BAHARIN MÜJDECİSİ NEVRUZ
Nevruz Bayramı, Kuzey yarım kürede bulunan topluluklar arasında, genel itibarı ile baharın müjdecisi olarak, büyük bir coşku ile kutlanmaktadır kıymetli okuyanlarım..
Gece ile Gündüzün eşitlendiği 21 Mart’ta, Güneş, Kuzey yarım küreye yönelir. Bu tarih itibarı ile havalar ısınmaya, Karlar erimeye, ağaçlar çiçeklenmeye, toprak yeşermeye, göçmen kuşlar yuvarlarına dönmeye başlar. Yani adeta tabiat yeniden uyanır, hayat yeniden başlar.
Bu nedenle, bütün varlıkların yeniden uyanış günü olarak kabul edilen 21 Mart, çok geniş bir coğrafyada, Nevruz- Yenigün adıyla bir bayram olarak kabul edilmiştir.
Nevruz tarih boyunca, Çin’den Avrupa içlerine, Mezopotamya ya kadar çok geniş bir coğrafyada, çeşitli adlarla kutlandığını görmekteyiz. Bu bayramın kuzey yarımkürede bulunan insanların, müşterek bir bayramı olduğu göze çarpmaktadır.
Değişik Coğrafyalarda yaşayan ve farklı inançlara sahip Türk toplulukları arasında Nevruz kutlamalarında, çok fazla ortak tema göze çarpmaktadır. Genel Temizlik, Bayram yemeği, Mezarlık ziyaretleri, Akraba ve yakınların ziyaret edilmesi, çeşitli eğlenceler, kır gezileri, edebi söylemler, yardımlaşma vs.
Nevruz Bayramı, günümüzde Türkler arasında baharın müjdecisi olarak kutlanan bir bayram olarak kabul edilmekle birlikte, tarihi temellere dayandırma inanışı da bulunmaktadır. Bu anlayışa göre, Türklerin Ergenekon’dan çıkış günüdür. Bu bayramda, demirin, örs üzerinde dövülmesi ritüeli, Türklerin Ergenekon’dan çıkarken, demirden olan dağın eritilerek dışarıya çıkılmasına atfedilir.
Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig'den, Kaşgarlı Mahmud'un Divan-ı Lügat-i Türki’sine, Bîrûnî'ye, Nizâmü'ı Mülk'ün Siyasetname ’sinden Melikşah'ın Celali takvimine kadar, Akkoyunlu Uzun Hasan Bey'in kanunlarına kadar birçok kaynakta , Nevruz ile ilgili kayıtlara rastlamaktayız. Diğer taraftan, Sivas hükümdarı Kadı Burhaneddin Ahmed, Safevi Türkmen Devletinin kurucusu Şah İsmail (Hataî), bazı Osmanlı Padişahları, Fuzulî, Nef'î, Nedim, Azerbaycan’ın meşhur şairi Şehriyarın ve Türkmen şairi Mahdumkulu’nun Nevruz ile ilgili birbirinden güzel şiirlerini ve yazılarını görmekteyiz.
Nevruz, Anadolu Türk Edebiyatında önemli bir yere sahiptir. Nevruz dolayısı ile yazılan kasidelere, Divan Edebiyatında “ Nevruziye “ denilmektedir. Nevruz-ı Bayati, Nevruz-ı Acem, Nevruz-ı Hicaz, Nevruz-ı Rast, Nevruz-ı Seba gibi makamlar bunlara örnek olarak verilebilir.
Anadolu Türk Halk edebiyatında da Nevruz’un tesirini canlı bir şekilde görmekteyiz. Büyük Halk Şairi Pir Sultan Abdal, bir şiirinde şunları söylemektedir:
“ Sultan Nevruz günü cemdir Erenler
Gönüller Şad oldu ehl-i İmanın
Cemal-i yar görüp doğru bilenler
Himmeti erince Nevruz Sultan’ın
Cümle eşya bugün destur aldılar
Aşk ile didara karşı yandılar
Erenler ceminde bade sundular
Himmeti erince Nevruz Sultan’ın”
Iğdır Anadolu’nun en doğu kesiminde, tarihi öneme sahip bir ilimizdir. Türk Kültürünün en önemli değerlerinden olan Nevruz geleneklerinin yaşandığı yerlerin başında gelmektedir. Belki de bu durum, Iğdır’ın Anadolu’ya doğudan gelen Türk Göçlerinin koridoru üzerinde bulunmasından kaynaklanmaktadır. Devamlı hareket halinde olan bu Türk toplulukları, Anadolu’ya açılan kapısı Iğdır’ın Kültür damarının devamlı zinde kalmasını sağlamıştır.
Iğdır bölgesinde yaşayan Türkler, Nevruz bayramına çok önem vermektedirler. Bu yüzden, bayram hazırlıkları nerede ise iki ay öncesinden başlamaktadır. Çocuğu, genci, yaşlısı ile tüm halkın katılımıyla gerçekleştirilen Nevruz Bayramı etkinliklerinde, birçok gelenek, görenek, adet ve inanmayı içeren uygulama ve pratik yer almaktadır. Banlardan bazılarını sıralarsak; Kosa Kosa, Ölü Bayramı, Yedi Levin, Ateş Yakma ( Alav- Alav ),Şal Sallama, Nevruz Yumurtası, Kulak Asma, Niyet Tutma ,Nevruz Sofrası ,Yılın Yıla Tehvil ( Dönüm ) Olması İle İlgili Adet ve İnanmalar, Bayram Ziyareti, Aşık Oyunu gibi etkinlikler ilk akla gedenleridir.
Geçmişte daha zengin etkinliklerle gerçekleştirilen kutlamalar, günümüzde de değişen ekonomik koşullar, kırsaldan şehirlere doğru yaşanan göç ve farklılaşan kültürel yapının getirdiği yeni oluşumlara ayak uydurularak yaşatılmaya çalışılmaktadır. Bu önemli kültür hazinesi, zaman içinde çeşitli ritüel farklılaşmalara uğramış olsa da yaşatılması gerekmektedir.