Toplumların temelini oluşturan değerlerin başında ahlak gelir kıymetli okuyanlarım. Ülkemizde Sosyoloji ilminin kurucusu olarak kabul edilen Ziya Gökalp, bu konuda “Ahlak, bir milletin ruhudur. Ruh çökerse beden de çöker“ şeklinde çok önemli bir tespit yapıyor.
Ahlaki değerler; doğruyu yanlıştan ayırt etmemizi, hakka riayet etmeyi, insanlara adil ve saygılı davranmayı sağlar. Ancak son yıllarda birçok alanda ahlaki değerlerin zayıfladığı, bireysel çıkarların, toplumsal faydanın önüne geçtiği görülmektedir. Bunun sonucu olarak “toplumsal ahlak çürümesi”, karşımıza çıkmaktadır.
Toplumsal ahlak çürümesi; yalanın, hilenin, adam kayırmanın, ahlaksızlığın, adaletsizliğin ve çıkarcılığın yaygınlaştığı bir ortamda, ahlaki değerlerin zayıflaması anlamına gelir. Bu çürüme, yalnızca bireyleri değil, zamanla kurumları ve hatta devletin işleyişini dahi etkiler. Hırsızlığın normalleştiği, dürüst insanların saf ve “enayi” olarak görüldüğü bir toplum, geleceğini tehlikeye atmış demektir.
Dürüstlük; insanın hem kendisine hem de başkalarına karşı açık, samimi ve güvenilir olmasıdır. Dürüst bireyler toplumda güven ortamının oluşmasına katkı sağlar. Güven ortamı olmadan ne ekonomi gelişebilir, ne eğitim sistemi işler, ne de adalet sağlanabilir. Çünkü güvenin olmadığı yerde, insanlar birbirine şüpheyle bakar, iş birliği zayıflar ve toplumsal çözülme hızlanır.
Dürüstlük, sadece bireysel bir erdem değil, aynı zamanda “milletin bekası” için hayati bir değerdir. Toplumu ayakta tutan şey, yazılı kanunlardan önce, insanların ahlaklı olmayı yaşam tarzı haline getirmesidir. Bu nedenle dürüstlük, her bireyin sahip çıkması gereken temel bir sorumluluktur.
Bir milletin büyüklüğü, sahip olduğu doğal kaynaklarla ya da askeri gücüyle değil, ahlaki değerlerine bağlılığıyla ölçülür. Tarihte birçok medeniyetin yıkılışı, ahlaki çöküşle başlamıştır. Rüşvetin yaygın olduğu, liyakatin yerine torpilin geçtiği bir toplumda adalet sağlanamaz. Adaletin olmadığı yerde ise insanlar sisteme olan inancını kaybeder. Bu da toplumsal huzursuzluğun, kutuplaşmanın ve nihayetinde çöküşün kapısını aralar.
Oysa ahlaki değerlerine sahip çıkan, dürüstlüğü yücelten toplumlar; daha güvenli, daha huzurlu ve daha üretken hale gelir. Böyle toplumlar; eğitimde, bilimde, sanatta ve ekonomide daha hızlı ilerler. Çünkü herkes işini hakkıyla yapar, kimse başkasının hakkına göz dikmez, adalet yerini bulur.
Toplumsal ahlak çürümesi, sessiz ama sinsi bir tehlikedir. Bu tehlikeyle mücadele, yalnızca devletin değil, her bireyin sorumluluğundadır. Dürüstlük, sadece bir erdem değil; bir milletin geleceğini şekillendiren temel taştır. Bu nedenle hem birey olarak, hem de toplum olarak, ahlaki değerlere sarılmalı, dürüstlüğü hayatımızın merkezine yerleştirmeliyiz. Çünkü unutulmamalıdır ki: "Ahlak yoksa, gelecek de yoktur."
Yorumlar
Kalan Karakter: