Son zamanlarda Ağrı ilimizde bazı gazeteci meslektaşlarımız, Iğdır Üniversitesi ile alakalı birtakım haberler yaparak, sözde üniversitede görev yapan Ağrılı hemşerilerimize mobbing uygulandığını iddia ederek kamuoyu oluşturmaya çalışmışlardır.
Haberleri okurken gerçekten üzüldüm. Çünkü asılsız haberleri doğruymuş gibi servis edenler, meslektaşlarımızı yanıltmışlardır. Oysa böyle bir şey yoktur.
Birincisi; Ağrılı, Iğdırlı veya Edirneli kim olursa olsun, kanunsuz bir şey yapmışsa yargı önünde hesabını verir. Yani kişinin Ağrılı veya başka bir ilden olması ona ayrıcalık tanımaz. O kişi de bireysel hatasını bir ile bağlayarak toplumsallaştıramaz.
Sevgili okuyucular,
Yıllar önce Iğdır Üniversitesi’nde benzer bir hadise meydana gelmişti. FETÖ’nün hâkim olduğu dönemde, Prof. Dr. İbrahim Hakkı Yılmaz, İlahiyat Fakültesi Dekanı Şadi Eren ve birçok kişi, çeşitli suçlamalarla savcılık emriyle polis tarafından yapılan operasyon sonucu gözaltına alınmıştı. Aranan Şadi Eren ve beraberindekiler ise TBMM’de milletvekilleri ile görüşerek, olayı mezhep üzerinden ele alıp dikkatleri başka tarafa çekmeye çalışıyorlardı.
Yanılmıyorsam önce Milletvekili Mehmet Metiner’e gitmişler. Metiner, “Ben böyle bir açıklama yapamam” demiş ve göndermiş. Ardından Milletvekili Şamil Tayyar’a gitmişler ve orada yalan yanlış bilgiler anlatmaya başlamışlar. Şamil Tayyar da televizyona çıkıp “Iğdır Üniversitesi’nde vahim durumlar var” diyerek tamamen yalan, tam da FETÖ jargonuyla açıklamalar yapmıştı.
O yıllarda kaleme aldığım ilk yazımda, Şamil Tayyar ve Şadi Eren’e söylemem gerekenleri söyledikten sonra, Eren’e şu soruyu yöneltmiştim:
“İlahiyat Fakültesi’nde öğrencilere din dersi veriyorsun ama yalan konuşuyorsun. Alnını secdeye koyduğunda, söylediğin yalanlar aklına geldiğinde ne hissediyorsun acaba?”
O hissetmese de ben hissediyordum. Çünkü “amaca ulaşmak için her yol mübahtır” anlayışını şiar edinenler için yalan da iftira da gayet normaldi.
Yazımın yayınlandığı gün önüme bir liste geldi.
Listede 21 kişinin ismi vardı. Bu kişilerden 20’si dilekçe verip şikâyetçi olanlardı. 1 kişi de yapılan operasyondan sonra ifadesine başvurulan ve verdiği ifadede de “ben orada yoktum, bilmiyorum” demesine rağmen, Şamil Tayyar televizyonda bizzat “Iğdır’da Şiîler üniversitemizi bastı, adam kesiyorlar” şeklinde ithamlarda bulunmuştu. Oysa geçmişte “Şiîler bizi ihbar etti, kumpas kurdular” denilmesine rağmen, şikâyet dilekçesi verenlerin tamamı Sünniydi. Vali Sünniydi, emniyet müdürü Sünniydi, savcı Sünniydi, polis Sünniydi. Ama işin içine ifadesi alınan bir Şii’nin adı karışınca, algı tamamen mezhepsel bir boyuta çekilmek istenmişti.
Hani şöyle bir durum var ya: Birine “Sen niye hırsızlık yaptın?” diye sorulduğunda, karşına “Ezan susmaz, bayrak inmez” sloganıyla çıkılıyor ya… İşte bu da aynı mantık. Hırsıza işlem yapıldığında sığındıkları dal şu oluyor: “Bize mezhepçilik yapıyorlar, mobbing uyguluyorlar.”
Arkadaş, sen onu bırak da…
Otelin kamerası yıllardır niye çalışmıyor, onu açıkla.
Senin döneminde otelin geliri neydi, şimdiki gelir nedir, onu izah et.
Mobbing uygulanıyorsa, haksızlık eden varsa, ispat et; arkanda durmayan namerttir.
Yani kişisel yanlışları, hataları toplumsallaştırmak ve toplumu ayrıştırmaya yönelik ırk ve mezhep üzerinden algı oluşturmak yanlıştır, yakışıksızdır, suçtur.
Bakınız, geçmişte FETÖ bu coğrafyada Şiîlere karşı büyük ihanetler yaptı. Yasaları hiçe sayarak insanları dinledi, kişilik haklarını yok sayarak bireyleri itibarsızlaştırmaya çalıştı. Ama gelinen nokta ortadadır: FETÖ tarih çöplüğüne gömülmüştür. Kriptoları ise hâlâ devlet kurumlarında, üst düzeylerde bir kanser hücresi gibi fırsat kollamaktadır.
Kaldı ki, Iğdır Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ekrem Gürel gibi birine böyle suçlamalar yapmak yakışmaz. Çünkü o gerçekten evrensel bir kişiliğe sahiptir. Kişilere bilgileri dışında bir sıfat yüklemez. Akademik bir alanda çalıştığı için bilgi odaklıdır ve bilgiye önem verir.
Ötesinde de bir üniversitenin idarecisidir. Üniversitesinde gördüğü bir olumsuzluğa müdahale etmek Rektörün en doğal hakkıdır. Zira müdahale etmemiş olsa görevi yapmamış olur.
Yani demem o ki, Ağrı üzerinden Iğdır gündemi yaratmaya çalışmak doğru bir yaklaşım değildir. Iğdır’da çok sayıda Ağrılı hemşerimiz vardır. Hepsi Iğdır’da, Ağrı’da oldukları kadar huzurlu ve mutlu yaşamaktadırlar.
Görev süresi dolup Iğdır’dan ayrılan eski Rektör Prof. Dr. Hakkı Alma da burada 8 yıl görev yaptı. Bu süre zarfında çok sayıda Ağrılıyı işe aldı. Biz bunları polemik yaratmamak adına “Niye aldın?” demedik.
Ama Allah da biliyor ki bu hak, Iğdır halkının hakkıdır. Bugün İbrahim Çeçen Üniversitesine öğretim görevlisi, idari personel, güvenlik, temizlik personeli alınacak olsa Ağrı’dan alınması gerekmektedir.
Üniversitenin tüketim ihtiyaçları, ihaleleri, imkânları başka bir ile kaydırılsa kesinlikle hak değildir.
Ama bir eleştiri yapacak olsan, kıyamet kopar; “ırkçılık yapılıyor” denir, hak hukuk ayaklar altına alınarak toplumun birlik ve bütünlüğüne zarar verilir. Yukarıda da değindiğim gibi bunun birçok örneği mevcuttur.
Öncelikle toplumun sağduyuya ve hoşgörüye ihtiyacı vardır.
Bunu sağlamak da bizlerin görevidir.
Lütfen daha duyarlı, daha hoşgörülü olalım.
Yorumlar
Kalan Karakter: