Aylardır Iğdır gündemden düşmüyor.
Keşke iyi yönlerimizle gündemde olsaydık. Mesela, Kars–Iğdır–Nahçıvan tren hattı hızla ilerliyor. Bu büyük proje şehrimizin kaderini değiştirecek bir projedir. Demir yolu ile hem Avrupa’ya hem Asya’ya bağlanacağız. Dünyanın yarısı bu hattı kullanacak.
60 yıldır bitirilemeyen, 60 yılda siyasilerin defalarca yatırım sözü verdiği Demirsıhan–Ünlendi Barajı 2 yılda bitirildi.
Zengezur Koridoru dünyanın odaklandığı bir koridor. Hiç gündemden düşmeyebilir. Ermenistan ile normalleşme süreci başladı, yüz yıldır kapalı olan Alican Kapısı artık açılıyor. Düşünsenize, Azerbaycan’dan Ermenistan’a petrol ürünleri gitmeye başladı. Bu şu demek: Yarınlarda Ermenistan’ın enerji sorununu Azerbaycan karşılayacak ve Metsamor Nükleer Santrali de haliyle kapatılacak.
Hayalden öteye geçmeyen Tuzluca Depolama Barajı ihale edildi, istimlak çalışmaları tamamlandı, yapımı hızla devam ettiriliyor.
Iğdır’da şu an yapımı devam eden 600 yataklı Devlet Hastanesi, yalnızca Iğdır’ın değil, bölgenin ihtiyacına cevap verecek bir kapasitede. Hakeza şehrimizde yapılan birbirinden güzel yatırımlar, bu şehrin yarınları için çok büyük önem arz etmektedir.
Ama havamız kötü, suyumuz yok…
Havamızın kötü oluşu, suyumuzun olmaması kaderimiz olmamalıdır.
Değiştirmek istersek bunu mutlaka değiştiririz.
El birliği ile sahaya inersek, parti farkı gözetmeksizin dayanışma içinde olursak; ırkçılık yapmadan, “Bu Türk’tür, bu Kürt’tür” demeden güç birliği oluşturup şehrimizi bu kötü kaderinden kurtarabiliriz.
Yani sizin fikriniz ve ırkınız ne olursa olsun, hepimiz aynı havayı soluyor, aynı suyu içiyoruz. Demek ki kaderimiz bir. Kaderimiz birse, bu kötü kaderi bertaraf etmek de yine el birliği ile bizim elimizdedir.
Sevgili okuyucular,
Iğdır’ın hava kirliliği bugünün sorunu değildir. Bu, yılların sorunudur. Yıllardır hep şunu derdik: Kışın çamur, yazın toz.
Neyse ki yıllar sonra gelişme oldu; Iğdır sıcak asfaltla buluştu, yollar kısmen çamurdan kurtuldu ama tozdan kurtulamadı.
Şimdi artan nüfus ile hava kirliliği alarm veriyor.
Hava kirliliğini tetikleyen sorunların tamamı yine el birliği ile çözülebilir.
Mesela Iğdır Üniversitesi yerleşkesine 750 dönümlük orman yapıyor. Bu rakamı artırmak için Rektör Prof. Dr. Ekrem Gürel talimat verdi ve çalışmalar başlatıldı.
Aynı şekilde Iğdır Belediyesi de bir orman yapabilir.
Halefleri eski Belediye Başkanı Reşat Başkara’nın bizzat ilgilenip oluşturduğu orman, Iğdır’a nefes veriyor. Bu orman alanı genişletilmelidir.
Ormancı Taner Tazegün bir an önce Iğdır’a getirilmeli, bölge müdürünün Iğdır yatırım mobingi kaldırılarak Iğdır yatırım yaptırılmalıdır.
Hoşhaber Belediyesi’ne ait bir orman alanı oluşturulmuş olup, bunun da Osman Toka Başkan tarafından genişletilmesi sağlanmalıdır.
Ayrıca Hoşhaber’de GES projesi yapan firmanın da yollarını yapması, çevre düzenlemesine riayet etmesi gerekmektedir.
Hakeza Melekli Kasabası, Karakoyunlu ve Aralık belediyeleri kendi orman alanlarını oluşturmalı, şehir genelinde bir ağaçlandırma seferberliği başlatmalıdırlar.
Elbette belediyelerin ekonomik gücü buna yetmeyebilir. Merkezi hükümet ek ödenekler tahsis etmelidir.
Iğdır’ın orman varlığı artırılmalı, bitki örtüsü bulunmayan ve toz çıkaran dağların stratejik alanlarında orman oluşturulmalıdır.
Şehrin hiçbir mahallesi asfaltsız kalmamalı, yollardan toz çıkmamalıdır. Belediyenin bu işi yapabilmesi için ekonomik yeterliliği yoksa ek bütçe yaratılmalıdır.
Doğalgaz yaygınlaştırılmalı, en azından Iğdır merkez, beldeleri ve köyleri doğalgaza kavuşturulmalıdır.
Belediye, seçimlerin hemen ardından seçimin hararetli ortamından etkilenerek 204 işçiyi işten çıkarmıştır. Keşke böyle bir durum hiç gerçekleşmeseydi. Toplumsal ihtiyaçların karşılanması açısından uygun bir tutum değildi.
Malum, bu işçiler çıkarıldıktan sonra şehir temizlenmez oldu. Her yer çöp içinde kaldı ve şehir yaşanmaz hâle geldi. Bu böyle devam edemez. İhtiyaç varsa bir an önce temizlik personeli alınmalı ve bu şehir süpürülüp temizlenmelidir.
Sevgili yurttaşlar, bu şehir bizim evimizdir. Ne gidecek bir yerimiz var ne başka şehirlerde yaşayabilecek bir bütçemiz ne de gideceğimiz yerde selam verecek dostlarımız, komşularımız, akrabalarımız var... Burada yaşıyoruz, burada öleceğiz. Bizler bu şehirde yaşıyoruz ve bu şehri sevmek zorundayız.
Ancak hiç kimse kanser olarak ölmek istemez. Hiç kimse hasta olarak ömrünün bir bölümünü yatakta geçirmek istemez. Bu nedenle güzel ve huzurlu yaşamak için el birliği ile dayanışma içinde olmak gerekiyor.
Bir yıl önce MHP’nin DEM Parti ve Öcalan’la ilgili bu sözleri sarf edeceğini dile getirseydim kesinlikle katlim vacip kılınırdı.
Yaşanan siyasi gelişmelere baktığımızda, DEM’in de yarınlarda seçmenini ters köşeye yatıracak açıklamalar yapacağından hiç şüpheniz olmasın.
Sözüm ona siyasi partiler din değildir, siyasetçinin sözü de Allah’ın kelamı değildir.
Yani mahallede birbirinizi yemeniz anlamsız ve gereksizdir.
Tepedekilerin yaptığı konuşmalar alınması gereken önemli derslerdir.
Ben diyorum ki; birbirinize sahip çıkın, destek olun, arka durun, yaşadığınız şehri güzelleştirin. Şucu, bucu hikâyelerini bir tarafa atın gitsin.