HEYDER BABA’YA SELAM OLSUN
Edebiyat, bir milletin motivasyon kaynağı olmanın yanında, aynı zamanda hafızasıdır kıymetli okuyanlarım. Dillerin susturulmaya çalışıldığı, kültürlerin unutturulmak istendiği dönemlerde, bir şiir bir milletin kendine gelmesine öncülük edebilir. İşte tam da böyle bir dönemde, İran coğrafyasından yükselen güçlü bir ses, Şehriyâr, hem şiiri, hem de duruşuyla tarihe not düştü.
Şehriyâr, sadece bir şair değil, aynı zamanda bir kültür elçisidir. Onun şiirlerinde geleneksel Azerbaycan halk edebiyatının izleri, modern duyarlılıkla harmanlanarak karşımıza çıkar. Bayatılar, türküler, âşık tarzı söyleyişler... Hepsi Şehriyâr’ın kaleminde yeniden hayat bulur. İran ve Azerbaycan’ın zengin kültürel geçmişini taşıyan bu şiirlerde, Türk örf ve adetlerinin izlerini, deyimlerini, mecazlarını görmek mümkündür.
Ancak Şehriyâr’ı asıl özel kılan, onun Türkçe'ye olan bağlılığıdır. İran’da Farsçanın devlet dili olarak kullanılmasının gelenek hâline geldiği, hatta Pehlevî döneminde Türkçenin kamusal alanda neredeyse tamamen bastırıldığı bir dönemde, annesinin şefkat dolu uyarısı ile Türkçe olarak kaleme aldığı “Heyder Baba’ya Selâm”, yalnızca bir şiir değil, bir manifesto gibidir.
Bu iki bölümlük şiir, Türk Dünyası’nda bir uyanışa vesile oldu. Her dizesi, yıllarca baskı altında tutulmuş bir kimliğin yeniden kendini hatırlayışıydı. Halk, bu şiirle sadece bir şairi değil, kendini buldu. Kendi dilinde yazılmış bu içten, yalın ve derin anlamlar barındıran dizeler, bir milletin sesi hâline geldi.
“Heyder Baba’ya Selâm”ın yayımlanmasının ardından, İran’daki Türk şairler Şehriyâr’dan aldıkları ilhamla, kendi şiirlerini yazmaya koyuldular. Mehmed Hüseyin Tebrizî, Cabbar Bağçeban, Bulut Karaçorlu Sehend gibi isimler bu uyanışın öncüleri arasında yer aldı. Kuzey Azerbaycan’da ise Mehmed Rahmi, Süleyman Rüstem, Bahtiyar Vahapzade gibi pek çok şair, Şehriyâr’a şiirlerle selam gönderdiler.
Bu hareket sadece Azerbaycan’la sınırlı kalmadı. Türkiye’de de Şehriyâr’a ve eserlerine ilgi büyüktü. Prof. Dr. Ahmet Ateş, Prof. Dr.Ahmet Ağaoğlu, Prof. Dr. Muharrem Ergin gibi akademisyenler, onun şiirlerini Türk edebiyatına kazandırmak için çaba harcadılar.
Bugün geriye dönüp baktığımızda, “Heyder Baba’ya Selâm” sadece güzel bir şiir değil, aynı zamanda bir kültür direnişinin sembolü olarak karşımızda duruyor. Şehriyâr, dili susturulmak istenen milyonlarca insanın hislerine tercüman oldu. Ve biz biliyoruz ki, “dil yaşarsa kültür yaşar; kültür yaşarsa millet yaşar”.
Şehriyâr’ı anlamak, sadece onun şiirlerini okumakla mümkün değil. Onu anlamak, onun taşıdığı davaya kulak vermekle, “Heyder Baba”da anlatılanların özünü kavramakla mümkün.
Bugün hâlâ Heyder Baba’ya Selâm okunuyorsa, bu, Türkçenin o topraklarda canlı olduğunun en güzel göstergesidir. Şehriyâr’a ve onun izinden gidenlere selam olsun.
Yorumlar
Kalan Karakter: