“Bu şehirde artık birlik ve beraberlik zamanı”
Birlikte kardeş gibi yaşamayı öğrenmeliyiz, yoksa birlikte aptal gibi öleceğiz. Kendimiz için değil, Milletimiz için, çocuklarımız için, İlimiz için, geleceğimiz için; el birliği ile çalışmalıyız, çalışmaların en yükseği budur.
Kötü havalarda insan dosta aç olur, Bir araya gelse dost dosta ilaç olur, Bahçede tek gül bir şeye benzemez, Öbek öbek olduğunda bahara taç olur. Bir araya gelmek başlangıçtır, bir arada durabilmek ilerlemedir, birlikte çalışmak başarıdır.
Aynı şehirde yaşayan, aynı havayı teneffüs eden insanlar, sımsıkı birbirine bağlandıkça yeryüzünde onları dağıtabilecek bir güç düşünülemez.
Nedense yöre insanı olarak hep muhalefet olmayı, hep arayış içinde olmayı tercih ediyoruz. Şairin dediği gibi “Mutluluğu uzakta arayan insanlar bir gül bulurum ümidiyle gül bahçesinde, başlarını yukarıya kaldırarak yürürler ki, ayaklarının altında çiğneyip geçtikleri güllerin asla farkında varmazlar. Mutluluğu uzakta aramayalım, Mutluluk işte burnumuzun dibinde.
Herhangi bir konuda mevcut yönetime, ya da alınan bir karara karşı olmak, o kararın aksine bir düşünceye sahip olmak demektir. Muhaliflik içerisinde zıtlık anlamını da barındırır. Muhalif düşünme ile farklı düşünmenin anlamları da değişiktir. Muhaliflik; çatışma motivasyonu ile harekete geçer. Problemlere çözüm bulmak yerine, daha çok çözümü zorlaştırma ve çözümsüzlüğü dayatma fikrine dayanır. Farklı düşünmek ise; çatışmadan ziyade daha güzeli bulma hedefine yöneliktir. Çözüm odaklıdır. Yolu kapatmaz, yol açar. Hatta farklı düşünceleri söylemek, farklı çözüm yolları önermek gereklidir ve faydalıdır. Buna pozitif muhaliflik ya da müspet muhalefet denir. Ancak yanlış olan şudur; muhalif olmayı bir meslek haline getirmek, “çarşı her şeye karşı” düşüncesi ile doğruya da karşı, yanlışa da karşı bir tavrı sürekli hale getirmektir. Buna da negatif, yıkıcı ve müzmin muhaliflik diyoruz. Böyle bir muhaliflik kimseye bir fayda vermediği gibi zararı da kaçınılmazdır.
İhtiras ve kin duyguların esiri değildir. Çünkü bu iki duygu insanı her türlü felaketin öncüsü veya ateşleyicisi yapabilir. “ Ben yoksam kıyamet kopsun anlayışının en büyük zararı; önce sahibine sonra da bulunduğu çevreye ya da ülkeye dokunur.
Bencillik ve kibir hastalığının belirtileri olan, aşağılama, küçük görme, kendini yüceltme duygularından uzak söylemler geliştirirler. Bu iki kötü duyguya sahip olanların en yakınındakiler bile onların muhalifi olur. Kendi düşmanını kendi içinde üreten bir muhalefete dönüşürler.
Doğruya doğru deme erdemine sahiptir, bu durum kimseyi küçültmez, tam tersine yüceltir.
Eleştirmek kolay, yapmak zordur.” Eleştirinin dozu iyi ayarlanmazsa telafisi imkânsız olumsuz sonuçlar doğurabilir. Sürekli negatif söylemler kullanmak ve sürekli eleştiri sarmalına girmek, zaman içinde, gerçeklerden ve gerçek hayattan koparak kötümser bir hayal dünyasında yaşamaya sebep olur; doğrular ve güzellikler artık görünmez olur. Güneşli bir günde gözlerini kapayarak ortalık karanlık demek gibidir. Hâlbuki her yer alabildiğine aydınlıktır ve her tarafta güzellikler vardır.
Bu anlamda gelelim Iğdır’daki seçimlere: Vakit, silkelenip kendimize gelme vaktidir. Büyük Önder Mustafa Kemal ATATÜRK: “Bir ulus, sımsıkı birbirine bağlı olmayı bildikçe yeryüzünde onu dağıtabilecek bir güç düşünülemez.” derken sanki bu günlere atıfta bulunmuş ve birlik beraberliğinizle vatanımıza sahip çıkın demiş. Birlikte olmanın, bu vatana el birliğiyle sahip çıkmanın zamanı geldi elbet. Biz bu vatanı kanla kurduk, teknoloji ile de taçlandıracağız. Başa gelen her kötülük cehaletten değil mi? Bilinçsizlikten değil mi? Kandırılmaktan, aldatılmaktan, başkalarına muhtaç olmaktan değil mi? Böyle güzel bir vatanda, böyle güzel insanlara, böyle dahi beyinlere sahipken; nedir bu başkalarına muhtaçlık. Nedendir aynı vatan üzerinde farklı coğrafyalarda yaşıyormuş gibi düşmanlık? Birçok doğruyu götürebilir.
Şunu hemen ifade edelim ki, insanlarda istismara en müsait ve en zayıf damar “ırkçılık” damarıdır. Bugün birtakım iç ve dış güçler, insanımızın bu damarını kendi kötü emellerine alet etmek istemektedir. Bu maksatla sistemli ve plânlı bir şekilde ırkçılık duygularını körüklemektedirler. Bu bakımdan, insanları birbirine düşman eden bu fitneye karşı çok uyanık olunmalı ve bu oyunlara gelinmemelidir. Tarihin acı ve hazin tablolarından ibret almalıyız. Aksi halde, telâfisi mümkün olmayan pişmanlıklar yaşarız.
Evet, ırkçılık, İslam âlemine bulaşmış kanserden daha tehlikeli bir hastalık ve büyük bir musibettir. Buna karşı dayanak noktamız, muhabbet ve birliği emreden İslamiyet’e ve Milli Birliğe sarılmaktır.
Bu bakımdan her türlü fitnelerden ve özellikle ırkçılıktan, vatanın bekası, milletin saadet ve selameti adına şiddetle sakınmamız ve bu konuda çok hassas davranmamız gerekmektedir. Zaten ırkçılık dinimizde “cahiliye âdeti” olarak görülmüş ve reddedilmiştir. Irkçılık, İslam’ın bekasına, Müslümanların huzur ve saadetlerine en büyük bir darbedir.
Muhalefet olmayı seviyoruz ya! Misyonumuz ve vizyonumuzu ifade eden hiçbir etkinliğe katılmıyoruz. Kendimiz de hiçbir şey yapmıyoruz. Bütün oluşumlar, sivil toplum örgütleri, siyasi partiler bu memleketin çocukları, kardeşleri. Bu yöreye hizmet edenin yanında yer almalıyız. Muhalefette olmak bu memlekete hiçbir şey getirmedi. Artık bunu neden görmüyoruz.
Iğdır, geleceğin en güçlü illerinden biri olacaktır. Bu İlde yaşayanlar bu ilin nimetlerinden faydalanmalıdır. Bu şehrin insanları olarak aynı havayı teneffüs ediyoruz. Bu şehirde ilk defa mantıklı bir seçim yapılacağını düşünüyorum.
Gelin bu Şehirde Birlikte yaşayalım. Mantıklı olalım. Bireysel menfaat ve kişisel çıkarlardan dolayı körü körüne yürümeyelim. Zaman Birlik Zamanı. Gelin Bu Şehirde Birlikte Yaşayalım.”