1977 ya da 1978 yılıydı. Sağın ve solun birbirine düşman oldukları o acımasız kanunsuz kuralsız yıllar. O yıllarda bir iki defa da korkutmak ve gözdağı vermek amacıyla bizim eve ateş etmişlerdi, güya ben Solcu Komünisttim, keşke olabilseydim. İşte böyle bir yılın akşamında, evimizin önündeki yer balkonunda annem sofra hazırlamış, hepimiz sofranın başında toplanmış yemek bekliyoruz. Birkaç dakika sonra sofraya gelen yemeye başlamıştık ki, aniden evimizin önünde silah sesleri gelmeye başladı. Daha önce de evimize ateş edildiği içi o korkuyla ağabeyim, çabuk yere yatın diye bağırınca, hepimiz yüzükoyun yerlere yatmaya başladık. Bizim yerlere yatışımızı ve korktuğumuzu gören annem; Korkmayın korkmayın bize ateş etmiyorlar, komşunun gelini doğum yapamıyor, onu için havaya ateş ediyorlar ki gelinceğiz kolayca doğum yapabilsin onun için ateş ediyorlar. Silah seslerine diğer komşu kadınlar da o komşumuzun bahçesine gelmeye başladılar. Komşumuzla aramızda bir metrelik bir duvar var. Birbirimizi kolayca görebiliyor ve izleyebiliyoruz. İçeriden çok güçlü bir bağırtı var. Gelin durmadan korkuyla bağırıyor; Öldüm, ben öldüm, ne olur beni kurtarın, yandım yandım! Evin önü adeta yaşlı kadınlarla doldu. Kimi yol gösteriyor, kimi ah vah ediyor, kimi acıyor, kimi bu doğumun nasıl gerçekleşeceğini anlatıyor. Her kadın kendince bir takım yol ve yöntemler anlatıp duruyor. Zavallı gelinin bağırması çığlığı yeri göğü inletiyor. İki kadın koluna girmiş kapının önünde gezdiriyorlar.
Bu arada komşulardan Güle teyze; Boşuna gezdirip durmayın Ben biliyorum bu gelin böyle doğuramaz, doğurması da imkânsızdır. Peki, nasıl olacak dediler? Güle teyze; Bir zamanlar köyde F..nun oğlu bu kızı istemiş, kız da gitmek istememiş ailesi de vermek istememiş, o yüzden oğlan tarafı bu kıza büyü yapmışlar, muska yapıp bağlatmışlar, bu büyü bozulmadıkça bu gelinin doğum yapması imkansızdır boşuna geline eziyet çektirmeyin. Peki, çare nedir diye soran Tevrat teyzeye, Çare şudur dedi Güle teyze. Bu büyünün bozulması için kocası siyah bir tavuğu kesip ahırın bacasından dışarı atarsa büyü bozulur, büyünün hiçbir hükmü kalmaz, gelinin de doğumu kolayca gerçekleşir. Bunun üzerine çocuklar bahçeden hemen siyah bir tavuk yakalayarak getirip gelinin kocasına verdiler. Kocası çabucak tavuğu kesip alarak ahıra koştu, tavuğu bacaya doğru her fırlattığında tavuk tavana çarpıp geri düşüyor. Birkaç denemeden sonra nihayet tavuk bacadan dışarı çıkınca kocası sevinçle içeriden, çıktı çıktı diye bağırdı. Bunu duyan kadınlar, alkış çalarak apar topar gelinin koluna girerek içeriye götürdüler. Götürdüler götürmesine ama gelinin çığlığı bir türlü dinmek bilmiyor. Anam nerde, anamı çağırın gelsin ben ölüyorum diye bağırıyor, o bağırdıkça sesi duvarlardan yankılanıyor. Ben öldüm, ne olur beni kurtarın öldüm dayanamıyorum diyerek yalvarıp duruyor. Bir süre sonra içerideki kadınlar, yüzleri asık bir şekilde, pişmanlık içinde olmadı olmadı diyerek dışarı çıktılar. Bu sefer Zılo teyze devreye girdi. İnsan biraz laf dinler, büyük sözü dinler dedi. Gelini dışarı çıkarın kocası sırtına binsin bahçede bir tur atsın eğer doğum yapmazsa o zaman yüzüme tükürün, yazıktır günahtır bu gelini deneme tahtasına çevirdiniz. Acıdan sancıdan bağırıp duran gelinin koluna giren iki kadın gelini dışarı getirip kocasını çağırdılar. Destek amaçlı gelinin koluna giren kadınlar kocasına; haydi yavaştan sırtına bin değince, kocası gelinin sırtına biner binmez Zavallı gelin, bağırarak dizüstü yere çöktü. Gelini tekrar doğrultup sırtına binmeye çalışınca, Olayı baştan sona izleyen annem, aniden sinirlenip bağırmaya başladı. O kadınların içinde en yaşlısı annem olduğu için biraz da annemi sevdiklerinden, anneme saygı duyuyorlardı. Bu ne dedi annem; İnsan bu kadar mı cahil olur, bu kadar mı aptal olur, hiç mi dünya görmediniz, her birinizin on çocuğu var siz böyle mi doğurdunuz, insanda biraz anlayış olur, biraz akıl mantık olur, bu nedir, biriniz havaya ateş ediyorsunuz, biriniz tavuk kesip bacadan atıyorsunuz. Biriniz sırtına biniyorsunuz. En geri zekâlı insanlar bile sizin yaptığınızı yapmaz. Ben bunca yaşa geldim ömrümde böyle aptalca şeyler görmedim. Annemin bu çıkışları bu davranışları olayı izleyen bizleri oldukça mutlu etmişti, bayağı. Annemle gurur duymuştuk. İçimizden, helal olsun anneme diyerek diğer yaşlı kadınlara benzemediği için böbürlenip hevesleniyorduk. Vallahi helal olsun anneme ne güzel paraladı bu cahil kadınları diye içimimizden geçirirken mutlulukla gururla birbirimizin yüzüne bakıyorduk. Peki, ne yapalım nene, başka çare var mı? Var dedi annem.
Benim bildiğim, benim gördüğüm, doğum yapamayan, doğumda zorlanan kadınların başına atın gemini geçirip biraz yürütünce doğum kendiliğinden kolayca gerçekleşir dedi. Annemim bu bilgece buluşu bizim bütün hevesimizi gururumuzu altüst etmişti. Geline; Korkma kızım korkma biraz daha dayan. Bana bir at gemi getirin deyince, hemen ahırda asılı olan gemi getirip anneme verdiler. Annem, getirilen atın gemini gelinin kafasına geçirerek, on metre kadar yürüttükten sonra çekip içeri götürdü. Gelinse durmadan bağırıyor ne olur beni kurtarın diye yalvarıp duruyor. Birkaç dakika sonra daha şiddetli bir bağırmadan sonra gelinin sesi aniden kesilince dışarıdaki kadınlar dizlerine vurarak, öldü öldü, vallahi öldü, yazık daha gençti çocuğunu görmeden bu yaşta öldü. Allah anasına babasına sabır versin, ne yaparsın kader işte. Kimi ağlıyor kimi çok üzgün ve kırgın birbirlerine teselli veriyor yatıştırmaya çalışıyor. O arada dışarı çıkan Gule teyze sevinçle bağırdı! Doğurdu doğurdu maşallah, nur topu gibi bir oğlu oldu. Bir anda herkesin gözyaşları sevinç gözyaşlarına döndü. Herkesi sevinçle alkışlar içinde birbirlerine sarılarak doğumu kutladılar anneme sarıldılar ellerini öptüler, Allah senden razı olsun nene, bu gelin hayatını sana borçludur diyerek durmadan anneme sarılıyor, onu kutluyorlardı. Annem de tabi ki bu buluşu sayesinde oldukça seviniyordu. Biz ise şaşırıp kalmıştık annemin bu buluşuna. Daha sonra anneme; bu ne buluştu anne diye sorunca, o da; Eskiden doğum yapamayan doğumda zorlanan kadınlara bu yöntemi uyguluyorlardı. Kadının başına atın gemini geçirip evin içinde ya da dışarıda kapın önünde bir iki tur attırırlardı, kadın da hemen doğuruyordu. Ben böyle gördüm böyle bilirim dedi, eskiden köyden bir de örnek verdi. Geçen gün ölen Fitto vardı ya, işte annesi onu öyle doğurmuştu. Ben ertesi gün candan arkadaşım kadın doğumcu Dr. Kadir savanı aradım. Kadir dedim; Annem tıpta yeni bir yöntem bulmuş, bu mucize olayı anlattıktan sonra dedim ki, sana bir at gemi göndereyim muayene odasına as, doğuma gelen kadınların başına geçir, odada bir iki tur attır doğum hemen gerçekleşir, ne ameliyata ne de sezaryene gerek kalmaz. Sizler boşuna bunca zaman okumuş zaman kaybetmişsiniz. Pazarda gemin biri elli yüz liradır, sermaye de gerekmez. Kadir de, annenin bu buluşu dünya tıp literatürüne geçmelidir dedi gülüştük. Bir gün rahmetli Hacı Celil Aslantürk ün de olduğu bir sohbette ben bu olayı anlatınca, o da; Evet ben de duymuştum, eskiden yapıyorlarmış dedi. Demek ki cehaletin dili, ırkı, dini yoktur. Cehalet cehalettir.
Yorumlar
Kalan Karakter: