Şimdi de yıllardır tartışılan fakat insanların meselenin ne olduğunu bilmeden konuştuklarını gördüm! Bu konuda çok bilgisizce ve araştırmadan neyin ne olduğunun farkında olmayan insanların görüş belirtecek kadar cesaretli olduğunu gördüm, konunun Kur’an ve sünnet açısından açıklamasını yapmayı uygun oldum.
Benim yazı ve sohbetlerime aşina olan kimse, bilir ki iki yıla yakın bir zamandır ben hep derim; bir Müslüman karşılaştığı herhangi bir meselenin çözümünü Kur’an-ı Kerim’de ve Sünnet-i Şerif’te aramalıdır. Yoksa Müslüman olmanın bir manası kalmaz. Karşılaştığı herhangi bir meseleyi aklına veya birilerinin aklına göre çözmeye çalışan kimse henüz dinin ve Müslümanlığın ne olduğunu anlamamıştır. O yüzden ben bu makalemde hilal meselesini ele aldım. Makalemi okuyan kardeşlerimden ricam, bu meseleyi başkalarıyla da paylaşsınlar ki konunun ne olduğu ne yapılması gerektiğini herkes bilsin.
“Sana hilalleri (ayın hilal hallerini) soruyorlar. De ki: Onlar, insanlar ve hac için vakit ölçüleridir. Evlere arkalarından girmeniz iyilik değildir. İyilik takvalı olanın davranışıdır. Evlere kapılarından girin. Allah’tan korkun; umulur ki kurtuluşa erersiniz.” Bakara-189. Berki, Mehasin kitabında bu ayet hakkında İmam Muhammed Bakır’dan (a.s) şöyle nakleder: “Evlere kapılarından girin.” Ayetinden maksat, her işi kendi yoluyla yapmaktır. Zaten bu konuda ayetin manası açıktır, insanlara evlerine başka yerden mi giriyorlardı? Tarihte bununla ilgili bir şey görmüş veya duymuş değiliz. Demek ki nasıl kapı olduğu halde eve başka yerden girilmezse, her şeyin münasip bir yolu varken başka yol aranmaz.
Ayetin mealini verdikten sonra hiçbir şey yazmak istemiyorum. Çünkü ayet o kadar açık ve nettir ki akıl edip düşünen için gerekli olan mesajı vermektedir. Ama Konunun daha fazla aydınlığa kavuşması için diyorum ki: Yıl hesabı dünyanın etrafında dönme hesabıyla yapıldığında, dünyamızın 365 gün 6 saatte turunu tamamladığını görüyoruz ve bu olay çok eskiden beri kesinlik kazanmıştır. Güneş hesabına senenin günlerinin sayısı 365 gün 6 saattir. Buna göre 3 ay Bahar, 3 ay Yaz, 3 ay Sonbahar 3 ay Kıştır. Burada ölçü de sayıdır. Ama Ay’ın hareketlerine göre hesaplandığında bir yıl 355 gündür. Buna göre ay takviminde bir ayın 31 gün olması söz konusu olamaz. Yedi ay 30 beş ay ise 29 olarak tamamlanır. Bu 355 gün güneş takviminde olduğu gibi sayı ile belirlenmez. Yani Güneş takviminden 10 gün azaltarak bir senenin hesabını yaptıktan sonra diğer senelerinde hesabını yapalım. Kur’an-ın buyurduğuna göre vakti belirleyecek olan hilaldir. Yani vaktin ölçüsü hilaldir, hilal göründüğünde ayın birinci günüdür, bitimi ise diğer hilalin göründüğü veya önceki hilalin görünmesinden 30 gün geçtikten sonradır.
Ramazan ayının orucu ve hac yapma bu hesaba göre olmalıdır. Kur’an’da Ramazan ayının orucunu tutun diye buyurdu, gün veya sayı olarak belirtmedi. Onun için Şanı yüce peygamberimiz Resul-i Ekrem (s.a.a) Buyurdular ki:”Sum lir-Ruya Vef-tir Lir-Ruya/hilali gördüğünde oruç tut hilali gördüğünde iftarını aç (bayram yap).” Müslümanlarda bu böyledir, bu konuda İslam mezhepleri arasında herhangi bir hilaf ve ayrım yoktur. İhtilaf bunların detaylarındadır, mesela çıplak gözle görünecek kadar olması mı gerek? Her kes kendi bölgesinde mi görmeli? Teleskop gibi alet ve cihazla görme yeterli midir? Ve buna benzer fer’i hükümlerde ihtilaf olabilir. Böylece herhangi bir Müslüman’a ayın göründüğü yakin/kesin oldu mu oruca başlayabilir. Yine Şevval hilali göründüğü yakin/kesin oldu mu bayram yapabilir. Kesin bilgi (yakin) olmadıkça ne oruca başlayabilir ne de bayram yapabilir. Bunların geniş detayı ilmihal ve Kurtuluş Vesilesi (Tahriru’l Vesile) gibi geniş fıkıh kitaplarında yazılmıştır, kardeşlerim bu konuda tembellik etmesin, sürekli karşılaştıkları bu meselenin Şer’i ve fıkhı hükmünü öğrensinler.
Bize itiraz olarak gelen teknoloji ve takvim meselelerini de açığa kavuşturmam gerekir. Bu konuda diyorum ki: Günümüz teknolojisi değil eskiden beri Müneccimler/Astronomlar ayın hareketini belirlemede yanılmamışlardır. Dakikasına hatta saniyesine kadar hesaplamışlardır. Ben şahsen kendim iki yıldır internetten takip ediyorum. Kardeşlerimiz öyle zannetmesinler ki bizim sözlerimiz Astronomların hesaplarına aykırıdır. Hayır ne teknoloji ilmi yalanlar ne de ilim teknolojiyi yalanlar, tam tersine ikisi birbirini tamamlayandır. (Bu ilimlerin İslam İlim havzalarında İslam Uleması tarafından okutulduğu ve yaygın bir ilim olarak asırlar boyu medreselerde okutulan ve okunması mecbur edilen bir ders olduğunda şüphe yoktur. Ancak ilim gelişip genişleyince ömürler tüm ilimlerde uzman olmaya yetmediği için pozitif ilimler Medreselerden Üniversitelere taşınmıştır.) Mesela geçen yıl (2010 Ramazanında) bayram için ayın hareketine baktığımızda Kandilli rasathanesinde ayın görünmesi 0 (sıfır) idi. Nasa’ya göre ise çok zayıf nokta halinde idi. Bu iki rasathane arasında da herhangi bir çelişki yoktur. Çünkü Amerika ile Türkiye arasında 9 saatten fazla bir gece-gündüz arasında fark vardır. Bu yıl da aynı örneğin 29 Ağustos günü (Yani 30 Ağustos gününü belirleyecek) ayın durumu Türkiye saatiyle 3.45 de Amerika’da ve Güney’de görünecektir. Hâlbuki bayram yapabilmek için ayın sabah görünmesi değil öğleden sonra görünmesi gerekir.
Teknolojinin verisi Şer’i ve fıkhı kurallara uygun olmalıdır. Çünkü dünyamızın bir tarafında sabah olduğunda diğer tarafında akşamdır asil farklılık da buradan doğmaktadır.
Takvimlere gelince, bunlar ilmi geçerliliği olan bir rasathane hesabına göre düzenlenmediği için din açısından hiçbir bağlayıcılığı yoktur. Onlara göre amel eden Kur’an-ı Kerim’in tabiriyle evini örümcek ağı üzerine kuran kimseler gibidir. Müslüman akıllı ve uyanık olur yaptığı ibadeti Allah’tan gelen emre mutabık ve yaptığından emin olmadıkça amelini hiç etmez. Allah tebarek ve teala bizleri vazifemize aşina etsin ve vazifemizi eksiksiz yapmayı nasip etsin. Bu Ramazan ve Kadir günlerinde kendi razı olacağı şeyleri yapmaya yönlendirsin. Amin
Arslan BAŞARAN
Benim yazı ve sohbetlerime aşina olan kimse, bilir ki iki yıla yakın bir zamandır ben hep derim; bir Müslüman karşılaştığı herhangi bir meselenin çözümünü Kur’an-ı Kerim’de ve Sünnet-i Şerif’te aramalıdır. Yoksa Müslüman olmanın bir manası kalmaz. Karşılaştığı herhangi bir meseleyi aklına veya birilerinin aklına göre çözmeye çalışan kimse henüz dinin ve Müslümanlığın ne olduğunu anlamamıştır. O yüzden ben bu makalemde hilal meselesini ele aldım. Makalemi okuyan kardeşlerimden ricam, bu meseleyi başkalarıyla da paylaşsınlar ki konunun ne olduğu ne yapılması gerektiğini herkes bilsin.
“Sana hilalleri (ayın hilal hallerini) soruyorlar. De ki: Onlar, insanlar ve hac için vakit ölçüleridir. Evlere arkalarından girmeniz iyilik değildir. İyilik takvalı olanın davranışıdır. Evlere kapılarından girin. Allah’tan korkun; umulur ki kurtuluşa erersiniz.” Bakara-189. Berki, Mehasin kitabında bu ayet hakkında İmam Muhammed Bakır’dan (a.s) şöyle nakleder: “Evlere kapılarından girin.” Ayetinden maksat, her işi kendi yoluyla yapmaktır. Zaten bu konuda ayetin manası açıktır, insanlara evlerine başka yerden mi giriyorlardı? Tarihte bununla ilgili bir şey görmüş veya duymuş değiliz. Demek ki nasıl kapı olduğu halde eve başka yerden girilmezse, her şeyin münasip bir yolu varken başka yol aranmaz.
Ayetin mealini verdikten sonra hiçbir şey yazmak istemiyorum. Çünkü ayet o kadar açık ve nettir ki akıl edip düşünen için gerekli olan mesajı vermektedir. Ama Konunun daha fazla aydınlığa kavuşması için diyorum ki: Yıl hesabı dünyanın etrafında dönme hesabıyla yapıldığında, dünyamızın 365 gün 6 saatte turunu tamamladığını görüyoruz ve bu olay çok eskiden beri kesinlik kazanmıştır. Güneş hesabına senenin günlerinin sayısı 365 gün 6 saattir. Buna göre 3 ay Bahar, 3 ay Yaz, 3 ay Sonbahar 3 ay Kıştır. Burada ölçü de sayıdır. Ama Ay’ın hareketlerine göre hesaplandığında bir yıl 355 gündür. Buna göre ay takviminde bir ayın 31 gün olması söz konusu olamaz. Yedi ay 30 beş ay ise 29 olarak tamamlanır. Bu 355 gün güneş takviminde olduğu gibi sayı ile belirlenmez. Yani Güneş takviminden 10 gün azaltarak bir senenin hesabını yaptıktan sonra diğer senelerinde hesabını yapalım. Kur’an-ın buyurduğuna göre vakti belirleyecek olan hilaldir. Yani vaktin ölçüsü hilaldir, hilal göründüğünde ayın birinci günüdür, bitimi ise diğer hilalin göründüğü veya önceki hilalin görünmesinden 30 gün geçtikten sonradır.
Ramazan ayının orucu ve hac yapma bu hesaba göre olmalıdır. Kur’an’da Ramazan ayının orucunu tutun diye buyurdu, gün veya sayı olarak belirtmedi. Onun için Şanı yüce peygamberimiz Resul-i Ekrem (s.a.a) Buyurdular ki:”Sum lir-Ruya Vef-tir Lir-Ruya/hilali gördüğünde oruç tut hilali gördüğünde iftarını aç (bayram yap).” Müslümanlarda bu böyledir, bu konuda İslam mezhepleri arasında herhangi bir hilaf ve ayrım yoktur. İhtilaf bunların detaylarındadır, mesela çıplak gözle görünecek kadar olması mı gerek? Her kes kendi bölgesinde mi görmeli? Teleskop gibi alet ve cihazla görme yeterli midir? Ve buna benzer fer’i hükümlerde ihtilaf olabilir. Böylece herhangi bir Müslüman’a ayın göründüğü yakin/kesin oldu mu oruca başlayabilir. Yine Şevval hilali göründüğü yakin/kesin oldu mu bayram yapabilir. Kesin bilgi (yakin) olmadıkça ne oruca başlayabilir ne de bayram yapabilir. Bunların geniş detayı ilmihal ve Kurtuluş Vesilesi (Tahriru’l Vesile) gibi geniş fıkıh kitaplarında yazılmıştır, kardeşlerim bu konuda tembellik etmesin, sürekli karşılaştıkları bu meselenin Şer’i ve fıkhı hükmünü öğrensinler.
Bize itiraz olarak gelen teknoloji ve takvim meselelerini de açığa kavuşturmam gerekir. Bu konuda diyorum ki: Günümüz teknolojisi değil eskiden beri Müneccimler/Astronomlar ayın hareketini belirlemede yanılmamışlardır. Dakikasına hatta saniyesine kadar hesaplamışlardır. Ben şahsen kendim iki yıldır internetten takip ediyorum. Kardeşlerimiz öyle zannetmesinler ki bizim sözlerimiz Astronomların hesaplarına aykırıdır. Hayır ne teknoloji ilmi yalanlar ne de ilim teknolojiyi yalanlar, tam tersine ikisi birbirini tamamlayandır. (Bu ilimlerin İslam İlim havzalarında İslam Uleması tarafından okutulduğu ve yaygın bir ilim olarak asırlar boyu medreselerde okutulan ve okunması mecbur edilen bir ders olduğunda şüphe yoktur. Ancak ilim gelişip genişleyince ömürler tüm ilimlerde uzman olmaya yetmediği için pozitif ilimler Medreselerden Üniversitelere taşınmıştır.) Mesela geçen yıl (2010 Ramazanında) bayram için ayın hareketine baktığımızda Kandilli rasathanesinde ayın görünmesi 0 (sıfır) idi. Nasa’ya göre ise çok zayıf nokta halinde idi. Bu iki rasathane arasında da herhangi bir çelişki yoktur. Çünkü Amerika ile Türkiye arasında 9 saatten fazla bir gece-gündüz arasında fark vardır. Bu yıl da aynı örneğin 29 Ağustos günü (Yani 30 Ağustos gününü belirleyecek) ayın durumu Türkiye saatiyle 3.45 de Amerika’da ve Güney’de görünecektir. Hâlbuki bayram yapabilmek için ayın sabah görünmesi değil öğleden sonra görünmesi gerekir.
Teknolojinin verisi Şer’i ve fıkhı kurallara uygun olmalıdır. Çünkü dünyamızın bir tarafında sabah olduğunda diğer tarafında akşamdır asil farklılık da buradan doğmaktadır.
Takvimlere gelince, bunlar ilmi geçerliliği olan bir rasathane hesabına göre düzenlenmediği için din açısından hiçbir bağlayıcılığı yoktur. Onlara göre amel eden Kur’an-ı Kerim’in tabiriyle evini örümcek ağı üzerine kuran kimseler gibidir. Müslüman akıllı ve uyanık olur yaptığı ibadeti Allah’tan gelen emre mutabık ve yaptığından emin olmadıkça amelini hiç etmez. Allah tebarek ve teala bizleri vazifemize aşina etsin ve vazifemizi eksiksiz yapmayı nasip etsin. Bu Ramazan ve Kadir günlerinde kendi razı olacağı şeyleri yapmaya yönlendirsin. Amin
Arslan BAŞARAN