ermenilere ait olmadığını kanıtlayan tarihi olguları ortaya çıkarmaları iyi olurdu. Gerçek tarihi ortaya koymakla bu kültürün genellikle Kıpçak Türklerine ait olmasını kanıtlayan belgeler elde etsinler. Şunu da belirtelim ki, bu belgeleri aramak için çok uzağa gitmek gerekmez. Bugün Eçmiedzinde (Ermenistan) Ermeni harfleri ile ve Kıpçak lehçesinde yazılmış birçok dini-tarihi belgeler var. Bu belgelerin kopyalarının Azerbaycan'da olduğu söyleniyor. Demek, işte bu belgelere dayanarak tarihsel araştırmalara başlamak ve genellikle, Doğu Anadolu'da bulunan Hıristiyan yapıların hiçbirinin Ermenilere ait olmadığını kanıtlamak gerekir. Bugün Azerbaycan'da-Daşkesende, Gedebeyde, Qaxda, Şekide olan yapıların, kiliselerin Ermenilerle hiçbir ilgisi ve alakası yoktur, aynı ile de Doğu Anadolu'da bulunan anıtların Ermenilere hiçbir alaksası yoktur.
Ermeniler iddia ediyorki Van gölündeki Akdamar adasında bulunan kilise Ermenilere aittir. Aslında, bununla Ermeniler bir daha tüm dünyaya kanıtlamak istiyorlar ki, güyya gerçekten eskide Türkiye'nin Doğusunda Ermeni eyaletleri olmuş ve Ermeniler bu toprakların yerlilerdirler (aborijenleridirler). Hatta onlar güyya Osmanlı İmparatorluğu'ndan önce, İslam'dan çok önce orada Hıristiyan tapınağı inşa etmişlerdir ve güyya bu tapınak onların eski tarihi, kültürel, dini anıtları.
Fakat asla böyle değildir ve bunun böyle olması da imkânsızdır. Çünkü Ermenilerin bu bölgeye gelmesi kilisenin inşasından çok-çok sonraki dönemlere rastlar. Tarihi olgulara isnad edersek, bu kilisenin doğrudan Azerilerin (Türklerin) kültürel-tarihsel, dinsel-ideolojik mirası ile ilgili olduğunu ve kilisenin yapılmasının, orada ayinlerin icra edilmesinin asıl Güney Kafkasya ve Doğu Anadolu'da yayılmış Kıpçak Türkleri'nin geçmişi ile ilgili olduğunu söyleyebiliriz. Daha doğrusu, büyük olasılıkla bu kilise Kafkasya Albanyasının geçmişi ile ilgilidir.
Azerbaycan'ın ünlü edibi Yusuf Vezir Çemenzeminli demiş ki, söz tarihin yuvasıdır, söz tarihin anahtarıdır. Sözde büyük hikmet var. Biz de düşünüyoruz ki, gerçekten de söz tarihin anahtarıdır. İşte bu felsefeden hareket ederek ilk olarak Akdamar kelimesinin etimolojisini anlatalım. İlginçtir ki, bu kelimenin Ermenice herhangi anlamı yoktur. Arap dilinde anlamı ise herhangi bitmiş fikri ifade etmiyor. İddialara göre, "Akdamar" kelimesi Arapça "kabartı" demektir ki, bu da kilisenin adının anlamını açmıyor. Aslında ise "ak" kelimesi Türklerde ziya, nur, ışık anlamındadır. Eski dönemlerde, arkaik Türkçe'de "ak" kelimesi bugünkü “aydın” kelimesini ifade etmek için onun yerine işlenen terim olmuşdur. Çünkü ziya, nur kelimesi arapblardan gelmedir ve o sözün eski Türkçesi, arkaik Türkçesi işte akdır. "Damar" ise bizim bildiğimiz “yoldur”, belli bir amacı belirten “çığır” anlamındadır. Bugün damar dediğimiz damar kelimeside bu anlamları ifade eder. Yani, insan vücudunu dolaşıp, orada çeşitli işlevi yerine getiren çığır, yol demektir. Eğer Akdamar sözünü hemen tercüme etmek istersek, bugünkü Samanyolu, yani, azerice "süt yolu" anlamına gelir. Bu ise eski Türklerin tanrıcılık inancı ile ilgiliydi.
