İsmail Haniye Suikastı ve Çifte Standartlar Üzerine
Geçtiğimiz günlerde İran'da İsmail Haniye'nin suikasta uğraması, Ortadoğu'daki karmaşık durumları ve çifte standartları bir kez daha gündeme getirdi. Bu olay üzerinden İran'ı suçlayanların samimiyeti sorgulanmalı. Zira, asıl meseleyi göz ardı ederek yüzeysel değerlendirmeler yapmak doğru bir yaklaşım değil.
Kaldı ki, Müslümanlık çatısı etrafında birleşilmesi gerekirken, dinle hiçbir ilgisi olmayan mezhep taassubu ile hareket edilmesi, Müslümanlıktan uzaklaşılmasına vesile teşkil etmekte, bölünmeyi hızlandırmakta, yönetilmeyi teşvik etmektedir.
Türkiye'nin Güvenlik Sorunları
Bilindiği üzere Türkiye, geçmişte birçok terör olayı ve bombalı saldırılarla sarsılmıştı. Şu an ise daha çok münferit PKK olayları yaşanıyor. Bugün itibariyle ülkede bulunan 10 milyon sığınmacı, güvenlik endişelerini artırıyor. Bu kadar insanın arasında kimlerin hangi örgütlerle bağlantılı olduğunu bilmek zor. Nereden nasıl bir saldırı, başkaldırı, ihanet geleceğini de bilmiyoruz. Kaşıkçı cinayeti gibi olaylar da Ankara'nın merkezinde gerçekleşti. Elimiz kolumuz bağlı sadece seyrettik. Bu durumda, İran'da gerçekleşen bir suikast üzerinden İran'ı suçlamak ne kadar doğru?
Çifte Standartlar
İsmail Haniye'nin kızı, babasına ülkelerine girme izni vermeyenlerin şimdi İran'ı suçlamasını eleştiriyor. Gazze ve Filistin'de yaşananlar ortadayken, İran ve Hizbullah gibi bu mücadelelerin en ön safında yer alan ülkeleri eleştirip, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Ürdün gibi ülkelerin tutumlarını görmezden gelmek çifte standardın ta kendisidir.
Rus Büyükelçi Andrey Karlov suikastı Ankara'daki Çağdaş Sanatlar Merkezi'nde gerçekleşti ve bu sanat merkezinin bulunduğu caddenin adı John F. Kennedy Caddesi olup hemen karşısında ABD büyükelçiliği bulunmaktadır. Malum, suikastı gerçekleştiren CIA destekli FETÖ mensubu bir ajan olmasının yanı sıra Türk Polis memuru olması, işbu suikastta Ankara'nın da parmağı olduğu anlamı mı taşıyacaktır? Elbette hayır. O gün bu yorumları yapmayanlar, bugün Haniye'nin Tahran'da suikaste uğramasını İran ile bağdaştırmaya çalışarak açıkça yangına körükle gitmektedirler.
Ortadoğu'da Gerçek Düşman Kim?
Ortadoğu'daki çatışmaların arkasında hiç şüphe yok ki, ABD, İsrail, İngiltere ve müttefikleri vardır. Genel ifade olarak müttefikler ifadesi akıllara batılı ülkeleri getirmesin. Üzülerek ifade etmeliyim ki müttefiklerin çoğu doğulu ülkeler, yani adı Müslüman olan ülkeler. Mesela Mısır, hem İsrail’e sınır hem de Gazze’ye sınır. Mısır, Gazze’ye yardım etmediği gibi, üçüncü ülkelerden gelen yardımların da geçişini engelliyor. 115 milyonluk Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Ürdün gibi ülkeler desteklerini İsrail’den yana açıklamış olmalarına rağmen ne acıdır ki sözde Gazze savunucuları bu ülkelere tek laf etmezler.
Bölgedeki istikrarsızlığın temel nedeni, dış güçlerin ve istihbarat servislerinin oyunları. Yani sosyal medya başta olmak üzere onların servis ettiklerini doğru kabul edip, yorumlarımızı buna göre şekillendiriyoruz. Bu nedenle, olayları değerlendirirken derinlemesine analiz yapmak yerine yüzeysel suçlamalarla sonuca vardığımızı düşünüyoruz.
Müslüman Ülkelerin Sessizliği ve Türkiye'deki Tarikatlar
Ortadoğu'daki Müslüman ülkeler, Filistin ve Gazze'deki olaylar karşısında genellikle ya İsrail’den yana tavır açıklıyor, ya da sessiz kalıyor. Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Ürdün gibi ülkeler, İsrail ve ABD'ye karşı tutumlarında açık taraf olduklarını ilan edebiliyorlar. Türkiye'deki Menzil, Nurcular ve diğer tarikatlar da bu konuda sessiz kalmayı tercih ediyorlar. Bu grupların, bölgedeki zulüm ve haksızlıklar karşısındaki kör ve sağır tutumları, Müslümanların birlik ve beraberliğini zayıflatıyor.
İsmail Haniye suikastı üzerinden İran'ı suçlamak, bölgedeki karmaşık dinamikleri anlamamızı engeller. Ortadoğu'daki mücadelelerin arkasında yatan gerçek sebepleri görmezden gelerek yüzeysel değerlendirmeler yapmak, sadece bölgedeki kaosu artırır. Bu nedenle, olayları değerlendirirken tarihsel ve politik bağlamı göz önünde bulundurmak önemlidir. Müslüman ülkeler ve Türkiye'deki dini gruplar, bölgedeki zulümlere karşı daha aktif ve sesli olmalıdır. Aksi halde sonsuza kadar susmak durumunda kalırlar.
Daha Derinlemesine Analiz: Olayları değerlendirirken yüzeysel suçlamalar yerine, tarihsel ve politik bağlamları göz önünde bulundurmak önemlidir. Kamuoyu Oluşturma: Müslüman ülkeler ve dini gruplar, bölgedeki zulümlere karşı daha aktif bir şekilde seslerini duyurmalı ve kamuoyu oluşturmalıdır. Birlik ve Beraberlik: Mezhep taassubu yerine Müslümanlık çatısı altında birleşmek, bölünmeyi engelleyebilir ve yönetilme riskini azaltabilir. Bölgedeki istikrarsızlığın temel nedenlerini anlamak ve bu nedenlere karşı birlikte hareket etmek, Ortadoğu'daki barış ve huzur için hayati öneme sahiptir.