Açıklamayı aynen yayınlıyoruz:
1-Yıllardır gündemde olan intibak kanunu çıkarılmalı, emeklilerin gecikmiş olan hakları teslim edilmelidir. İntibakların yapılmaması sonucu, emekli aylıkları yetersiz kalmış ve yüzdeli olarak yapılan artışlar, eşitsizliği artırdığı gibi, düşük gelir ve aylık alanların artışı da az olmuştur. 5510 sayılı kanunun 55. maddesinde gelir ve aylıkların artışında altı aylık tüfe sistemi getirildiğinden, bu uygulama yetersiz kaldığı gibi, refahtan da pay verilmemektedir. Bu nedenle, 5510 sayılı kanunun 55. maddesi yeniden düzenlenmeli, gelir ve aylıkların artışında gerçekçi bir sistem getirilmelidir.
2- 2000 sonrası dönemlerde gerek 4447 sayılı kanun’dan, gerekse de bütçe kanunlarından alacaklı olduğumuz yönünde yapılan araştırmalarımız, idari yoldan çözüm bulunmadığından, yargı yoluna gidilmiştir. 1 Kasım 2002 kararnamesi, hükümet değişikliği nedeniyle yürürlükten kaldırılması ile emekli aylıklarında yapılması gereken artışların dikkate alınmaması konusu da, yargıya götürülmüştür. Aynı kapsamda, bütçe kanunlarındaki gelir ve aylıkların artışına ilişkin hükümlerin de eksik uygulanması sonucu, yargı yoluna gidilmiştir. Hukuk mücadelemizin ilk ayağı olan mahkemeden işçi emeklisi, dul ve yetimlerin alacaklı oldukları yönünde karar çıkmıştır. Hükümetin, hak kaybına yol açan bu durumun idari yönden çözümlemesini ve işçi emeklilerinin enflasyon farklarını ödemesini bekliyoruz.
3- Kamunun sağlık harcamaları artarken, hizmette değişen bir durumun olmadığı tespit edilmiştir. Kamunun nitelik olarak güven kaybettiği, özel hastanelerin hızlı bir şekilde arttığı dikkat çekmektedir. Kamunun, toplumun sağlığını korumada en önde olması gerekmektedir. Katkı payları da, ikinci bir prim ödenir gibi sağlık hizmetlerinin sunumunda büyük bir zorluk göstermektedir.
Aldığı aylıkla geçinemeyen milyonlardan katkı payı istenilmesi, kabul edilmez bir uygulamadır.
Danıştay’ın özel hastanelerin 10 TL olan ayaktaki tedavilerden alınan katkı paylarını iptal etmesi olumlu olmakla birlikte, hükümetin yatan hastalardan tedavi girdinin yüzde 1 oranında katılım payı alma düzenlemesi, sağlık hakkını riske edecek bir tasarruftur.
Esas olan, hiçbir ad altında katkı payı ödemeden sağlık hizmetlerinin sunulmasıdır. Bu yönüyle, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası kanununda gerekli olan değişiklikler yapılamalıdır. Bu konuda açılmış olan davamız da devam etmektedir.
4- Tüfe artışlarına göre gelir ve aylıklara yapılan artışlar yetersiz kalmakta ve eşitsizliği artırmaktadır. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), maaş ve ücretliler için ayrı bir enflasyon hesap sistemi getirmelidir. Genel tüfe artış siteminde 450 maddenin yer alması ve işçi emeklilerini ilgilendirmeyen harcamaların enflasyon artışında dikkate alınması ve bu oranların emekli aylıklarının artışında kriter olarak belirlenmesi, doğru bir yöntem olarak savunulamaz. Bu nedenle, gelir ve aylıların artışı ile ilgili bir sistem getirilmelidir.
5- Küresel mali kriz ve yansımaları işten çıkarmalar ile birlikte halkın da satın alma gücünü düşürmüş, geçim zorluğu çeken milyonlar ile ilgili hiçbir iyileştirici tedbir alınmamıştır. Kriz ortamında, emeklilerin mağduriyetleri artmış, açlık ve yoksulluk ile ilgili kalıcı bir mücadele verilmemiştir. Sosyal devlet ve sosyal güvenlik hakları etkili olarak kullanılmadığından, toplumun beklentilerine cevap veren bir yaklaşım gösterilmemiştir. AB ülkelerinde, gelir yetersizlikleri “aile yardımları sigortası” ile desteklenirken, ülkemizde bu konuda hiçbir çalışma yapılmamıştır. AB sürecinde olan ülkemizde sosyal haklar geliştirilmelidir.
Bu konuda, sivil toplum kuruluşlarının yürüttüğü projeler ve öneriler gerçekçi bir yönde olmalı, geliri yeterli olmayan ve evden dışarı adım atamayan emeklilerin hakkı verilmelidir.
6- Açtığımız dava sonucu, emekli maaşı ödenirken, bankalara komisyon ödenmesine son verilmesi ve bankalardan da komisyon alımı başlaması karşısında emekliye hakkı olan promosyon ödemesi yapılması sağlanmalıdır.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur.
