Dil, bir milletin hafızası, kültürü ve en derin benliğidir kıymetli okuyanlarım. Millet olarak, binlerce yıllık var olma serüvenimizi, kuşaktan kuşağa aktarabilmemizin en önemli aracı, hiç şüphesiz Türk dilidir.
Tarih boyunca zaman zaman birçok sarsılmayla karşı karşıya kalmış olan Türkçemiz, maalesef yine hem küreselleşmenin hem de dijitalleşmenin, birazda yabancı özentisinin etkisiyle, ciddi tehditlerle karşı karşıyadır.
Bilindiği gibi bir milletin dili, onun bağımsızlığının ve kimliğinin en açık göstergesidir. Türkçe, yalnızca bir iletişim aracı değil; aynı zamanda milletimizin ortak hafızasıdır. Atatürk’ün “Millî his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin millî ve zengin olması, millî hissin gelişmesinde başlıca etkendir” sözleri, bu gerçeği açıkça ortaya koyar. Türkçenin varlığı, milletimizin birliğini, dirliğini ve sürekliliğini sağlayan temel yapı taşlarından biridir.
Türkçenin tarihi; Orhun Yazıtlarından, Divan-ü Lügat-i Türk'e, Kutadgu Bilig'den Dede Korkut’a kadar uzanan zengin bir geçmişe sahiptir. 13. yüzyıldan itibaren Anadolu’da Türkçeyle yazılmış eserler, dilin gelişmesini ve yaygınlaşmasını sağladı. Osmanlı döneminde Arapça ve Farsçanın etkisi artsa da Türkçe varlığını sıkıntılı da sürdürmeyi bildi. Cumhuriyet ile birlikte Türk dili birçok alanda olduğu gibi yeniden yükselişe geçmiştir. Atatürk’ün öncülüğünde 1932’de kurulan Türk Dil Kurumu (TDK), bu sürecin en önemli dönüm noktalarından biri olmuştur.
Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren dilde sadeleşme hareketi başlamış ve yabancı kökenli kelimelerin yerine Türkçe karşılıklar önerilmişti. Türk Dil Kurumu’nun yayınladığı sözlükler, dergiler ve yaptığı araştırmalar bu sürece önemli katkı sağlamıştır.
Ancak özellikle son yıllarda Türkçemiz ciddi tehditlerle karşı karşıya olduğu görülmektedir. İş yerlerinde, Şirketlerde, üretilen ürünlerde yabancı isim kullanımından tutun da, çocuklarımıza yabancı ad vermeye kadar birçok alanda dilimiz adına facialar yaşanmaktadır. Bu durumun zamanla önü alınamaz bir hal almaması için, bir şeyler yapmanın önemi gittikçe artmaktadır.
Bu maksatla başlangıç olarak, mesela; Okullarımızda sadece dil bilgisi değil, dil sevgisi ve bilinci de kazandırılmanın yolları bulunmalı ve uygulanmalıdır. Diğer taraftan Türkçe içerik üretimi teşvik edilmeli, yerli yazılım ve medya projelerinde Türkçeye öncelik verilmelidir. Basın-yayın organları, sosyal medya ve sivil toplum kuruluşları aracılığıyla Türkçeye sahip çıkma bilinci oluşturulmalıdır. Dışarıdan gelen terimlere, Türkçe karşılıklar üretme çalışmaları artırılmalı, toplumun bu karşılıkları benimsemesi teşvik edilmesi ile her alanda Türkçe isimlerin kullanılmasının teşvik edilmesi gibi birçok adım acilen gündeme getirilmeli ve uygulanmalıdır.
Bilinmelidir ki; Türkçemiz yalnızca geçmişin değil, geleceğin de taşıyıcısıdır. Her birey, konuştuğu dilin bir parçasıdır. Bu nedenle Türkçeye sahip çıkmak, sadece bir görev değil, bir onurdur. Bugün Türkçeyi korursak, yarın kimliğimizi ve bağımsızlığımızı da korumuş oluruz. Unutmayalım: Dil giderse, millet gider.
Yorumlar
Kalan Karakter: