30 Ağustos 1922.
Başkumandanlık savaşı…
En küçük birliklere dek, Mustafa Kemal emredecek… Son koz.. Düşman sıkıca çemberlenecek… Yorgunluk ötelere.. Çemberden kurtulana, arasız izleme… Amaç açık.. Emir; kesin.. Suları Mustafa Kemal'ı bekliyor Akdeniz'in..
"ORDULAR! HEDEFİNİZ AKDENİZDİR !. İLERİ!.
Duyuldu dört bir yanda bu sesin akisleri.."
Ağustos ayı şanlı tarihimize zaferler ayı olarak geçmiştir. Bu zaferlerin en önemlilerinden biri de 30 Ağustos Başkumandanlık Meydan Muharebesidir.
Türk Milleti'nin, daha doğrusu siyasal ve toplumsal birlik durumunda yaşayan "Türk soyları" nın çok eski bir tarihi vardır. En yerinde bir söyleyişle, "Türkler tarihle birlikte var olmuşlardır". Yaklaşık olarak üçüncü yüzyılda Hunlar bilinmekte, beşinci yüzyılda Atilla'nın kurduğu Hun Devleti tarihteki rolünü oynamaya başlamaktadır.
Atalarımızın dünya uygarlık ve askerlik tarihindeki yeri büyük olduğu kadar, bu gerçek, insanlık tarihinde bir "ödevin-misyonun" da ifadesidir. Tarihin oluşu ve akışında Türk'ün bu ödev içinde görülmediği zamanlar ve dönemler pek azdır. Onun başarıları kadar, yenilgileri de Dünya statükosunda önemli rol oynamış, bir Türk sorunu ile milletleri her zaman uğraştırmış, şu kadar ki, olumlu izlenimlerle sonuçları etkilemiştir. Birçok ülkeler, Türklüğü yok etme özlemini duymuşsa da, yok saymak imkânı elde edememiştir ve edemeyecektir.
Dünya milletleri, özellikle uzak görüşten ve tarih bilgisinden yoksun dünya politikacıları, Birinci Dünya Savaşı'nda özlemlerinin gerçekleşeceği ümidiyle, Osmanlı İmparatorluğu'na saldırmış, Balkan Savaşı yenilgisinden de cesaret alarak onu, bu arada Türklüğü yok etmenin zamanı geldiği günlerin sayılı olduğu inancına varmışlardı.
Belki de böyle bir sonuç hayal etmekte haklıydılar, onlara göre 1914–1918 Dünya savaşı, Türklerin müttefikleri ile birlikte yenilgisi değil miydi? Mondros Ateşkes (Mütareke) anlaşması ve Sevr Anlaşması sonucu belgelemiyor muydu? Bunlar bilmiyorlardı ki, genel tarihten habersiz ve milletlerin özelliklerini değerlendirmiş bulunmaktan yoksun devlet adamları ve uluslar, savaş hedeflerine ulaşamazlardı, Onlar Çanakkale'de de bu bilgisizliğin içindeydiler. 18 Mart Boğaz yenilgisi müttefikleri uyarmaya yetmemiş, Gelibolu yarımadasına bir solukta çıkıp İstanbul'u düşüreceklerine, boğazları kuşatarak açacaklarına ve Anadolu'yu işgal edeceklerine inanmış ve güvenmişlerdi.
Doğrulayıcı veya karşı düşünceler ne olursa olsun, savaş gemileri Türk boğazlarını kolay kolay geçemezler. Boğazları ve Türklüğün şerefi ile kutsal hatıralarını bağrında taşıyan toprakları savunmaya kararlı Mehmetçikler yurt uğruna ölümü göze almışsa.
Asıl bilmedikleri büyük gerçek, Mustafa Kemal'di. Bu kahramandan haberleri yoktu. Öğrencilik yıllarından beri İmparatorluğu değil, Türklüğü kurtarmak amaç ve ülküsünü taşıdığını, maddi ve manevi büyük hazırlıklarla Çanakkale'yi korumaya geldiğini öğrenmemişlerdi. Nihayet Gelibolu yarımadasında tanıdılar. Yiğit Mehmetçikleri sınadılar. Ne var ki yeterince ders almamışlar.
Türk tarihi zaferlerle doludur. Ama 30 Ağustos 1922'de zaferle sonuçlanan Dumlupınar savaşı, Türk Milletinin yeniden dirilişidir. 30 Ağustos 1022 tarihi, Türk Milletini esir etmek isteyen emperyalist güçlere karşı; kadınıyla, çocuğuyla, ordusuyla topyekûn verdiği bir savaşın ve milli benliğini kurtardığı Zafer Destanı'nın yazıldığı gündür.
Dünya askerlik tarihinde Başkumandan Meydan Muharebesi kadar kesin sonuçlar doğuran bir meydan muharebesine ender rastlanır. Başkumandan Meydan Muharebesine bu özelliği kazandıran şey, onun sadece düşman ordusunun imha edilmesi ve kesin bir askeri zaferle sonuçlanmasından değil, fakat köklü ve ulu Türk Milletinin tarihinde yeni bir dönem açmasından, tarihte yeni bir Türk Devletinin kurulmasına imkân sağlamasından ileri gelmektedir.
Büyük zafer'in sağladığı sonuçlarda;
1- İmparatorluğun çöküntü dönemi ve son savaşların yenilgisi yüzünden maneviyatı bozulan, bunlara ek olarak açlık, yoksulluk ve bitkinlik etkisi ile yıpranan milletin maneviyatı yükseldiği gibi, kendine güven ve yücelik duygusu yeniden doğmuştur.
2- Bu zafer Yeni Türk Devletinin temeli, uygarlık yolunun en büyük köprüsü olmuştur. Öldüğü sanılan ve mirası paylaşılmaya kalkışılan milletimizin yaşamaya layık ve muktedir olduğu, dünya uygarlığı içinde önemli bir yeri bulunduğu bütün milletlerce kabul edilmiştir.
3- Bu sayede milli misak gerçekleşmiş, Türk'ün yeni durum ve kuvveti karşısında eski düşmanlar, dostluk eli uzatmak ihtiyacını duymuşlardır.
4- Bu büyük zafer sayesinde, Atatürk'ün ve milletimizin özlediği inkılâplar gerçekleşerek; Türkiye'nin her gün daha uygar, daha zengin ve mutlu olması yolunda ilerlenmesi sağlanmıştır.
Mustafa Kemal Atatürk zafer için, "zafer bir gaye değildir. Zafer, ancak kendisinden daha büyük olan bir amacı elde etmek için gerekir. En belli-başlı vasıtadır. Amaç fikirdir. Zafer, bir fikrin elde edilmesine hizmeti oranında değer ifade eder. Bu fikrin elde edilmesine dayanmayan bir zafer yaşayamaz. O, boş bir gayrettir. Her büyük meydan muharebesinde, en büyük zaferin kazanılmasından sonra yeni bir dünya doğmalıdır, doğar. Yoksa başlı başına zafer, boşa gitmiş bir gayret olur." Demiştir. Ve Atatürk, zaferden daha büyük gayeyi Dumlupınar askeri zaferiyle elde etti: Türkiye'yi bağımsızlığa kavuşturdu, Batı uygarlığı düzeyine ulaşacak yolu açtı.
"Bu zafer, bir daha dünyalara anlattı ki Türk;
Sinesinden yaratır koskocaman bir Atatürk"
Başkumandanlık savaşı…
En küçük birliklere dek, Mustafa Kemal emredecek… Son koz.. Düşman sıkıca çemberlenecek… Yorgunluk ötelere.. Çemberden kurtulana, arasız izleme… Amaç açık.. Emir; kesin.. Suları Mustafa Kemal'ı bekliyor Akdeniz'in..
"ORDULAR! HEDEFİNİZ AKDENİZDİR !. İLERİ!.
Duyuldu dört bir yanda bu sesin akisleri.."
Ağustos ayı şanlı tarihimize zaferler ayı olarak geçmiştir. Bu zaferlerin en önemlilerinden biri de 30 Ağustos Başkumandanlık Meydan Muharebesidir.
Türk Milleti'nin, daha doğrusu siyasal ve toplumsal birlik durumunda yaşayan "Türk soyları" nın çok eski bir tarihi vardır. En yerinde bir söyleyişle, "Türkler tarihle birlikte var olmuşlardır". Yaklaşık olarak üçüncü yüzyılda Hunlar bilinmekte, beşinci yüzyılda Atilla'nın kurduğu Hun Devleti tarihteki rolünü oynamaya başlamaktadır.
Atalarımızın dünya uygarlık ve askerlik tarihindeki yeri büyük olduğu kadar, bu gerçek, insanlık tarihinde bir "ödevin-misyonun" da ifadesidir. Tarihin oluşu ve akışında Türk'ün bu ödev içinde görülmediği zamanlar ve dönemler pek azdır. Onun başarıları kadar, yenilgileri de Dünya statükosunda önemli rol oynamış, bir Türk sorunu ile milletleri her zaman uğraştırmış, şu kadar ki, olumlu izlenimlerle sonuçları etkilemiştir. Birçok ülkeler, Türklüğü yok etme özlemini duymuşsa da, yok saymak imkânı elde edememiştir ve edemeyecektir.
Dünya milletleri, özellikle uzak görüşten ve tarih bilgisinden yoksun dünya politikacıları, Birinci Dünya Savaşı'nda özlemlerinin gerçekleşeceği ümidiyle, Osmanlı İmparatorluğu'na saldırmış, Balkan Savaşı yenilgisinden de cesaret alarak onu, bu arada Türklüğü yok etmenin zamanı geldiği günlerin sayılı olduğu inancına varmışlardı.
Belki de böyle bir sonuç hayal etmekte haklıydılar, onlara göre 1914–1918 Dünya savaşı, Türklerin müttefikleri ile birlikte yenilgisi değil miydi? Mondros Ateşkes (Mütareke) anlaşması ve Sevr Anlaşması sonucu belgelemiyor muydu? Bunlar bilmiyorlardı ki, genel tarihten habersiz ve milletlerin özelliklerini değerlendirmiş bulunmaktan yoksun devlet adamları ve uluslar, savaş hedeflerine ulaşamazlardı, Onlar Çanakkale'de de bu bilgisizliğin içindeydiler. 18 Mart Boğaz yenilgisi müttefikleri uyarmaya yetmemiş, Gelibolu yarımadasına bir solukta çıkıp İstanbul'u düşüreceklerine, boğazları kuşatarak açacaklarına ve Anadolu'yu işgal edeceklerine inanmış ve güvenmişlerdi.
Doğrulayıcı veya karşı düşünceler ne olursa olsun, savaş gemileri Türk boğazlarını kolay kolay geçemezler. Boğazları ve Türklüğün şerefi ile kutsal hatıralarını bağrında taşıyan toprakları savunmaya kararlı Mehmetçikler yurt uğruna ölümü göze almışsa.
Asıl bilmedikleri büyük gerçek, Mustafa Kemal'di. Bu kahramandan haberleri yoktu. Öğrencilik yıllarından beri İmparatorluğu değil, Türklüğü kurtarmak amaç ve ülküsünü taşıdığını, maddi ve manevi büyük hazırlıklarla Çanakkale'yi korumaya geldiğini öğrenmemişlerdi. Nihayet Gelibolu yarımadasında tanıdılar. Yiğit Mehmetçikleri sınadılar. Ne var ki yeterince ders almamışlar.
Türk tarihi zaferlerle doludur. Ama 30 Ağustos 1922'de zaferle sonuçlanan Dumlupınar savaşı, Türk Milletinin yeniden dirilişidir. 30 Ağustos 1022 tarihi, Türk Milletini esir etmek isteyen emperyalist güçlere karşı; kadınıyla, çocuğuyla, ordusuyla topyekûn verdiği bir savaşın ve milli benliğini kurtardığı Zafer Destanı'nın yazıldığı gündür.
Dünya askerlik tarihinde Başkumandan Meydan Muharebesi kadar kesin sonuçlar doğuran bir meydan muharebesine ender rastlanır. Başkumandan Meydan Muharebesine bu özelliği kazandıran şey, onun sadece düşman ordusunun imha edilmesi ve kesin bir askeri zaferle sonuçlanmasından değil, fakat köklü ve ulu Türk Milletinin tarihinde yeni bir dönem açmasından, tarihte yeni bir Türk Devletinin kurulmasına imkân sağlamasından ileri gelmektedir.
Büyük zafer'in sağladığı sonuçlarda;
1- İmparatorluğun çöküntü dönemi ve son savaşların yenilgisi yüzünden maneviyatı bozulan, bunlara ek olarak açlık, yoksulluk ve bitkinlik etkisi ile yıpranan milletin maneviyatı yükseldiği gibi, kendine güven ve yücelik duygusu yeniden doğmuştur.
2- Bu zafer Yeni Türk Devletinin temeli, uygarlık yolunun en büyük köprüsü olmuştur. Öldüğü sanılan ve mirası paylaşılmaya kalkışılan milletimizin yaşamaya layık ve muktedir olduğu, dünya uygarlığı içinde önemli bir yeri bulunduğu bütün milletlerce kabul edilmiştir.
3- Bu sayede milli misak gerçekleşmiş, Türk'ün yeni durum ve kuvveti karşısında eski düşmanlar, dostluk eli uzatmak ihtiyacını duymuşlardır.
4- Bu büyük zafer sayesinde, Atatürk'ün ve milletimizin özlediği inkılâplar gerçekleşerek; Türkiye'nin her gün daha uygar, daha zengin ve mutlu olması yolunda ilerlenmesi sağlanmıştır.
Mustafa Kemal Atatürk zafer için, "zafer bir gaye değildir. Zafer, ancak kendisinden daha büyük olan bir amacı elde etmek için gerekir. En belli-başlı vasıtadır. Amaç fikirdir. Zafer, bir fikrin elde edilmesine hizmeti oranında değer ifade eder. Bu fikrin elde edilmesine dayanmayan bir zafer yaşayamaz. O, boş bir gayrettir. Her büyük meydan muharebesinde, en büyük zaferin kazanılmasından sonra yeni bir dünya doğmalıdır, doğar. Yoksa başlı başına zafer, boşa gitmiş bir gayret olur." Demiştir. Ve Atatürk, zaferden daha büyük gayeyi Dumlupınar askeri zaferiyle elde etti: Türkiye'yi bağımsızlığa kavuşturdu, Batı uygarlığı düzeyine ulaşacak yolu açtı.
"Bu zafer, bir daha dünyalara anlattı ki Türk;
Sinesinden yaratır koskocaman bir Atatürk"