1-Yıllardır gündemde olan intibak kanunu çıkarılmalı, emeklilerin gecikmiş olan hakları teslim edilmelidir. İntibakların yapılmaması sonucu, emekli aylıkları yetersiz kalmış ve yüzdeli olarak yapılan artışlar, eşitsizliği artırdığı gibi, düşük gelir ve aylık alanların artışı da az olmuştur. 5510 sayılı kanunun 55. maddesinde gelir ve aylıkların artışında altı aylık tüfe sistemi getirildiğinden, bu uygulama yetersiz kaldığı gibi, refahtan da pay verilmemektedir. Bu nedenle, 5510 sayılı kanunun 55. maddesi yeniden düzenlenmeli, gelir ve aylıkların artışında gerçekçi bir sistem getirilmelidir.
2- 2000 sonrası dönemlerde gerek 4447 sayılı kanun’dan, gerekse de bütçe kanunlarından alacaklı olduğumuz yönünde yapılan araştırmalarımız, idari yoldan çözüm bulunmadığından, yargı yoluna gidilmiştir. 1 Kasım 2002 kararnamesi, hükümet değişikliği nedeniyle yürürlükten kaldırılması ile emekli aylıklarında yapılması gereken artışların dikkate alınmaması konusu da, yargıya götürülmüştür. Aynı kapsamda, bütçe kanunlarındaki gelir ve aylıkların artışına ilişkin hükümlerin de eksik uygulanması sonucu, yargı yoluna gidilmiştir. Hukuk mücadelemizin ilk ayağı olan mahkemeden işçi emeklisi, dul ve yetimlerin alacaklı oldukları yönünde karar çıkmıştır. Hükümetin, hak kaybına yol açan bu durumun idari yönden çözümlemesini ve işçi emeklilerinin enflasyon farklarını ödemesini bekliyoruz.
3- Kamunun sağlık harcamaları artarken, hizmette değişen bir durumun olmadığı tespit edilmiştir. Kamunun nitelik olarak güven kaybettiği, özel hastanelerin hızlı bir şekilde arttığı dikkat çekmektedir. Kamunun, toplumun sağlığını korumada en önde olması gerekmektedir. Katkı payları da, ikinci bir prim ödenir gibi sağlık hizmetlerinin sunumunda büyük bir zorluk göstermektedir.
Aldığı aylıkla geçinemeyen milyonlardan katkı payı istenilmesi, kabul edilmez bir uygulamadır.
Danıştay’ın özel hastanelerin 10 TL olan ayaktaki tedavilerden alınan katkı paylarını iptal etmesi olumlu olmakla birlikte, hükümetin yatan hastalardan tedavi girdinin yüzde 1 oranında katılım payı alma düzenlemesi, sağlık hakkını riske edecek bir tasarruftur.
Esas olan, hiçbir ad altında katkı payı ödemeden sağlık hizmetlerinin sunulmasıdır. Bu yönüyle, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası kanununda gerekli olan değişiklikler yapılamalıdır. Bu konuda açılmış olan davamız da devam etmektedir.
4- Tüfe artışlarına göre gelir ve aylıklara yapılan artışlar yetersiz kalmakta ve eşitsizliği artırmaktadır. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), maaş ve ücretliler için ayrı bir enflasyon hesap sistemi getirmelidir. Genel tüfe artış siteminde 450 maddenin yer alması ve işçi emeklilerini ilgilendirmeyen harcamaların enflasyon artışında dikkate alınması ve bu oranların emekli aylıklarının artışında kriter olarak belirlenmesi, doğru bir yöntem olarak savunulamaz. Bu nedenle, gelir ve aylıların artışı ile ilgili bir sistem getirilmelidir.
5- Küresel mali kriz ve yansımaları işten çıkarmalar ile birlikte halkın da satın alma gücünü düşürmüş, geçim zorluğu çeken milyonlar ile ilgili hiçbir iyileştirici tedbir alınmamıştır. Kriz ortamında, emeklilerin mağduriyetleri artmış, açlık ve yoksulluk ile ilgili kalıcı bir mücadele verilmemiştir. Sosyal devlet ve sosyal güvenlik hakları etkili olarak kullanılmadığından, toplumun beklentilerine cevap veren bir yaklaşım gösterilmemiştir. AB ülkelerinde, gelir yetersizlikleri “aile yardımları sigortası” ile desteklenirken, ülkemizde bu konuda hiçbir çalışma yapılmamıştır. AB sürecinde olan ülkemizde sosyal haklar geliştirilmelidir.
Bu konuda, sivil toplum kuruluşlarının yürüttüğü projeler ve öneriler gerçekçi bir yönde olmalı, geliri yeterli olmayan ve evden dışarı adım atamayan emeklilerin hakkı verilmelidir.
6- Açtığımız dava sonucu, emekli maaşı ödenirken, bankalara komisyon ödenmesine son verilmesi ve bankalardan da komisyon alımı başlaması karşısında emekliye hakkı olan promosyon ödemesi yapılması sağlanmalıdır.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur.