Toplumda yadırgasak da bu alışkanlık oldukça yaygındır. Eğer bir kişi yetki sahibiyse, varlıklı veya nüfuzlu ise sürekli aranır. Ancak bulunduğu konumdan aşağı düştüğünde, onu sadece gerçek dostları arar.
Şöyle de denebilir: Makam, mevki, para ve itibar sahibi olmayan veya sahip olup da kaybeden birini görüp yolunu değiştirenler, aynı kişinin yeniden güç ve yetki sahibi olduğunu gördüklerinde, bu kez selamlaşmak için yol değiştirirler.
Geçenlerde bir dostumla sohbet ederken şöyle dedi:
“Telefonumda birikmiş binlerce mesajı silmeye başladım. Yaklaşık 2500 mesaj sildim ve birçoğunu yeniden okudum. Okudukça, o mesajları atanlar adına üzüldüm. Çünkü öyle eğilip bükülerek mesaj atmışlardı ki… Önceki halleriyle sonraki halleri arasındaki farkı gördüğümde, doğal olarak onlar adına üzüntü duydum.”
Bir insan ne bu kadar yapmacık eğilmeli ne de eğildiği kişiye karşı içinde kin ve öfke beslemelidir.
Değerli dostumun dediği gibi, insan bir şey talep ederken de öz duruşunu korumalıdır. Hiç kimse bir başkasına zorla boyun eğdirmemeli, insan onuru her şeyin üstünde tutulmalıdır.
Her zaman derim: Makamlar gelip geçici, insanlık ise kalıcıdır.
Ne makam sahipleri insanların muhtaç oluşundan yararlanıp onları zor duruma sokmalı ne de vatandaş bir şeyler elde edebilmek için eğilip bükülmelidir. Gerçek ihtiyaç sahipleri samimidir; talepleri olsa da olmasa da duruşları aynıdır. Ama “Günü birlik ne koparırsam kârdır” anlayışıyla hem yalakalık yapıp hem de arkadan iş çevirenler gerçekten rahatsız edici bir durum yaratıyor.
Mesela şunu yapsak olmaz mı?
Hepimizin makam sahiplerinden mutlaka bir talebi olabilir. Bu doğal bir şey. Ancak talepte bulunduğumuzda özümüzden sapmasak, talebimiz olmadığında ise haksızca eleştirilere girişmesek… Yarın o kişi makamdan indiğinde selamı sabahı kesmesek, ya da siyasi olarak yeniden karşımıza çıktığında, dün attığımız mesajları unutup acımasızca saldırmasak… Olmaz mı?
Doğrusunu söylemek gerekirse, toplum içinde gerçekten tuhaf kişilikli insanlar var.
Makam sahibi olur, egosunu tatmin etmek için makamın gücünü kullanarak olur olmaz davranışlar sergiler. “Nasıl olsa hesap soranım yok” deyip laubaliliğe kaçar, devlet ciddiyetini zedeler.
Bazı vatandaşlar ise bir yandan gördüğünde el pençe divan durur, yağlar ballar; diğer yandan da arkasından dedikodu yapar.
Özetle, toplum olarak herkesin kendisini gözden geçirmesi gerekiyor.
Yönetenler ve yönetilenler olarak birbirimizin aynasıyız.
Ne yönetici, koltuğun verdiği güç zehirlenmesine kapılmalı ne de vatandaş, yöneticinin hoşgörüsünü suistimal etmelidir.
Üzülerek ifade etmeliyim ki, bu kötü gidişat giderek yaygınlaşıyor ve hem yönetenler hem de yönetilenler bunu normal bir durum gibi karşılıyor.
Sevgili okuyucular, elbette bu sözler, siyasetçilerin, bürokratların, ünlü veya nüfuzlu kişilerin yanında bulunmanın yanlış olduğu anlamına gelmez. Kişi istediği her yerde onurluca ve şereflice durabilir, bu onun en doğal hakkıdır.
Ancak önemli olan, samimi durabilmek ve bulunduğu yerden ayrıldığında yakıp yıkmamak, karalamamaktır.
Makam sahipleri de göreve geldiklerinde geçmişlerini unutmamalı, davranışlarını değiştirmemeli ve karşısındaki vatandaşı maraba olarak görmemelidir.