Yetmişine merdiven dayayan bizler hiç mutlu olmadık, olamadık, mutlu ve huzurlu yaşamadık. Hele hele benim ALTIN KUŞAK dediğim 68 – 78 yılları arasındaki Iğdır Lisesi ve üniversite mezunları hiç mutlu ve huzurlu yaşamadık. Bahsettiğim mutlu ve huzurlu yaşam, kişisel ve huzurlu yaşam değil, toplumsal ve huzurlu, mutlu yaşamdır. Gün oldu sağ sol girdabında boğuştuk durduk, gün oldu vatanperver, vatan haini çamurunda debelenip durduk, gün oldu Komünist, ırkçı, faşist yakıştırmalarıyla birbirimizi suçladık, dışladık ötekileştirdik durduk. Bu da yetmedi en yakın arkadaşlarımıza düşman olduk. Kurşun yedik kurşun sıktık, birbirimize. Yollarımız değişti, mahallelerimiz ayrıştı, sokaklara çıkamaz olduk. Küs olduk yıllarca birbirimize. Neydi günahımız? Kürt olmak mı, Türk olmak mı, Azeri Türkü, Laz, Terekeme, Göçmen olmak mı? Yoksa bunların tümünü içine sindirip insan olmak, Adam olmak mı? Oysa hepimiz aynı topraklarda doğduk, aynı topraklarda büyüdük yaşadık, aynı okullarda okuduk, aynı sınıflarda oturduk, aynı orduda asker olduk aynı karavanadan yedik. Komşu olduk, aynı sofralarda oturduk, acıyı tatlıyı birlikte paylaştık. El yumruğunu yemeyen kendi yumruğunu demir tokmak zanneder. Dün birbirine düşmanca bakan, yok sayan, ötekileştirip dışlayanlar, şimdi geçmişin pişmanlık duygularından arınmışçasına selamlaşıp tokalaşıyorlar, aynı masada sohbet edip çaylarını yudumluyorlar.
Ya bu gün! Bu günün dünden farkı yok gibi. Dünü, bu günmüş gibi yaşamak istemiyoruz. Dün siyasilerin elinde, dilinde, tavırlarında siyasi malzeme olan Iğdır Halkı, bu gün de sanki dünü yeniden yaşıyorlar gibi! İki vekilimiz var, Iğdır Halkını mecliste temsil eden, ikisi de birbirine küs gibi. Biliyorum küs değilsiniz ama görünüm o. Hani derler ya “ Balık baştan kokar” Sayın vekillerim, siz küs olursanız, birbirinizi kabullenmez yok sayarsanız, seçmen de birbirinin varlığını kabullenmez, birbirine küs olur, birbirinin varlığını yok sayar. Oysa siz, biz hepimiz Iğdır’ız, Iğdırlıyız. Iğdır’ın siyasi barışı, huzuru, güveni, mutluluğu hepimizin siyasi huzuru ve mutluluğudur.
Kıskançlık, yalan yanış iftiralar, asılsız söz ve dedikodular, bizleri gitgide birbirimizden soğutmaya, ötekileştirmeye itiyor. Çok uzaklara gitmeyeceğim. Bu güne kadar kaç milletvekilimiz oldu, her biri seçildikten sonra Iğdır için ne yaptılar, neler yaptılar, hangi biri Iğdır’a dönüp, Iğdır’ın ve Iğdırlının, sosyal, siyasi, ekonomik durumunu konuşup tartıştı, çözüm yolları aradı? Bütün bunların yorumlarını Iğdır Halkına ve onların değer yargılarına bırakıyorum.
Şu anda mevcut iki milletvekilimiz var. Muhalefette olan Sayın Yılma Hun, İktidarda olan ise Sayın Cantürk Alagöz. Dışarıda, Iğdır milletvekilleri, Iğdır da, Iğdır toplumunda ise Sayın Hun Kürtlerin milletvekili, Sayın Alagöz ise Azeri Türklerinin milletvekili olarak anılmaktadırlar. Bu ayrışma doğru değil, beni oldukça üzmektedir. Hâlbuki dışarıda da, içeride de ikisi de Iğdır dır dır, Iğdır milletvekilleri olarak anılmalıdır. Toplum olarak isteğimiz ve temennimiz, her iki vekilimizin de her konuda Iğdır için, yanlış algılara inat, her konuda el ele kol kola, birlikte halkla bir araya gelerek, Iğdır için, Iğdır’ın geleceği için barışçıl, huzurlu, her kesimiyle, siyasi barışık bir Iğdır için çaba sarf etmeleridir. Iğdır’ın geleceğini doğru okumalıyız. Ortak akla, öngörüye ihtiyacımız var Toplumun taleplerine, istek ve arzularına daha duyarlı olarak, vekillerden vatandaşlara, vatandaşlardan vekillere yoğrulan sıcak bir ilişkiye toplum olarak ihtiyacımız var. Var olan köprüleri yıkmayalım toplum olarak yeni köprülerin onarılmasına ihtiyacımız var. Siyasi barışın kilidi de anahtarı da sizin elinizdedir sayın vekillerim. Siz isterseniz o kilit açılır, hiç olmazsa bu son günlerimizi toplumsal mutluluk ve huzur içinde yaşarız, istemezseniz o yıllardır paslanmış kilit hep paslı kalır, kilitli kalır. Bizler de dünü yeniden yaşarız.
Yaw hoca yıllardır birbirinin kopyası yazılar yazıp duruyorsun , geçmişe çakılmış bir çivi gibi , geçmişten dem vurup bugün için nutuklar çekiyorsun eyvallah. Lakin artık günümüze gelsen diyorum . Mesela günümüzün bir numaralı önceliği ekonomi, hayat pahalılığı, sosyo kültürel yozlaşmışlık , eğitmin içler acısı hali . Hani konu derseniz , insanların önceliklerini biraz ön planda tutmak , güncel paradigmalar eğilmek gerkmez mi ?.. yazılarınızın başlığı farklı olsa dahi içerikleri genel itibariyle hep aynı , sıkılmadınız mı ? ..