Komşularımıza düşen ateş öylesine alevlendi ki, artık bizlerde o kızgın ateşten etkileniyoruz.
Ülkemizin Ortadoğu projesi öyle bir kafa karışıklığı yarattı ki, yaşadığımız şehrin sorunlarını unutup, ülke gündemiyle alakalı sorunları tartışır olduk. Suriye ve Irak’ta yaşanan gelişmeler, acı ve feryat çığlıkları o belalı bölgelerde kalmayarak, ülkemizin her bir köşesine, insanların zihinlerine, benliklerine işlercesine yayıldı.
Resmi olmayan rakamlara göre 4 milyona yakın, kim bilir belkide çok daha fazla insan ülkemizin bir çok vilayetine dağılmış, yaşam mücadelesi vermektedirler.
Kimi yaşadığı ülkede, hırsız, katil, kısaca suç makinesi idi. Kimi de gerçekten mazlum, kimsesiz, evini geçindirmekle meşgul olan biriydi.
Milyar dolarlar harcıyoruz o kişileri barındırabilmek, mutlu edebilmek için. Ama ne mümkün. Ne onları mutlu edebiliyoruz, ne de bizler mutluyuz.
Suriye’de, Irak’ta yaşanan olaylar, ben insanım diyen hiç kimsenin kabul edebildiği olaylar değildir. Dün Esad’la ilgili sırf mezhep taassubundan ötürü bağırıp çağıranlar, bu gün sus pus olmuş durumdalar.
Diyanet işleri, din otoriteleri, İslami yazarlar, kendilerini kaf dağının tepesinde görüp ahkâm kesenler bu gün sus pus olmuşlar. IŞİD’in dillerini kesmesinden korkuyorlar. Korktukları için hakkı söyleyemiyorlar. Hakkı söylemek yerine susmayı tercih eden bu sözde Müslüman topluluğu, IŞİD’in sözde Sünni bir örgüt oluşundan, insanların kafasını kesip, namuslarını kirlettiğinden, hiçbir sınır tanımayışlarından, Müslümanlıkla alakalarının olmadığını bildikleri halde mezhep taassubundan ötürü susmayı tercih etmektedirler.
Rojava’da, Kerkük’te, Kobane’de yüzlerce Müslüman’ı, Irak’ta Ezidileri katleden Işid terör örgütü, bir Şia oluşumu olsaydı dünyayı ayağa kaldırırlardı.
İslam adına konuşan kişilerin bu örgütle ilgili kınama ve eleştiri yapmaması, Türkiye’den örgüte elaman temin edilmesine sessiz kalınması, sınırdan yol geçen hanı gibi istedikleri gibi girip çıkmaları, yaralılarını Türkiye hastanelerinde tedavi ettirmeleri hazmedilir gibi değildir.
ABD gezisinde, müttefiklerle beraber IŞİD’le mücadele edeceklerini açıklayan Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın, o oluşuma katılmayıp, sadece Türkiye’de ki IŞİD’çileri, El Kaidecileri, El Nusracıları, Cüppelileri, Züppelileri, toplasa daha verimli çalışmış olacaktır.
Körler, sağırlar birbirini ağırlamıyor artık. Maymun gözünü açtı, ülkede, dünya da ne olup bittiğini fevkalade görmekte, sorgulamakta, eleştirmektedir. At gözlüklü kişiler, günlük çıkar ve ikbal uğruna, makam ve mevki uğruna, yaşanan gelişmelere, üç maymunu oynayarak yaklaşmaktadırlar.
Bu bakış açısının ülkemizi getirdiği durum hepimize malumdur. Hiç kimsenin can güvenliğinin olmadığı ülkemizde, insan hayatı hiç bir dönem, bu kadar ucuz olmamıştı.
Yazımın başında da belirttim.
Komşularımıza düşen ateş bizimde yüreğimizi yaktığından, Iğdır’ın, Iğdır’lılın sorunlarını unuttuk demiştim.
Hatırlayacaksınızdır, geçenlerde Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yapılan yeni bir düzenlemede okul müdürleri değiştirilmiş, birçok okul müdürü bilinçli ve maksatlı bir şekilde mağdur edilmiştir.
Doğrusu hiç sevmediğim, hiç haz almadığım bir söylem ama başka türlü ifade şekli olmadığından ifade etmek zorundayım. Milli Eğitim Bakanlığının sözde puan sistemine tabi tuttuğu ve okul müdürlüğünden uzaklaştırdığı idarecilerin %80’i Azeri Türkü. Yani resmen ve kasten bir kıyım yapıldı. Konu gerçekleşmeden önce İl Valisine konu tarafımdan aktarıldı ve adil bir atama olsun denildi. Ancak görüyoruz ki, Vali’nin yaşanan gelişmede ve atamalarda hiçbir tasarrufu söz konusu olmamıştır.
Elbette siyasi bir tercihtir. Ancak, her seçim sonrasın da Ak Partinin Azeri Türklerini cezalandırması bu siyasi tercihin bir parçası ise düşündürücüdür. Asıl düşündüren de, bunca kıyıma, cezalandırmaya rağmen, Azeri Türklerinin o parti de siyaset yapmaya devam etmesidir.
Azeri Türkleri Ak Parti’de siyaset yapmasın demiyorum. Elbette ki her bireyin siyasi fikri, tercihleri olacaktır. Ancak, eğer ki bulunduğunuz yerde sadece kendi işleriniz için yetki sahibiyseniz, başkaca hiçbir gücünüz, kudretiniz, etkiniz, yetkiniz yok ise ve bu halkın sorunları ile ilgili tasarruf sahibi değilseniz, o zaman orada durmanızın bir anlamı yok diyorum.
Yinede tercihlere saygılıyız.