Sevgili okuyucular, 19 Eylül 2025 tarihinde yapılan Gaziler Günü programında bir “şemsiye olayı” gündeme gelmiş, İHA muhabiri Selahattin Yum da bu konuyu haberleştirerek valilik protokolünü eleştirmişti.

Elbette her insan, bakmak istediği pencereden bakma özgürlüğüne sahiptir. Bu, gazeteci de olsa, bürokrat da olsa aynıdır.

İHA muhabiri, törende gazilerin şemsiyesi olmadığını fark etmiş; vali ve protokolün bunu görüp şemsiyelerini kaldırttığını ise görmezden gelerek bir haber yapmıştır. Muhabir Selahattin Yum, “Protokolün şemsiyesi var, gazilerin yok” bakış açısından yola çıkarak haberini hazırlamıştır.

Oysa şöyle bir empati yapılabilirdi:

Vali ve komutanlar ellerine şemsiye alıp alana gitmemişlerdi. Her makam aracında mutlaka şemsiye bulunur. Korumalar, korudukları kişiye bu hizmeti sunarlar. Bir anlık dalgınlık sonucu “Bizde şemsiye var, gazilerde yok” durumunu fark eden vali veya komutanlar, hemen şemsiyelerini kaldırtmışlardır.

İHA muhabiri bunu görmemiş de olabilir, görmüş de olabilir.

Muhabir tercihini görmekten yana kullanıp bunu haberleştirmiştir. Ancak sonrasında olması gereken şuydu:

Vali, İHA muhabiri de dahil basın mensuplarını çağırarak bir açıklama yapmalıydı. “Anlık gelişen bir durumdu. Gazilerimizin şemsiyesi olmadığını görünce hemen şemsiyelerimizi toplattım. Bizim şemsiyeli kalış süremiz bir dakika bile olmamıştır.” şeklinde bir açıklama yapılsaydı, olay kapanıp giderdi.

Ancak sonrasında Şehit Aileleri ve Gazi Dernekleri de olaya dâhil olup bir açıklama yapmış ve İHA’nın kendilerini küçük düşürdüğünü beyan etmişlerdir.

Doğrusu, olayın mahkemeye intikal ettiğini bilmiyordum. Böyle bir konunun mahkemeye taşınacağı da aklıma gelmezdi. Valilik, Şehit Aileleri Derneğinden üç kişi suç duyurusunda bulunmuş ve suç duyurusunda bulunulması doğrultusunda İHA muhabiri Selahattin Yum, polis ve sonrasında jandarma nezaretinde ifadeye götürülmüştür.

Neden böyle bir şey yapıldığını bilmiyorum. Kaçma tehlikesi olmayan ve çağrıldığında ifade vermeye gidebilecek birinin bu şekilde götürülmesi uygun olmamıştır.

Ben de onlarca defa ifadeye çağrıldım. Gazetecilerin kaderlerinden biri de gidip ifade vermektir. Ancak ifadeye çağrılmaktan ziyade, polis ve jandarma eşliğinde götürülmesi doğru olmamıştır.

Öncelikle altını çizerek belirtiyorum:

Gazeteci de nefsiyle hareket ederse yanlış yapar; yönetici veya bürokrat da nefsiyle hareket ederse yanlış yapar.

Elbette her iki taraf da görevini yapmalı ve yapabilmelidir.

Ne gazeteci bürokratı çalışamaz hâle getirmeli, ne de bürokrat gazeteciye baskı yaparak görevini engellemelidir.