Seçimler olur, meydanlar dolar, televizyonlar, gazeteler; vaatler, taahhütler, istekler… Umutlar oluşur, beklentiler çoğalır. Zaman akışını sürdürür sonra, yıllar birbirini kovalar. Sorunlar, umutlarla birlikte geleceğe devreder yine, bir başka zamana, bir başka zamanlara…
İyi olan tarafı, sorunlarımızla birlikte umutlarımızın da devrediyor olması,..
Ya devretmeyip de bitiverirse umutlarımız, o zaman ne yaparız? Ümitsiz yaşanmaz ki!
Kötü olan tarafı ise, sorunlarımıza çözüm yolları arayıp bulmak, ilgili kurum ve kuruluşları bu doğrultuda zorlamak yerine, devreden sorunlarımızla birlikte, iç içe yaşamaya alışmamız!
Geçmişten günümüze hangi sorunlarımız devretti? Bizler hangi sorunlarımızla birlikte yaşamaya alıştık? Iğdır gazetelerini şöyle bir, iki yıl geriye giderek incelediğimizde her şeyi net olarak görülür. Ben öncelikli saydığım bir kaçını hatırlatmakla yetineceğim.
VARAN BİR; KANSER’LE BİRLİKTE YAŞAMAYA ALIŞTIK, SÜRDÜRÜYORUZ. “Kanser” denilen o korkunç kıyımla iç içe, birlikte yaşamaktayız, bu birlikteliği sürdürmekteyiz. O sinsi, çağımızın acımasız, tedavisi mümkün olmayan hastalığı her gün yakınımızdaki birilerini aramızdan çekip alıyorken, yaşam hakkına feci bir şekilde son veriyorken; bizler sadece birkaç gün üzülüyoruz o kadar. Bu hastalığa neden olan “Metsemor nükleer santrali”, “Baz istasyonları” , “Hava kirliliği” ve diğer nedenleriyle iç içe yaşamaya devam ediyoruz, etmekteyiz. Çözemediğimiz bu sorunlarla birlikte kardeş, kardeş yaşamaya başlıyoruz. Şu kadar farkla ki; her gün sayımız bir azalarak, her gün bir canımızı aramızdan çekip almasını izleyerek… Sesimiz kısılmış, tepkimiz azalmış, çünkü; bu sorunlarla birlikte yaşamaya alışmışız bir kere…
VARAN İKİ: OLMAYAN TURİZME “VAR” DEMEĞE ALIŞMIŞIZ.
“Turizm Haftası” diye, Iğdır’da olmayan bir şeyi kutlamaktayız. Var diyen beri gelsin. Iğdır’ın yıllık turizm geliri konulsun ortaya. Türkiye ortalaması ile kıyaslayalım bakalım, turizmin neresindeyiz? Üstelik de sadece Türkiye’nin değil, Avrupa’nın en yüksek, tarihi ve kültürel yönden birikimli, zengin dağı olan; AĞRI DAĞI’NA sahipken… Biraz abartılı gelebilir ama yurtdışı gözlemim; “Türkiye Ağrı Dağı’nı değil; Ağrı Dağı Türkiye’yi tanıtıyor.” Yönündedir.
Ne yazık ki bu muhteşem Dağ’ımız, “bomboş”, çatışma ortamında, bakımsız ve her gün biraz daha kirlenmekte, yorulmakta, yaşlanmaktadır. Biz Dağ’ın bu haline de alıştık, fazlaca dillendirmiyoruz artık. Iğdır’da “Ağrı Dağı Turizmde yoksa, turizmin varlığından nasıl söz edebiliriz ki? Kaldı ki; Ağrı Dağı’nın tanıtımı, turizme açılması ulusal bir sorumluluktur, ulusal bir çaba, katkı gerektirmektedir. Dağ’ın turizme açılması, yerel yönetimin olanaklarını aşan bir kaynak ve planlama gerektirmektedir.…
Şimdilik, İran ve Nahçivan’dan çoğunluğu günübirlik gelen komşularımızı “turizm faaliyeti” kabul edip, alışılmışlığımıza devam ediyoruz..
VARAN ÜÇ: HANİ BİZİM, SERBEST TİCARET – SERBEST SANAYİ BÖLGEMİZ?
Hani bizim bir zamanlar iki komşu ülkeyle birlikte “TÜRKİYE-NAHÇİVAN-İRAN’IN kesişme noktasında oluşturacağımız “Serbest Ticaret- Serbest Sanayi Bölgesi?” Neden kurulamadı, görüşmeler, konuşmalar, protokoller hangi noktalarda neden tıkandı? Yoksa tamamen kesildi mi? 2009 - 2010 Yılı gazete arşivlerimize şöyle bir bakarsanız, o günlerin en çok konuşulan, heyecanla beklenen projelerinden biriydi. Şimdi hiç sözü edilmiyor. Bunu da attık mı, alıştıklarımız, unuttuklarımız arasına? Bu satırları yazan ve azıcık da ekonomi okuyan biri olarak, yukarıda bahsedilen Serbest Bölgenin kurulmaması, Kafkas pazarına açılmaması halinde, Iğdır’ın, hatta bölgenin ciddi bir kalkınma hamlesi yapacağına, bir ekonomik sıçrama gerçekleştireceğine, yüzyıllık geleceğimizin kurtarılacağına inanmamaktayım… Bunun dışında bölgeye yapılan diğer yatırımlar ancak günü kurtarmaya yönelik girişimler sayarım ben.
Yeni teşvik sistemi çıkmak üzere, bölgemize önemli avantajlar sağlayacak.Ancak illa da Iğdır için “Serbest Ticaret- Serbest Sanayi Bölgesi” şart. Bunu tekrar konuşmalı bu konuda ısrarlı olmalıyız… Bu konuyu unutkanlık, alışkanlıklarımız arasından çıkarıp güncellemeli, gündeme oturtmalıyız…
VARAN DÖRT: HAVAALANLIIYLA IĞDIR, ARTIK DÜNYAYA DAHA YAKIN!
İyi ve güzel şeyleri yazmanın keyfini de yaşarız, biliriz elbet. Yeter ki iyi ve güzel şeyler olsun. Havaalanımızın açılışının yaklaştığını birlikte hissetmekteyiz. Büyük kent merkezlerine en uzak il olan Iğdır’ımız yıllar sonra güzel, mutlu bir başlangıca hazırlanıyor. Iğdır’ımız havaalanı ile bir yandan ülkemize, diğer yandan dünyaya bir adım daha yaklaşacak, yakınlaşacak…
BEKLENTİM; Havaalanından, sonra, “Ağrı Dağınızın Turizme açılması”, “Serbest Bölgenin” kurulması “Kanser hastalığının nedenlerinin tespiti” ile birlikte; bu temel sorunlarımızın giderilmesine yönelik taleplerimizin daha haklı, daha sıklıkla ve etkinlikle gündeme gelmesi, getirilmesi… Havaalanı örneğimizde olduğu gibi, sorunlarımıza teslim olmak, onlarla birlikte yaşamaya alışmak yerine, onları çözme yolundaki umudumuzu, azmimizi ve mücadelemizi yılmadan, usanmadan sürdürmek olmalı…
Başa dönüyorum ve diyorum ki; havaalanının açılmasından sonra, gerektiği gibi turizme açılan, içte ve dışta tam olarak tanıtımı yapılan Ağrı Dağı, değil Iğdır’ı Türkiye’yi tanıtır, Türkiye’yi kalkındırır…
İslam ÇANKAYA
İyi olan tarafı, sorunlarımızla birlikte umutlarımızın da devrediyor olması,..
Ya devretmeyip de bitiverirse umutlarımız, o zaman ne yaparız? Ümitsiz yaşanmaz ki!
Kötü olan tarafı ise, sorunlarımıza çözüm yolları arayıp bulmak, ilgili kurum ve kuruluşları bu doğrultuda zorlamak yerine, devreden sorunlarımızla birlikte, iç içe yaşamaya alışmamız!
Geçmişten günümüze hangi sorunlarımız devretti? Bizler hangi sorunlarımızla birlikte yaşamaya alıştık? Iğdır gazetelerini şöyle bir, iki yıl geriye giderek incelediğimizde her şeyi net olarak görülür. Ben öncelikli saydığım bir kaçını hatırlatmakla yetineceğim.
VARAN BİR; KANSER’LE BİRLİKTE YAŞAMAYA ALIŞTIK, SÜRDÜRÜYORUZ. “Kanser” denilen o korkunç kıyımla iç içe, birlikte yaşamaktayız, bu birlikteliği sürdürmekteyiz. O sinsi, çağımızın acımasız, tedavisi mümkün olmayan hastalığı her gün yakınımızdaki birilerini aramızdan çekip alıyorken, yaşam hakkına feci bir şekilde son veriyorken; bizler sadece birkaç gün üzülüyoruz o kadar. Bu hastalığa neden olan “Metsemor nükleer santrali”, “Baz istasyonları” , “Hava kirliliği” ve diğer nedenleriyle iç içe yaşamaya devam ediyoruz, etmekteyiz. Çözemediğimiz bu sorunlarla birlikte kardeş, kardeş yaşamaya başlıyoruz. Şu kadar farkla ki; her gün sayımız bir azalarak, her gün bir canımızı aramızdan çekip almasını izleyerek… Sesimiz kısılmış, tepkimiz azalmış, çünkü; bu sorunlarla birlikte yaşamaya alışmışız bir kere…
VARAN İKİ: OLMAYAN TURİZME “VAR” DEMEĞE ALIŞMIŞIZ.
“Turizm Haftası” diye, Iğdır’da olmayan bir şeyi kutlamaktayız. Var diyen beri gelsin. Iğdır’ın yıllık turizm geliri konulsun ortaya. Türkiye ortalaması ile kıyaslayalım bakalım, turizmin neresindeyiz? Üstelik de sadece Türkiye’nin değil, Avrupa’nın en yüksek, tarihi ve kültürel yönden birikimli, zengin dağı olan; AĞRI DAĞI’NA sahipken… Biraz abartılı gelebilir ama yurtdışı gözlemim; “Türkiye Ağrı Dağı’nı değil; Ağrı Dağı Türkiye’yi tanıtıyor.” Yönündedir.
Ne yazık ki bu muhteşem Dağ’ımız, “bomboş”, çatışma ortamında, bakımsız ve her gün biraz daha kirlenmekte, yorulmakta, yaşlanmaktadır. Biz Dağ’ın bu haline de alıştık, fazlaca dillendirmiyoruz artık. Iğdır’da “Ağrı Dağı Turizmde yoksa, turizmin varlığından nasıl söz edebiliriz ki? Kaldı ki; Ağrı Dağı’nın tanıtımı, turizme açılması ulusal bir sorumluluktur, ulusal bir çaba, katkı gerektirmektedir. Dağ’ın turizme açılması, yerel yönetimin olanaklarını aşan bir kaynak ve planlama gerektirmektedir.…
Şimdilik, İran ve Nahçivan’dan çoğunluğu günübirlik gelen komşularımızı “turizm faaliyeti” kabul edip, alışılmışlığımıza devam ediyoruz..
VARAN ÜÇ: HANİ BİZİM, SERBEST TİCARET – SERBEST SANAYİ BÖLGEMİZ?
Hani bizim bir zamanlar iki komşu ülkeyle birlikte “TÜRKİYE-NAHÇİVAN-İRAN’IN kesişme noktasında oluşturacağımız “Serbest Ticaret- Serbest Sanayi Bölgesi?” Neden kurulamadı, görüşmeler, konuşmalar, protokoller hangi noktalarda neden tıkandı? Yoksa tamamen kesildi mi? 2009 - 2010 Yılı gazete arşivlerimize şöyle bir bakarsanız, o günlerin en çok konuşulan, heyecanla beklenen projelerinden biriydi. Şimdi hiç sözü edilmiyor. Bunu da attık mı, alıştıklarımız, unuttuklarımız arasına? Bu satırları yazan ve azıcık da ekonomi okuyan biri olarak, yukarıda bahsedilen Serbest Bölgenin kurulmaması, Kafkas pazarına açılmaması halinde, Iğdır’ın, hatta bölgenin ciddi bir kalkınma hamlesi yapacağına, bir ekonomik sıçrama gerçekleştireceğine, yüzyıllık geleceğimizin kurtarılacağına inanmamaktayım… Bunun dışında bölgeye yapılan diğer yatırımlar ancak günü kurtarmaya yönelik girişimler sayarım ben.
Yeni teşvik sistemi çıkmak üzere, bölgemize önemli avantajlar sağlayacak.Ancak illa da Iğdır için “Serbest Ticaret- Serbest Sanayi Bölgesi” şart. Bunu tekrar konuşmalı bu konuda ısrarlı olmalıyız… Bu konuyu unutkanlık, alışkanlıklarımız arasından çıkarıp güncellemeli, gündeme oturtmalıyız…
VARAN DÖRT: HAVAALANLIIYLA IĞDIR, ARTIK DÜNYAYA DAHA YAKIN!
İyi ve güzel şeyleri yazmanın keyfini de yaşarız, biliriz elbet. Yeter ki iyi ve güzel şeyler olsun. Havaalanımızın açılışının yaklaştığını birlikte hissetmekteyiz. Büyük kent merkezlerine en uzak il olan Iğdır’ımız yıllar sonra güzel, mutlu bir başlangıca hazırlanıyor. Iğdır’ımız havaalanı ile bir yandan ülkemize, diğer yandan dünyaya bir adım daha yaklaşacak, yakınlaşacak…
BEKLENTİM; Havaalanından, sonra, “Ağrı Dağınızın Turizme açılması”, “Serbest Bölgenin” kurulması “Kanser hastalığının nedenlerinin tespiti” ile birlikte; bu temel sorunlarımızın giderilmesine yönelik taleplerimizin daha haklı, daha sıklıkla ve etkinlikle gündeme gelmesi, getirilmesi… Havaalanı örneğimizde olduğu gibi, sorunlarımıza teslim olmak, onlarla birlikte yaşamaya alışmak yerine, onları çözme yolundaki umudumuzu, azmimizi ve mücadelemizi yılmadan, usanmadan sürdürmek olmalı…
Başa dönüyorum ve diyorum ki; havaalanının açılmasından sonra, gerektiği gibi turizme açılan, içte ve dışta tam olarak tanıtımı yapılan Ağrı Dağı, değil Iğdır’ı Türkiye’yi tanıtır, Türkiye’yi kalkındırır…
İslam ÇANKAYA