Bilindiği gibi, 315 yılında eski Kafkas Albanyasında kral Vaçehanın döneminde Vaçehan resmen Hıristiyanlığı kabul etti. Onun yakını (veya kardeşi veya oğlu sayılır) olan, kendisini İsa peygamberin havarisi sanan, ayrıca din fedaisi olan Qriqoris de işte bu albanlardan idi. Çünkü o dönemde İslam yaranmamışdı, Hıristiyanlık yayılmaya başlamıştı ve Hıristiyanlık tekallahlı din olduğu için Türklerin tanrıcılık dini ile denk geliyordu. Bu nedenle Türkler Hıristiyan dinini kabul ettiler. Qriqoris Albanyanın diğer bölgelerinde dini yayarken, Azerbaycanın şimdiki Beylagan ilçesinde öldürüldü. Bugün Beyleganda olan ve peygamber kabri olarak bilinen Cerçis peygamberin kabrinin aynı Qriqorise ait olduğu tahmin ediliyor.
Bu arada, ta eskilerden, milattan önce III-IV asırlarda Kars, Van Sarıkamış ve o çevrelerde “karsaklar” diye Türkler yaşarmış. Bugünkü Kars şehrinin de karsaklar tarafından salındığı tahmin edilmektedir. Aynı zamanda, eski Ani kentinde karsaklara ait özel mahalle olmuş. Bu nedenle, bu dönemde o bölgede yoğun çevredeki albanlar ve Hıristiyanlığı kabul etmiş Kıpçak Türkleri orada kendileri için mabed inşa etmişler. Bu mabedle Ermenilerin hiçbir alakası yoktur. Sonraki dönemlerde ilişkilerin izine, yani, Hıristiyan Kıpçaklarla Oğuz boylarının çatışmalarına biz "Kitab-i Dede Korkut" destanında rastlıyoruz. Destanda Hıristiyan Türklerinin ümumi simgesi Kıpçak Melik gibi sunuluyor. Kıpçak Melik hanlar hanı Qazan Han'ın evini yağmar. Bu hemin dönemdir ki, artık Türkler arasında dini kimlik etnik kimlikden öne kaymaya başlıyor. Bu nedenle de, Hıristiyan Kıpçaklar kendilerini ayrıca bir zümre olarak kabul ediyorlardı. İslam kabul edildikten sonra ise Hıristiyan Türkler sıkışdırılmaya başlandı.
IX yüzyılda (838 yılında) Babekin liderliğindeki Hürremiler harekatı (isyanı) yenilgiye uğradıktan sonra Azerbaycan İslam'ı kabul ediyor. Buradaki Hıristiyan Kıpçaklar Doğu Anadoluya göçerler ve orada kendi dini merkezlerini korumakla, kitle şekilnde onun etrafına yerleşmeye başlarlar. Daha doğrusu, tarihi verilere göre, bu kilise 915-921 yılları arasında yapılmış. Kilise merkezi kubbeli, dört yapraklı yonca biçimli haç planında olup, kırmızı taşlarla inşa edilmişdir. Anıtın kırsal bölümündeki taş kabartmalarda İncil ve Tevrat'tan alınan dini konularla beraber, dünyevi konular, saray hayatı, av sahneleri, insan ve hayvan figürleri tasvir edilmişdir. İlginçtir ki, bu kabartmalarda Orta Asya Türk sanatının yoğun etkilerini taşıyan IX ve X yüzyıl Abbasi sanatının etkilerini de görmek mümkündür.
Tarayıcınız bu resmin gösterilmesini desteklemiyor olabilir.
Akdamar kilsesinin duvarındakı bu tasvir çok şeyden haber veriyor. Dikkat edersiniz at üstündeki dövüşcünün yüz çizgilerinin mehz Kıpçak türklerine mahsus olduğunu görebilirsiniz. Bundan başka atın yeherinden sallanan parçanın üzerinde ay (aypara) tasviri de bu anıtın Türklere ait olduğunu söylemeye esas veriyor. Ve bütün tarihciler Kabul ediyorlarki at belinde oturub 180 derece dönerek ok atmak yalnız Türklere (Hunlara) aid bir hünerdir.
Tarayıcınız bu resmin gösterilmesini desteklemiyor olabilir.
Hristiyan Kıpçak Türklerinin sonraki izlerine biz "Aslı ve Kerem" destanında rastlıyoruz. Destanda “siyah papaz” gibi sunulan o kişi hiç de Gence'den olan Ermeni Katolik din adamı değildir, Batı Azerbaycan - Zengezurda yaşayan ve Zengezur beylerbeyi karşısında orada meskunlaşmuş eski Hıristiyan-Kıpçak cemaatinin faaliyetlerinden dolayı sorumluluk taşıyan, ayrıca, onlardan vergi toplayan Gence beylerbeyinin bir temsilcisidir. Bu siyah papaz da işte Hristiyan Kıpçak Türklerindendir ve Aslını alıp Erzurum'a, Van'a yollanan da odur. Orayaı Ermenilerin yanına gitmiyordu. İşte oradaki Kıpçak kardeşlerinin, dindaşlarının yanına gidiyordu. Bu olgunun kendisi de onu söylemeye esas veriyorki Akdamar Kilisesi oradaki Kıpçak Türklerinin ibadet ettiği ünlü bir merkez olmuşdur.
