Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın devrilmesi, Suriye’yi içinden çıkılmaz bir kaosa sürükledi. Geçmişte Esad’a diktatör ve zalim diyenler, bugün yaşananların yanında o dönemi belki de daha masum bir şekilde hatırlayacaklar. Yeni düzende zulüm, haksızlık ve acılar katlanarak artıyor.
Müslüman coğrafyasını parçalayan, kardeşi kardeşe düşman eden, mazlumların umudunu kıran bu gaflet ateşi, önce Suriye’de yakıldı. Ancak bu ateş yalnızca Suriye’yi değil, Filistin’i ve diğer mazlum milletleri de derin yaralarla baş başa bıraktı. Bugün Filistin’in işgalden kurtulması, Gazze’nin özgürlüğe kavuşması için Müslümanların birlik ve dayanışmaya her zamankinden daha fazla ihtiyacı var.
Ne yazık ki Müslümanların birliğini savunmak yerine mezhepçilik ve cehaletle hareket edenler, farkında olmadan düşmanın stratejilerine hizmet ediyor. İsrail, ABD ve Batı’nın oyunlarıyla İslam dünyası kendi içinde çatışırken, sömürgeci güçler hem yeraltı kaynaklarımızı sömürüyor hem de mazlum halklarımızı köleleştiriyor.
Suriye’nin Düşüşü, Filistin’in Yalnız Kalışı
Suriye’nin yıkılmasına sevinenler şunu unutmamalı: Suriye’nin düşüşü, Filistin’in yalnız kalışı demektir. İran’ın zayıflaması, Gazze’nin, Lübnan’ın ve Mescid-i Aksa’nın savunmasız hale gelmesi, Kudüs’ün bir daha geri alınamaz hale gelmesi anlamına gelir. Esad’ın zalimlikleri kabul edilemez, ancak bu durum; ülkenin harap edilmesini, milyonlarca Müslümanın evinden edilmesini ve İsrail’in Suriye’yi işgaline zemin hazırlanmasını haklı çıkarmaz.
Dünya genelinde kendi devletine karşı silah doğrultanlara terörist denir. Ancak bu kavram, Suriye için ne hikmetse “milli ordu,” “muhalifler” veya “mücahitler” gibi adlarla süslenerek övüldü. Nasıl ki Türkiye’de PKK ve PYD terör örgütü olarak tanımlanıyorsa, Esad da ülkesine karşı silahlı mücadele edenlerle savaşıyordu. Ancak bir kesim için Esad zalimdi; teröristi cezalandırması kabul edilemezdi(!).
Suriye’nin Geleceği ve Bölünme Tehlikesi
Bugün Esad sonrası Suriye’nin yönetimi, çoğu Suriyeli olmayan, hasta ruhlu, Müslüman görünümlü radikal grupların eline geçti. Bu gruplar, Gazze’de on binlerce insan katledilirken sessiz kaldı. İsrail, Suriye’nin topraklarını bombalıyor, yine ses yok. İsrail, Suriye’yi işgal ediyor, kimseden çıt çıkmıyor.
Unutmayın, Suriye’deki iç çatışmalar ilerleyen dönemde çok daha büyük bir boyut kazanacak. Suriye’nin en az üç parçaya bölünmesi kaçınılmaz görünüyor. Filistin, Gazze ve Müslümanlık neredeyse öldü. Bu değerlerin cenaze namazını ise İsrail, ABD, İngiltere ve onların kuklaları çoktan kıldı.
Mazlumun Yanında, Zalimin Karşısında Olmak
Bu noktada Müslümanların yeniden düşünmesi gerekiyor. Mezhep, ırk ve ideoloji ayrımı yapmadan mazlumun yanında, zalimin karşısında durmalıyız. Ümmetin birliğini hedef alan fitnelere karşı uyanık olmalı ve düşmanın planlarına körü körüne hizmet etmeyi bırakmalıyız.
Düşman bellidir: İslam coğrafyasını işgal eden, sömürgeleştiren, Müslüman kanını döken ve kardeşi kardeşe kırdıran güçlerdir. Bu düşmana karşı güçlü bir şekilde, tek bir safta durmak zorundayız. Suriye’nin yıkılışına sevinenler şunu bilmeli ki düşmanın zaferine sevinmek, kendi evinin yıkımına alkış tutmaktır.
Mazlumların sesi olmak, zalime karşı birlik olmak zorundayız. Suriye’nin, Filistin’in, Gazze’nin, Yemen’in ve diğer mazlum coğrafyaların kurtuluşu ancak bu bilinçle mümkün olabilir. Aksi takdirde kendi cehaletimiz ve ihtiraslarımızla düşmanımıza zafer armağan edenlerden başka bir şey olmayız.
Unutmayalım: Düşman, bizim aramızdaki ayrılık ve cehaletten besleniyor. Ancak birliğimiz ve dayanışmamız, onların en büyük korkusudur. Bu korkuyu gerçeğe dönüştürmek bizim elimizde. Şimdi sevinmek değil, uyanmak ve harekete geçmek zamanıdır!
Esadın varlığının İsrail'e bir tehdit oluşturduğunu söylemek olayları okuyamamaktır. Üstelik bunca birikmiş zulmü görmemek üstelik şimdiki durumu zulüm olarak nitelemek art niyettir. Devletimiz olaya el atmış meseleye kuvvetli bir çözüm getirmiştir. Bundan sonra bize düşen Suriye halkının haklı taleplerini savunmaktan başka bir şey değildir.