“Burası Iğdır / Ağrı Dağı'nın eteğinde bahçe / Burada her şey / Güzel bir Azeri kızı / Güzel bir Azeri türküsü / Çevik bir Azeri oyunudur.” “Tozlu sokaklarında/ Faytonla taksinin / Yan yana koşuşturduğu / Ocaktır Iğdır / Kucaktır Iğdır / Sıcaktır Iğdır…”
Bu şiir yazıldıktan sonra, neler olmadı ki Iğdır’da neler... Bir kere önce otomobiller çoğaldı, sonra faytonları kovdular sokaklardan, şehirden… Şimdilerde fayton için yapılmış yollarımız sadece “ağır ve hafif taşıtlarla” tıklım, tıklım dolu. Sokaklarımızda her şeye yer var da “sadece bir tek insana yer yok!” Oysa bu kent insanlar için “baba ocağı, ana kucağı” sayılırdı?
Artık dikkat ediyoruz da hiç kimse “yeşil Iğdır” demiyor. Diyemiyor. Dili varmıyor. Oysa benim çocukluğumda “Iğdır” adının başına mutlaka “yeşil” diye bir renk konurdu. Neden daktilolarımız, bilgisayarlarımız “yeşil” yazmayı unuttu böyle? Bu harfler klavyeden kaldırıldı böyle?
Iğdır’ın kıyılan, yok edilen yeşilinin üstünden başka bir şey yükseldi gökyüzüne “betonlar”.
Bir biriyle yarış edercesine, daha yüksek betonlar yapılıyor, kaplıyor kentimizin gökyüzümüzü…
Oysa bakın doğa bize ne diyor: “Yeşilimi koparmayın/ Mavimi bulandırmayın/ Yeşilimi yok edip/
Betonu çoğaltmayın / Ey benim insan denilen/ Yaramaz ve akılsız ellerim…”
Benim çocukluğumdaki Iğdır’da “Azeriler” de “Kürtler” yan yana değil, hem de içiçe yaşarlardı bir arada. Birbirlerine karşı saygılı, anlayışlıydılar üstelik. Aralarında kıskanılacak bir dostluk, iyi insan ilişkileri vardı. Yardımlaşma, dayanışma içindeydiler.
Öyle ki; babam, yayladaki Hacı Osman Kirvesine, Ovadan “kavun, karpuz, salatalık vs.” toplayıp gönderirdi. Hacı Osman Kirvesi de yayladan döndüğünde babama “Lor, peynir, tereyağı vs.” getirirdi. İki aile bir araya geldiğinde, kuzular kesilir, pilavlar yapılır muhabbetle, sevgiyle yenirdi… Ya bu dostluklar nerde kaldı şimdilerde Iğdır’da…
Nasıl oldu da bu güzel insan ilişkileri bozuldu böyle… “Önce ekmekler küçüldü / Dostluklar bozuldu sonra / Çünkü Eylül gelmişti…” “Keşke ilişkilerimizin üstüne eylül gelmeseydi…”
Benim çocukluğumda Azeri olsun, Kürt olsun insanlar bir araya gelir, sorunlarını konuşur, tartışır, mutlaka bir çözüm yolu bulurdu… Şimdilerde kinler, nefretler öyle çoğalmış ki. Bunlarla da sorunlar çözülmüyor, tersine büyüyor, artıyor. Yani Iğdır artık sorunları artan bir İl duruma gelmiş… Sanki çocukluğumun o sevimli, dayanışmalı, sorun çözen insanlarını alıp götürmüşler, yerine “sevgisiz, uzlaşmasız, kavgacı, acımasız ve dayanışmasız, ayırımcı” insanları getirip yerleştirmişler bu Kente. Ben çocukluğumdaki akıllı, bilinçli, sorunları biriktiren değil, onları çözen insanları arıyorum…
Öyle ki, Iğdır’ımızın önünde tarihi fırsatları var. Ağrı Dağı’nın turizme açılması ve Serbest bölge kurulması gibi, birlikte olmamızı gerektiren ortak sorunlarımız var. Sorun dediğimiz aslında coğrafyamızın bize sunduğu bir fırsat, bir zenginliktir. Bunlar bile bizi bir araya getiremiyorsa “daha nasıl bir araya gelebiliriz ki” diye kaygılanıyorum…
Ben çocuklumun Iğdır’ını, çocukluluğumdaki Iğdır’lıları arıyorum. Birikmiş sorunları çözmek, kötüyü iyiye dönüştürmek, itişmek yerine bütünleşmeyi sağlamak için…
Bugünkü Iğdır’lıların yapamadıklarını o gün yapanları çağırıyorum aslında…
Dipnot: “Iğdır Neler İstiyor” başlığında “Temiz bir soluk, Havaalanı, Ağrı Dağı’nın Turizme Açılması ve Iğdır’a Serbest Bölge kurulmasına” ilişkin tarafımdan sürdürülen kitap çalışması baskıya hazır duruma getirilmiş olup, baharla birlikte çıkmış; elinizin altında, gözünüzün önünde masanızın üstünde, kütüphanenizin rafında kendine yer arayacaktır...
Burası Iğdır
Burada yaşam oyun gibidir
Hızlıdır, hareketlidir
Burada toprak koyun gibidir
Doğurgan ve bereketli
Kaysidir Iğdır,
Pamuktur Iğdır
Pirinçtir Iğdır
Emektir Iğdır
Burası Iğdır
Burada her şey
Sıcak bozbaşın
Yağında gizli
Bu şiir yazıldıktan sonra, neler olmadı ki Iğdır’da neler... Bir kere önce otomobiller çoğaldı, sonra faytonları kovdular sokaklardan, şehirden… Şimdilerde fayton için yapılmış yollarımız sadece “ağır ve hafif taşıtlarla” tıklım, tıklım dolu. Sokaklarımızda her şeye yer var da “sadece bir tek insana yer yok!” Oysa bu kent insanlar için “baba ocağı, ana kucağı” sayılırdı?
Artık dikkat ediyoruz da hiç kimse “yeşil Iğdır” demiyor. Diyemiyor. Dili varmıyor. Oysa benim çocukluğumda “Iğdır” adının başına mutlaka “yeşil” diye bir renk konurdu. Neden daktilolarımız, bilgisayarlarımız “yeşil” yazmayı unuttu böyle? Bu harfler klavyeden kaldırıldı böyle?
Iğdır’ın kıyılan, yok edilen yeşilinin üstünden başka bir şey yükseldi gökyüzüne “betonlar”.
Bir biriyle yarış edercesine, daha yüksek betonlar yapılıyor, kaplıyor kentimizin gökyüzümüzü…
Oysa bakın doğa bize ne diyor: “Yeşilimi koparmayın/ Mavimi bulandırmayın/ Yeşilimi yok edip/
Betonu çoğaltmayın / Ey benim insan denilen/ Yaramaz ve akılsız ellerim…”
Benim çocukluğumdaki Iğdır’da “Azeriler” de “Kürtler” yan yana değil, hem de içiçe yaşarlardı bir arada. Birbirlerine karşı saygılı, anlayışlıydılar üstelik. Aralarında kıskanılacak bir dostluk, iyi insan ilişkileri vardı. Yardımlaşma, dayanışma içindeydiler.
Öyle ki; babam, yayladaki Hacı Osman Kirvesine, Ovadan “kavun, karpuz, salatalık vs.” toplayıp gönderirdi. Hacı Osman Kirvesi de yayladan döndüğünde babama “Lor, peynir, tereyağı vs.” getirirdi. İki aile bir araya geldiğinde, kuzular kesilir, pilavlar yapılır muhabbetle, sevgiyle yenirdi… Ya bu dostluklar nerde kaldı şimdilerde Iğdır’da…
Nasıl oldu da bu güzel insan ilişkileri bozuldu böyle… “Önce ekmekler küçüldü / Dostluklar bozuldu sonra / Çünkü Eylül gelmişti…” “Keşke ilişkilerimizin üstüne eylül gelmeseydi…”
Benim çocukluğumda Azeri olsun, Kürt olsun insanlar bir araya gelir, sorunlarını konuşur, tartışır, mutlaka bir çözüm yolu bulurdu… Şimdilerde kinler, nefretler öyle çoğalmış ki. Bunlarla da sorunlar çözülmüyor, tersine büyüyor, artıyor. Yani Iğdır artık sorunları artan bir İl duruma gelmiş… Sanki çocukluğumun o sevimli, dayanışmalı, sorun çözen insanlarını alıp götürmüşler, yerine “sevgisiz, uzlaşmasız, kavgacı, acımasız ve dayanışmasız, ayırımcı” insanları getirip yerleştirmişler bu Kente. Ben çocukluğumdaki akıllı, bilinçli, sorunları biriktiren değil, onları çözen insanları arıyorum…
Öyle ki, Iğdır’ımızın önünde tarihi fırsatları var. Ağrı Dağı’nın turizme açılması ve Serbest bölge kurulması gibi, birlikte olmamızı gerektiren ortak sorunlarımız var. Sorun dediğimiz aslında coğrafyamızın bize sunduğu bir fırsat, bir zenginliktir. Bunlar bile bizi bir araya getiremiyorsa “daha nasıl bir araya gelebiliriz ki” diye kaygılanıyorum…
Ben çocuklumun Iğdır’ını, çocukluluğumdaki Iğdır’lıları arıyorum. Birikmiş sorunları çözmek, kötüyü iyiye dönüştürmek, itişmek yerine bütünleşmeyi sağlamak için…
Bugünkü Iğdır’lıların yapamadıklarını o gün yapanları çağırıyorum aslında…
Dipnot: “Iğdır Neler İstiyor” başlığında “Temiz bir soluk, Havaalanı, Ağrı Dağı’nın Turizme Açılması ve Iğdır’a Serbest Bölge kurulmasına” ilişkin tarafımdan sürdürülen kitap çalışması baskıya hazır duruma getirilmiş olup, baharla birlikte çıkmış; elinizin altında, gözünüzün önünde masanızın üstünde, kütüphanenizin rafında kendine yer arayacaktır...
Burası Iğdır
Burada yaşam oyun gibidir
Hızlıdır, hareketlidir
Burada toprak koyun gibidir
Doğurgan ve bereketli
Kaysidir Iğdır,
Pamuktur Iğdır
Pirinçtir Iğdır
Emektir Iğdır
Burası Iğdır
Burada her şey
Sıcak bozbaşın
Yağında gizli