Çarlık Rusyası Azerbaycan topraklarını işgal ettikten sonra imparatorluğun İran'daki Büyükelçisi Qriboyedovun yönetimi ile Hıristiyan Ermeniler Azerbaycan'a göçe başlamışlar. Bu aşamada bir kısmı Azerbaycan'da, bir bölümü ise Doğu Anadolu'da yerleşmeye başladılar. Fakat Doğu Anadolu Kilikya demek değildir. Ermenilerin Bizans döneminde Kilikiyada yerleşimi ile ilgili kaynaklarda bilgiler var. Onlar bugünkü Ermeniler değil. Onlar Balkanlardan Roma imparatoruna katılıp gelen bir kısım Ermenilerin ataları arasında yer alan protohaylardır. Neron Doğu Bizansda yenilip Roma'ya döndükten sonra bu Ermeniler de bu toprakları terkedip, çıkıp gitmişler. Ermenilere liderlik yapan Tigran bir süre Doğu Bizanslılarla iyi ilişki kurup, orada yerleşmeye çalıştı. Fakat sonradan Ermeniler oradan gitti. Yani, Ermenilerin Kilikiyada meskunlaşmasının tarihi bundan ibarettir ve onlar toplam 30-40 yıl orada yaşamışlar. Ondan sonra onlar hiç Kilikiyada da olmamışlar. Sonraki dönemde artık Balkanlar'a geri dönmeyen hay aşiretleri artık Osmanlı'da, ayrıca, Arap dünyasının içerisinde meskunlaşmışlar. Sonradan onlarda bir zamanlar Tiqranın döneminde yaşadıkları mifik Ermeni devletçilik eyforiyası baş kaldımış ve bunun için Anadolu'ya akın etmişler.
Mesele bundan ibarettir. Bu nedenle, bugün Akdamar kilisesinin Azerbaycan kültürüne ait, Kıpçak Türklerine ait bir anıt olması ihtimali ortaya çıkıyor. Maalesef bugün Türkiye'de bu tür ayinlerin icra edilmesine izin veriliyor. Bu kilisenin ayine açılması ve Ermenilerin orayı ziyaret etmesi hiçbir durumda Türkiye'nin yararına değildir. Bunlar Ermenilerin Türkiye'ye karşı olan toprak iddiasının güçlenmesine hizmet ediyor. Dikkat edersek zincirleme reaksiyonun tanık olacağız. Trabzon'da Sumela kilisesi Rumlara ibadet için açıldıktan sonra Akdamar Kilisesi açıldı. Bugün ise Akdamarın ardından Yunan asıllı Amerikalılar gelip Ayasofiyada ibadet etmek istiyorlar. Bu ise Türkiye Cumhuriyeti'ni dinlerin, dini sektaların ateş poliqonuna dönüştürebilir.
Azeri ve Türk tarihçilerin yukarıda bahsettiğimiz doğrultuda ortak eylem göstererek, Akdamarın Ermenilere ait olmadığını kanıtlayan tarihi olguları ortaya çıkarmaları iyi olurdu. Gerçek tarihi ortaya koymakla bu kültürün genellikle Kıpçak Türklerine ait olmasını kanıtlayan belgeler elde etsinler. Şunu da belirtelim ki, bu belgeleri aramak için çok uzağa gitmek gerekmez. Bugün Eçmiedzinde (Ermenistan) Ermeni harfleri ile ve Kıpçak lehçesinde yazılmış birçok dini-tarihi belgeler var. Bu belgelerin kopyalarının Azerbaycan'da olduğu söyleniyor. Demek, işte bu belgelere dayanarak tarihsel araştırmalara başlamak ve genellikle, Doğu Anadolu'da bulunan Hıristiyan yapıların hiçbirinin Ermenilere ait olmadığını kanıtlamak gerekir. Bugün Azerbaycan'da-Daşkesende, Gedebeyde, Qaxda, Şekide olan yapıların, kiliselerin Ermenilerle hiçbir ilgisi ve alakası yoktur, aynı ile de Doğu Anadolu'da bulunan anıtların Ermenilere hiçbir alaksası yoktur.